“İzmir’deki sanayinin artık makas değiştirmesi gerekiyor”
İzmir Valisi Süleyman Elban, EGİAD sürekli yayını YARIN Dergisi’ni makamında kabul etti ve soruları yanıtladı. İzmir’in gelişimi üzerinden Türkiye’nin 2. Yüzyılı’na ışık tutan Vali Elban, “Cumhuriyet’in ilk 100 yılında herkesi okuryazar yapmak hedefimiz vardı ve bunu başardık. İkinci yüzyılda herkesi dijital okuryazar yapmak zorundayız. Türkiye’nin 2. Yüzyılı diyorsak buna başarmalıyız” diyor. İzmir özelindeki ise eğitim çağındaki 736 bin öğrencinin tamamını dijital okuryazar yapmak istediğini ve bununla tüm şehrin bir dijital havzaya dönüşmesini arzu ettiğini anlatan Vali Elban, şehrin “3T+1S” gücüne vurgu yaptı. Bu güç başlıklarını tarım ticaret turizm ve sanayi olarak sıralayan Elban, önümüzdeki günlerde sanayide yüksek teknolojili katma değerli üretime daha fazla odaklanılmasının önemine dikkat çekiyor. “Buradaki sanayinin artık makas değiştirmesi gerekiyor” diyen Elban, ayrıca eğitim, sağlık ve gastronomi konusundaki potansiyelin de altını çiziyor.
Hem ülkemizin yani üretim ihtiyacı açığının kapatılması hem de sanayiye özellikle KOBİ’lere ve büyük sanayiye ara mal üretme açısından önemli noktalardır.
İzmir’de görev sürecinizin beş ayını geride bıraktınız. Öncelikle şehrin ekonomik ve sosyal açıdan yapısına ilişkin gözlemlerinizi paylaşır mısınız? Şehre özel birçok raporu inceleme imkânınız oldu, notlarınızda öne çıkan başlıklar neler oldu? Bu notlar çerçevesinde şehir özelinde önceliklendireceğiniz başlıklar neler olacak? İzmir, ülkemizin gözde birkaç şehrinden birisi… Bunu buraya geldiğimizde daha fazla bilgiyle görmüş, tecrübe etmiş olduk. Buraya gelince şunu fark ettik ki bir kere bildiğimiz başlıklar aslında çok daha güçlü ve derinmiş. İzmir için 3T dediğinizde; tarım ticaret ve turizmin gerçekten derinliğinin çok fazla olduğunu gördük. Hala potansiyelin çok büyük bölümü değerlendirilemiyor. Bu konularda önü çok açık. Nitelikli bir turizmin burada önümüzdeki günlerde daha hızlı gelişeceğini düşünüyorum. Türkiye sanayisinin yüzde 10’u burada konumlanmış durumda. Ciddi bir sanayi altyapısı var ve ileri teknoloji kullanan bir sanayiyi görüyoruz. Burası aynı zamanda eğitim ve gastronomi şehri. Kısa süre içinde çok ciddi sağlık şehri olacak. Sağlık altyapısına birkaç ilave dokunuş ile bu konuda çok özel bir yeri olacağını düşünüyorum. Birçok alanda tarımla beraber tarıma dayalı sanayinin çok geliştiği bir şehir. Dolayısıyla çok özellikli bir şehirdeyiz.
“Sağlık alanında birkaç ilave dokunuş…” dediniz. Bunu ayrıntılandırmanızı istesek… Mevcut sağlık tesislerine ya da mevcut sağlık tesislerine ilave yatırımların yapılması… Bu işin turizmini yapanlarla sağlık sektöründe çalışanların entegrasyonunun sağlanması gerekiyor. İki sektör birbiriyle entegre olursa o zaman işin gelişim hızı daha yüksek olacak.
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünde görev yaptığınız 13 yıl boyunca mahalli idareler reformu kapsamında hazırlanan kanunlar ile diğer ikincil ve alt düzenlemelerin çalışmalarında yer aldınız. Mahalli idareler alanında düzenlenen birçok eğitim faaliyetinde eğitimci olarak görev aldınız. Bu alanda yayımlanmış dört ayrı kitabınız var. Uzmanlığınız özelinden doğru İzmir’e baktığımızda avantaj ve dezavantajlarımız nelerdir?
Aslında coğrafya çok büyük avantaj. Bu durum belediye hizmetleri açısından çok büyük avantajları barındırıyor. Rekreasyon açısından iklim çok fazla bitki çeşitliliğini burada kullanma şansı var. Tabii deniz birçok açıdan belediyeciliği güzelleştiren, kolaylaştıran bir fırsat. Deniz hem ulaşım hem görsel anlamda çok büyük bir avantaj.
“EGİAD İLE DAHA SIK BİR ARAYA GELMEK İSTERİM”
EGİAD üyelerine vermek istediğiniz diğer mesajlar neler olur? Onlarla sık sık bir araya gelmek isterim. Çünkü gençliğin enerjisinden ve gücünden yararlanmam lazım. Bu çok önemli. Tabii şöyle, aslında bu konuştuğumuz şeyleri gerçek manada yapacak, hayata geçirecek, bu işi başaracak olan gençler. Dünya vizyonunda olan, teknolojiyi doğru anlayan, doğru kullanan, bu işin ne anlama geldiğini çok iyi bilen gençlerdir. Yani dijitalleşmeyi gençlere daha rahat anlatırız. Onlar daha iyi anlar ve daha iyi kullanır. Kullandığında da işletmelerinde yalın üretime geçtiklerinde, verimli üretime geçtiklerinde, Endüstri 4.0’a yaklaşmaya çalıştıklarında ne kadar rekabetçi ne kadar kaliteli, ne kadar daha ucuz ürün ürettiklerini kendileri bilir. Bunu daha iyi algılıyorlar. Elbette ki duayen sanayicilerimiz de bilir. Onlar da anlar ama onların çocukları, gençler, bu işe gelmiş ikinci ve üçüncü kuşak nesil, o işin içinde yetişip büyüdükleri için, bu işi daha iyi biliyorlar. Dolayısıyla bu işte esas ana aktör başrol alması gereken bizim genç iş insanlarımız olduğunu düşünüyorum.
Yine deniz turizm açısından olduğu gibi gastronomi açısından, restoranlar açısından eğlence açısından büyük fırsatlar sunuyor. Dolayısıyla bu yönlü bir belediye hizmeti her ile nasip olacak bir şey değil. Her kıyı iline de nasip olmaz. Bu şehrin böyle bir avantajı da var.
İzmir için “3T+1S” dediniz. Sanayileşme vurgusu yaptınız. Sanayileşme konusunda şehirde önceliklendirilmesi gereken sektörler hangileridir?
İzmir, Türkiye’nin ilk sanayi şehirlerinden birisi. Sanayi anlamında imalat sanayinde Türkiye’de de hatırı sayılır bir yere gelmiş. Dolayısıyla buradaki sanayinin artık makas değiştirmesi gerekiyor. Herhangi bir sanayi değil, katma değeri ve teknolojik altyapısı yüksek sanayiye odaklanılmak zorunda
İhracatta kilogram değeri yüksek ürünler üreten, dijitalleşmenin olduğu, çevreye duyarlı, Avrupa Birliği Müktesebatı’na göre hem yeşil hem dijital dönüşümü tamamlanmış bir sanayiden bahsediyoruz.
Son iki görev yeriniz özelinde tarıma dayalı sanayinin ön planda olduğunu görüyoruz. Tarım alanında bölgenin kalkınma gücünü nasıl yorumlarsınız? Bu konuda yapılması gerekenler neler? Tarımda insanlar genelde konvansiyonel tarım tekniklerini ve ürün çeşitlerini terk etmek istemezler.
Bu durum İzmir’e ya da Adana’ya has değil. Türkiye’nin her yerinde çok sınırlı sayıda tarımsal üretim yapan insanımız genelde alıştığı teknikleri çok terk etmek istemezler.
Çünkü onun bir bütün olarak ekosistemine daha hakim olduğu için tohum ve gübreyi alacağı yeri, makineyi nerede kullanacağını ve kime satacağını bilir. Dolayısıyla o alışkanlıkları terk etmek de kolay deği.
Dolayısıyla öncelikle iki şeye odaklanmak gerekiyor. Birincisi katma değeri daha yüksek tarım ürünlerine yönelmek. İkincisi tabii küresel ısınma, iklim değişikliği, yer altı su seviyesinin aşağılara inmesi. Su kaynaklarının çok azalması ile birlikte su tüketimi konusunu mutlaka göz önünde bulundurulmalı. Su tüketimini daha az yaparak katma değeri yüksek ürünlere yönelmek gerekiyor.
Diğer taraftan da ürettiğimiz ürünleri ham olarak değil de daha katma değerli hale getirerek satmak gerekiyor. Bu dediğimi hiç işlemeden iyi bir ambalaja koymaktan tutun da, işleyerek farklı formata getirip pazarlamak dahil olabilir. Mevcut ürünü işlediğinizde sattığınız ürünün daha niş ürüne dönüştürerek daha yüksek değeri olan ürünler haline getirip satmak gibi birçok konu olabilir.
Serbest bölge tecrübesi ile katma değerli üretim özelinde Ege Bölgesi önemli bir üs durumunda. Bu konudaki gücümüzü daha da artırmak için yapılması gerekenler neler? Geçtiğimiz günlerde ESBAŞ ve BASBAŞ’a ziyarette bulundum ve onlardan bir sunum da aldım. Ayrıca Menemen’deki serbest bölgeyle ilgili konular da bilgim dahilinde…
Tabi biz iyinin hep daha iyisini istiyoruz. İyinin düşmanı daha iyi. Daha iyinin düşmanı daha mükemmeli vs. diye gider. Bizim serbest bölgedeki üretim yapan firmaların çok nitelikli üretim yaptıkları, teknoloji olarak çok ileri teknoloji kullandıklarını çok net bir şekilde gördüm. Dolayısıyla şu andaki bulundukları seviye bizi çok memnun eden bir seviye. Tabi ki biz de isteriz ki bulundukları seviyenin çok daha ilerisine gitsinler. Daha da ileri teknoloji kullanan firma olsunlar ya da mevcut üretim tekniklerini daha modern hale getirsinler. Onu çok arzu ederiz ama şu anda bulundukları seviye bizi çok tatmin eden, memnun eden bir seviye.
Yeni kurulan serbest bölgeler özelinde ihtisaslaşma olmalı mı?
Merkezi hükümetin teşviki ile olabilir. Burada bir ihtisaslaşma olabilir ama bu konuda çok zorlayıcı olmaya gerek yok. Çünkü orada da gördüm, çok farklı grupta, farklı ürün gamında üretim yapan firmalar var.
Dolayısıyla bunları birkaç üretim çeşidine zorlamaya gerek yok. Esas zorlanması gereken merkezi hükümetin teşvikleriyle belli bir kümelenmenin sağlanması olmalı. Sanayi Bakanlığı, Türkiye’nin her yerinde kümelenmeyi sanayi modeli olarak teşvik ediyor. Çünkü çok önemli. O ekosistemin orada olması hem ürün maliyetlerini düşürüyor hem ürünün kalitesini artırıyor hem de o ekosistemde çok fazla yetişmiş insan gücü oluşuyor. Kısacası büyük bir rahatlık oluşuyor.
İzmir’de de böyle bir evrilme olabilir ama benim ondan önce önceliklendirdiğim konu; oradaki çok tatmin edici olmakla birlikte kullanılan teknolojide daha ileri seviyeye gidilmesi.
İzmir organize sanayi bölgeler için rol model bir il. Valilik bünyesinde de yatırım izleme birimi var. Önümüzdeki dönemde şehir ve çevresi özelinde ön plana çıkacak yatırımlar neler olacak? Evet baş partner olarak kurma görevi bizim. Birincisi bazı mevcut organize sanayilerin genişleme alanı talepleri var. Haklı olarak genişlemek istiyorlar. Bunları işte ilk geldiğimiz günden itibaren gündemimizde takip ediyoruz. İkincisi yeni organize sanayi talepleri var. Bu da önemli. Bir de teknik olarak organize sanayi kanunu kapsamında olmayıp küçük sanayi sitesi kapsamında da olmayan ama toplu sanayi alanları oluşturma talebi de var. Mobilya Sanayiciler Sitesi, Oto Yedek Parça Sanayiciler Sitesi gibi… Dolayısıyla bunlara da yer bulmamız gerekiyor. Bunlar iki açıdan önemli.
Hem ülkemizin yani üretim ihtiyacı açığının kapatılması hem de sanayiye özellikle KOBİ’lere ve büyük sanayiye ara mal üretme açısından önemli noktalardır. Diğer taraftan bunların tabii ki daha rahat çalışmaları, şehir trafiğini aksatmamaları, şehir estetiğinin bozulmaması gibi birçok nedenlerle hem şehircilik kaygıları hem de kendilerinin rahat üretim yapmaları açısından daha uygun alanlara gitmeleri doğru bir gelişim modelidir
Hem ülkemizin yani üretim ihtiyacı açığının kapatılması hem de sanayiye özellikle KOBİ’lere ve büyük sanayiye ara mal üretme açısından önemli noktalardır. Diğer taraftan bunların tabii ki daha rahat çalışmaları, şehir trafiğini aksatmamaları, şehir estetiğinin bozulmaması gibi birçok nedenlerle hem şehircilik kaygıları hem de kendilerinin rahat üretim yapmaları açısından daha uygun alanlara gitmeleri doğru bir gelişim modelidir
Bunlar talep ediliyor ama ihtisası olmayan karma organizeler için de talep var.
Kurtuluşunun 100. yılında ve Cumhuriyet’in 100. yılında İzmir’de vali olmak nasıl bir duygu?
Tabii insanların hayatında çok özel dönemler özel günler olabilir. Ama herhalde insan hayatında özellikle vali olmak çok önemli bir görev. Valilik içinde İzmir Valisi olmak ayrı bir özellik arz ediyor.
Hem İzmir Valisi olup da hem de Cumhuriyet’in 100. yılında İzmir Valisi olmak bence çok çok daha özel bir durum. Bunu ben birkaç defa değişik ortamlarda özellikle de dile getirdim. Benim herhalde valilik unvanıyla birlikte Cumhuriyet’in 100. yılında bu şehirde görev yapma onuru ve şerefini herhalde çocuklarıma, torunlarımıza anlatacağım. En önemli hatıra olacak diye düşünüyorum. Dolayısıyla benim için bir gurur. Onu çok net söyleyebilirim.
Görev sürecinin içinde “İzmir’de şu projeyi hayatta geçirirsem ve görevimi tamamlarsam mutlu olurum” dediğiniz kafanızda özel bir proje var mı?
Kafamda aslında çok proje var. Bu projelerin içinde hayal ettiğim şu, günün sonunda ya da belli bir zaman sonra bu şehirde arzu ettiğim bu alanlarda değişimin başladığını, parametrede yönelimin değiştiğini görmek beni çok mutlu eder.
“İzmir ölçeğinde şunu yaptım” ürün çeşitli olmaya başladı.” gibi birden çok parametrede değişimin görüldüğünü eğer kısa bir zaman içinde tespit edersek o zaman ben arzu ettiğim şeyi başarmış olurum. Yoksa işte şurada bir tane bina yapsak, şurada şunu yapsak, burada bunu yapsak o benim için şey değil.
Benim bir hayalim var, onu söyleyeyim. Bu çünkü biraz önce konuştuğumuz birçok alanı tetikleyecek bir hayal. O da daha önceki çalıştığım yıllarda başlatıp yaptığım buradaki tüm zorunlu eğitim çağındaki çocukların tamamının dijital okul yazar yapmak istiyorum. Yani 736 bin öğrencimizle beraber tüm şehrin bir dijital havzaya dönüşmesini çok arzu ederim.
Burada herkesin yaşlı, genç dijital okuryazar olduğu ondan sonra herkesin her sektörün dijitali bir tarafından tuttuğu ve dijital anlamda bir şekilde kendi işini geliştirdiğini görmeyi çok isterim. İnsan kaynaklarının her alanında dijitalleşme gerekiyor. Bu insan kaynağı ile ilgili altyapıyı biz okulda temel eğitim olarak verelim istiyoruz. Biz bütün çocukları IT sektöründe çalıştıracağız diye eğitim vermiyoruz. Siz enstrüman kursu verdiğiniz, bağlama gitar öğrettiğiniz her çocuk sanatçı olsun demiyorsunuz. Çalsın, sanat sevgisi gelişsin, ruhu incelsin, keyfi alsın diye bunu yapıyorsunuz. İçlerinden bu işte kendini çok ileri seviyeye götürecek ve bu işi meslek haline getirecek insanlar çıkması da çok güzel.
Bu sektörde belli bir miktarda gencimiz arzu ediyorsa sektörde ilerlesin istiyoruz. Herkes bu işin okuryazarı olsun. İster öğretmen olsun, ister doktor olsun. Herkes olsun.
Bizim bir hedefimiz vardı. Cumhuriyet’in ilk 100 yılına başladığımızda herkesi okuryazar yapmaktı. Değil mi? Şimdi herkesi dijital okuryazarı yapmak zorundayız. Artık 2. yüzyıldayız. Türkiye 100 yılı diyorsak buna başlamalıyız.