İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, İzmir’e yönelik Öncelikli Eylem Planı’nı EGİAD’ın sürekli yayını YARIN Dergisi okuyucularına anlattı.
“Urla’daki gastronomi gelişimini çok nitelikli buluyorum. Desteklenmesi gerektiğini biliyorum. Bu konuda elimden geleni yapacağım”
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, şehirdeki herkesin Girişimcilik Network’ünün oluşturulması için ortak hareket etmesi gerektiğini söyledi. Bu hareketin ekosistemin gelişimine yardımcı olacağını ifade eden Tugay, “Şehirdeki herkesin İzmir için bir Girişimcilik Network’ü oluşturması lazım. O Network’ün içerisine de kendimizi konumlandırmalıyız. Bu ekosistem mutlaka herkesin gelişmesine yardımcı olur. Ben buna inanıyorum” dedi.
Gençlerin “İzmir bizim kendimizi geliştirmemize yardımcı olmuyor” eleştirilerini dikkate alan Tugay, bu eleştirileri giderecek yatırımların yapılacağı müjdesini verdi. Tugay, ayrıca turizm özelinde ise üst gelir grubu turisti hedeflediklerini aktardı.
Temiz ve yaşama değer katan bir İzmir Körfezi’ni ortaya çıkaracaklarını da belirten Tugay, doğal ekosistemin içinde sosyal yaşamı zengin bir kent hedefinden bahsetti.
Başkan Tugay ile göreve geldikten sonraki 100 gün, gelecek 5 yıla yönelik hedefleri ile, bu çalışmalarda gençlerin ve STK’ların önemi üzerine konuştuk.
Kent kimliğinde; tarım, turizm ve ticaret başlığını hep konuşuyoruz. Eylem planlarınızda bu başlık özelinde neler yapılıyor?
Kentleşme ile ilgili sorunlar var. Bu düzensiz kent yaşamının getirdiği altyapı eksiklikleriyle beraber genel olarak kentimizde istediğimiz düzenli yaşamı göremiyoruz, çevre sorunlarımız oluyor. Genel anlamda biraz daha planlı olan bir modele geçmeliyiz. Mevcut olan kent alanını rehabilite edeceğiz. Bunu çok ustaca yapmamız gerekiyor. Çünkü pek çok yerde insanların mülkiyet hakları oluşmuş. Onlarla ilgili değişiklikler yaptığımızda mağduriyetler oluyor.
Ben hayalimdeki şehri hep şöyle anlatıyorum. İnsanlar da öyle tahayyül etsin isterim. Yaklaşık 4,5 milyon nüfusa sahip bir şehir. Bunun 3 milyonu Körfez’in çevresinde yerleşmiş, metropol alanda yaşıyor. Aslında bizim odağımız; İzmir Körfezi.
İzmir Körfezi’nin temiz olması, Körfez’in mümkün olan en estetik ve fonksiyonel haliyle yaşamamızın içinde olması lazım. Temiz ve yaşamımıza değer katan bir Körfez’in ortaya çıkmasına ihtiyacımız var.
Bunun için su temiz olmalı ama içindeki ekosistem de doğal olmalı. Aynı zamanda kıyı alanları da insanlarımızın denizden maksimum faydalandığı yerler olmalı. Spor alanları, küçük marinalar… Tabii deniz taşımacılığının maksimum çeşitlilikte olduğu bir versiyonu konuşuyoruz.
Olabildiğince fazla yeşil dokusu olan, gecesi gündüzü ayrı güzel ve sosyal yaşamı zengin bir şehirden bahsediyoruz. Diğer taraftan da güvenli bir yaşam alanı olan bir şehir hayal ediyorum. Bu şehirde insanlar yaşarken kendini mutlu hissetsin, ihtiyaçları karşılansın. Böyle bir şehir hayal edelim.
Çeperlere doğru gittikçe bir tarafında tarım, bir tarafında turizmle bağlantılı yerleşim alanları var. Bunlara özel ihtisas alanı gibi düzenlemeler yapmak lazım. Turistik alanlarda bölgenin doğal yapısını bozmayan bir gelişme, tesisleşme ve bilinçli bir turizm çalışması gerekiyor.
Gastronominin İzmir için özel bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Onun dışında da tarım yapılan kırsal alanlarda yaşamın sosyal anlamda güçlendirilmesi yönünde adımlar atılmalı. Tabii tarımsal üretimin korunması gerekiyor. Tarım 4.0 başlığına odaklanılmalı. Genel olarak bütün kentte atıkların çevreyi kirletmeyecek şekilde toplandığı, bertaraf edildiği atık sistemi önemli. Bu başlıklar özelinde altyapı güçlendirilmeli. Su, kirli su ve yağmur suyu alanlarında çalışmalar arttırılmalı.
Biz daha çok, ileri yaş nüfusa hitap eden bir kent konumundayız. Oysa gençleri de yakalamamız lazım.
İzmir olarak son bir yılda 107 bin dışarıya, 132 bin içeriye göç aldık. Gidenlerin hemen hepsi genç, gelenlerin hemen hepsi ileri yaş. Bu, kenti emekli kenti haline getiriyor. 1 milyon 200 bin emekli nüfusumuz var. Bunu daha ortalamaya yakın hale getirmemiz lazım.
Gençlerin İzmir ile ilgili şöyle bir eleştirisi var. “İzmir bizim kendimizi geliştirmemize yardımcı olmuyor” diyorlar. Bu önemli bir eleştiri.
Evet, bunu giderecek yatırımlar yapmamız gerekiyor. Tabii ki öncelik iş ve istihdam alanları yaratmakla ilgili olmalı ama diğer taraftan gençleri girişimcilik konusunda teşvik etmeliyiz. Yine spor, kültür ve sosyal faaliyetler kapsamında seçeneklerin olduğu bir şehir haline getirmeliyiz. “Biz önce kendimize bakmalıyız” diye ısrarla söylüyorum. Bu söylemim bazı insanlar için rahatsız edici olabilir.
Dedim ki, “Biz turizmi ve dışarıdan insanları İzmir’e getirmeyi düşünmeden önce kendi yaşam alanımız olarak İzmir’i nasıl daha iyi hale getirebiliriz. Bu konuda aklımızı yoralım.” İzmir çok ciddi potansiyeli olan bir şehir. Arkeolojik mirasıyla, kültürel mirasıyla, doğal alanlarıyla; yani kıyıları, denizleri, dağları ve gastronomi gibi bazı özellikleriyle zaten çekim alanı.
Türkiye’nin her yerinden insanlar İzmir’e gelmek, İzmir’i görmek istiyorlar. Çünkü burada güzel bir yaşam var, güzel bir doğa var, güzel bir ortam var.
Ancak bizim düzenli bir kent yaşamı içerisinde daha nitelikli insanların turist olarak gelmesine ihtiyacımız var. Biraz daha üst gelir grubu olan turist hareketi gerekiyor.
Ben hayalimdeki şehri hep şöyle anlatıyorum. İnsanlar da öyle tahayyül etsin isterim. Yaklaşık 4,5 milyon nüfusa sahip bir şehir. Bunun 3 milyonu Körfez’in çevresinde yerleşmiş, metropol alanda yaşıyor. Aslında bizim odağımız; İzmir Körfezi.
GİRİŞİMCİLİK İÇİN İHTİYAÇ; BİNA DEĞİL NETWORK
Gençlerin daha fazla girişimci olabilmesi kapsamında özel ihtisas bölgelerinin oluşturulmasına çalışılıyor. Buradaki öneriniz ne olur? Özel bölge veya bina değil konu. Network’e ihtiyaç var. Geçtiğimiz günlerde İzmir Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısında soru sordum, cevabını da tam alamadım. İzmir’de kaç tane girişimci merkezi var? Bunların birbiriyle bağı var mı? Birbirine destekleri var mı? Cevap verebilen olmadı. Herkes kendi başına bir hikaye yazmaya çalışıyor ama bu konuya şehir olarak bakmıyoruz. Şehirdeki herkesin İzmir için bir Girişimcilik Network’ü oluşturması lazım. O Network’ün içerisine de kendimizi konumlandırmalıyız.
O ekosistem mutlaka herkesin gelişmesine yardımcı olur. Ben buna inanıyorum.
“Herkes parça parça iş yapıyor” dediniz, bu da sonuçta verimlilik anlamında büyük bir kaybı beraberinde getiriyor. Birlikte hareket için konuya özel takım kaptanına mı ihtiyaç var?
Bu işleri bize tarif edecek bir üst akla ihtiyacımız var. Hayranlıkla dinleyecekleri bir şeyden bahsediyorum. Onun dışında güven lazım. Güvenle ilgili bir bir sıkıntı var.
İnsanlar, sanki devamlı birbirini yarı yolda bırakacakmış gibi davranıyorlar. Kimse kimseye güvenmiyor. 10 kişi toplanıp “Bir şey yapalım” dediğimizde, herkeste anında oluşan duygu; güvensizlik. “Bu iş yürümez, olmaz, bunlarla olmaz” yorumları başlıyor.
Kim yapacak, nasıl yapacak? Bu Türkiye’nin artık bir hastalığı oldu, dünyada da belki böyle, bilmiyorum. Güven sorununun aşılması lazım. Önce kent kimliği üzerinden, sonra yurttaş kimliği, sonra insan olmanın getirdiği sorumluluk duygusuyla kurumların birbiriyle ortak çalışma kültürünün gelişmesi lazım.
Peki “ortak çalışma kültürü” başlığından doğru bakarsak, sivil toplum kuruluşlarıyla entegrasyonu nasıl sağlamayı hedefliyorsunuz?
Karşıyaka Belediye Başkanı olduğum dönemde bizim bu konuda pilot bir çalışmamız vardı. Karşıyaka’da Sivil Toplum Kuruluşu Yerleşkesi kurduk. Dernekler, vakıflar, sendikalar ve kooperatiflere bu yerleşkede ofis verdik. Toplantı salonu, kafe ve kütüphaneden oluşan ortak kullanım alanlarından yararlanmalarını sağlıyorduk. Bu alanı kullanabilmeleri için şartımız şuydu, “Belediye ve diğer sivil toplum kuruluşlarıyla her ay en az iki ortak çalışma yapacaksınız.” Bir süre sonra oradaki STK’lar birbiriyle ortak bir şeyler yapmaya başladılar. Belediye ile ortak zaten bir şeyler yapıyorlardı.
Orada öyle bir kültürel odak oluştu ve birbirini besledi. İnsanların davranışlarını da değiştirdi. Benzer şeyi İzmir genelinde yapmayı düşünmeliyiz. Gerekirse bina yapılır ama ana hedef bina yapmak değil. Teşvik edeceğimiz şey birbirleriyle ve kamu kurumlarıyla ortak çalışmalar yapmaları, bir araya gelmeyi öğrenmeleri ve bir arada çalışmayı benimsemeleri yönünde…
İzmir çok ciddi potansiyeli olan bir şehir. Arkeolojik mirasıyla, kültürel mirasıyla, doğal alanlarıyla; yani kıyıları, denizleri, dağları ve gastronomi gibi bazı özellikleriyle zaten çekim alanı. Türkiye’nin her yerinden insanlar İzmir’e gelmek, İzmir’i görmek istiyorlar.
Çünkü burada güzel bir yaşam var, güzel bir doğa var, güzel bir ortam var. Ancak bizim düzenli bir kent yaşamı içerisinde daha nitelikli insanların turist olarak gelmesine ihtiyacımız var. Biraz daha üst gelir grubu olan turist hareketi gerekiyor.
Dünya Bankası (DB) başta olmak üzere dış kaynak kullanımında ne konumdayız? Alternatif finansman modellerinden yararlanmak için nasıl yol almayı düşünüyorsunuz? Geçtiğimiz günlerde ilgili birimlerle ikili görüşmeler yaptınız. Bu görüşmeler nasıl geçti?
Ben göreve gelmeden önce, Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal olarak bu konuda yoğun çabası olmuş. Bu çabayı hem takdir ettim hem de benim dönemimde sağlıklı bir şekilde devam etmesi için üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum.
Görev değişikliklerinden etkilenmeden, bu sürecin sağlıklı yürümesi için bu uluslararası finans kuruluşlarıyla toplantıların hepsine katılmaya çalışıyorum. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da Dünya Bankası Türkiye Direktörü ve ekibiyle görüştük. Türkiye Direktörü henüz İzmir’e gelmemiş, onu İzmir’e de davet ettik.
Bunun dışında halihazırda yürüyen görüşmeler üzerine değerlendirme yaptık.
DÜNYA BANKASI DİREKTÖRÜNÜ İZMİR’E DAVET ETTİK
Bize müjdeli bir haberiniz olur mu?
Büyük miktarlarda altyapı yatırımı kredisini garanti altına aldık. Prensipte onayını aldık. Bu benim dönemimle başlamadı, benden önce başlamıştı. Hatta kendim doğrudan bu olayın içine dahil oldum. Bu konuda çok istekli olduğumuzu görsünler.
İller Bankası ile görüşmeler nasıl geçti?
Onlar da içinde bulundukları durumu tarif ettiler. Bu şartlarda hangi alanlarda nasıl destek olabileceklerini anlattılar. Onlarla olan görüşmeden de çok memnun oldum. Hem samimi bir yaklaşım hem de yardımcı olma tavrı vardı.
Bir sığınmacı ve göçmen gerçeğimiz var. Bugün Basmane başta olmak üzere bazı semtlerimiz bu konuda ön plana çıkıyor. Göçmenlerin şehre uyumu ve şehrin kültürüne adaptasyonu konusunda neler yapmayı planlıyorsunuz?
Bu konuda çok net bir tavrım var. Buraya mültecilerin ya da yurt dışından Türk olmayan insanların göçmesi konusunda teşvik edici hiçbir davranış içerisinde olmayacağım. Ben “Gelenlere kötü davranalım” demiyorum. Ama diğer taraftan da İzmir’de ihtiyaçları karşılanıyor, o yüzden buraya akın akın mülteciler gelsin istemem. Böyle bir düşüncem yok. Doğru değil.
Türkiye olarak öncelikle sınır güvenliğinin sağlanması lazım. Bu şekilde devam edemez. Bir taraftan şunu da idrak etmemiz lazım. Belki yıllar önce, uzun yıllar önce Türkiye’ye gelmiş, bir şekilde yerleşmiş, işini kurmuş, bir yerde çalışır pozisyona geçmiş, bazıları oldukça nitelikli insan gücü de var. Bir grup insan bizimle birlikte yaşıyor ve artık bundan sonra da yaşayacak.
Bu insanlarla ilgili düşmanca bir tutumun içerisinde olmak değil de, onların gerçekten bize sağlayabileceği yararları da fark ederek, onları da düşünerek, hesaplayarak bir adaptasyon yapmamız lazım.
Eğer adaptasyon sorunu yaşayan insanlar varsa ki var, ben mesela çok rahatsızım. Çöplerden atık toplayan epey bir Suriyeli ya da Afgan görüyorum. Çoğunun kimliği yok, kayıtları yok. Kim oldukları, nerede oturdukları bilinmiyor. Bu insanlara yönelik Karşıyaka’da çok çalışma yaptık. Bu insanlar bir taraftan yaşam mücadelesi veriyor, bir taraftan da bizim yaşamımızın tam içindeler. Ben kimsenin çöpten atık toplamasını doğru bulmuyorum. Buna gerek kalmamalı ve bu sorunu bitirmeliyiz. Bunu yaparken de bir şeyleri zorlayarak, insanlara katı davranarak değil de ona ihtiyaç duymayacak hale getirerek yapmamız lazım.
Büyük miktarlarda altyapı yatırımı kredisini garanti altına aldık. Prensipte onayını aldık. Bu benim dönemimle başlamadı, benden önce başlamıştı. Hatta kendim doğrudan bu olayın içine dahil oldum. Bu konuda çok istekli olduğumuzu görsünler.
Bunun yolları var mıdır?
Vardır, yok değil. Bu konuda devlet, belediyeler bir şey yapabilir mi? Kesinlikle yapabilir. Bu bir gerçek, bunu başka türlü çözemeyiz. Ancak tekrar söylüyorum; bu yapacağımız şeylerin İzmir’e göçü teşvik edecek çalışmalar olmaması lazım. Orada ince bir çizgi var.
YAPAY ZEKANIN GİRMEYECEĞİ HİÇBİR ALAN OLMAYACAK
Yapay zeka… Bu konuda göreve gelir gelmez Genel Müdürlüğünü kurdunuz. Bu konudaki çalışmalar ne aşamada? Hangi başlıklar öncelikli olacak?
İlk olarak tabii ki ulaşım planlaması. Su dağıtım şebekesi kontrolü, vatandaş şikayetleri, şikayetlerin doğru noktalara erişimi, sorun çözüm takibi gibi başlıklar yapay zeka destekli olarak yürütülürse daha başarılı olur. Yapay zekanın girmeyeceği hiçbir alan yok gibi duruyor.
Bu konu hem dünyada hem bizde adım adım ilerliyor. Arkadaşlarımız bu konuda ciddi bir çalışma sürdürüyor. Yavaş yavaş veri kaynakları elde etme, o kaynakları kullanarak analiz yapabilen bir program yazma ve geliştirme aşamasına geçiliyor.
Önce şehre dair doğru ve sağlıklı veriye ulaşmak mı esas olacak?
Tabii, veriye ulaşınca ancak bunları yapabilirsiniz. Veri olmadan hiçbir şeysiniz. Çok zeki olabilirsiniz ama elinize veri gelmezse olmaz.
DAHİLERE İHTİYACIMIZ VAR
Öğretmen bir ailenin çocuğusunuz ve okumanın sizin için çok önemli olduğunu seçim dönemlerindeki sunumunuzda ifade etmiştiniz. İkinci yüzyılda eğitim hamlesi özelinde bu şehre kalıcı bir eser olarak ne bırakmayı hedeflediniz?
En hassas olduğum konu; eğitim hizmetine ulaşmadaki adaletsizlik. Diğer tarafta çok çalışsanız da, kendinizi gece gündüz harap etseniz de, yine de iyi öğretmene, iyi okula, iyi eğitim araçlarına, hayat deneyimine sahip olamadığınız bir yoksunluk içinde kalıyorsunuz. Bu adil değil.
Okumak istemeyeni ben “zorla okutalım” demiyorum. Ama bazı insanlar gerçekten akıllı oluyorlar, çalışkan oluyorlar, okumak istiyorlar, kendilerini geliştirmek istiyorlar. Kariyer yapmak istiyorlar, büyümek istiyorlar. Bunları kendileri için istiyorlar, ama aynı zamanda onların o hale gelmesinin topluma çok faydası var. İnsan kaynağı; en değerli kaynak… Akıllı insanlara ihtiyacımız var ve hatta dâhilere ihtiyacımız var.
Bunu son zamanlarda daha çok söylemeye başladım, böyle bir gerçek var. O kadar ağır sorunlarla beraber yaşıyoruz ki, bizim dâhilere ihtiyacımız var. Dahi insanlar her zaman varlıklı kesimlerden çıkmaz. Onların nereden çıkacağını kimse bilemez.
Düşünün ki bugün kenarda köşede itilmiş, dikkatten kaçmış, hatta uğradığı muameleler yüzünden depresif olmuş, pasifize olmuş ama aslında inanılmaz yetenekleri, becerileri, kapasitesi olan çocuklar, gençler ve insanlar var. Onlar buralarda, ama kayıplar ve bunlara bizim ulaşmamız lazım. Eğer ben bu konuda bir şeyler yapabilirsem çok mutlu olacağım. Bunu çok önemsiyorum.
Bizim şehir programına ihtiyacımız var. Çok büyük, anormal büyük kaynaklar istemeyen, ancak bu çocukları, gençleri erkenden fark etmemizi, onları desteklememizi sağlayan programlar uygulayabiliriz. Bunu düşünmemiz, istememiz ve çaba göstermemiz gerekiyor.
İzmir’in biraz dışarıdan kendisine bir şeyler öğretecek hocaları bulmaya ihtiyacı var. Bu söylediğime kızan olur mu bilmiyorum, ama dünyanın her yeri bence böyle bir ihtiyaç içerisinde. Ama bizim de buna ihtiyacımız olduğunu hepimizin idrak etmesi lazım.
Ben sahip olduğumuz bütün değerlere sahip çıkmaya hazırım. Zaten elimden geldiğince sahip çıkmaya çalışıyorum. Ama daha fazlasına ihtiyacımız varsa bunu da bulup getirmemiz lazım.
İKİ AYRI NOKTADA KALIYORUZ!
Göreve geldikten sonra hemen STK ile odaların meclis toplantılarına katıldınız ve onları dinlediniz. Bu toplantılardan aldığınız öncelikli notlar neler oldu?
İş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarımız ile buluşurken; İzmir’in kalkınması, refahının artması başlıklarında konuşalım istiyorum. Çoğu zaman o beklentiyle buluşuyoruz.
Onlar bana temel belediyecilik hizmetleriyle ilgili İzmir’deki eksiklerden de bahsediyorlar, ama asıl meselenin geleceği birlikte hayal etmek olduğunu düşünüyorum.
Göreve geldiğimden beri temel belediyecilik hizmetleriyle ilgili hızlı bir düzelme olduğuna inanıyorum. İnsanların fark etmesi gerektiğini de düşünüyorum.
Bu kadar kısa sürede bir taraftan da kurumun yeniden yapılandırılmasıyla ve bütçe disiplini ile ilgili çalışıyoruz. Bir kriz dönemi yaşıyoruz, bu krizle baş etmeye çalışıyoruz. Bu kadar kısa sürede çok daha üst bir performans ortaya koyamayız ama iyiye gittiğimiz, her geçen gün daha iyiye gittiğimiz kesin.
Örnek olarak şunu söyleyeceğim. Ben göreve gelmeden önce “Şehrimizin bütün asansörlerini, yürüyen merdivenlerini, üst geçit, alt geçit, istasyonlar, hepsini takip eden bir ekip kuracağım, hepsini yakından takip edeceğiz” dedim. Dediğimi yaptım. Her geçen gün daha iyiye gittiğimize eminim. Zaman içerisinde daha da düzeleceğini biliyorum.
ŞEHİR YATIRIM FONU FİKRİNİ ÇOK SEVDİM, KONUNUN TAKİPÇİSİ OLACAĞIM
Peki bu sohbetlerde “Şu proje geldi ve güzel bir başlık, bunun üzerine gideceğim” dediğiniz bir şey yakaladınız mı?
Şehir Yatırım Fonu kurulmasıyla ilgili bir fikir çıktı. Mesela onu önemsiyorum ve bu yapı üzerinden hem İzmir kökenli bazı girişimlere destek verip yatırımcıları çekebileceğimizi, hem de İzmir’deki bazı gelişmeleri destekleyebileceğimizi düşünüyorum. Onun dışında üniversite sınavlarında ilk bine girenlere burs verebiliriz, otobüsleri ya da toplu taşımayı ücretsiz yapabiliriz, yurt sağlayabiliriz denildi. Bu fikri çok beğendim mesela, onu devreye almayı düşünüyorum.
Gaziemir’de 310 yıllık bir botanik park varmış. Onun yeniden canlandırılması gibi bir fikir var. Geçtiğimiz günlerde ESBAŞ’ın Genel Kurulu vardı, ben de Yönetim Kurulu Üyesi olarak girdim, onları dinledim.
Aslında herkes İzmir’in tarım, ticaret ve turizm potansiyeli olduğunu biliyor. Mobilyada, yat imalatında,
su ürünlerinde de potansiyelimiz var. Örneğin, İzmir Türkiye’de en fazla tekne imalatının olduğu şehir konumunda. Ege Bölgesi’nin lider şehri, öyle bir potansiyeli var. İzmir gerçek anlamda öncü bir şehir. Bütün İzmirlilerin bunun farkına varması lazım. Kordon’da rahat rahat geziyoruz gibi bir durum değil bu. Çok daha üstün bir kimliği var. İstanbul’un finans merkezi olması, tarihsel olarak bir başkent olması gibi bazı özellikleri nedeniyle bizden önde olması gibi bir durumu hepimiz görüyoruz. Bunda hiçbir sorun yok.
URLA’DAKİ GASTRONOMİ HAREKETİNİ DESTEKLEYECEĞİZ
Biz İstanbul gibi mi olmalıyız?
Biz asla İstanbul gibi olmamalıyız. İstanbulluların kaçıp yerleşmek istediği ama yerleştiği zaman da emekli yaşamı hayal etmediği, aynı zamanda aktif olarak profesyonel yaşamlarını sürdürmek istediği bir şehir olacağız. İşte öyle bir şehir olduğumuz zaman çok şey olacak. Örneğin; Urla’daki gastronomi gelişimini çok nitelikli buluyorum. Desteklenmesi gerektiğini biliyorum. Bu konuda elimden geleni yapacağım.
Tabii her gelen yönetici bunu söylemiş ama olmamış. Çünkü kurumlarda ve işletmelerde güven sorunu var. Bu nedenle öncelikle güven meselesini çözeceğiz. Bu işi çok iyi bilen, aynı zamanda çok zeki, işin dâhisi olmuş insanların bize tarif ettiği bir çerçevede geliştirebildiğimiz bir network ve ortak hareket edebilme kültürüyle yapabileceğimiz şeyler var. Her konu için aynı şey geçerli. Ama yüzde 100 hepimizin emin olduğu bir şey var. Limanları, tarımı, ticareti, sanayisi, ihtisas sanayisi, gastronomisi, turizmi, tarihi, kültürü, sosyal yaşamı, edebiyatı, sanatı ve aklınıza gelecek bin türlü şeyle İzmir eşsiz bir yer.
İZPA ŞEHİR İÇİN KOORDİNATÖR GÖREVİ ÜSTLENECEK
Peki bunun için İzmir Planlama Ajansı takım kaptanlığı yapar mı?
Koordinatörlük yapar. İnsanları bir araya getiren bir yapı olur. İzmir Planlama Ajansı var, kuruldu ve yapılanıyor. Her geçen gün daha aktif oluyor. Kendine hedefler koydu, saha çalışmalarını başlattı. Veri toplayan, o verileri insanlarla paylaşan, belli konu başlıklarında beraber düşünme, beraber çalışma ortamları oluşturan, onların altyapısını oluşturan, oradan çıkacak sonuçları ilgili kurumlara, en başta belediye olmak üzere iletip, düşünülenin eyleme geçmesini sağlayacak bir kurum olarak hizmet verecek.
İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) da var. Bu çalışmalarda onun tecrübelerinden nasıl yararlanılacak?
İZKA bir partnerdir, ama ne yazık ki İZKA çok fazla rahat hareket edemeyen bir kurum. İyi niyetli olduklarına inanıyorum, ellerinden geleni de yapıyorlar. Ama onların da ortak çalışma kültürü konusunda eksikleri var. Bu durum kendilerinin dışındaki iradeden kaynaklanıyor.
İZMİR’E DEVASA BİR KÜTÜPHANE YAPMAK İSTİYORUM
İzmir geleceğe doğru sloganıyla 5 yıl için bu şehirden güvenoyu aldınız. 5 yılın sonunda “Benim dönemimde şu proje bitmiş ve benimle anılıyor” dediğiniz başlık nedir?
Bir kere şu anda yarım kalmış bütün işlerin bitmesi gerektiğini düşünüyorum. Yarım kalmış işleri bitirmeden, “Yeni bir işe başladım” diye bir cümle kurmak istemiyorum. Örneğin Buca Onat Tüneli bitmeli. Buca Metrosu bitmeli. Kavşak çalışmaları, kentsel dönüşüm çalışmaları tamamlanmalı. Bir master planı ile bağlantı yolları, alternatif yollarla ilgili çalışmaları yapacağız. Bunları 5 yıl içinde bitireceğiz. İzmir Büyükşehir Belediyesi büyük ve güçlü bir kurumdur. Konak’taki arazi üzerinde yeni belediye binasını yapacağız. 25 bin konut vaat ettim.
Bunu yapacağız. Bana derseniz ki, böyle kişisel olarak yapmaktan mutlu olacağın şey ne olur? Çok büyük, güzel, gerçekten şehir için keyifli olabilecek bir kütüphane yapmak istiyorum. Devasa bir kütüphane yapmaktan bahsediyorum.
Nerede olabilir?
Liman arkası dediğimiz alanda olabilir.
İklim krizi ve sürdürülebilirlik özelinde tespitlerinizi paylaşır mısınız?
İklim konusuna insanların kesinlikle bilinçli yaklaşması, soruna sahip çıkması ve bu konuda aktif katılımcı olması lazım. YARIN Dergisi için konuşuyorsak ve “Yarın” diye bir şeyden bahsediyorsak bu konuda aktif çalışmamız gerekiyor. Bu konuyu iyi bilen insanlar şunu söylüyorlar, 10 yıl sonra İzmir’de de Türkiye’nin çoğu yerinde de biz artık sağlıklı bir yaşam sürmekte çok çok zorlanacağız.
Bir kere yaşam çok pahalı olacak, onun ötesinde bütün bu doğal yapı bozulacak ve biz buradan gitmek isteyeceğiz. Yani bu kadar yakın ve bu kadar ağır bir problem.
Bahsettiğimiz şey şu, bugün 5 yaşında çocuğu olan arkadaşlarımızın çocukları 15 yaşında olacak. Bugün 10 yaşında olanlar 20 yaşında olacak. Biz bu çocuklar bir okula gitsin, meslek sahibi olsun, iyi bir yaşam kursun diye hayal ediyoruz.
Dünyanın en süper okuluna da gitseler, en olağanüstü eğitimini de alsalar, 100 tane diplomaları da olsa, yaşayacak bir şehirleri ve ülkeleri olmazsa o zaman bunların anlamı olmayacak. Dolayısıyla bugün konforumuz ve gelecek hayallerimiz için ayırdığımız o bütçeler var ya, o bütçeden bir miktarını, “Daha az karbon salımı ve atık üretmek için, çevreyi bozmamak için, daha az enerji tüketmek için, gıda ve su israfından kaçınmak için ne yapabiliriz?” diye kullanmamız lazım. Yani bir çözüm üretmek gerekiyor. Bunu hep birlikte yapabiliriz. Gereksiz atık üretmekten kaçınacak davranışlar kazanmalıyız.
“Yürüyebiliyorsan arabayla gitme, toplu taşıt kullan, bisiklet kullan” diyoruz ya, bunu yapacak insanlar, yapmak zorundalar yani. Yapmak zorunda olduğumuzu herkesin anlaması lazım.
Şu anda ben İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak bu konularda bir şey yapamıyorum, kanun çıkaramıyorum. İnsanlara kesin uyacakları kurallar koyamıyorum. Ama örneğin enerji verimliği konusunda çalışıyoruz. Biraz da topluma doğru mesajları vermek için uğraşacağız, onunla ilgili hazırlığımız var. Ben zaten Sağlıklı Kentler Birliği Başkanı oldum, bununla ilgili en çok konuşması gereken insanlardan biriyim. Konuşacağım, çokça konuşacağım. Ama esasen kural koymak gerekiyor.
Bunu kim yapacak?
Hükümet yapacak, şu anda yapmıyorlar. Yani kağıt üzerinde ya da mikrofonun önünde çokça söyleniyor, yazılıyor, çiziliyor. Uygulamaya geçerken “Aman toplum tepki gösterir, aman onun konforu bozulur, aman bunun bilmem ne olur” deniliyor. Fosil yakıtlardan çıkacağız. Bir şeyler yapılıyor ama kesinlikle yeterli değil.
Sağlıklı Kentler Birliği’nin başkanlığı görevine getirildiniz. İzmir özelinde önceliklendireceğiniz etkinlikler olacak mı?
İzmir’in buradaki takım kaptanlığı nasıl olacak? Bütün belediyelerimizi üye olmaya davet ettik. Çoğu üye olma kararlarını aldılar.
Ekim ayında Sağlıklı Kentler Birliği’nin genel kurulunu ve muhtemelen ona eşlik eden bir sempozyumu İzmir’de yapacağız. İlk toplantının İzmir’de yapılmasını istedim.
Onun dışında da bu birlik iki ayda bir Türkiye’nin farklı bir şehrinde önemli konu başlıklarında toplantılar yapacak. Toplantılardan sonra da kamuoyuna bazı bilgileri aktaracağız. Belediyelerimize ve hükümetimize bazı tavsiyelerde bulunacağız.