Yaşam sadece ekonomiden ibaret değil. Kültür sanat faaliyetlerine katılmak, müzeleri gezmek, festivallere gidebilmek, eğlenmek istiyorlar, keşfetmek istiyorlar. Gençlerin sosyal medyada bu kadar vakit geçirmeleri de enerjilerini nereye attıklarını gösteriyor.
CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, Türkiye’deki Z kuşağının ‘kayıp kuşak’ olduğunu söyledi. Bu sorunun çözümünün ancak derinlikli ve uzun vadelere yayılan politikalarla mümkün olduğunu ifade eden Kılıç, “Eğitim sistemi ve iş gücü politikalarını bütünleştiren politikalara ihtiyacımız var. Ama burada olmazsa olmaz temel ilke, halkçılıktır. Popülist politikalardan ziyade, halkçı temelli bir büyüme hedefleyen ekonomi politikalarının hayata geçirilmesi ve buna ilişkin olarak bir eğitim sisteminin uygulanması gerekiyor” dedi.
Türkiye’nin istihdam ve gençlik özelinde yeni yol haritası nasıl olmalı? Parti olarak genç istihdam ve gençlerin istihdamdaki gücünü arttırmak için uygulayacağınız öncelikli politikanız ne olacak?
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri maalesef genç işsizlik. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) temmuz ayı verilerine göre, genç işsizler işsizlerin yüzde 18’ini kapsıyor. Genç işsizlik verilerinde karşımıza çıkan iki önemli husus var, bunlardan birincisi genç işsizlerin çoğunluğunu kadınların oluşturması, diğeri ise genç işsizlerin eğitimli ve nitelikli kesimlerden olması. Yine TÜİK rakamlarına göre, genç erkek işsiz oranı yüzde 15 iken, genç kadın işsiz oranı ise yüzde 23’e kadar çıkıyor. Kadın işsizliği rakamları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en önemli göstergesi.
Türkiye’de her bin kişiden 95’i üniversite öğrencisi, Avrupa’da bu oran her bin kişide 38 kişiye tekabül ediyor. Manzaraya bakınca, Avrupa’ya oranla daha genç ve eğitimli bir nüfusumuz var ama bu nüfus aktif olamıyor. Temel sorunumuz eğitim istihdam dengesizliği ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Eğitim istihdam dengesizliği demek, mevcut eğitim sisteminin iş gücü talebini karşılayamaması demek.
Yani gençlerimiz önemli ve uzun bir eğitim sisteminden geçiriliyorlar ama bunun sonucu olarak iş gücüne bir türlü katılamıyorlar. Çünkü bu dengeyi sağlayacak hem eğitim hem de ekonomi politikalarından yoksunuz. Sonuç olarak da gençler, ekonomik sıkıntılarla baş etmeye çalışıyorlar. Onların sıkıntılarını ortadan kaldıracak sosyal politikalar da olmayınca, barınma, gıda gibi temel ihtiyaçlarından tutun, tatil ve kültür sanat faaliyetlerine kadar büyük bir yelpazede yaşam hakkından mahrum bırakılıyorlar.
Gençler sadece ekonomik olarak yoksulluğa sürüklenmiyorlar aynı zamanda bir sosyal dışlanma baskısı ile de karşı karşıya kalıyorlar.Gençlerin yaşadığı bunalım öyle büyük ki; İLO 2000’de yaşanan küresel krizde iş gücü piyasasından dışlanan ve uzun süre iş bulamayan gençler için ‘kayıp kuşak’ riskinden bahsetmişti. İLO’nun bu tanımı Türkiye’deki gençler için risk olmaktan çıktı, Türkiye’deki Z kuşağı artık kayıp kuşaktır.
Bu sorunun çözümü ancak derinlikli ve uzun vadelere yayılan politikalarla çözülebilir. Eğitim sistemi ve iş gücü politikalarını bütünleştiren politikalara ihtiyacımız var. Ama burada olmazsa olmaz temel ilke, halkçılıktır. Popülist politikalardan ziyade, halkçı temelli bir büyüme hedefleyen ekonomi politikalarının hayata geçirilmesi ve buna ilişkin olarak bir eğitim sisteminin uygulanması gerekiyor.
Kısa vadede ise bütçe tercihleri ve iş gücü yönetimi açısından alınması gereken, önlemler var. Türkiye’de işsizlerin sadece yüzde 11’i işsizlik maaşı alabiliyor. Çünkü iktidar, işsizlik fonunu başka yerlerde değerlendiriyor. Böylece işsizler tüm sosyal yardımlardan mahrum bırakılarak, sürekli bir yoksulluğa sürükleniyorlar. Kısa vadede işsizlik fonunun işsizler için kullanılması, günlük çalışma saatlerinin düşürülerek hem hali hazırdaki işçilere dayatılan angaryanın son bulması hem de daha fazla işgücü ihtiyacının ortaya çıkarılması gibi tedbirler palyatif tedbirler olsa da bir an önce uygulanması gerekiyor.
Ama en önemlisi popülist politikalardan da derhal vazgeçilmesidir. Gençlerde aslında umutsuzluk ve geleceksizlik duygusu yaratan en temel konu zaten bu politikalar. Yani sınavlarda başarılı olan gençlerin mülakatlarda elenmesi, sosyal yardımların dağıtımındaki adaletsizlik, kamuda işe alımlarda yaşanan partizan politikaların hepsinin bir an önce sonlandırılması gerekir.
Kısa vadede ise bütçe tercihleri ve iş gücü yönetimi açısından alınması gereken, önlemler var. Türkiye’de işsizlerin sadece yüzde 11’i işsizlik maaşı alabiliyor. Çünkü iktidar, işsizlik fonunu başka yerlerde değerlendiriyor. Böylece işsizler tüm sosyal yardımlardan mahrum bırakılarak, sürekli bir yoksulluğa sürükleniyorlar. Kısa vadede işsizlik fonunun işsizler için kullanılması, günlük çalışma saatlerinin düşürülerek hem hali hazırdaki işçilere dayatılan angaryanın son bulması hem de daha fazla işgücü ihtiyacının ortaya çıkarılması gibi tedbirler palyatif tedbirler olsa da bir an önce uygulanması gerekiyor.
Ama en önemlisi popülist politikalardan da derhal vazgeçilmesidir. Gençlerde aslında umutsuzluk ve geleceksizlik duygusu yaratan en temel konu zaten bu politikalar. Yani sınavlarda başarılı olan gençlerin mülakatlarda elenmesi, sosyal yardımların dağıtımındaki adaletsizlik, kamuda işe alımlarda yaşanan partizan politikaların hepsinin bir an önce sonlandırılması gerekir.
Özellikle beyin göçünün engellenmesi için yapılması gerekenler neler?
Bugün, sokakta, okulda, gençlerle hangi konuda konuşursak konuşalım, mevzu çocukların yurt dışına gitme isteğine geliyor. Aileler varını yoğunu özel okullara verip, çocuklarına iyi bir eğitim aldırdıktan sonra yurt dışına göndermeyi düşünüyor. Çok üzücü bir durum.
Kaliteli ve iyi üniversitelerimizde okuyan akademisyenlerimiz başta olmak üzere nitelikli eğitim almış çok sayıda gencimiz yurt dışına çıktılar. Yurt dışına çıkanlar orada memleket hasreti çekiyorlar, onlarda da bir tamamlanamamışlık ve aidiyetsizlik hissi hakim; gitmeyenler ise burada geleceksizlik ve umutsuzluk haliyle baş etmeye çalışıyorlar.
Yani durum, gençler açısından çok vahim. Çocuklarımız gençliğe ilk adım attıkları andan itibaren, yorucu bir sınav sistemi ile baş etmeye çalışıyorlar, ardından gittikleri üniversitelerde akademik eğitim konusunda tatmin olamıyorlar dünyadaki akademi başarı listelerine en iyi üniversitelerimiz bile aşağı doğru iniş sergiliyorlar. Gençler kampüs görmeden mezun oluyor, kampüs içinde ya da dışarıda gitmek istedikleri festivaller yasaklanıyor, kültür sanat faaliyetleri ise gittikçe pahalılaşıyor. Ekonomik nedenlerle tatile çıkamıyorlar, yaşadıkları yerlerde ise giderek sosyal dışlanmışlık hissine kapılıyorlar. Yaşam sadece ekonomiden ibaret değil. Kültür sanat faaliyetlerine katılmak, müzeleri gezmek, festivallere gidebilmek, eğlenmek istiyorlar; keşfetmek istiyorlar. Gençlerin sosyal medyada bu kadar vakit geçirmeleri de enerjilerini nereye attıklarını gösteriyor.
Beyin göçünün önüne sadece ekonomi politikalarıyla geçemezsiniz. Beyin göçünün önüne geçmek kapsamlı kültür sanat, eğitim ve kent politikaları üretmekten geçer.
Üniversitelerdeki akademi başarı ölçeğini yukarı çekeceğiz, hem akademik anlamda hem de kampüs yapısı gibi mekânsal anlamda özellikli eğitim kurumları yaratacağız. Kültür sanat faaliyetlerini çoğaltacağız, müzeler başta olmak üzere tarihi ve turistik yerlerde gençlerin vakit geçirebilmesini sağlayacağız, festivaller, forumlar, kamplar düzenlenmesi için Sivil Toplum Kuruluşlarını (STK) ve kulüpleri teşvik edeceğiz. Kentlerimizi öğrencilerin rahatça yaşayabileceği barınma olanaklarından tutun ışıklandırmaya kadar daha ferah hale getireceğiz.
Peki ekonomi bunun neresinde? Az önce söylediğim gibi denge gözeten eğitim ve istihdam politikalarını hayata geçirmemiz gerekiyor.
Bölge ve İzmir özelinde Meclis gündeminde önceliklendireceğiniz başlıklar neler olacak?
Kentsel politikalar kuşkusuz önceliğimiz olacak ancak kentsel politikalar deyince aklımıza lokal bir alan gelmesin; iktidar politikaları sayesinde kentsel politikalar deyince önümüze direk temel insan hakları geliyor. Bugün kentsel politikalarda önceliklerimiz, temel insan haklarından olan barınma hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, eğitim hakkı, kültürel haklar geliyor.
İzmir’deki en büyük sorun Küresel Konut Fiyat Endeksi’nin son üç aylık raporunda da ortaya koyduğuna göre, barınma hakkıdır. Endekse göre, İzmir’de yüzde 133 konut fiyat artışı yaşandı. Bu rakam en büyük ve pahalı il olan İstanbul’un bile ilerisinde. Bu sadece ekonomik bir sorun değil çünkü TÜİK’in istatistiklerine göre kentten son bir yılda 109 bin insan göç etti. Yani barınma krizi beraberinde demografik yapıyı tehdit eden bir hal de almış durumda. Barınma krizi hem kente gelen üniversite öğrencilerimizin eğitim hakkına ulaşabilmesi, hem tüm İzmirlilerimizin barınma hakkını sağlayabilmesi hem de kentin demografik yapısının korunması temelinde ilk gündem maddemizdir.
göre kentten son bir yılda 109 bin insan göç etti. Yani barınma krizi beraberinde demografik yapıyı tehdit eden bir hal de almış durumda. Barınma krizi hem kente gelen üniversite öğrencilerimizin eğitim hakkına ulaşabilmesi, hem tüm İzmirlilerimizin barınma hakkını sağlayabilmesi hem de kentin demografik yapısının korunması temelinde ilk gündem maddemizdir.
okullarımız ile konuyla ilgili açılan davaların takipçisi olacağız. ÇEDES projesi gündemimizde. ÇEDES’te pilot il olarak İzmir’in seçildiği belirtiliyor. Evet eğitim hakkı ama nasıl bir eğitim hakkı. Bu da anayasamızda belirtilmiştir. Laiklik ilkesi kapsamında, ÇEDES ve benzeri projelere itirazımızı da yine İzmir’in pilot il seçilmesi üzerinden dile getireceğiz.
Son dönemlerde kentimizin bireysel silahlanmadan kaynaklı konularla gündeme gelmesi can sıkıcı, bireysel silahlanma ve kadın cinayetleri, gençlerde uyuşturucu kullanımının artmasına ilişkin çok ciddi sıkıntılarımız var. Bunlar da yine yaşama hakkı kapsamında birincil önceliğimizdir.
Bir de unutmayalım, bütçe hakkı var. Yani İzmirlinin bütçeden aldığı payını da o bütçeye dayanarak, iktidarın İzmirli’ye verdiği vaatlerin de takipçisi olacağız.