Tarım ürünlerindeki destekleme mekanizmalarında önceliklendirilmesi gereken hususlar neler?
Ana hedef ithalatı azaltacak ve kendi kendine yeterli bir tarım sektörü yaratacak teşvik politikaları uygulanmasıdır. Mesela yem üretimini ele alalım. Türkiye bu alanda yüzde 60 oranında dışa bağımlı hale gelmiş durumda. Bu da maliyetleri artırarak et, süt ve süt ürünleri fiyatlarına direkt yansıyor. Üretici de tüketici de mağdur oluyor.
Bir başka örnek mercimek. 1990’lara kadar en büyük ihracatçıydık; bugün en büyük ikinci ithalatçıyız. Doğru teşvik politikaları ile bu sorunu yaşamayabilirdik.
Teşvik konusu sadece bizde yaşanan bir sorun değil. Ortak Tarım Politikası kapsamında 2023-2027 dönemi AB bütçesinin yaklaşık üçte biri olan 270 milyar euro tutarındaki devasa tarım fonunun ayrıldığı Avrupalı çiftçiler de şikayetçi. Hemen her ülkede protestolar yaşanıyor.
Maliyetler artarken tarım ürünleri fiyatlarındaki gerilemenin neden olduğu gelir kaybı üreticilerin en önemli eleştirilerinden birisi. Veriler de bunu net olarak ortaya koyuyor. FAO gıda endeksinin tarihi zirvesine ulaştığı 2022 yılı mart ayından bu yana nominal olarak yüzde 26, reel olarak yüzde 29 geriledi. Dünyanın en kalabalık aynı zamanda ikinci en büyük tarımsal üretimine sahip Hindistan’da da benzer bir durum yaşanıyor.
Üreticiler tüm tarım ürünleri için asgari destek fiyatlarını garanti edecek ve alım garantisini içeren bir yasa talep ediyor.
Tüm dünyadaki üreticiler zaten zor ve zahmetli bir iş olan tarımda üretime devam edebilmek için pozitif ayırımcılık talep ediyor. Bu yaşananlar nedeniyle de tarım, gıda fiyatları, gıda güvencesi ve kendine yeterlilik ülke gündemlerinin en önemli konuların başında yer alıyor. Gıda arzının artması ve sürdürülebilir tarımsal üretim için üreticilerin gelirlerinin artması, kısacası reel anlamda tarımdan para kazanmaları gerekiyor. Üretici gelirleri artıracak dört yöntem bulunuyor.
• Birincisi maliyetlerin düşürülmesi…
Kısmen savaşlar, kısmen politik nedenler, kısmen de ticaret politikaları istikrarlı hammadde fiyatının oluşmasına maalesef engel oluyor. Bu nedenle hiçbir ülke ekonomik bedeline katlanmadığı sürece üretim maliyetlerin kontrol etme lüksüne sahip değil.
• İkincisi verimlilik artışı…
1960’larda yaşanan Yeşil Devrim’den sonra verimlilikte hızlı bir artış yaşanmıştı. Ancak son yıllarda buğday, çeltik ve mısır gibi temel tarım ürünlerdeki verimlilik artışı nüfus artış hızına yaklaşmış durumda. Dolayısıyla dünyanın farklı bölgelerinde halen az da olsa iyileşme potansiyeli bulunsa da verimlilik artışında doğal sınırlara yaklaşmış olabiliriz.
• Üçüncüsü desteklemeler…
Destekleme ekonomik imkânlarla doğrudan ilgili. Ortak Tarım Politikası ile dünyanın en büyük tarımsal destek bütçesine sahip Avrupa Birliği’nde dahi verilen destekler yeterli görülmüyor. Kaynakların çok daha kıt olduğu gelişmekte olan ülkelerde desteklemelerin üreticiyi yeterince tatmin etmesi de mümkün görünmüyor.
• Dördüncüsü ise fiyatların reel olarak artması…
Tüm ülkelerin arafta kaldığı konu sanırım burası. Üretici gelirlerini artırmak için yüksek gıda fiyatlarına razı olunursa, başta düşük gelirli haneler olmak üzere geniş halk kitlelerinin gıdaya ulaşımı nasıl sağlanacak… Üstelik, gıda enflasyonun tetiklediği ücret artış taleplerinin ekonomik maliyeti ve yaratacağı enflasyonun önüne nasıl geçilecek?
Sihirli formül maalesef yok. Çözümler her ülkenin koşullarına, sahip olduğu ekonomik veya ekonomik olmayan imkânlara göre değişiyor. Bu nedenle önümüzdeki yıllarda da tarım ve gıda tüm dünyada gündemin en önemli konularından olmaya devam edecek. Ben Türkiye olarak şanslı ülkelerden birisi olduğumuzu söyleyebilirim. Konjonktürel ekonomik sorunlar yaşasak da tarımdaki üretim potansiyelimiz yüksek. Üretimi daha verimli, uygulanan üretim tekniklerini daha modern hale getirebilirsek bu sıkıntılı sürecin kazanan tarafında yer alabiliriz. Borsa olarak bizler de tüm çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürüyoruz.