İzmir’in mevcut durumu ve geleceğine ilişkin önerilerde bulunan
BASİFED Yönetim Kurulu Başkanı Semiha Güneş: Biz geçmiş yüzyılı devam ettirdiğimiz bir ikinci yüzyılı inşa ediyoruz.
“İzmir’de hem sanayide hem de günlük hayatta hamle yapmalıyız. ‘Relax’ ruh halimizden silkinip atılımcı olmalıyız.”
Batı Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu (BASİFED), Batı Anadolu iş dünyasının ve üye derneklerin ihtiyaçları doğrultusunda işbirliklerini geliştiren; bölgesel ve sektörel politikalar, projeler üreten; üyelerin, bölgenin ve ülkenin kalkınmasına katkıda bulunan faaliyetleriyle Türkiye’nin ulusal ekonomik hedeflerine ulaşmasında öncülük eden bir çatı kuruluş… Bölge iş insanının ortak sesi olan BASİFED, Türkiye genelindeki en saygın, etkin ve temsil tabanı geniş lider bölgesel iş örgütü olmayı amaçlıyor. Geçtiğimiz aylarda BASİFED’te bayrak değişimi yaşandı. Yeni yönetim kurulu, Mimar Semiha Güneş önderliğinde çalışmalarına hızlı başladı.
YARIN DERGİSİ’nin bu sayısındaki İZMİR PENCERESİ’nin konuğu olan Güneş ile şehrin her alanda gelişimi için yapılması gerekenleri konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü’nden 1977 yılında mezun oldum. 1982’den beri kendi şirketim olan Epig Mimarlık’ta çalışıyorum.
İzmir başta olmak üzere farklı şehirlerde ve yurt dışında projelerimiz var.
Şu anda da İstanbul’da, İstanbul Boğazı’nı gören bir konut projemiz devam ediyor. Kemerburgaz’da 85 dönümde yine bir projemiz, Şile’de 100 dönümde ruhsatını aldığımız bir projemiz, Bilecik’te Serel Fabrikası’nın 1 milyon metrekare arazi üzerinde 600 bin metrekare kapalı alanda yapımı devam eden projemiz için çalışıyoruz.
Kazakistan’da bir Hükümet Konağı Projesi’ni üstlendik. İzmir’de Rönesans Holding ile Neva Yalı Projesi’nin yapımı sürüyor. Ege Yapı ile Urla, Alsancak ve Şile Projesi’ni birlikte yürütüyoruz.
Megapol İzmir Projesi, Yaşar Üniversitesi, Bakırçay Üniversitesi konsepti bizim projelerimizdi. Yaşar Üniversitesi’nin ek bina yatırımının yapımı sürüyor.
Bugüne kadar kaç projeye imza attınız?
Sayısını hatırlamıyorum. Çevreme baktığımda kendi projelerimi görüyorum. Havalimanı hariç her türlü projeyi çizdim. Aslında mimar kullanıcıyı dinleyerek onun ana fikrini kavrarsa her şeyi çizebilir. Bunu yaparken de arsa yapısına, çevresine, kanunlara ve yönetmeliklere hâkim olmak zorunda.
Dolayısıyla da bir projenin hazırlık sürecine özel bir zaman verilmek zorunda. Bizim ülkemizdeki en büyük problem işin başında zamanın az verilmesi… Son dönemde bu yapıda az da olsa değişim başladı. Şirketlerimiz daha bilinçli hale geldi. Projeye başlangıç aşamasında uzun zaman verdiğinizde inşaat kısa sürüyor. İnşaattaki hatalar daha az oluyor. Bunda kullandığımız programlar da etkili oluyor.
Kaç kişilik bir ekip ile çalışıyorsunuz?
24 kişi. 21 mimar, 3 personel.
BASİFED ile yollarınız ne zaman kesişti?
İZSİAD’da (İzmir Sanayici ve İş İnsanları Derneği) iki dönem Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak görev yaptım. 12 yıldır da üyesiyim. Dernekler bir araya gelerek benim BASİFED’in Yönetim Kurulu Başkanı olmam konusunda uzlaşmışlar. Aslında aday değildim.
Dönem başkanlığınızda masada önceliklendireceğiniz başlıklar neler olacak?
Kalıcı şeyler yapmak istiyorum. Çalıştay ve kongreleri organize etmek çok değerli ama bu etkinliklerin bir sonuca ulaşması gerektiğini düşünüyorum.
Kendi dönemimde BASİFED’in geleceğine bir eser bırakmak istiyorum. Bunun için ilk önce bir ofis düzenlemesiyle işe başladım. BASİFED’in kendi ofisi; bütün derneklerin ortak buluşma noktası olacak. Aidiyet duygusunun artacağı bir mekânın olmasını istedim. İkincisi BASİFED’e bir mülk edindirmek istiyorum.
Bu mülk salonları ile aynı zamanda bir eğitim merkezi olarak hizmet verecek.
Bütün sektörlerde ara eleman yok. Nitelikli ara eleman yetiştiren bir merkez haline getirmek istiyorum. Bu projeyi mutlaka tamamlayacağım. Mart ayında başlayan görevimde ilk icraatım dört kadın derneği olan Ege İş Kadınları Derneği (EGİKAD), İzmir İş Kadınları Derneği (İZİKAD), İzmir İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği (BPW İzmir) ve İzmirli Kadın Girişimciler Derneği’ni (İKG) bir araya getirerek, İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) önderliğinde bir proje yapmak ve bu söylediğim merkez konusunda ilk adımı atmak oldu. Merkezi kadınlara kurslar veren bir atölye haline getirip, kendi işini yapan kadınlara destek olmak istiyorum. Kendi işini yapabilsinler, ayakları üstüne dursunlar.
Güçleri birleştirme dönemi diyebilir miyiz?
Her derneğin kendi ölçüsünde iyi niyetli çalışmalar yaptığını görüyoruz, takip ediyoruz ama bunlar lokal kalıyor. Hatta belli noktalarda çok zayıf kalıyor. “O kadar emek nereye gitti” dendiği zamanlar oluyor.
Anladığım kadarıyla daha fazla güç birliği yapıp bu sinerjinin kat sayısını arttırmayı hedefliyorsunuz.
İzmir’de fazla bireyseliz. Bu durum İzmir’in en büyük problemi. Son zamanlarda Odalar ve sivil toplum kuruluşları daha fazla bir araya gelip güzel bir sinerji yakaladılar.
BASİFED’in görevinin tek başına proje yapmak olduğunu düşünmüyorum. Önceliğimiz; aynı projeyi yapan dernekleri bir araya getirmek… Onların problemlerini çözmekte yardımcı olmak ve koordinasyon görevini yapmak istiyoruz. Ben BASİFED’e böyle bakıyorum.
STK’lar içerisinde de “kümelenme modeli” diyebilir miyiz?
Evet, öyle istiyorum. Proje yaparken birbiriyle çakışanlar varsa onları bir araya getirip BASİFED’in de katkısıyla projelerin daha kalıcı, daha büyük kitlelere ulaşmasını istiyoruz. Bugün ortaklıklar İstanbul ve Ankara’da çok rahat bir şekilde her iş dalında oluyor.
Gaziantep ve Bursa bu konuda iyi bir modelleme ile yol alıyor.
Bunu İzmir’de çok fazla beceremedik. Güzel modeller oldu ama orta ölçekte yapamadık. Biz yeni dönemde bunu yapmak istiyoruz. “Birlikten kuvvet doğar” sözüne gerçekten inanıyorum. Gücü birleştirmek, kalıcı işler yapmak, sonuç almak.
Yine bütün derneklerle birlikte Kadın Kongresi’ni yapacağız. Ancak her sene “kadın” temalı kongre olmaz. Çünkü sonucunu görmediğiniz, sonuca göre analiz yapamadığınızda ikincisi çalıştay veya toplantı gibi oluyor.
Onun için de iki senede bir yapılmasında, hatta bana kalsa üç senede bir yapılmasında fayda var. Uluslararası katılımcılarla güçlendirilmesi gerekiyor. İnşallah onu da yapacağız. Bu arada 23 Mayıs’ta bir çalıştay yaptık.
“Derneklerimizin federasyon ve konfederasyondan beklentileri, bu kurumlar arasında aksayan yönler nelerdir, bunları nasıl düzelteceğiz?” başlıklarını ele aldık.
Geçtiğimiz 5 Haziran’da konfederasyonun Dijital Dönüşüm Hamlesi oldu. Bu etkinliğin İzmir’e gelmesini sağladık. İlk lansman İzmir’de yapılacak ve bu hamle başlayacak. Bu hareket 26 bölgeye doğru İzmir’den başlayarak yayılacak ve bu şekilde yaygınlaşacak.
Bu çalıştayı ilk İzmir’de yaptıktan sonra bütün bölgelerde yapılacak ve bir final toplantısı yapacağız. Enerjimizi boşa harcamadan, doğru hedeflere odaklanarak; şirketlerin hem kendilerine, hem ülkeye, hem de bölgelerine katkılarını somutlaştırmak istiyoruz.
BASİFED olarak kendi mülkünüzü mü alacaksınız? Bununla ilgili olarak nasıl bir girişiminiz var?
Yer tespit ettik ve Vali Bey’den talep ettik. Umarım olumlu sonuçlanacak. 49 yıllığına kiralamak istiyoruz. Restore edip, eski bir binayı kent ile barıştırmayı amaçlıyoruz. Basit ve kalıcı bir çözüm… Burası da başta kadınlarımıza yönelik olmak üzere çeşitli eğitim programlarına ev sahipliği yapacak.
İş hayatında kadın çalışanımızın sayıca az olduğunu düşünüyorum. Bu konuda biraz da kadınlarımıza kızıyorum.
Üniversiteyi bitirmiş, zanaatı olan kadınlarımızın evde oturmak yerine mutlaka çalışmaları gerekiyor. Mutlaka ülke ekonomisine katkı vermeliler. Zengin bir ülke değiliz. Onun için herkes çalışmalı ve üretmeli. Kadının kendi ayakları üzerinde durması çok önemli. Bu, aile bütünlüğünü de koruyarak bir denge ile yapılabilir.
“CAM TAVAN ENGELİNİ ÖNCE İZMİR’DE AŞALIM”
Türkiye’de Cam Tavan Sendromu gerçeği ve bunu kırma refleksi var. Bunu aşmak için nasıl bir politika izlenmeli? STK’lar bu konuda da mı güç birliği yapmalı? Türkiye’de cam tavan sendromunu nasıl aşabiliriz? Önce İzmir’de aşalım. İzmir çok uzun zamandır öncü ve ilerici rolünü kaptırdı.
TÜRKONFED (Türk İş Dünyası Konfederasyonu) bir rapor yayımladı. İstanbul ile aramız 2-3 misli açılmış durumda. İzmir’de gerileme var. Bu durumun sadece siyasetle ilgili olduğunu düşünmüyorum. Bunun birçok nedeni var. Güç birliğini az yapmamız, daha atılımcı olamamamız ve şirketlerimizi ve çocuklarımızı İstanbul’a, yurtdışına kaçırmamız etkili oluyor. İzmir’de mutlaka hem sanayi hem günlük hayatta hamle yapmalıyız “Relax” bir halimiz var. Silkinip bu ruh halinden çıkıp atılımcı olmalıyız.
“ADA BAZLI DÖNÜŞÜME ODAKLANILMALI”
İzmir özelinde baktığımızda ‘3T’ kavramı var. Ticaret, turizm, tarım… Siz mimarsınız. Her geçen gün tarım arazilerinin azaldığı bir gerçekle karşı karşıyayız. İzmir bu değerlerine sahip çıkmak için nasıl yol almalı?
Tarım çok önemli… Çok verimli topraklardayız. Ancak planlamalarımız yanlış. Tarım arazileri mutlaka korunmalı, betonlaşmadan, bir düzen içinde şehirleşmeliyiz. Aynı zamanda sanayi ve tarım bölgelerinin mutlaka ayrı olması gerektiğini düşünüyorum.
Yerinde dönüşüm ya da aynı parselde dönüşüm yerine, ada bazında dönüşüme mutlaka önem verilmeli. Şehir merkezinin bina katı özelinde yükselmesinde mahsur yok. 8 kat yerine 15 kat yaparsınız. Zemini küçültürsünüz, yol ve yeşil alanları artırırsınız. Böylece trafik, otopark ve yeşil alan sorununu çözersiniz.
İzmir başta olmak üzere farklı şehirlerde ve yurt dışında projelerimiz var. Şu anda da İstanbul’da, İstanbul Boğazı’nı gören bir konut projemiz devam ediyor. Kemerburgaz’da 85 dönümde yine bir projemiz, Şile’de 100 dönümde ruhsatını aldığımız bir projemiz, Bilecik’te Serel Fabrikası’nın 1 milyon metrekare arazi üzerinde 600 bin metrekare kapalı alanda yapımı devam eden projemiz için çalışıyoruz.
İzmir’in zemini bu dediğiniz için uygun mu?
Müsait. 8 katlı yan yana bina yapmak daha tehlikeli. Birbirini etkileyen, depremde birbiri üzerine yığılan bir şey yapacağınıza depreme dayanıklı 15 kat yüksek bina yapılabilir. “30, 40 veya 50 kat yapın” demiyorum.
Kordon’da sur etkisini yaratan ya da Mithat Paşa Caddesi’ndeki ya da Karşıyaka Yalı Caddesi’ndeki yapılaşmadan çıkıp, şehrin içine rüzgarı getireceğiniz, ana caddelerimizi genişletebileceğiniz alanlar yaratmanın başka çaresi yok. Şehir içinin hava almasını sağlamak zorundayız. Karşıyaka’da, Yalı Caddesi’nde hızlı yerinde dönüşüm yaşanıyor. 2 yan yana bina anlaşıp tek binaya dönüşemiyor. Bütün sahil şeridindeki binalar yenileniyor.
İç kesimler de yıkılacak. “3 bina birleşelim, doğru dürüst bir şey yapalım, etrafımız açık olsun” diyen yok. Bu dediğim İstanbul’da yapılıyor. Biz bireysel bakıyoruz.
Bireysel bakmaktan çıkmalıyız. İzmirli bakış açısı, daha geniş olmalı. Sürece daha objektif bakabilmeliyiz. “Küçük olsun benim olsun” fikrinden çıkmalıyız. İnsanları bilinçlendirmek lazım. Yan yana binalarda ön ve arka cepheniz olan, arada mutfağınız ve bir odanız ışıklıkta kalan bir evde mi yaşamak istersiniz? Yoksa dört cepheli olan, bütün odalarınızın aydınlık olduğu bir yerde mi yaşamak istersiniz? Aslında maliyet olarak da daha düşük. Ne oluyor biliyor musunuz? Birincisi her binaya iki merdiven, en az iki asansör… İnsanların yaşam alanlarından kaybınız oluyor. Bunu anlatmak lazım.
Son gerçekleştirilen İzmir İktisat Kongresi’nin sonuç raporunu okuduğumuzda, şehir dinamikleri özelinde ekoloji ve ekonomi uyumuna vurgu vardı. Bu başlık üzerinde çalışılması gerektiği belirtilmişti. Ekonomi ve ekoloji uyumu konusunda vermek istediğiniz mesajları paylaşır mısınız?
Birincisi her yerde, ekonomi ile ekoloji iç içe geçmiş durumda. Yaptığımız her şey yerine uygun olmalı. İzmir’de yaşıyorsak iklimine, jeolojisine ve demografik yapısına uygun tasarımlar yapmalıyız. Erzurum’da bir bina yaptığınızda kar yükünü, İzmir’de ise güneşi düşünürsünüz.
Enerjiyi iyi kullanan, kendine yeten binalar yapmalıyız. Şehir mimarisinde yürüyüş yollarının ön planda olduğu yapıları tercih etmeliyiz. Keşke eski binalarımızı korusaydık. Mevcutları korumak önemli. “İzmir’in geleceği turizm” diye düşünüyorum. İzmir tam bir sanayi ya da ticaret kenti değil.
Her konuda gelişen bir şehir modellemesi yok. İzmir’in şehir kimliğini bulması gerekiyor.
Benim şahsı kanaatim bu şehrin kimliği; turizm… Bu konuda İzmir yatırımlarını yapmalı. Tabii ki çok güzel sanayimiz var. O bir yandan gelişsin. Hemen yanımızda Manisa da var. O da sanayi kenti. Manisa ile daha fazla entegre olabiliriz.
Kalıcı şeyler yapmak istiyorum. Çalıştay ve kongreleri organize etmek çok değerli ama bu etkinliklerin bir sonuca ulaşması gerektiğini düşünüyorum. Kendi dönemimde BASİFED’in geleceğine bir eser bırakmak istiyorum. Bunun için ilk önce bir ofis düzenlemesiyle işe başladım. BASİFED’in kendi ofisi; bütün derneklerin ortak buluşma noktası olacak. Aidiyet duygusunun artacağı bir mekânın olmasını istedim. İkincisi BASİFED’e bir mülk edindirmek istiyorum.
Turizm hareketinde nasıl yol alınmalı?
Kemeraltı, Agora ve Kadifekale üçgeni çok önemli. Kemeraltı’nı gece gündüz yaşanacak hale getirmeliyiz. Mutlaka yabancı ülkelerde gördüğümüz çarşılar gibi yaşatmalıyız. Bu bölgeleri gece yaşayan ve konut alanlarının da iyi olduğu yerler haline getirmeliyiz. Onun için de İkiçeşmelik tarafındaki kentsel dönüşüm hızlandırılmalı. O bölge hem ticaret hem de konut yerleşiminin bir arada olduğu modelleme ile dönüştürülmeli.
Sohbetin başında insan gücüne vurgu yaptınız. “Çocuklarımızı, torunlarımızı İzmir’de tutamıyoruz” dediniz. Sadece turizm özelinden doğru bakarak o beyin gücünü burada tutmamız mümkün mü?
Değil tabii. Şirketlerimizi güçlendirmeliyiz. Ben “sırf sanayi odaklı olamayız” diyorum. İş alanları mutlaka açmak zorundayız. Tarım çok önemli. Tarımı da güçlendirmek zorundayız. Hayvancılık ülkede bitmiş durumda. Bunların hepsini yapmalıyız, ama bir kimlik de vermek zorundayız. Biz üniversiteler kenti miyiz? Değiliz. Turizm kenti miyiz? O da değiliz. Ticaret şehri de değiliz. O da şimdilerde rotasını tamamen İstanbul’a çevirdi.
Neden turizm?
Çünkü çevremiz çok geniş. Eğer İzmir’in içinde yaşanabilir, gezilebilir alanlar oluşturursak; Çeşme, Kuşadası ve Foça ile birlikte bir sinerji yaratabilir miyiz? Buna bakmalıyız. Üniversitelerle iş birliğini artırmalıyız. Ar-Ge merkezlerini güçlendirmeliyiz. Aslında İzmir’de her şey var.
9 üniversitenin 9’unda da Ar- Ge merkezi, kuluçka merkezi, hatta bazılarının ihtisaslaşmış teknoparkları var. Buradaki dinamikleri daha aktif nasıl kullanabiliriz?
Kullanamıyoruz. Bunu işe döndürmemiz gerekiyor. Bir defa sanayiyle üniversite iş birliğini mutlaka sağlamalıyız. Şu anda var ama artırmalıyız. Üniversitedeki öğrencilerin staj yerleri bile büyük problem.
Gençler staj yapacak yer bulamıyor. Birçoğu başka illere gidiyor. Üniversitelerin de güçlenmesi ve katılımcı olması gerekiyor.
Ada bazlı dönüşüm önerisi için tecrübenizi daha ayrıntılı okuyucularımızla paylaşır mısınız?
Yanlış yolda gittiğimizi düşünüyorum. Çünkü aynı yere aynı binayı yaptıkça mevcut şehri 100 sene sonraya aynı şekliyle taşımış oluyoruz. Böyle gidersek hiçbir zaman yolları genişletemeyiz. Düzenli bir şehir olma yolunda hiçbir şey yapamayız. Toplu taşımanın bile ulaşamayacağı şekilde bir şehirleşmemiz var.
Bugün şehirde itfaiyenin giremediği sokaklar var. Ana caddeleri rahatlatırsak bu arka sokaklara da sirayet eder. Mutlaka ada bazında dönüşüm yapıp insanları ikna ederek boş, geniş alanlar oluşturabiliriz. Ulaşamadığımız yer kalmamalı. Böylece kenti ikinci yüzyıla hazırlamış oluruz. Biz geçmiş yüzyılı devam ettirdiğimiz bir ikinci yüzyılı inşa ediyoruz.
Kentleşme modeli özelinde rol model olarak göstereceğiniz dünya genelinde, hatta Türkiye’de de örnekleyebileceğiniz yerler var mı?
Eskişehir güzel bir örnek.
Bu kadar yoğun temponun içerisinde kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz?
Son zamanlarda boş zamanım hiç yok. Resim yapmayı çok severim. Ufak çaplı bir koleksiyonum var. Kendim de yaparım, ama toplamayı da çok severim. Biraz da antika merakım var.
Özellikle neleri topluyorsunuz?
Belli bir tema yok. Sevdiğim her şeyi topluyorum. Asgari ücret ile çalışmaya başladığım ilk maaşımın tamamı ile eski bir gaz lambası almıştım. İkinci maaşla da onun tamirini yaptırmıştım. (Gülerek…) O gün bugündür hep topluyorum.
Lamba duruyor değil mi?
Duruyor. Hoşuma giden parçaları topluyorum. Ayrıca 60’ın üzerinde tablo var.
Tarım çok önemli… Çok verimli topraklardayız. Ancak planlamalarımız yanlış. Tarım arazileri mutlaka korunmalı, betonlaşmadan, bir düzen içinde şehirleşmeliyiz. Aynı zamanda sanayi ve tarım bölgelerinin mutlaka ayrı olması gerektiğini düşünüyorum. Yerinde dönüşüm ya da aynı parselde dönüşüm yerine, ada bazında dönüşüme mutlaka önem verilmeli. Şehir merkezinin bina katı özelinde yükselmesinde mahsur yok. 8 kat yerine 15 kat yaparsınız. Zemini küçültürsünüz, yol ve yeşil alanları artırırsınız. Böylece trafik, otopark ve yeşil alan sorununu çözersiniz.
Bunları sergilemeyi düşünüyor musunuz?
Belki ileride.
Mimari açıdan baktığımızda kendi alanınızda rol modelsiniz. Bu tecrübenizi bir akademi kurarak ya da bir okul ile iş birliği yaparak paylaşmayı düşünüyor musunuz?
Bu olabilir. Bizim ofiste hep gençlerle çalışıyorum. Hepsi çok yetenekli. Onlara şirketten hisse veriyorum. Çünkü bu işi belli bir süre sonra devam ettiremeyeceğim. Bir kızım var, o da göz doktoru. Mesleği devam ettiremeyecek. Ofisimde birlikte çalıştığım arkadaşlarımla Epig Mimarlık devam etsin istiyorum. Şu anda beş arkadaşımın hissesi var. İkinci beş kişi yine arkadan gelecek. Onlar da hazırlanıyorlar.
O zaman şirkette ekip arkadaşlarınız ile çok uzun soluklu çalışma modeliyle yol alıyorsunuz…
Aslında çalıştığım arkadaşlarımın
10’u ile 15 yıldır birlikteyiz. Her sene bir ya da iki yeni mezun alıp yetiştiriyoruz. Ben de mesleğe böyle bir katkı sağlıyorum. Her sene en az 15 stajyer alıyorum. Bunu yaparken de eğitimde fırsat eşitliği ilkesiyle hareket etmeye çok önem veriyorum.
O yetenekler size nasıl ulaşıyor?
Bazıları kapıdan geçerken geliyorlar veya birinden duyarak geliyorlar.
Eklemek istedikleriniz…
Dernekler arasında çok güzel bir enerji yakaladık. Herkesin o kadar desteğini görüyorum ki bundan dolayı da çok memnunum. Herkes bir şey yapmak istiyor. Üyemiz derneklerde de aynı heyecanı görüyorum. “Mutlaka biz de bir şey yapalım, bir katkı koyalım” denilmesinden çok memnunum. Bunun bozulmasına asla izin vermeyeceğim. BASİFED bütün derneklere eşit mesafede. Adil olmak, eşitlikçi olmak, katılımcı olmak, egoyu yenmek, birlikte bir şeyleri paylaşmak….
Bence yapmamız gereken bu. Biz önce güvenmeyi öğrenmeliyiz. Güven sorunu halledildikten sonra her şey halledilir.
Bu durum toplumsal olarak da yaşadığımız bir travma diye düşünüyorum.
Kesinlikle. Meslekte ve özel hayatta önce dürüst olacaksın.
Ofisime eleman alırken dünyanın en yetenekli insanı olması önemli değil. İyi niyetli olsun, çalışkan olsun ve dürüst olsun. İş yapmayı öğretirsin. Ama burada birbirleriyle anlaşmaları, saygılı olmaları çok önemli. Sevmeyebilir. Çok yakın arkadaş da olmayabilir. Benim ofisimde kimsenin sesi yükselmez, kimse kimseye kaba davranamaz.
Hayatımda da öyle. Ben de yapmam, kimseye yapılmasından da hoşlanmam. Düzen önemli. Çocuklar bile sınırlamalar istiyorlar. Düzen istiyor. Özgür bırakalım, özgür, tabii ki özgür. Ama düzen olmak zorunda. n