2050 yılına kadar artan nüfusu besleyebilmek için mevcut üretimin yüzde 60 oranında artırılmasına ihtiyaç var. Gıda güvenliğini sağlamada kayıp ve israfın azaltılması da en az verimlilik kadar önem arz ediyor.
Türkiye, yılda ortalama 20-21 milyon ton buğday üretiyor. Bazı yıllar 22,5 milyon tona çıkan üretim bazı yıllar 18 milyon tona kadar geriliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2021 yılına ilişkin ilk tahminine göre, 2020 yılında 20 milyon 500 bin ton olan buğday üretiminin 2021’de yüzde 7,3 oranında düşüşle 19 milyon ton olacağı tahmin edildi. Hasadın büyük oranda tamamlandığı buğdayda özellikle Güneydoğu, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgesi’nde etkili olan kuraklık nedeniyle üretimin 15-16 milyon tona kadar düştüğü ifade ediliyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı enerjiden sanayiye kadar ekonomide rekabet kurallarını değiştirecek. Türkiye ekonomisi için riskler kadar fırsatları da beraberinde getirecek. Yeşil dönüşüm, yeni bir ekonomik model oluşturmak için fırsat olacak.
Dünyada 7 milyar 957 milyona ulaşan nüfusun, 2050 yılında 9,8 milyara yükselmesi bekleniyor. Nüfusun artmasıyla birlikte gıda ihtiyacı ve talebi daha da artacak. Sağlıklı ve yeterli gıdaya ulaşmak daha da zorlaşacak.
Gıda güvenliği, tarım politikalarının odak noktası olmaya devam edecek. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verileri hali hazırda 828 milyondan fazla insanın gıda güvenliğinin olmadığını yani açlıkla mücadele ettiğini gösteriyor.
Pandemi dönemindeki üretim ve tedarik zincirindeki bozulma, sorunları daha da büyüttü. Kanaat önderleri; bu sorunun çözümünün en başta verimliliği artırarak daha fazla üretim yapmakla mümkün olduğunda birleşiyor. Ayrıca üretimin de sağlıklı bir şekilde tüketiciye ulaştırılması gerekiyor.
2050 yılına kadar artan nüfusu besleyebilmek için mevcut üretimin yüzde 60 oranında artırılmasına ihtiyaç var. Gıda güvenliğini sağlamada kayıp ve israfın azaltılması da en az verimlilik kadar önemli. Büyük emek ve kaynak harcanarak üretilen her ürünün bir gramı dahi ziyan edilmeyecek kadar değerli. Kültürümüzde israfın hoş karşılanmaması, dinimizde israfın haram sayılması bu anlayışın önemine bir kere daha vurgu yapıyor.
Tarımsal üretimi önce girdi maliyetlerindeki artış sonra kuraklık ve afetler zorladı. Türkiye’nin söz sahibi olduğu pek çok tarımsal üründe rekolteler düşüyor. Geçen üretim yılını da benzer sorunlarla geçiren üreticinin nefesini bu yıl orman yangınları, aşırı kuraklık ve seller kesti. Ürün rekoltelerdeki son durumu mercek altına aldı.
Tarımsal üretim çok zor bir süreçten geçiyor. Yüksek girdi fiyatları nedeniyle üretimi sürdürmekte zorlanan çiftçiler, bu yıl da kuraklık başta olmak üzere doğal afetlerin yarattığı büyük zararla karşı karşıya kaldı.
Geçen yıl aşırı sıcak, don, sel, kuraklık, su sorunu ile karşı karşıya kalan çiftçiler, bu yıl aşırı hava olaylarının daha fazla etkisinde. Kuraklığın şiddetini artırması, sel, orman yangınları, yağış rejimindeki değişiklikle yaşanan su sorunu 2021 üretimini daha büyük oranda etkiledi.
Güneydoğu, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgesi kuraklık nedeniyle tarımsal üretimde yüzde 20 ile yüzde 70 arasında değişen oranlarda zarar görürken, Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde orman yangınları, Karadeniz Bölgesi sel felaketleri ile sarsıldı. Yaşanan her felaket tarımsal üretimin yapılmasını zorlaştırıyor. Tarımda kullanılan kimyevi gübrelerdeki son bir yıllık fiyat artışı yüzde 100’ü aşarken, mazot, tohum, zirai ilaç, hayvancılık sektörü için yem ve diğer girdilerdeki yüksek artışlar üretimi tehdit ediyor.
Ürün bazında değerlendirildiğinde aşırı hava olaylarından etkilenmeyen ürün neredeyse yok gibi. Üretimin azalması sonucu, Toprak Mahsulleri Ofisi, hububat ve bakliyat ürünlerinde geçen yıla göre alım fiyatını yüzde 35- 40 oranında artırmasına rağmen piyasanın gerisinde kaldığı için iç piyasadan ürün alamıyor. 2021 yılında özellikle bitkisel üretimde ürün bazında yaşanan gelişmeler şöyle idi:
BUĞDAYDA ÜRETİM AZALDI
Türkiye, yılda ortalama 20-21 milyon ton buğday üretiyor. Bazı yıllar 22,5 milyon tona çıkan üretim bazı yıllar 18 milyon tona kadar geriliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2021 yılına ilişkin ilk tahminine göre, 2020 yılında 20 milyon 500 bin ton olan buğday üretiminin 2021’de yüzde 7,3 oranında düşüşle 19 milyon ton olacağı tahmin edildi. Hasadın büyük oranda tamamlandığı buğdayda özellikle Güneydoğu, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgesi’nde etkili olan kuraklık nedeniyle üretimin 15-16 milyon tona kadar düştüğü ifade ediliyor. Buğday üretiminde yüzde 14 paya sahip olan Güney Doğu Anadolu ile yüzde 38 paya sahip
İç Anadolu Bölgesi’nde kuraklık nedeniyle bazı alanlarda üretim yüzde 70 azaldı. Kuraklığın etkisi ile azalan buğday ihtiyacı ithalatla karşılanıyor. Amerika Tarım Bakanlığı, temmuz ayı sonunda yayınladığı raporda, Türkiye’nin buğday üretiminin 16,5 milyon ton olacağını açıkladı. Raporda, bu üretimin 2 milyon tonunun durum buğdayı olduğu, bu sezon Türkiye’nin 11,5 milyon ton buğday ithalatı ile rekor kıracağı bilgisine yer verildi.
ARPA ÜRETİMİNDEKİ DÜŞÜŞ HAYVANCILIĞI OLUMSUZ ETKİLİYOR
Yem sektörünün önemli ürünlerinden arpada da kuraklığa bağlı olarak üretimde büyük düşüş yaşandı.
Amerika Tarım Bakanlığı Raporu’na göre, Türkiye’nin 2021 ürünü arpa üretimi önce 7,5 milyon ton olarak tahmin edilmişti, ancak kuraklığın etkisi ile 4,5 milyon tona revize edildi. Türkiye’nin 2 milyon 750 bin ton arpa ithalatı yapacağı da raporda yer aldı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 1.Bitkisel Üretim Tahmini’ne göre ise, 2020’de 8 milyon 300 bin ton olan arpa üretimi yüzde 6 düşüşle 7 milyon 800 bin tona gerileyecek. Piyasada yükselen fiyatlar ve Toprak Mahsulleri Ofisi’nin yaptığı ithalat, Amerika Tarım Bakanlığı tahmininin daha gerçekçi olduğunu gösteriyor. Toprak Mahsulleri Of isi’nin 2021 ürünü arpa alım fiyatı ton başına 1750 TL olarak açıklandı. Arpa satış fiyatı ise ton başına 1950 TL. Ancak, üretimin azalması nedeniyle arpa fiyatı serbest piyasada haziran ayında ton başına 2 bin 800 TL’yi gördü. Arpa fiyatı buğdayı geçti. Bu nedenle yem sanayicileri arpa yerine piyasadan buğday alarak yem üretiminde kullanmaya başladı. Toprak Mahsulleri Ofisi, yem fiyatlarını düşürmek için yetiştiricilere ve yem sanayicilerine ucuz fiyatla tonu 1950 TL’den arpa ve mısır satışına başladı. Açıkladığı fiyatla üreticiden arpa alamayan Toprak Mahsulleri Ofisi, 24 Haziran 2021’de 320 bin ton, 12 Temmuz’da 440 bin ton ve 3 Ağustos’ta 515 bin ton olmak üzere toplam 1 milyon 275 bin ton arpa ithalatı için ihale yaptı. Son olarak yapılan 515 bin tonluk ihale yüksek fiyat nedeniyle iptal edildi. Şimdi, 20 Ağustos’ta 270 bin tonluk yeni bir ithalat ihalesi yapacak. Buğdayda olduğu gibi arpada da ithalatın devam etmesi bekleniyor.
Arpanın tonu halen piyasada ortalama 2 bin 350- 2 bin 400 TL seviyesinde. Arpa üretimindeki düşüş ve buna bağlı olarak fiyatındaki artış yem sektörünü dolayısıyla hayvancılığı olumsuz etkiliyor. Dünya fiyatlarındaki artış ithalat maliyetini artırıyor.
NOHUT ÜRETİMİ YARI YARIYA AZALDI
2018 yılından 2020 yılına kadar iki yıl Türkiye’nin nohut üretimi 630 bin ton ile çok iyi bir seviyeye geldi. Türkiye nohut ithalatını büyük oranda düşürdü. İhracatını ise ciddi olarak artırdı. Ancak bu yıl kuraklığın en çok etkilediği ürünlerden birisi de nohut oldu. Nohut üretiminin de yarı yarıya azaldığı ifade ediliyor.
Daha önce 100-120 kilo alınan tarlalarda, üreticiler 40-50 kilo ancak aldıklarını belirtiyor. Nohut fiyatında da artış var. Bugünlerde 8 TL civarında. Toprak Mahsulleri Ofisi 2020 yılı 3 bin 350 TL olan alım fiyatını, 2021’de 4 bin 50 TL olarak açıklamıştı. Piyasa fiyatı neredeyse bunun iki katı. Buğday ve arpa üretimi konusundaki farklı veriler mısır için de geçerli. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre mısır üretimi yüzde 1,5 azalma ile 6 milyon 500 bin tondan 6 milyon 400 bin tona gerileyecek. Amerika Tarım Bakanlığı ise Türkiye’nin mısır üretimini 6 milyon 800 bin ton olarak tahmin etti.
NARENCİYEDE SİNEK SORUNU BÜYÜYOR
Geçen yıl aşırı sıcak nedeniyle limon, portakal ve diğer narenciye ürünlerinde üretimde önemli düşüş yaşandı. Ancak narenciyede özellikle ihracatı olumsuz etkileyecek iki önemli sorun var. Bunlardan birisi Akdeniz Meyve Sineği popülasyonunda yaşanan artış. Bu konuda mücadelenin yetersiz kalması.
MERCİMEKTE KANADA BAĞIMLILIĞI ARTACAK
Türkiye İstatistik Kurumu, 2021 kırmızı mercimek üretim tahminini 350 bin ton olarak açıklamıştı. Ancak, kırmızı mercimek ekiminin yaklaşık yüzde 90’nının gerçekleştiği Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Batman gibi merkezlerdeki aşırı kuraklık üretimi yarı yarıya azalttı. Sektör temsilcileri, üretimin en iyimser tahminle 150 bin ton olacağını ifade ediyor. Üretimdeki düşüş fiyata yansıdı. Hasat başladığında Mersin’e kabuklu mercimek teslim fiyatı ton başına 6 bin 500 TL idi. Ağustos’ta 9 bin 500 TL’ye kadar yükseldi. İçerde üretimin azalması, Kazakistan’da da üretimin az olması nedeniyle mercimek, ithalatının tamamının Kanada’dan yapılması bekleniyor.
ÜZÜMDE REKOLTE KAYBI %20’NİN ÜZERİNDE
Kuru üzümde dünya lideri olan Türkiye’nin geçen yıl kuru üzüm rekoltesi 271 bin ton açıklanmış ancak ihracat verileri üretimin bunun üzerinde gerçekleştiğini gösterdi. Bu yıl ise dolu, don, sel gibi afetlerden en çok etkilenen ürünlerden birisi üzüm oldu. Rekoltede geçen yıla göre yüzde 20 civarında kayıp olduğu ifade ediliyor.
Birleşmiş Miletler Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan Gıda İsrafı Endeksi Raporu’na göre, 2019 yılında 931 milyon ton gıda israfı olduğu belirtiliyor. İsrafın yüzde 61’i evlerde, yüzde 26’sı gıda hizmeti veren işletmelerde, yüzde 13’ü ise gıda satıcılarında meydana geldi. Bu rakamlar dünya toplam gıda üretiminin yüzde 17’sinin israf edildiğini ortaya koyuyor.
DÜNYANIN GIDA İSRAFI GERÇEĞİ
Birleşmiş Miletler Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan Gıda İsrafı Endeksi Raporu’na göre, 2019 yılında 931 milyon ton gıda israfı olduğu belirtiliyor.
İsrafın yüzde 61’i evlerde, yüzde 26’sı gıda hizmeti veren işletmelerde, yüzde 13’ü ise gıda satıcılarında meydana geldi. Bu rakamlar dünya toplam gıda üretiminin yüzde 17’sinin israf edildiğini ortaya koyuyor.
Evdeki yüzde 61’lik gıda israfının yalnızca ABD, İngiltere gibi ülkelerle sınırlı olmadığı, yoksul ülkelerin de etki oranının büyük olduğu yine raporda yer alıyor. Diğer yandan dünyadaki gıdaların yüzde 14’ü hasat, taşıma, depolama ve nakliye aşamasında kaybedilirken, yüzde 17’si de tüketici tarafından israf ediliyor.
Türkiye’de bitkisel üretimde kayıpların önemli bir kısmı, zamanında ve uygun tekniklerle yapılamayan hasat işleri ve gerekli koşulları taşımayan depolama ve işleme sistemleri sonucu oluşuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hazırlanan bitkisel ürün denge tablolarına göre, 2020 sezonunda istatistiği tutulan 63 üründe, toplamda 118 milyon ton olan üretimin 10,3 milyon tonu yani yüzde 8,7’si hasatla birlikte sofraya ulaşana kadar kaybedildi. 2020 yılı için bitkisel üretim değerini göz önüne aldığımızda bu miktar 21,3 milyar liraya denk geliyor. Buna nihai tüketimdeki israf dâhil değil.
Nihai tüketimde gıda israfı önemli bir seviyede. UNEP 2021 Raporu’na göre; Türkiye’de evde, gıda hizmeti veren yerlerde ve gıda satıcılarında her yıl kişi başı 93 kilogram, toplamda 7,7 milyon ton yiyecek çöpe gidiyor. Tarladan sofraya kadar olan kayıplarla birlikte bu miktar 18 milyon tona denk geliyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)’nin yaptığı bir çalışmaya göre, her gün 6 milyon ekmek çöpe gidiyor. Üstelik gıda ürünlerinde fiyat artışının ön plana çıktığı bugünlerde bu israfın önlenmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
Türkiye’de özellikle yaş sebze ve meyve, tarladan sofraya ulaşıncaya kadar önemli ölçüde kayıplara uğruyor. Yetiştiriciliğin yanı sıra, hasat sırasında ve hasat sonrasında kayıplar meydana geliyor. Özellikle hasat sonrasında taşıma, muhafaza ve pazarlama aşamalarında da önemli kayıplar yaşanıyor. Yapılan araştırmalara göre tür ve çeşitlere göre değişmekle birlikte, yaş sebze ve meyvedeki kayıp oranı yüzde 10 ile yüzde 30 arasında değişiyor.
TÜRKİYE ZİRAATÇILAR DERNEĞİ (TZD) GENEL BAŞKANI HÜSEYİN DEMİRTAŞ
İthalata dayalı politika, çiftçilerin üretim maliyetleri gibi nedenlerin sayılabileceği sistemde çiftçinin ne ekeceğini şaşırdı. Türkiye’de çiftçilerimiz tarlalarına gübre atmakta ve ürettiklerini değerine satmakta zorlanıyor. Yalnız gübrenin değil, benzinin, mazotun, elektriğin, suyun ve hayvan yeminin fiyatına her geçen gün yeni zamlar geliyor. Çiftçiler üretimden çekilirken ekilmeyen topraklar geri döndürülemez biçimde ekilebilir niteliğini kaybediyor ya da betona gömülüyor.
ÇİFTÇİLER SENDİKASI GENEL ÖRGÜTLENME SEKRETERİ ADNAN ÇOBANOĞLU
Türkiye’de bitirilen tarım değil, tasfiye edilen küçük aile tarımıdır. Türkiye’deki tarım hızla şirketlerin kontrolüne geçiyor. Gerek sözleşmeli üretim politikası ile gerek tarım organize sanayi bölgeleri uygulamalarıyla gerekse de iktidarın uyguladığı tarım politikasıyla… Bu süreçte küçük aile tarımı bitirilerek bir sınıf tasfiye ediliyor, tarımdan kopartılıyor. Böyle olunca da gıda krizi baş gösteriyor. Çünkü iş şirketlerin kârına dönük bir üretime dönünce aşırı kâr elde etme anlayışı da beraberinde geliyor. Bundan 20 yıl önce tarımda çalışan nüfus, çalışan nüfus içerisinde yüzde 36’lardaydı. Ancak geçen 20 yılda bu oran yüzde 12’lere düştü. Örneğin geçmişte 400 bin aile tütün dikerken şimdi bu oran 50-60 bine düştü. Bu örnek diğer tarım ürünlerinde de aşağı yukarı bu şekilde ilerliyor.
TARIM POLİTİKALARI UZMANI PROF. DR. TAYFUN ÖZKAYA
Belediyeler kendi ihtiyacı ve marketlerinde satmak için aldığı ürünlerin önemli bir kısmını analiz ederek, daha çok kooperatif veya gıda grupları üyesi çiftçilerden alabilir. Zehirli olup olmadığına bakmaksızın bütün üretimi desteklemek doğru değildir. Ürünlerin önemli bir kısmında sıfır tarım ilacı şart koşulabilir. Belediyenin, aldığı ve kullandığı veya pazarladığı hiçbir ürünün maksimum kalıntı limitinin üzerinde olmayacağını garanti etmesi yararlı olacaktır. Belediyeler agroekolojik üretim yapan üreticilerden belli bir anlaşma ile özellikle taze sebze ve meyve alabilir ve ürünlerin yoksullara yardım amacıyla kullanılmasını sağlayabilir. Böyle bir politika özellikle ekolojik üretim yapan çiftçilerin bütün üretimlerini makul bir fiyattan satabilmelerini sağlayarak agroekolojik üretimin hızlı gelişmesine katkı sağlayabilir.
ÜRETİLEN BUĞDAYIN YÜZDE 8,3’Ü SOFRAYA GELMEDEN KAYBOLUYOR
2020/2021 sezonunda tahıllarda, nihai tüketiciye varmadan 2,8 milyon tonluk kayıp meydana geldi. Arz açığımız bulunan ve bu nedenle net ithalatçı konumunda olduğumuz bu ürünlerde böyle bir kayıp lüksümüz olmamalı. Ayrıca sebze grubunda meydana gelen 3,9 milyon ton, meyvede 1,8 milyon ton kayıp da fevkalade önemlidir. Son tüketiciye varmadan meydana gelen kayıpların üretime oranı ise, buğdayda yüzde 8,3, arpada yüzde 8,4, mısırda yüzde 6,4, pirinçte yüzde 4,2.
Tüketimde yüzde 94,6 oranında dışa bağımlı olduğumuz soyada yüzde 23,5, yine net ithalatçı olduğumuz muzda yüzde 12 kayıp var. Kayıp, kuru sarımsakta yüzde 23,4, erikte yüzde 16,8. Ürettiğimiz yaş çayın yüzde 17,7’sini, kuru soğanın yüzde 8,4’ünü, biberin yüzde 9,4’ünü, domatesin yüzde 15,9’unu, salatalığın yüzde 11,1’ini, karpuzun yüzde 5,3’ ünü, portakalın yüzde 8,3’ünü, elmanın yüzde 1,7’sini, üzümün yüzde 8,5’ini, Antep fıstığının yüzde 6’sını, bademin yüzde 3,9’unu cevizin yüzde 5,3’ünü, fındığın yüzde 1,4’ünü, kestanenin yüzde 8,7’sini kaybediyoruz.
TÜRKİYE’DE NİHAİ TÜKETİMDE İSRAF
Nihai tüketimde gıda israfı önemli bir seviyede. UNEP 2021 Raporu’na göre; Türkiye›de evde, gıda hizmeti veren yerlerde ve gıda satıcılarında her yıl kişi başı 93 kilogram, toplamda 7,7 milyon ton yiyecek çöpe gidiyor. Tarladan sofraya kadar olan kayıplarla birlikte bu miktar 18 milyon tona denk geliyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)’nin yaptığı bir çalışmaya göre, her gün 6 milyon ekmek çöpe gidiyor. Üstelik gıda ürünlerinde fiyat artışının ön plana çıktığı bugünlerde bu israfın önlenmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
YAPILMASI GEREKENLER
Tüm dünya Covid-19 salgınıyla birlikte yaşanan küresel gıda kriziyle gıda üretiminin ve gıdaya erişimin önemini bir kez daha anladı. Gıda üretiminin temeli olan tarım sektörünün önemini ve vazgeçilmezliğini bir kez daha gördü. Bu nedenle, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için sektörün pozitif ayrımcılık yapılarak desteklenmesi gerekiyor.
Türkiye, tarımda kayıp ve israfı önlemede göstereceği başarıyla gıda krizini fırsata dönüştürme imkanına kavuşacak. Böyle bir durumda hem ülkemizin gıda güvencesini sağlamlaştırmamız hem de 25 milyar dolar civarındaki mevcut tarım ürünleri ihracatımızı artırmamız mümkün olacağı ifade ediliyor.
FAO, gıdada kıtlık yaşanmayacağını ancak, üretim kapasitesinin düşük olduğu ülkelerde uzun süreli gıda darlığının ortaya çıkacağını belirtiyor.
İsrafla mücadele tarladan başlaması gerektiğinde birleşiliyor. Üreticilerin öncelikle yetiştirme ve hasat teknikleri konusunda bilgilendirilmesi gerekiyor. Üreticiden tüketiciye kadar uzanan zincirin halkalarının ıslah edilmesi şart. Bu konuda yapılması gerekenler; “Tarımda kültürel işlemlerden, yetiştirme tekniklerine, hastalık ve zararlılarla mücadeleye, hasada, depolama, paketleme ve pazara ulaştırmaya, tüketicinin bilinçli tüketimine kadar her aşamada israfı en aza indirecek uygulamalara öncelik verilmeli, yatırımlar buna göre yapılmalı, toplumlar buna göre örgütlenmeli. Bu amaçla soğuk hava depolarının sayısı ve kapasitesi yükseltilmeli ve bu tesislere verilen destekler artırılarak devam etmelidir.
Aslında, gıda kaybı ve israfının önlenmesine yönelik çalışmalar; gıda zincirindeki tüm paydaşlar için fayda sağlayacak.
Bu kapsamda, tarımsal ürünleri işleyen fabrikaların kaliteli ürüne ulaşımının sağlanması ve perakende noktalarına erişmede kullanılan nakliye koşullarının iyileştirilmesi gibi çözümler gıda kayıplarının azaltılmasını sağlayabilir. Tabii ki tüketicilerin gıda israfına mahal vermemek için yapması gerekenlerde vardır” olarak sıralanıyor.
KURAKLIK AVRUPA’DA KIRMIZI ALARM VERİYOR
Öte yandan Avrupa’yı kasıp kavuran kuraklık yaşamı tehdit ediyor. Tarım ürünleri üzerinde de çok büyük zarara neden oluyor.
Özellikle Avrupa’da büyük limanlardan nehirlerle iç kısımlara taşımacılıkta sorunlar yaşanırken taşıma maliyetleri hızla artıyor. Bütün bu olumsuzluklar Türkiye gibi Avrupa’ya hem yakın hem de tarım ve gıdada önemli bir ihracatçı olarak büyük fırsatlar yaratıyor. Ancak, Türkiye bunlardan yeterince yararlanamıyor.
Avrupa Birliği Kuraklık Gözlemevi’nin Ağustos 2022 Raporu’na göre yılın başından bu yana Avrupa’nın birçok bölgesini etkileyen şiddetli kuraklık, Ağustos ayının başından itibaren daha da genişliyor ve kötüleşiyor. Yağışların azalması ile Avrupa genelinde nehirlerde su seviyelerinde ciddi düşüş yaşandı. Suyun azalması nedeniyle enerji üretiminde de önemli sorunlar yaşanıyor.
Rapora göre, Avrupa Birliği’nin yüzde 47’si kuraklık tehdidi altında, yüzde 17’si “kırmızı alarm” seviyesinde. Toprakların yaklaşık yarısında dikkat edilmesi gereken ciddi kuraklık var.
Su ve ısı stresi, yaz mahsullerinin verimini önemli ölçüde azalttı. En çok etkilenen ürünlerin başında tahıllar, mısır, soya fasulyesi ve ayçiçeği var. Ağustos ayındaki son yağışlar bazı bölgelerde kuraklık koşullarını kısmen haf ifletse de bazı bölgelerde fırtınalar ciddi hasarlara, kayıplara neden oldu ve yağışın olumlu etkilerini azalttı.
EN ÇOK ETKİLENEN ÜLKELER
Batı Avrupa-Akdeniz bölgesinde önümüzdeki aylarda Kasım 2022’ye kadar normalden daha sıcak ve kuraklık koşullarının devam etmesi bekleniyor.
Kuraklığın en etkili olduğu ve riskin devam ettiği bölgeler ise şöyle sıralanıyor: İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Romanya, Macaristan, kuzey Sırbistan, Ukrayna, Moldova, İrlanda ve Birleşik Krallık.
Güney Çek Cumhuriyeti, Kuzey Avusturya ve Orta Fransa’nın sınırlı bölgelerinde yerel toparlanma gözlemleniyor. 2022 baharında zaten kuraklıktan etkilenen bölgeler örneğin, kuzey İtalya, güneydoğu Fransa, Macaristan ve Romanya’daki bazı bölgeler, en kötü koşullara sahip bölgeler olarak öne çıkıyor. İtalya’da Po Nehri havzası en yüksek kuraklık şiddetiyle karşı karşıya. İtalya’da 5 bölgede acil durumu ilan edildi. Bu ülkedeki birçok kentte su kullanımında kısıtlamaya gidildi.
TÜRKİYE İÇİN YENİ FIRSATLAR
İzmir Ticaret Odası Gıda Meslek Komitesi Eski Başkanı Cemil Gökçen, kuraklık nedeniyle bu sene İspanya’nın zeytin ve yaş üzümde sıkıntı yaşadığını belirterek: “Çekirdeği alınmış konfi zeytinde İspanya dünya pazarının hakimi konumunda. Bu sene ürün az olacağı için Rusya bizden zeytin talep ediyor. Türkiye için çok önemli bir fırsat. Üstelik bu yıl Türkiye’nin zeytin rekoltesi de iyi görünüyor. Yine zeytinyağında talepler artabilir. Yaş üzümde ihracat yapıyoruz. Şaraplık üzüm veya doğrudan şarap talebi gelecektir. Türkiye Avrupa’daki kuraklığı değerlendirse kendisine bir pazar yaratabilir. Ama bunları uzun vadeli çalışmak ve öngörmek gerekiyor. Biz ayağımıza gelen f ırsatları değerlendiremiyoruz” bilgisini verdi.
ENERJİ KRİZİ İŞLEME MODELİNİ DEĞİŞTİREBİLİR
Avrupa’da kuraklıktan daha tehlikeli olan gelişmenin enerji krizi olduğuna dikkat çeken Gökçen, bazı alanlarda Avrupa üretimden çekilmek zorunda kalabilir. İtalya nohut konservesi ihracatı yerine nohudu çuvalda doğrudan ihraç etmeyi düşünebilir. Çünkü konserve yapmak için enerjiye ihtiyaç var. Geçen sene 20 sent olan doğal gaz 2 Euro’nun üzerine çıkınca bazı alanlarda üretim yapmak imkânsız hale geliyor. Almanya’da enerji krizi büyüyor. Yazın Türkiye’ye gelen vatandaşlarına orada kalın yakacağınız doğalgazın bedelinin yarısını size ödeyelim diyorlar. Bu kış muhtemelen Antalya otelleri devre mülk misali Alman turistlerle dolacak. Gıdada kuraklık ve enerji krizi nedeniyle üretilemeyecek ürünleri Türkiye karşılayabilir. Fakat Türkiye buna ne kadar hazırlıklı?”
ET VE SÜTTE DE TEHLİKE ÇANLARI ÇALIŞOR
Pandemi, kuraklık ve ardından Rusya- Ukrayna savaşı… Buğday ile ay çiçek yağında yaşanan artışın ardından şimdi de et ve sütte tehlike çanları çalıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, neoliberal tarım politikalarının iflasını Odatv›ye anlattı.
Ukrayna -Rusya savaşının ardından özellikle buğday ve ayçiçek yağında yaşanan tartışmalara giren TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, şunları söyledi: “Ülkemiz özellikle buğday, ay çiçek, mısır ve arpada kendi kendimize yeterli olmadığımız için oluşan gıda açığını yurt dışından karşılamaya başladık. Rusya›nın Ukrayna›yı işgali sonrası yaşanan belirsizlik yükselen fiyatlar tedarik zincirindeki kırılmalar özellikle ay çiçek ve buğday konusunda kendi kendimize yeterli olmadığımızı ortaya koydu. Pandemide de aynısını yaşadık. Ülkeler ihracat kısıtlamalarına gitti, ardından kuraklık yaşadık önlem alınmadı. Ülkeler tarımsal ekonomi paketleri açıklarken ülkemizde özel önlemler alınmadı. Buğdayda 3 yıl önce kendi kendimize yeterken şu an yüzde 80’deyiz. Aradaki gıda arızını yakın olması ve yüksek üretimden dolayı Ukrayna ve Rusya’dan alıyorduk ama artık alamıyoruz. Ya da çok yüksek fiyatlar gündeme gelecek.”
ET VE SÜTTE TEHLİKE
Yemlerden dolayı et ve sütte yaşanacak tehlikeye dikkat çeken Baki Remzi Suiçmez, “Arpa konusunda da kendi kendimize yeterli değiliz. Bu aynı zamanda et ve sütü yem üzerinden olumsuz etkileyecek. Kepek de alıyoruz yem bitkilerinde de dışa bağımlıyız. Mısır ve arpada bunlarda da da sıkıntı yaşayacağız. Süt ve et üretimimi pahalılaştıracak bu” dedi.
TARIMDA SEFERBERLİK
Baki Remzi Suiçmez, tarımda seferberlik çağrısı yaptıklarını hatırlatarak şunları kaydetti: “Seferberlik çağrısı yaptığımız zaman ek hazine arazilerini tarıma açalım dediler. Biz o zaman dedik ki ülkemizde 4.2 milyon hektar araziyi çiftçi kendisi zaten ekmiyor, işlemekten vazgeçti. Destekler girdiler ve tarımsal kredileri hayat geçirelim çiftçi yeniden burayı eksin dedik, görmezden gelindi. Geçmiş yıllarda dış ülkelerde üretim gündeme gelmişti yeni bakan da bunu gündeme getiriyor.”
FİTCH: GIDA ENFLASYONU GELECEK YIL KESKİN DÜŞECEK
Corona virüs salgını ve Ukrayna- Rusya savaşı nedeniyle küresel gıda enflasyonu tavan yaptı. Konuyla ilgili Fitch’in açıklamasına göre gıda enflasyonu gelecek yıl keskin bir şekilde düşecek.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, küresel gıda enflasyonunun 2023’te keskin bir şekilde düşmesinin muhtemel olduğunu belirtti.
Kredi derecelendirme kuruluşundan yapılan açıklamada, tahıl fiyatlarında son haftalarda yaşanan keskin düşüşün gelecek yıl gıda enflasyonunda düşüş beklentisini artırdığı kaydedildi. Açıklamada, küresel gıda enflasyonunun 2023’te keskin bir şekilde düşmesinin muhtemel olduğu aktarıldı.
Danışmanlık firması McKinsey hasat hacimlerinde keskin bir düşüş öngörüyor. Ukrayna’nın buğday gibi tahıl üretiminin bir sonraki hasat sezonunda yüzde 35 ila yüzde 45 düşeceğini tahmin ediyor. McKinsey’in tahminlerine göre, Ukrayna’nın hasadı bu yıl normal seviyelerin 30 ila 44 milyon ton altında olacak. McKinsey, “Bir sonraki ekim sezonunda, savaşın Ukrayna’daki ekim ve hasadı kesintiye uğratması ve Rusya, Brezilya ve diğer büyüyen ülkelerin üretimlerinin girdi maliyetindeki artıştan ötürü azalmasıyla arz büyük olasılıkla sıkılaşacak” uyarısı yaptı.
ÜRETİM HIZLANACAK
Ukrayna’daki savaşın başında arz endişeleri nedeniyle tahıl fiyatlarının yükseldiği anımsatılan açıklamada, ancak diğer ülkelerin üretimi hızlandıracağına dair bir iyimserlik olduğu kaydedildi. Açıklamada, Ukrayna’nın bu hafta gerçekleştirdiği tahıl sevkiyatının küresel arza yaklaşık 20 milyon tonluk katkıda bulunabileceği belirtildi.
Küresel makro faktörlerin de tahıl fiyatlarını düşürdüğüne işaret edilen açıklamada, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) “şahin” politika sıkılaşmasının resesyon korkularını artırdığı ve gelecek yıl belirgin bir küresel ekonomik yavaşlama beklentilerine neden olduğu aktarıldı.
DOLARDAKİ ARTIŞ EMTİA FİYATLARINI DÜŞÜRÜYOR
Açıklamada, Fed’in para politikası duruşunun dolar endeksini 20 yılın en yüksek seviyesine çıkardığı belirtilen açıklamada, emtialarla ters ilişkisi göz önüne alındığında ABD dolarındaki artışın tarımsal emtialarda büyük bir düşüşe katkıda bulunduğu kaydedildi. Küresel sanayi üretimindeki yavaşlamanın da gelecek dönemde emtia fiyatlarındaki düşüş beklentisiyle uyumlu olduğu aktarılan açıklamada, ancak gıda fiyatlarına yönelik yukarı yönlü risklerin görüldüğü bildirildi. Açıklamada, gübre fiyatları ılımlı hale gelse de Avrupa’da doğal gaz fiyatlarının tüm zamanların en yüksek seviyelerine yükselmesinin bu eğilimi tersine çevirebileceği ve mahsul verimini etkileyebileceği kaydedildi.
PROF. ORTAŞ: GIDA GÜVENCESİ PLANLI, PROGRAMLI ANLAYIŞLA SAĞLANABİLİR
Artan gıda fiyatlarını, tarımsal üretimi ve gıda yetersizliğini değerlendiren Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş, planlamaya ve paylaşımcı olma bilincine dikkat çekti.
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, “Anlaşılacağı üzere ülkenin bugünkü sosyolojik yapısı, yaşam kalitesi, ekonomisi doğrudan ve dolaylı yoldan tarıma bağımlı gelişiyor. Tarım bir bakıma birçok alanda planlama, üretim ve dağıtım ağları ekseninde şekilleniyor.
Bu iş birliktelikleri iyi organize edilmediğinden zincirleme birçok sorun yaşanmaya başlandı. Alınan en küçük bir yanlış kararla zaman içinde üretim zincirinde meydana gelen daralma, gıda ve hammaddenin eksik üretilmesi, zincirleme olarak tarladan sofraya ekonomiden sosyal hayata kadar her alana yansıyor. Bu bağlamda ülkemiz tarımının sorunları, altyapı ve eko-politik sorunlar ile tarımın bütünlüklü olarak ele alınmamasından kaynaklanıyor” dedi.
“TÜRKİYE’NİN ÜRETKEN TARIM TOPRAĞI YOK”
Türkiye’nin çok fazla birinci ve ikinci sınıf üretken tarım toprağı olmadığını belirten Prof. Dr. Ortaç, “Topraklarının çoğunluğu tarım toprağı niteliğinde değil. Türkiye’nin buğday üretimi son 30 yıldır 20 milyon ton civarında. Bu süre zarfında nüfusu ikiye katlanırken üretimi hep aynı kaldı. Doğal olarak dünyada her 40 yılda bir ikiye katlanan nüfusun gereksinim duyduğu gıdanın sağlanması geçmişteki kadar kolay olmuyor. Bugün köylerde dahi vatandaşlar pazara yönelik üretim yaptıklarından gereksinim duyulan temel meyve ve sebze türü tüm ürünleri bakkal veya yakın yerdeki marketten satın alıyor. Diğer taraftan petrol fiyatlarının bir yılda yüzde 350 oranında artması sonucu petrole dayalı tarımsal üretim ve dağıtım ağlarında da fiyatlar sürekli artıyor. Döviz kurlarına bağlı satın alınan petrol ve enerji fiyatlarının başka ülkelere göre birkaç kat daha yüksek olması nedeniyle ülkemizde gıda fiyatları sürekli artış gösteriyor” dedi.
Dünyada ve Türkiye’de gıda krizine çözüm önerini paylaşan Prof. Dr. Ortaç, “İletişim teknolojileri (Endüstri 4.0, 5.0, yapay zekâ, robot) çağında başta nüfus planlanması şart. Artık çok insanla değil nitelikli insan ile yola devam edilmesi gerekir. Dünyanın kaynaklarının belirli ülke, grup, aile ve bireylerin değil tüm canlıların ortak malı olduğu benimsenmeli. Üreticilerin kooperatifler yolu ile daha üretici olduğu, gıdaların tarladan sofraya çoklu aracılar eli ile değil, planlı ve programlı olarak tez elden sağlıklı şekilde ulaştırılması sağlanmalı” dedi.
FAO’DAN ‘GIDA DARLIĞI KAPIDA’ UYARISI
BM Gıda ve Tarım Örgütü Genel Direktör Asistanı Elwaer, gıdada kıtlık yaşanmayacağını fakat özellikle üretim kapasitesinin düşük olduğu ülkelerde kesinlikle gıda darlığının ortaya çıkacağını ifade etti.
Dünyada gıda krizinin yeni başlamadığını ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinin yıllardır bu krizi yaşadığını söyleyen Elwaer, su kıtlığı gibi devam eden sorunlar sebebiyle dünyada hali hazırda gıda üretimine dair sorunlar olduğunu ifade etti.
Su kaynaklarının artık düzenli olmadığını hatırlatan Elwaer, “Bu nedenle, her zamankiyle aynı mahsul üretimi ve hasat mevsimlerini bekleyemeyiz” dedi. Elwaer, “Kovid ile birlikte tedarik zincirleri kesintiye uğradı. Bütün ülkeler dezavantajların ortaya çıkmasıyla gıda tedarikinde büyük bir tehdit olduğunu fark etti. Dünya tam salgının yaralarını sarmaya başlamışken Rusya-Ukrayna savaşı ortaya çıktı. Temel ihtiyaçlarda tedarik durdu ya da sekteye uğradı” yorumunu yaptı. Bazı ülkelerin hala güvenli alanda olduğunu ifade eden Elwaer, buna rağmen bu ülkelerin de panik içerisinde alternatif kaynaklar bulmaya çalıştığını anlattı. Halihazırda 800 milyondan fazla insanın gıda güvenliği konusunda sorunlar yaşadığını anımsatan Elwaer “Kıtlık olmayacak fakat özellikle düşük kapasiteye sahip ülkeler için oldukça uzun bir süre gıda darlığı kesinlikle olacak.” dedi. Elwaer, FAO’nun ülkelere fiyatlar, alternatif süreçler ve yerel üretimi artırma konusunda politik tavsiyelerle de veri ve enformasyon sağlayarak yardım ettiğinin altını çizdi.
Dünyada büyük miktarda gübrenin Rusya tarafından üretilip satıldığını kaydeden Elwaer, gübrenin büyük ölçüde doğalgaz fiyatlarına bağımlı olduğunu belirtti. Gaz ve petrole olan yüksek talep ve artan fiyatların gübre fiyatlarında artış ve gübre darlığı anlamına geldiğini bildiren Elwaer, dünyanın f ırtına öncesinde sessizlik döneminde olduğunu söyledi ve “Kriz büyüyecek” ifadesini kullandı.
193 MİLYON İNSAN AKUT GIDA GÜVENSİZLİĞİ YAŞIYOR
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü ile Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından oluşturulan Gıda Krizine Karşı Küresel Ağın hazırladığı Küresel Gıda Krizi Raporu’nda; “Etiyopya, Güney Madagaskar, Güney Sudan ve Yemen’deki yarım milyondan fazla insan (570 bin kişi) akut gıda güvensizliği felaketinin en şiddetli aşamasında yer alırken, çöküşü önlemek için acil önlem alınması gerekiyor” ifadesi kullanıldı.
Raporda, çatışmaların gıda güvensizliğinin ana itici unsuru olmaya devam ettiği vurgulandı. Söz konusu analizin Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaştan önce yapılmış olmasına rağmen savaşın, küresel gıda sistemlerinin birbirine bağlı doğasını ve kırılganlığını ortaya koyduğu belirtildi.
Raporda, “Halihazırda yüksek düzeyde akut açlıkla mücadele eden ülkeler, özellikle gıda ve tarımsal ithalata yüksek oranda bağımlı olmaları ve küresel gıda fiyat şoklarına karşı kırılganlıkları dolayısıyla Doğu Avrupa’daki savaşın risklerine karşı savunmasızdırlar” değerlendirmesi de yer aldı. BM raporunda,
2021’de akut gıda güvensizliğinin artmasının arkasındaki etkenler arasında çatışmanın, 24 ülkede/ bölgede 139 milyon kişiyle ana itici unsur olduğuna işaret edildi.
Aşırı hava koşulları sebebiyle 8 ülkede/bölgede 23 milyondan fazla insanın, ekonomik şoklar nedeniyle de 21 ülkede/bölgede 30 milyondan fazla kişinin akut gıda güvensizliği yaşadığı kaydedildi.
Raporun sunumunda görüşlerine yer verilen FAO Genel Direktörü Çü Dongyü, raporun sonuçları itibarıyla akut gıda güvensizliğini toplu olarak ele alınması ihtiyacını ortaya koyduğunu belirterek, “Çatışma ve gıda güvensizliği arasındaki trajik bağ, bir kez daha aşikar ve endişe verici” yorumunu yaptı.
Kirişci, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin(TMO) Türkiye’nin 500 noktasında alım yapabilen bir regülasyon kurumu olduğunun altını çizerek, TMO’nun sadece kendi depolarına gelenlerden değil lisanslı depolardaki ürünlerden de alım yaptığını ifade etti.
AKUT AÇLIK SEVİYESİNDE EŞİ GÖRÜLMEMİŞ ARTIŞ
WFP İcra Direktörü David Beasley de akut açlık seviyesinin eşi görülmemiş düzeye yükseldiğini ve küresel durumun kötüleşmeye devam ettiğini kaydetti.
Beasley, çatışma, iklim krizi, Kovid-19, gıda ve yakıt maliyetleri ve son olarak Ukrayna’daki savaşın felaket üstüne felaket getirdiğini ifade ederek, küresel krizin önüne geçmek için acilen f inansmana ihtiyaç duyduklarını bildirdi.
GIDA KRİZİ ŞEKİL DEĞİŞTİRİYOR
Evrim Küçük’ün haberinde bu yıl lojistik kaygıların tetiklediği gıda krizi 2023’te üretimdeki düşüş kaynaklı yeni bir krize dönüşebilir. Avrupa, ABD ve Brezilya’daki şiddetli kuraklıklar ve gübre f iyatlarındaki artış üretimi frenleyerek yeni bir gıda darboğazını tetikleyebilir. Pandemi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve ardından gelen tedarik zinciri sorunları, tahıllardan yağa kadar tüm tarımsal emtia ürünlerinde fiyatları artırdı. Pandeminin patlamasıyla sevkiyatlarda başlayan aksama, her ikisi de dünyanın en büyük tahıl ihracatçılarından olan Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşla derinleşti. Tahıl fiyatları şimdi de kuraklık, maliyetlerdeki artış, gübre piyasalarındaki sorunlardan ötürü üretim tarafında yaşanan sıkıntılarla karşı karşıya.
Geçen ay Ukrayna ve Rusya, BM ve Türkiye’nin arabuluculuğunda Ukrayna’nın Karadeniz’den tahıl ihracatını yeniden başlatmasıyla küresel gıda fiyatlarında geri çekilme yaşanmıştı. Ancak uzmanlara göre fiyatları yeniden yukarı itecek yeni bir döneme doğru yaklaşıyoruz. Zina, tarımsal üretimin lideri olan ABD, AB, Hindistan, Brezilya gibi bölgelerde yaşanan şiddetli kuraklık, üretim maliyetindeki artış ve fiyatı artın gübre kullanımının azalması üretimi frenleyebilir.
Bu yıl yaşanan tedarik sorunları 2023’te ciddi bir arz sorununa dönüşebilir. Danışmanlık firması McKinsey bir sonraki gıda krizinin 2007-2008 ve 2010-2011 arasındakilerden daha kötü olabileceği uyarısı yapıyor.
TAHIL PİYASALARINDAKİ GÖRÜNÜM BOZULUYOR
Danışmanlık firması McKinsey hasat hacimlerinde keskin bir düşüş öngörüyor. Ukrayna’nın buğday gibi tahıl üretiminin bir sonraki hasat sezonunda yüzde 35 ila yüzde 45 düşeceğini tahmin ediyor. McKinsey’in tahminlerine göre, Ukrayna’nın hasadı bu yıl normal seviyelerin 30 ila 44 milyon ton altında olacak. McKinsey, “Bir sonraki ekim sezonunda, savaşın Ukrayna’daki ekim ve hasadı kesintiye uğratması ve Rusya, Brezilya ve diğer büyüyen ülkelerin üretimlerinin girdi maliyetindeki artıştan ötürü azalmasıyla arz büyük olasılıkla sıkılaşacak” uyarısı yaptı.
■ Avrupa’da kuraklık mısırı yakıyor: Bu yılın mısır üretimi için tahmin ikinci kez düşürüldü. AB Komisyonu’na göre mısır üretimi son 7 yılın en düşük seviyesine inecek. Komisyon, 2022-23 sezonu için mısır üretim beklentisini bir ay önce açıkladığı 65.8 milyon tona göre yüzde 10 azaltarak 59.3 milyon tona çekti. 2022-23 sezonu için mısır ithalat tahminini 16.5 milyon tondan 20 milyon tona çıkaran AB Komisyonu, ihracat beklentisini de 5 milyon tondan 4 milyon tona düşürdü. Komisyon, ayçiçeği tohumu üretimi beklentisini ise 10.5 milyon tondan 9.9 milyon tona çekti.
■ ABD’de mısır beklentisi zayıfladı: Danışmanlık hizmeti Pro Farmer, ABD’nin bu yıl mısır hasadının 2019’dan bu yana en düşük seviyeye ineceği tahmininde bulundu. Kuruluş, şiddetli kuraklık nedeniyle hasat tahminin 14.35 milyar kileden 13.75 milyar kileye indirdi.
■ Brezilya’da soya ve şeker tehlikede: Ülkenin tarımsal GSYİH’si, 2022’nin ilk çeyreğinde, ülkenin güneyinde nadir görülen üç dipli La Nina’nın neden olduğu şiddetli kuraklık nedeniyle yüzde 8 azaldı. Ülkenin en güney eyaleti olan Rio Grande do Sul’da, geçen yılki toplam soya hasadının yüzde 56’sı kaybedildi. Mahsul kayıplarının derinleşeceği tahmin ediliyor.
Ayrıca ülkenin güney bölgesindeki şeker üretiminin ağustosta yıllık yüzde 5 düşmesi bekleniyor.
■ Hindistan buğday ve pirinci tetikliyor: Hükümet, buğday ve mızır arzına ilişkin endişelerin arttığı ortamda yüzde 100 kırılmış pirinç ihracatını kısıtlamayı düşünüyor. Hindistan, dünyadaki pirinç sevkiyatının yüzde 40’ından fazlasını gerçekleştiriyor. Ülkenin böyle bir adım atması pirinç fiyatlarını yükseltebilir. Hindistan ayrıca gıda güvenliğini gerekçe göstererek buğday unu ihracatını kısıtlama kararı aldı. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş nedeniyle küresel buğday tedarik zincirinde yaşanan kesintiler Hindistan buğdayına talebi artırdı. Hindistan’dan yapılan buğday unu ihracatı, Nisan-Temmuz 2022 döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 200 arttı. Geçtiğimiz hafta Hindistan iç piyasasında buğday fiyatları ton başına 306.71 dolara çıkmıştı.
YENİ BİR GÜBRE ŞOKU YAŞANABİLİR
Yükselen gübre fiyatları tarım için risk oluşturmaya devam ediyor. Bloomberg’in Yeşil Pazarlar servisine göre, yaygın bir azotlu gübre olan üre fiyatları bir yıl öncesine göre iki katından fazla arttı. Sonuç olarak, dünyanın dört bir yanındaki çiftçiler daha az gübre kullanıyor. Uluslararası Gübre Derneği (IFA) daha yüksek fiyatla karşı karşıya kalan çiftçilerin gelecek sezon küresel gübre kullanımını yüzde 7’ye kadar azaltabileceği konusunda uyarıyor. Bu da tarımsal üretimi frenleme riski yaratıyor. McKinsey raporunda, “Gübre kıtlığı ve gübre fiyatlarındaki yüksek fiyatların, Brezilya gibi büyük ölçüde gübre ithalatına bağlı olan ülkelerde de verimi düşürmesi bekleniyor. Bu, muhtemelen dünya pazarındaki tahıl hacmini daha da azaltacaktır” deniliyor. Sadece temmuz ayında Avrupa’da 10 gübre fabrikası üretimini düşürdü ya da kapandı. Danışmanlık firması CRU, bölgenin şu anda en az yüzde 25 oranında azalmış olan nitrojen kapasitesi miktarının daha da düşeceği uyarısı yapıyor. Gübre üreticileri Yara International , K+S, Borealisve Fertiglobe de yakın zamanda Avrupa genelinde daha fazla üretim kesintisi konusunda uyardılar. İngiltere’nin önde gelen gübre üreticilerinden CF Fertilisers UK, yüksek doğalgaz ve karbon fiyatları nedeniyle Billingham fabrikasında amonyum üretimini geçici olarak durduracağı duyurdu. Avrupa’da Group Azoty ve PKN Orlen’in Anwil fabrikasında da amonyum ve nitrojen üretimi yüksek doğal gaz fiyatları nedeniyle azaltılmış durumda.
“ACİL ADIM ATMALIYIZ”
Türkiye’nin tarım sektöründe acilen bir dönüşüme gitmesi gerektiğini söyleyen Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar ise “Elimizde ne var ne yoksa bitkisel ve hayvansal üretim için kullanmalıyız. Atıl durumda olan ve nadasa bırakılan arazileri tarıma kazandırmalıyız. Hükümetin bu alanda attığı adımları yerinde buluyoruz. Son günlerde gıda fiyatlarında yaşanan artışların nedeni bazı tarım ürünlerinde ithalata bağlı olmamızdan kaynaklanıyor. Devletin yeni destekle ve hibelerle çiftçiyi üretime teşvik etmelidir. Kendi kendine yetebilen ülke olmak için tarım sektörüne daha fazla önem vermeliyiz” dedi.
TAHIL KORİDORU’NUN HACMİ 45 MİLYAR DOLAR
400 milyon kişiyi ilgilendiren Tahıl Koridoru Anlaşması ile Ukrayna’dan yaklaşık 80 milyon ton buğday ihtiyaç sahibi ülkelere gönderilecek. Uzmanlar anlaşmanın hacminin 45 milyar dolar olduğunu belirtiyor. Türk-Ukrayna İş Adamları Derneği (TUİD) Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Akbaba, tahıl koridor anlaşması hacminin 45 milyar dolar olduğunu ve Afrika, Ortadoğu gibi ülkeler açısından hayati önem taşıdığını söyledi. Koridorun açılmasını birçok ülke ve kuruluşun beklediğini kaydeden Akbaba, “Ukrayna’da geçen yıldan kalan 25 milyon ton tahıl rezervi var. Bu yılki hasatla birlikte bu oran 80 milyon tona ulaştı. Şu an bütün dünyanın gözü bu rezervin pazara çıkmasında. Savaş şartları ve bozulan lojistik ağın yeniden tamiri adına Türkiye çok büyük bir sorumluluk aldı ve tarihî bir misyon ifa etti. Türkiye’nin önderliğinde imzalanan anlaşma ile tüm dünya nefes aldı. Ancak hemen ardından Odessa’yı hedef alan füzeler yeniden endişe sebebi oldu. Şimdi herkes krizin aşılması ve tüm tahıl ürünlerinin ambarlardan limanlara taşınmasını bekliyor” dedi.
25 MİLYAR DOLARLIK KAZANÇ
Tahıl sevkiyatının, bütün koordinasyonun merkez üssü olan Türkiye’ye 5-8 milyar dolarlık kazanç sağlaması tahmin ediliyor. Akbaba, BM gözetiminde yapılan anlaşma süresi olan 120 günde 60 milyon tahılın taşınabileceğini ve bu süreçte başat rolün Türkiye’ye ait olduğu bilgisini verdi. Akbaba ayrıca Ukrayna’nın enerji, lojistik, inşaat ve alt yapı gibi zorunlu müdahale alanlarının Türkiye’ye en az milyar 25 dolarlık imkân sunduğunu belirterek “Savaş öncesi zaten bu oran 7,5 milyar dolarlar seviyesine yükselmişti. Şimdi bu şartlar çok daha üst düzey rakamları mümkün kılıyor” diye konuştu.
Türk tarımının garantisi TÜRİB’in işlem hacmi 3 yılda 56 milyar TL’yi geçti
Türkiye Ürün İhtisas Borsası(TÜRİB)’nda 3 yılda işlem hacmi 56,6 milyar TL’ye, işlem miktarı 20,7 milyar kilograma ulaştı. TÜRİB’den edindiği bilgiye göre, borsa 26 Temmuz 2019’da işlemlerine başladı. 2019’da 5 ayda 3 milyar TL işlem hacmi ve 2,4 milyar kilogram işlem miktarı kaydedildi.
Borsanın 2020’de işlem hacmi yaklaşık 11,4 milyar TL ve işlem miktarı 7,1 milyar kilogram olarak kaydedilirken geçen yıl işlem hacmi 18,5 milyar TL ve işlem miktarı 6,7 milyar kilogram oldu. Bu yıl ise 26 Temmuz’a kadar 23,6 milyar TL işlem hacmi ve 4,3 milyar kilogram işlem miktarı hesaplandı.
İşlemlere başladıktan sonraki 3 yıllık sürede toplam işlem hacmi 56,6 milyar TL, işlem miktarı ise 20,7 milyar kilogram olarak gerçekleşti. 2019’da aylık ortalama işlem hacmi 613 milyon TL iken 2022 itibarıyla bu tutar 3,8 milyar TL’ye ulaşarak yaklaşık 6 katına çıktı. Borsanın Elektronik Ürün Senedi (ELÜS) piyasasında çoklu fiyat sürekli müzayede esasına ve arz ve talebe göre gerçekleştirilen işlemlerin anlaşmalı olanlar dahil toplam işlemler içindeki payı 2019’da yüzde 3 iken bu yılın temmuz ayı itibarıyla yüzde 35’e çıkarak yaklaşık 12 kat yükseldi.
Borsada 17 tarım ürününe dayalı ELÜS işlemi yapılabiliyor. Toplamda 25,3 milyar TL ile en çok buğday işlem görürken bunu 22,2 milyar ile mısır ve 5,6 milyar ile arpa izledi. Borsa faaliyete geçtiğinde yaklaşık 30 bin kayıtlı yatırımcı bulunurken bu rakam şu an 4 katın üzerinde artarak 137 bini aştı.
TÜRİB Genel Müdürü Ali Kırali, ürün borsacılığının temel direklerinden biri olan ve ELÜS’ün temsil ettiği ürünlerin saklandığı lisanslı depo işletmelerinin sayısının 159’a yükseldiğini söyledi. Kırali, “Bu işletmeler 41 il, 122 ilçe ve 226 lokasyonda hizmet vermektedir. Lisanslı depo saklama kapasitesi borsamız faaliyete geçtiğinden bu yana iki katın üzerinde artarak 8,5 milyon tona ulaşmıştır.
TÜRİB olarak tarım paydaşlarının etkin piyasa oluşumu kapsamında bir araya geldiği uluslararası sisteme entegre bir işlem platformu olmak vizyonumuz çerçevesinde tarım emtiasına yönelik lisanslı depoculuğun ve ürün ihtisas borsacılığının bölgesel merkezi olmak hedefine yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz” dedi.
Orta ve uzun vadede tarım sektörünün vazgeçilmezi olmaya devam edecek lisanslı depoculuk ve elektronik ürün senedi sisteminin global ve bölgesel ölçekte bilinirliği, kapsamı ve farkındalığı yaygınlaştıkça faydalarından çok daha fazla kesimin yararlanacağını düşündüklerini vurgulayan Kırali, “Tarım ürünlerinin kayıt altına alınması, derin bir piyasada kolay alım satımla fiyat dalgalanmalarının azaltılması ve lisanslı depoların tedarik zincirinde güvenli liman olarak dolduracağı boşluk çerçevesinde bu alanda girişimlerimizi devam ettiriyoruz” diye konuştu.
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci: Tahıl koridoru krizinin çözülmesiyle, ihtiyaçlarını bu ülkelerden karşılayan, tedarik eden ülkeler için çok büyük rahatlama oldu”
“Türkiye bu yılki rekolteyle kendi ihtiyaçları açısından kendine yetecek”
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, tahıl koridoru krizinin çözülmesiyle, ihtiyaçlarını bu ülkelerden karşılayan, tedarik eden ülkeler için çok büyük rahatlama olduğunu belirterek, “Bu, şu anda ürün fiyatlarına da yansıdı. 440-450 dolarlara gelen buğday fiyatlarında bugün artık 350-355 doları konuşur hale geldik” dedi.
Rusya ve Ukrayna’nın tarım alanında dünyada önemli bir yer tuttuğuna işaret eden Kirişci, bu ülkeler arasındaki sorunun doğal olarak herkesi etkileyeceğini söyledi. Birleşmiş Milletler(BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “Görev sürem içinde yaptığım en hayırlı işin bu olduğunu düşünüyorum” sözlerini anımsatan Kirişci, “Tahıl koridoru krizinin çözülmesiyle en az belki Türkiye ama bu ülkeden ithalat yapan, ihtiyaçlarını bu ülkelerden karşılayan, tedarik eden ülkeler için çok büyük rahatlama oldu. Bu, şu anda ürün fiyatlarına da yansıdı. 440-450 dolarlara gelen buğday fiyatlarında bugün artık 350-355 doları konuşur hale geldik. Bu kriz, gıdayla ilgili yaşanabilecek olası daha büyük krizin önüne geçmiş oldu. Faydalı gelişme oldu” diye konuştu.
“8-8,5 MİLYON TONLUK KAPASİTEMİZ VAR”
Lisanslı depo kapasitesine ilişkin de bilgi veren Kirişci, şunları kaydetti: “O zamanlar ülkede belki de bir elin parmakları kadar insan ‘lisanslı depo’ denildiğinde ne demek istendiğini anlamıştı ama bugün yaklaşık 8-8,5 milyon tonluk kapasitemiz var. Lisanslı depolarımız şu anda yüzde 100’lük doluluk noktasına erişti. Buğday ve arpanın bir kısmı TMO’nun kendi alım merkezlerinde, bir kısmı da lisanslı depolarda vatandaşın telim ettiği ürünleri alarak depolanıyor. Türkiye’de Çukurova’da mayıs sonunda başlayan, Sivas’ta sona eren, eylüle kadar devam eden 3 aylık hasat sezonu var. 3 ayda hasat edilen ürünü 12 ayda tüketiyorsunuz, birinin bunu depolaması ve üstleniyor olması lazım.” Kirişci, lisanslı depolarla, üreticilerin ellerindeki varlıkları götürüp teslim ettiği, aldıkları belgeyle de bankaya giderek teminat olarak gösterip kredi kullandıkları bir imkan da sunulduğunu belirterek, dünyada az sayıda bulunan bu uygulamanın sanayici ve çiftçiye önemli avantajlar sağladığını söyledi. Kirişci, “Un, yağ, şeker gibi stratejik ürünlerle ilgili bir planlama yapacağız. İhtiyacımız olan ürünlerde kendi kendimize yeterliliğimizi sürdüreceğiz” dedi. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin(TMO) Türkiye’nin 500 noktasında alım yapabilen bir regülasyon kurumu olduğunun altını çizerek, TMO’nun sadece kendi depolarına gelenlerden değil lisanslı depolardaki ürünlerden de alım yaptığını ifade etti.
TMO’nun kapsamında olmayan ürünlere de destekler verildiğine dikkati çeken Kirişci, “Biz 65 kalem üründe destek veriyoruz. Oldukça karmaşık, benim bile zorlandığım bir mevzuat var, biz buraları da sadeleştireceğiz. Kolay anlaşılabilir hale dönüştüreceğiz” diye konuştu.
Kirişci, tarım arazileri ve üreticiye yönelik bir aplikasyon yapacaklarını dile getirerek, “Bir uygulamayla tarlaya ne ekileceğine biz karar vereceğiz ve üreticiyi yönlendireceğiz. Üretici kiralayacaksa da satın alacaksa da oradaki üretim kabiliyetinin ne olduğunu bilerek yapacak. Bunu aynı zamanda sözleşmeli tarımda da kullanacağız. Burada tarafların gerçek olup olmadığı noktasında da yardımcı olacağız” ifadelerini kullandı.
“AYÇİÇEĞİNDE YETERLİLİĞİMİZ YÜZDE 63″
Kirişci, göreve gelmesinden birkaç gün sonra ayçiçeği yağı krizinin yaşandığını belirterek, bunun vatandaşta panik oluşturma çabasının bir tezahürü olduğunu söyledi.
Sosyal medyaya yansıyan görüntülerde bir vatandaşın yaklaşık 3 yıl yetecek stok yaptığının görüldüğünü ifade eden Kirişci, “Böyle bir stoklamaya hiçbir ülkenin tahammülü yoktur. Türkiye olarak ayçiçeğinde kendine yeterliliğimiz yüzde 63, yüzde 37’sini ithal ediyoruz.” dedi.
Kirişci, tarımsal planlamanın stratejik ürünlere göre yapıldığını vurgulayarak şunları kaydetti: “Stratejik ürünlerle stratejik olmayan ürünleri birbirinden ayırt etmeliyiz. Bu, ‘muz, domates, salatalık yetiştirilmesin’ demek değil. Bunlardan hangileri bizim için vazgeçilmez denildiğinde un bizim için ilk akla gelendir, hakeza yağdır. Şeker, az tüketilir, çok tüketilir ama bunlar bitkisel üretim tarafında olmazsa olmazlarımız. Hayvansal üretim tarafında da et, süt, yumurta diyoruz. Bizim mutlaka stratejik ürünlere ilgi göstermemiz gerek. Un, yağ, şeker gibi stratejik ürünlerle ilgili güzel bir planlama yapacağız. İhtiyacımız olan ürünlerde kendi kendimize yeterliliğimizi sürdüreceğiz.”
Nüfusun her yıl 600 bin kişi arttığına dikkati çeken Kirişci, üretimin de buna göre artırılması gerektiğini söyledi.
Kirişci, “Mutlak surette bu zamana kadar yaptığımız gibi planlı programlı şekilde üretimi artırmayı sürdürmek durumundayız. Buğday üretiminde 20 yılda kendi iktidarımız döneminde yüzde 40 artış sağladık. Destekleri ona göre artırdık” dedi.