Güvenilir gıdaya ulaşma ve sağlıklı yaşama hakkı insanın sadece insan olmasından kaynaklanan en temel kişilik haklarındandır. Eski zamanlardan beri toplumlar için gıda güvenliği en çok önem verilen konuların başında gelmiştir.
Gıda, canlı dokuların yapısına girerek yaşamsal faaliyetler için gereken enerjiyi temin eden, canlıların büyümek ve gelişmek için ihtiyaç duydukları organik ve inorganik maddeler ile genellikle insan yiyeceği için kullanılan, hayvanlarla ilgili olarak kullanıldığında ise yem ve besin anlamına gelen maddelere verilen genel isimdir Gıda güvenliği ise tüketmekte olduğumuz her türlü gıda maddesinde meydana gelebilecek ve tüketicilerin sağlığını etkilemesi muhtemel kimyasal, fiziksel ve mikrobiyolojik zarar riskinin meydana gelmemesi adına alınan tüm tedbir ve işlemlerdir.
Ana hatlarıyla bakıldığı zaman Dünyada beslenmeye ilişkin iki temel sorun bulunmaktadır. Bu sorunlardan ilki sağlıklı yaşayabilmek için yeterli gıdaya erişebilmek ve ulaşabilmek iken bir diğeri tüketilen gıda ürünlerinin güvenliği sorunudur.
Yeterli ve dengeli beslenmek ile sağlıklı gıda tüketmenin bireylerin yaşamlarını idame ettirmeleri için en önemli hayati ihtiyaçlardan biri olduğu ve beslenme hakkının herkesin yeterli ve güvenli gıdaya ulaşabilmesini kapsadığı belirtilmektedir. Bu kavramın ilk kez, 1924 tarihli Çocuk Hakları bildirgesinde yer aldığı; 1959 tarihli bildirgede ise beslenmenin sağlıklı büyüme için geçerli olduğu, barınma, dinlenme ve oyun olanakları ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Gıda Programı’nın (WFP) küresel açlık izleme sistemi olan Açlık Haritası’na göre 9 Haziran 2022 tarihi itibarıyla 92 ülkede 868 milyon kişi yeterli ve güvenilir gıdaya ulaşamamaktadır. WFP verilerine göre, 36 ülkede 333 milyon kişi hâlihazırda yetersiz beslenirken, 56 ülkede 533 milyon kişinin ise yetersiz beslendiği tahmin edilmektedir. WFP’nin Türkiye hakkındaki verilerine bakıldığında ise 82,3 milyonluk nüfusun %18’inin (14,8 milyon) yetersiz beslendiği görülmektedir. Yetersiz gıda tüketen sayısındaki eğilime bakıldığında ise 9 Nisan 2022 tarihinden 9 Haziran 2022 tarihine kadar yetersiz beslenen kişi sayısının 391 bin kişi arttığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Gıda ürünlerine ilişkin ikinci temel problem ise tüketilen gıda ürünlerinin güvenliği sorunudur. Dünyada nüfusun ve göçlerin hızla artması, ekonomik politikalar ve modernleşmenin etkisiyle uluslararası gıda ticaretinin yaygınlaşması, küresel salgınlar, iklim değişikliği ve kuraklık gibi çevresel faktörlerin etkisi ve insanların tüketim bilincine kavuşmaya başlaması gıda güvenliğine olan ihtiyacın doğumunda etkili olmuştur.
Güvenilir gıdaya ulaşma ve sağlıklı yaşama hakkı insanın sadece insan olmasından kaynaklanan en temel kişilik haklarındandır. Eski zamanlardan beri toplumlar için gıda güvenliği en çok önem verilen konuların başında gelmiştir. Hatta gıda alanındaki denetim ve yaptırımlarla alakalı düzenlemelere ilk olarak MÖ 1760 yılı civarında yazıldığı iddia edilen Hammurabi Kanunlarında yer verildiği bilinmektedir. Bu yasada gıda maddelerine hile karıştırılması halinde uygulanacak bir dizi sert nitelikte cezalar saptanmış olup, gıda maddeleri ile ilgili belli ağırlık ve ölçü birimleri kurallara bağlanmıştır. Türk Hukuk Tarihinde kalite konusundaki ilk yaptırımlar ise, II. Beyazıt tarafından çıkarılan 1502 tarihli “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa” (Bursa Kontrol Kanunu) olup, günümüzdeki standartlara eşdeğer içerikli ceza hükümlerini de kapsamaktadır. Bu bağlamda görüleceği üzere gıda hukuku geçmişten günümüze kadar uğradığı birçok değişikliğe rağmen insanoğluna tarih boyunca hizmet eden temel hukuk dallarından birisidir.
Gıda mevzuatı genel anlamda, gıda maddelerinde bulunması gereken asgari düzeydeki kalite ve sağlık kıstaslarını belirleyen bir kaideler bütünüdür. Özel anlamda gıda mevzuatı ise gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken kaidelerle birlikte bu kaidelere ters düşecek durumdaki cezai hükümleri ve kurumları tayin etmesi nedeniyle, hukukun kamusal alanının pek çok ilkesinden meydana gelen karma bir hukuk düzenidir. Gıda alanında bugüne kadar yapılan tüm tedbir ve düzenlemelerin ana odağında ise ürün güvenirliğinin belirli asgari standartlar çerçevesinde sağlanması ve düzenli denetiminin yapılması, piyasadaki haksız rekabetin engellenmesi, tüketicilerin korunması, üreticinin hukuki sorumluluğunun ve cezai müeyyidelerin düzenlenmesi yer almakta olup bu konularda yönetmelikler, tebliğ ve kanunlar düzenlenmektedir.
Gıda mevzuatı ile ilgili uluslararası düzeyde ilk resmi girişim, Birleşmiş Milletler (BM) örgütüne bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ortaklaşa olarak 1962 yılında kurdukları Codex Alimentarius Komisyonu (CAC)’tır. Kodeks Komisyonu yukarıdaki uluslararası örgütlere üye olan (Türkiye dahil) yaklaşık 200 ülke temsilcilerinden oluşmaktadır. CAC’ın amacı, gıda standartları ve yönetmelikleri geliştirerek tüketici sağlığının korunması ve uluslararası gıda ticaretinin kolaylaştırılmasını sağlamaktır. CAC’da üye ülkelerin katılımıyla geliştirilen standartlar, üye ülkeler için tamamen bağlayıcı değildir. Üye ülkeler kendi ulusal mevzuatlarını hazırlarken, CAC standartlarını göz önünde bulundurmaktadırlar.
2021 yılı itibariyle Türkiye, Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’ndeki karnesiyle 113 ülkenin ortalamasının biraz üzerinde 47. sırada, gıda güvenliği durumunun genel itibarıyla iyi olduğu ülkeler arasında yer almaktadır.
Bu çerçevede Komisyon gıda krizinin ve dünyada açlığın artması, salgın hastalıkların ortaya çıkması ve bireylerin sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşması gerektiğini vurgulamış bu nedenle 1997 yılında “Yeşil Belge” diye adlandırılan gıda güvenliği ile ilgili öneriler içeren bir doküman yayınlamıştır. Bunu takiben, Yeşil Belge’ye oranla daha kapsamlı ve yeni gıda politikasının oluşturulmasına yönelik öneriler içeren “Beyaz Dokümanı” Kasım 2000 tarihinde yayınlamıştır. Ülkemizde ise geçmiş yıllardan günümüze kadar gıda güvenliğinin temini ve üreticinin sorumluluğunu konu edinen pek çok yasal düzenleme hayata geçirilmiştir. Türkiye’de gıda alanına ilişkin ilk düzenleme 1930 yılında yürürlüğe giren gıda üretim, depolama ve satış yerlerinin denetim yetkisinin belediyelere verildiği 1580 sayılı Belediye Yasası’dır. Hemen akabinde ise yine 1930 yılında 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Yasası yürürlüğe girmiş ve ilk kez gıda ürünlerine ilişkin değerlendirme, denetim ve yasaklar belirlenmiştir. Bu düzenlemeleri 1995 yılında AB ile Türkiye arasında imzalanan Gümrük Anlaşması neticesinde Türk gıda hukuku mevzuatının AB’ ye uyum gerekliliği kapsamında çıkarılan 560 sayılı ‘‘Gıdaların Üretim, Tüketim ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname’’ ve 1997 yılında bu kararnameye göre çıkarılan gıda ve gıda ile temas eden ürünlerin taşıması gereken asgari standartların belirlendiği Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği takip etmiştir.
Ancak söz konusu düzenlemelerin AB Gıda Hukuku müktesebatına uyum kapsamında yetersiz kalması ve kamu kurumları arasında gıda alanında uzunca bir süreden beri var olan yetki karmaşası nedeniyle 2004 yılında 5179 sayılı yasa ve 2010 yılında 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Yasası çıkartılarak yürürlüğe konmuştur. 5996 sayılı Kanun gıda, gıda ile temas eden madde ve malzeme ile yemlerin üretim, işleme, ve dağıtımının tüm aşamalarını, bitki koruma ürünü ve veteriner tıbbi ürün kalıntıları ile diğer kalıntılar ve bulaşanların kontrollerini, salgın veya bulaşıcı hayvan hastalıkları, bitki ve bitkisel ürünlerdeki zararlı organizmalar ile mücadeleyi, çiftlik ve deney hayvanları ile ev ve süs hayvanlarının refahını zootekni konularını, veteriner sağlık ve bitki koruma ürünlerini, canlı hayvan ve ürünlerin ülkeye giriş ve çıkış işlemlerini ve bu konulara ilişkin resmi kontrolleri ve yaptırımları kapsamakta olup, tüm bu denetimleri yapma yetkisi de Tarım ve Orman Bakanlığı’na bırakılmıştır.
Tüm bu kapsamlı düzenlemelere ek olarak güncel mevzuatımızda yürürlükte olan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda da gerek tüketicinin korunması gerek üreticinin haksız fiil sorumluluğu gerek ise de kamu sağlığına karşı işlenebilecek suçlar ve cezai müeyyideleri ayrıntılı olarak düzenlenmiş, gıda güvenliği ve esasları geniş kapsamlı bir şekilde koruma altına alınmaya çalışılmıştır. Ülkemizde gıda mevzuatı AB mevzuatına paralel olarak gelişim göstermeye devam etmekte olup en son 2020 yılında 7223 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun vasıtasıyla Türk hukukunda gıda üreticisinin hukuki sorumluluğunun ve kanun kapsamında öngörülen tazminat sorumluluğunun esasları nihayet ayrıntılı bir şekilde düzenlenerek Türk gıda mevzuatı bakımından son derece önemli bir adım atılmıştır.
2021 yılı itibariyle Türkiye, Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’ndeki karnesiyle 113 ülkenin ortalamasının biraz üzerinde 47. sırada, gıda güvenliği durumunun genel itibarıyla iyi olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Ancak ekonomik boyutta yüksek gıda enflasyonu, Türk lirasının değer kaybı ve gümrük tarifeleri; çevresel boyutta ise kuraklık, su stresi, erozyon ve aşırı hava olayları Türkiye’nin en önemli gıda güvenliği riskleri olarak öne çıkmaktadır. Son yirmi yılda Türkiye nüfusunun yaklaşık 20 milyon artması, turist sayısının üçe katlanarak salgın öncesi dönemde 45 milyona yaklaşması ve Türkiye’nin dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olması gibi nedenlerle gıdaya olan talep hızla yükselirken tarım arazilerinin aynı süre içerisinde 4 milyon hektara yakın küçülmesi arz- talep dengesini etkilemiştir.