İzmirli iş insanları Perihan İnci, Elvan Ünlütürk ve Gülesin Atalay, YARIN Dergisi için bir araya geldi. “Altyapı yatırımlarını güçlendirin, İzmir için 3 hedef belirleyin, kurumsallaşmayı hızlandırın”
Perihan İnci, Elvan Ünlütürk ve Gülesin Atalay, EGİAD Genel Merkezi’nde YARIN Dergisi’nin konuğu oldular. Kendi alanlarına yönelik yaptığımız röportajlar dışında İzmir özelinde de sorularımızı yanıtlandırdılar. İzmirli üç kadın yöneticinin gönüllerinde ise İzmir’in yeri bir başka… Onlar geleceğin Türkiye’sinde İzmir’i inovasyon şehri, adaletli gelir dağılımı ve sosyal barışı ile rol model bir şehir olarak görmeyi istiyor.
Perihan İnci, geleceğin Türkiye’sinde İzmir’in inovasyon ve AR- GE şirketlerinin yer aldığı bir il olarak görüyor. İnci, “Gençlerin İzmir’e gelip çalıştığı barışçıl ve entelektüel bir yer olmasını istiyorum. Aslında bunu yapabilecek gücü var. Sadece biraz desteğe, öngörüye ve vizyona ihtiyacımız var. Vizyon da var ama öncelikle altyapıya ihtiyaç var” diyor.
Elvan Ünlütürk, İzmir’in sorunlarının çözümü için şehirdeki bütün kanat önderlerinin bir arada olduğu ve sorunların değerlendirildiği üst kurullarda 3 hedef belirlenmesini öneriyor. Ünlütürk, “İzmir’in beyin göçü vermeyen bir şehir olmasını istiyorum. Sanayi ile akademinin iş birliğini sağlayacak eğitim ile ilgili projeler geliştirseniz ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik çalışmaları kapsayan iki başlığı bile önünüze alarak gerçekten İzmir’i marka şehri hale getirmek mümkün. Çünkü gerçekten bu şehirde inanılmaz bir potansiyel var.” diyor.
Gülesin Atalay ise İzmir’deki aile işletmelerinin kurumsallaşma sürecine vurgu yaparak “Şirketin kurumsallaşması için ailenin kurumsallaşması şart. Aile Anayasası gibi araçlarla şirketi aileden korumak oldukça önemli. Ayrıca kendi şirketlerinin kişilerden bağımsız sürdürülebilirliğine; ihracatın artırılmasına yönelik yeni ürün, hizmet, servis ve pazarları geliştirmeye ağırlık vermeleri gerekiyor” diyor.
İzmir’i dünyada ve Türkiye’de nerede görmek istiyorsunuz?
PERİHAN İNCİ: İzmir sahip olduğu değerler itibariyle dünyada hak ettiği yerde değil. Türkiye içinde yerinin anlaşılması ve buna uygun sağlam adımlarla ilerlenmesi gerekiyor.
Bu konuda 10 sene önce konuşsaydık belki farklı şeyler söyleyebilirdim. Pandemi dönemi; insanların işe ve hayata bakış açısını değiştirdi. Benim en büyük arzum; İzmir ve çevresinin inovasyon teknoloji şirketlerinin yer aldığı bir üs olması. Kültürüyle ve coğrafyasıyla da bir çekim merkezi olup hem sağlık hem turizm alanında gelişmesi arzusundayım.
Gençlerin İzmir’e gelip çalıştığı barışçıl ve entelektüel bir yer olmasını istiyorum. Aslında bunu yapabilecek gücü var. Sadece biraz desteğe, öngörüye ve vizyona ihtiyacımız var. Vizyon da var ama öncelikle altyapıya ihtiyaç var.
“Altyapı yatırımlarına ihtiyaç var” diyorsunuz. Bunun için nasıl bir yol haritası önerirsiniz?
PERİHAN İNCİ: Aslında sadece İzmir için değil Türkiye için bir yol haritasının olması gerekiyor. Önümüzde çok ciddi çözülmesi gereken altyapı problemlerimiz var. Avrupa ile entegrasyonu sadece AB özelinde değil teknoloji özelinde de sağlanmak zorundayız. Tekrar ediyorum; bu pandemi döneminde bağlantıda olmak çok önemli. Bağlantıda olabilmek için de Türkiye bazında altyapı yatırımlarının güçlendirilmesi lazım. 5G, 6G gibi…Avrupa’nın yeni getirdiği regülasyonlarla entegre olmadığımız takdirde izole olma riskimiz bulunuyor. Avrupa ile bağlantıda olma önceliğimiz olup bununla ilgili sorunları bir şekilde çözmemiz gerekiyor.
Bu dediklerim; biz iş insanlarının tek başına yapabileceği bir şey değil. Biz ancak altyapıları kullanarak bir şeyler yapabiliriz. Bu anlattığım öyle bir tehdit ki, Türkiye’nin ihracatını bile etkileyebilir. Online bağlantıda olamadığınız sürece ne iş yapabilirsiniz ne ihracat…
Bu tehdidin yeterince göründüğünü ve konuyla ilgili düşünüldüğünü sanmıyorum. Görülüp önleminin alındığını da düşünmüyorum.
Yapılacak şeyler aslında çok belli. Bununla ilgili bir yol haritası olmayabilir ama en kısa zamanda yapılabilir. Konuyu alıp çalışmak lazım. Kamunun altyapı yatırımlarını hızla yapması gerekiyor. Ondan sonra iş dünyası bu sürece hızla entegre olur. Her zaman olduğumuz gibi…
ELVAN ÜNLÜTÜRK: İzmir, kesinlikle olması gereken yerde değil. İzmir’in içinde birkaç tane İzmir olduğunu düşünüyorum. Rakamlara baktığımızda bizim gördüğümüz İzmir ile gerçek İzmir arasında çok büyük fark var. Sorumlusu olduğum ‘yuvarlak masa’ üzerinden birkaç örnek veriyi paylaşmak istiyorum.
Kadın cinayetlerinin en fazla olduğu 3 ilden birisi İzmir. İstanbul ve Antalya’dan sonra 3. sıradayız. 2010 yılından beri de artarak devam ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini konuşuyoruz ama toplumsal cinsiyet eşitliğinde daha kötü bir noktadayız. Bu bir utanç tablosudur. Biz bu şehrin liberal demokrat bir şehir olduğunu söylüyoruz ama rakamlar öyle söylemiyor. İzmir’in beyin göçü vermeyen bir şehir olmasını istiyorum.
Bunun için ne yapmalıyız?
ELVAN ÜNLÜTÜRK: İnsanlarınızı çok iyi eğitirseniz, iyi yaşam koşulları sağlarsanız ve mutlu yaşamasını sağlarsanız zaten bunu engellersiniz.
Konu eğitime geliyor. Kızlarımızı da erkeklerimizi de eğitmemiz gerekiyor. ‘Erkek İşi-Kadın İşi’ ayrımını da bitirmeliyiz. Bugün TBMM’de kadın milletvekili sayısı yüzde 17 seviyesinde. Türkiye’deki yöneticilerin sadece yüzde 19,4’ü kadınlardan oluşuyor.
Mutlaka istihdama katılan kadın sayımızı artırmamız gerekiyor. Bugün sadece 3 çalışandan birisi kadın çalışan durumunda. Eğitim sayesinde bir yerlerden başlayabiliriz. Eğitimin üzerine; takım olma, yaratıcılık, dijitale yatkınlık gibi konularda da insan kaynağımızı eğitmeliyiz. Bunun içinde Türkiye’nin doğru bir eğitim politikasının olması gerekiyor. Türkiye’nin doğru bir eğitim politikası konusunda sıkıntıları vardı.
Bu pandemi süreci ile birlikte daha belirsiz bir alan haline gelmiş durumda. Eğitim politikasında güncelleme yapılmalı. Kamunun bunun üzerine çalışması gerekiyor. İzmir’in eğitimi ile örnek, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bayrağı eline almış bir şehir olmayı bekliyorum ve istiyorum.
PERİHAN İNCİ:
Aslında sadece İzmir için değil Türkiye için bir yol haritasının olması gerekiyor. Önümüzde çok ciddi çözülmesi gereken altyapı problemlerimiz var. Avrupa ile entegrasyonu sadece AB özelinde değil teknoloji özelinde de sağlanmak zorundayız. Tekrar ediyorum; bu pandemi döneminde bağlantıda olmak çok önemli. Bağlantıda olabilmek için de Türkiye bazında altyapı yatırımlarının güçlendirilmesi lazım. 5G, 6G gibi…
Önce kendi gerçeğimizi bir görelim diyorsunuz…
ELVAN ÜNLÜTÜRK: Evet… Bizim yaşadığımız İzmir ile gerçek İzmir’in aynı olmadığını düşünüyorum. İzmir sadece Kordon’dan ibaret değil. Ciddi göç alıyor ve bazı mahallelerde güvenlik sorunları var. Özellikle avantajımız hala göreceli olarak İstanbul ile karşılaştırdığımızda küçük bir şehir konumunda. İzmir’in Oda ve sivil toplum kuruluşlarını toplama şansı var. Şehrin önemli sorunlarının konuşulduğu üst kurullarda 3 hedef belirlenebilir. Bu kurullarda; sanayi ile akademinin iş birliğini sağlayacak eğitim ile ilgili projeler geliştirseniz ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik çalışmaları kapsayan iki başlığı bile önünüze alarak gerçekten İzmir’i marka şehri hale getirmek mümkün. Çünkü gerçekten bu şehirde inanılmaz bir potansiyel var.
GÜLESİN ATALAY: İzmir, kültürel ve tarihsel zenginlikleri, coğrafi konumu ve zengin lojistik alt yapısı ile ön plana çıkıyor. Ayrıca çoğunluğu gençlerden oluşan ve eğitim düzeyi yüksek bir işgücü potansiyeline sahip. Toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından kadınların işgücüne katılım oranına bakıldığında İstanbul’dan daha yüksek bir orana sahip olması ve Türkiye’de en yüksek orana sahip il olma özelliğini taşıması yaşanılacak modern bir kent olması açısından önem arz etmektedir. Son yıllarda Ar-Ge, tasarım ve inovasyona verdiği önem ve değer ile atılan adımlar ihracatın arttırılmasını sağlamıştır. Ayrıca yabancı yatırımcıya karşı da İzmir’in cazip ve yaşanılacak bir kent olduğunu kanıtlamıştır. Türkiye’de ve dünyada İzmir’i görmek istediğim yer tasarım Ar-Ge ve inovasyon konusunda belli bir kurumsal olgunluk seviyesine gelmiş firmaların ön plana çıkmaları, bu firmaların sayısının artmasına yönelik çalışmaların hız kazanması. Uluslararası platformlarda İzmirli firmaların kendi markaları ile ön plana çıkmasıdır. Ayrıca yabancı yatırımcıyı çekmek ve İzmir’de yatırım yapmaları konusunda gerekli yatırım ve fizibilite planı oluşturmalarına destek olacak etkin ve profesyonel bir danışmanlık hizmeti verilmesinin yabancı yatırımcının kentimizde kalıcı olması ve varlığını planladığı biçimde sürdürmesi açısından önemli olduğunu düşünmekteyim.
ELVAN ÜNLÜTÜRK:
İzmir, kesinlikle olması gereken yerde değil. İzmir’in içinde birkaç tane İzmir olduğunu düşünüyorum. Rakamlara baktığımızda bizim gördüğümüz İzmir ile gerçek İzmir arasında çok büyük fark var.
Elvan Hanım birinci kuşak, ikiniz aile işletmelerinin 2. kuşak temsilcisisiniz. Yeni dünya düzenine ve çok hızlı gelişen piyasa dinamiklerine karşı ikinci kuşak olmanın sorumluluğu nedir? Genç üyelerimize bu konudaki tavsiyeleriniz neler olur?
PERİHAN İNCİ: Ben tam ikinci kuşak temsilcisiyim. Hatta arada bana iki buçuk da deniyor. (Gülerek…) İkinci kuşağın en genci olmam nedeniyle kuşaklar arasında köprü görevi üstleniyorum. Son zamanlarda bunu şöyle ifade ediyorum; birinci kuşak işini yönetiyor. İşi kurmak, sermayesini verimli kullanmak, büyütmek… İkinci kuşak; iyi yapılandırılmış bu işin meyvelerini topluyor. Yatırım yapıyor ve şirketlerin varlığını koruyor. Dolayısıyla ikinci kuşak, önce işi yönetiyor ve sonra doğrudan varlık yönetmeye başlıyor. İşi ve varlığı bir arada yönetiyor.
Üçüncü kuşak ise varlık yönetiyor. Varlığını yönetmeyi iyi bilmesi lâzım. Bu varlık; olan işler, oluşan sermaye, bu sermayenin yönlendirilmesi, doğru kullanılması oluyor. Bu noktada sürdürülebilirlik bilinci devreye giriyor. Sürdürülebilirlik bütün firmaların üzerinde çalıştığı bir konu ve hayatımızın pek çok alanında bunu sağlamamız gerekiyor. Çünkü işi sürdürebildiğimiz sürece istihdamı, varlığı ve dolayısıyla refahı artırabiliyoruz. Şimdi ihtiyacımız olanı tüketmek, verimli kullanmak ve sürdürülebilir olmaya doğru evrildik.
Özellikle genç kuşak tüketim üstüne yetişti. Şimdi gereksiz tüketimin önüne geçerek, işlerimizi de özel hayatlarımız verimli hâle getirmek ve kaynakları da doğru kullanmak zorundayız. Türkiye her açıdan kaynakları kısıtlı bir ülke. Dolayısıyla tüketmek yerine verimli üretmeye yönelmek durumundayız.
GÜLESİN ATALAY:
İzmir, kültürel ve tarihsel zenginlikleri, coğrafi konumu ve zengin lojistik alt yapısı ile ön plana çıkıyor. Ayrıca çoğunluğu gençlerden oluşan ve eğitim düzeyi yüksek bir işgücü potansiyeline sahip. Toplumsal cinsiyet eşitliği bakımından kadınların işgücüne katılım oranına bakıldığında İstanbul’dan daha yüksek bir orana sahip olması ve Türkiye’de en yüksek orana sahip il olma özelliğini taşıması yaşanılacak modern bir kent olması açısından önem arz etmektedir.
Burada özel hayatınızdaki yaşam modelinizle de aslında bir rol model oluyorsunuz. Şirketinizdeki 3. kuşak temsilcileriniz günlük hayatta kullandığı suyu bile bilinçli kullanarak farkındalık yaratma çabası veriyor. Bunun üzerinden vermek istediğiniz bir mesaj olur mu?
PERİHAN İNCİ: Bizim aile kültürümüzde, işleri yapış şeklimizde de örnek olmak birinci önceliğimiz. Nasıl yaşıyorsanız içinde bulunduğunuz toplum sizi görerek de feyz alıyor. Ne yaptığınız ve nasıl yaşadığınız çok önemli ki; sizden sonra gelen kuşak da o yolu izlesin.
Elvan Hanım, siz bu konudaki tespitlerinizi paylaşır mısınız?
ELVAN ÜNLÜTÜRK: Yeni nesil konusunda aslında ben Perihan Hanım’a göre daha az tecrübeliyim. Bizde henüz üçüncü nesil yok, ikinci nesil görev başındayız. Onlar da şirkette yönetim kurulu seviyesinde yer alıyorlar. Kızımız daha yeni şirkette çalışmaya başladı.
Birinci nesil aslında çalışıyor, ikinci nesil de bir şekilde onun meyvelerini yiyor. Sonra tabii şunun da farkında oluyorlar; bu sistemin de devamlılığı gerekli.
Bu yüzden onlar da daha çok “Sistemin devamlılığı için ne yapılabiliriz?” sorusunun üstünde düşünüyorlar. Aile olarak çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Aile olarak birçoğumuz STK’larda zaman harcıyor, örnek olmaya çalışıyor, katkıda bulunmaya çalışıyoruz. İkinci nesilden çok umutluyum.
Şunu çok net görebiliyorum; belki olaya sistemin devamlılığı ve biraz daha fayda açısından baksalar da eminim ki iş başa düştüğünde hepsi aynı şekilde gördüklerini yapacaklar. O yüzden ikinci nesille ilgili karamsar değilim. Ancak ikinci nesil dediğimizde ben şirketteki profesyonelleri de işin içine katmak istiyorum.
Bizim 30 yıldır birlikte çalıştığımız profesyonellerimiz var. Staja gelip de 25 yılını beraber kutladığımız çalışanlarımız var. Onları da artık aileden görüyorum. Özellikle şirket içerisindeki ister aileden olsun ister olmasın, kişilerin eğitimine ve kurumsallaşmaya inanıyorum.
Bence şirketleri adım adım ileriye taşıyacak olanlar bu profesyonellerdir. Ailelerin tabii ki önemli rolü oluyor ama daha sonra şirket zaten büyüdüğünde bu iş bir kişinin, iki kişinin elinden de çıkıyor. Bu yüzden doğru olan aslında kendi işgücümüze yatırım yapmaya ve onların aile şeklinde bizimle beraber büyümelerini ve faydalanmalarını sağlamaktır.
GÜLESİN ATALAY: Aile işletmelerinde 2. kuşak olmanın getirdiği sorumluluk tahmin edebileceğiniz gibi büyük. Öncelikle bu sorumluluğun paylaşılması için şirketlerin kurumsal yönetim ilkeleri ile yönetilmesi ve kurumsallaşma yolculuğunda olmaları önemli
Şirketin kurumsallaşması için ailenin kurumsallaşması şart. Aile Anayasası gibi araçlarla şirketi aileden korumak oldukça önemli.
Genç EGİAD üyelerine tavsiyelerimden bahsetmek gerekirse; nesiller arası geçişi hem ailenin hem şirkette çalışan profesyonel ekibin kabul ettiği bir liderlik ve yönetişim modeli ile gerçekleştirmeleri gerekiyor. Nesillerarası geçişte 1. ve 2. kuşağın koçluk ve mentorluk programlarıyla desteklenmesi son derece önemli başka bir konu olarak ön plana çıkmakta. Bununla birlikte şirketlerimizde belirlenen gelecek vizyonuna ulaşma konusunda stratejik plan yapmanın, bu plana bağlı kalmanın ve mevcut koşullara göre gözden geçirmenin esnek ve çevik bir iş yönetişim modeliyle yapılması son derece önem taşımakta. İşlerin önceliklendirmesi ve profesyonel ekibin ortak akıl ortak amaç ile bu işlere odaklanması; yeni dünya düzeninde ve çok hızlı gelişen piyasa dinamiklerinde kendi şirketlerinin otonom bir şekilde yönetilmesini sağlayacaktır. Şirket içerisinde mali ve finansal disiplin, raporlama sistemi, izlenebilirliğin ve hesap verilebilirliğin organizasyonun tüm kademelerinde uygulanması oldukça önemli.
Son olarak kendi şirketlerinin kişilerden bağımsız sürdürülebilirliğine; ihracatın artırılmasına yönelik yeni ürün, hizmet, servis ve pazarları geliştirmeye ağırlık vermeleridir.
ELVAN ÜNLÜTÜRK: Kadın cinayetlerinin en fazla olduğu 3 ilden birisi İzmir. İstanbul ve Antalya’dan sonra 3. sıradayız. 2010 yılından beri de artarak devam ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini konuşuyoruz ama toplumsal cinsiyet eşitliğinde daha kötü bir noktadayız. Bu bir utanç tablosudur. Biz bu şehrin liberal demokrat bir şehir olduğunu söylüyoruz ama rakamlar öyle söylemiyor. İzmir’in beyin göçü vermeyen bir şehir olmasını istiyorum.