Sezen Sungur Saral’ın diğer hedefleri:
Üretimde yerlilik oranının artması. Yazılımda kendimizi geliştirmek. Dünya pazarlarına açılmak. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde ölçülebilir sonuçlar almak. İnovatif bir ürünü ortaya çıkarabilecek bir neslin kaynağı olabilecek bilgiyi ve imkanı yaratabilmek.
O aslında bugün uluslararası bir holdingde üst düzey yönetici olabilirdi. Birçok kişinin aksine bunu göz ardı ederek 2000’li yılların başında gelişmekte olan Türk firmalarında staj yapmayı tercih etti. Bir kadın girişimcinin yanında ilk iş deneyimini yaşadı. Bugünlerde 5 ülkeye ihracat yapan, 250 kişiye istihdam sağlayan ve 4 farklı ürün gamında tüketici elektroniği konusunda Samsun’da üretim yapan fabrikada dünya markası olmak için emek veriyor. Ayrıca ikinci fabrika yatırımının devreye girmesi için de gün sayıyor.
Sezen Sungur Saral… Teknolojiye ömrünü adamış bir İzmirli… Reeder markasıyla hayatımıza giren Sezen Sungur Saral ve ekibi, Türkiye’de 2,5 milyon insanın hayatına dokunuyor ve onların hayatını kolaylaştırıyor. Sizi bu sayımızda onun başarı öyküsü üzerinden Türkiye’nin son 15 yıllık tüketim teknolojileri pazarında yaşadığı değişim yolculuğuna çıkaracağım.
Yerli Türk firmalarının önemini; çalışanına fikrini söyleme imkanı sunması, fark yaratmak için alan yaratması, belli bir alana hapsetmemek ve esnek hareket etmek olarak sıralayan Saral, “Kendi gibi olabilen yöneticilerle çalışınca ondan cesaret alıyorsun ve daha özgür düşünüyorsun. Türk firmaları daha hızlı hareket edebilmenizi sağlıyor. Problemi çözme odaklı hareket ediyorlar” diye anlatıyor.
Samsun’daki mevcut fabrikalarında Türkiye’de ilk tablet, akıllı telefon, akıllı saat ve termometre üretimi yapan Reeder’ın Kurucusu Sezen Sungur Saral, en büyük hayalinin ise ürün gamlarını %100’ünü Türkiye’de üretmek olduğunu söylüyor. Sungur, “O telefonun üzerinde Made in Turkey yazıyor, bu benim en büyük gururum. Oran olarak da yazılımından donanımına %100’e ne kadar yaklaşırsa ben hayalime o kadar yakınlaşacağım. Çünkü o zaman bizim içimizde gelişip büyümüş bir mobil teknoloji markası ile dünyaya açılmış olacağız” diyor.
Genç girişimcilere pandemi sürecinde tavsiyelerde bulunan Sezen Sungur Saral, “Eşit ve adaletli olarak pazarın ihtiyaçlarına yanıt verip elimizdeki kaynakları doğru değerlendirip ama o kaynakları mümkün olduğunca zorlamayı bileceksiniz.
Yani olduğu gibi kabul etmeyeceksin. Darwin’in sözündeki gibi en güçlü değil en hızlı adapte olan kazanır” diyor. Saral, bize değişen pazar gerçekleri, bu konuda yapılması gerekenleri ve marka olarak hedeflerini bakın nasıl anlatıyor.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Sezen Sungur Saral, 37 yaşındayım. Karşıyakalıyım. Bornova Anadolu Lisesi sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümü’nden 2005 yılında mezun oldum. Mezun olur olmaz bir kadın girişimci olan Ceyda Erem tarafından kurulan fuarcılık şirketi CNR Holding bünyesinde çalışmaya başladım. Üniversitede okurken girişimcilik ile ilgili çok fazla farkındalık yoktu. Şimdilerde ise okulumda girişimcilik ile ilgili özel ders var. Hatta bu konuda kulüpler kuruldu.
Mezun olduğumuz yıllarda Türkiye’nin ilk 500 şirketindeki uluslararası şirketlerde staj yapma imkanımız vardı. Babam ise 2001 yılında bir Türk şirketinde staj yapmamı istedi.
Babanız ne iş yapıyordu?
Babam inşaat mühendisi ve müteahhitlik yapıyor. Karşıyaka’da ve Çeşme’de projeler yürütüyor. Kendisinin yorumlarını her zaman dikkate aldım. O yıl uluslararası sermayeli birçok firmada staj için kabul görmüştüm. 2001 yılında girişimci kavramı daha yok. Patron firması, lokal firma kavramları vardı. Babamın sözünü dinledim. Arkas ve Norm Cıvata’da staj yaptım.
Bu stajların gelişimimde çok olumlu etkisi oldu. Tutkulu liderleri olan firmalardı. O öğretiden gelmek çok güzel. Sonrasında CNR’da işe başladım. Sıfırdan işi kurmuş bir kadın ile 8 yıl çalıştım. Bana fark yaratmak için alan tanıdılar. CNR’da “Git dünyadaki fuarları gez, o fuarlardaki katılımcıları Türkiye’ye nasıl çekeriz” dediler ve beni görevlendirdiler. 7 yıl boyunca KOBİ’ler ile temasa geçtim onların patronları ile tanıştım, konuştum ve iş yaptım. Bu o kadar değerli ki…
“Türk firmalarında çalışmak bana farklı dinamikler kattı” dediniz. neydi bu farklılıklar?
Bu tip firmalarda fikrini söyleme hakkın var. Fikir söylemek, fark yaratmak için alan yaratmaları, belli bir alana hapsetmemeleri… Daha esnek hareket edebiliyorlar. Yurtdışı kökenli firmalarda bunu yapmak daha zor. Kendi gibi olabilen yöneticilerle çalışınca ondan cesaret alıyorsun ve daha özgür düşünüyorsun. Türk firmaları daha hızlı hareket edebilmenizi sağlıyor. Problem çözme odaklı hareket ediyorlar.
Bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde mentörlük yapıyorum. Benim ekibimdeki genç arkadaşlarımın hiçbiri büyük şirketlerde çalışmak istemiyor. Daha lokal, gerektiğinde bardaklarını kendilerinin yıkadığı bir yerde çalışmayı istiyorlar. Çünkü orada Ayşe ve Fatma olarak var olabiliyorlar.
YENİ START-UP SEVDALILARI GELİYOR
İyi bir holdingde çalışayım mantığı yerini yeni kobİ sevdalılarına mı bırakıyor?
Start-up demek daha doğru. 2005 yılında işe başladım ve bütün sektörleri tanıyorum. Dünyadaki bütün uluslararası ticaret yapan KOBİ’leri tanıyorsun. Bu sana cesaret veriyor. 2008 krizinde bankalardaki tapındığımız pozisyondaki kişilerin batıran pozisyona gelmesiyle dünyadaki dengelerin değiştiğini gördük. Ardından Steve Jobs gibi bir adamın ortaya çıkması ile dengeler değişti. Bir takım insanların dünyayı değiştirebileceğini gördük. Bu rüzgârdan ben de nasibimi aldım. Eşim Uygar Saral, en büyük şansımdı. Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği 1998 çıkışlı, Philips’te uzun yıllar çalıştı. Sonrasında 10 yıl yurtdışında yaşamış birisi… Tüketici elektroniği bilgisi ve sevdası var. Bende ise edebiyat sevdası var. 2009 yılında e-kitaplar çıktı. Bunu Türkiye’ye getirme kararı verdik ve yola çıktık. İkimizin bilgisi ve tecrübesini birleştirdik. İlk Tayvan ile temasta bulundum. Onlardan distribütörlük almak istedim ama onlar Türkiye pazarına girmek istemediklerini söylediler, global bir markanın Taipei’deki merkez ofisine bizzat gittim bana “Kendi markanızı yapın” dediler.
Yıl 2009 Kasımıydı, ilk ürünleri getirdik. Hepsiburada üzerinden satmaya başladık. 2010 yılında da şirketimizi kurduk. İlk etapta yan iş olarak başladık ama sonra iş oturmaya başladı. Türkiye pazarı aç bir pazardı. Satışlar iyi gitti.
Bu girişimimizi önce kimse desteklemedi ve yapamazsınız dediler. Türkiye’de iyi bir Pazar olduğunu gördük. Sonunda ikimiz de çalıştığımız şirketlerden ayrıldık. İlk altı ayda 10.000 adet cihaz sattık. O dönemde tablet hayatımızda yok. Arabayı sattık düğün paralarını üzerine ekledik ve ilk iş olarak 300 tane e-kitap sattık.
300 ürünü hangi marka ile satışa sundunuz?
Kendi markamızı oluşturduk. İlk günden beri Reeder markası ile devam ediyoruz.
Tablet üretim süreci nasıl başladı?
Tabletler ilk çıktığında ilginç bir hikayem var. Bir elektronik mağaza zincirine gittim. Satın almacılar, “Çok güzel düşünmüşsünüz ama bu tablet bilgisayar denilen cihaz çok elit bir kesime hitap ediyor” dedi.
Bunun hepimizin eline geçecek bir ürün olduğunu büyüyecek bir pazar olduğunu söyledim. Sınırlı sayıda kalacağını söylediler. 36 tane tablet alabilmiştim. O kadar sattığım e-kitap okuyucusundan kazandığım parayla 36 tablet aldım ve 1 hafta boyunca tüm perakende zincirlerine gittim. 50 bin dolar giriş parası gibi büyük paralar istediler. Sonra bu hikaye bitti dedim.
Ertesi günü görüştüğüm satın almacılardan bir tanesi aradı ve 36 tableti de sattık. 2010 yılının Aralık ayı idi. 2010 yılından 2015 yılına kadar büyüme dönemini yaşadık. Her sene iki kat büyüyoruz. Satışlarımız artıyor, organizasyonumuz genişliyor. Daha çok kanala giriyoruz. Ürün gamımız genişliyor. 2015 yılında akıllı telefonları getirmeye başladık. O tarihlerde yurt dışından getiriyorduk.
2013 yılında İntel ile anlaşmamız başka bir kilometre taşıdır. Intel ile anlaşarak tablet piyasasında büyüdük. 2014 yılında EMEA Bölgesi’nde Intel işlemcili en çok tablet satan marka olduk.
Benim için kilometre taşlarımız; birincisi okul zamanı edindiğim tecrübenin önemi, ikincisi şirketi kurarken uyumlu ve birbirini tamamlayan bir ekip olması, üçüncüsü bütün kapıları çalıp vazgeçmemek, dördüncüsü de bir Intel ile bir de Turkcell ile iş birliğimiz ve beşincisi de ülkemize üretim know-how’ını getirmek için Çinli ortağımızdan aldığımız stratejik yatırım.
Neden bu iki markaya vurgu yaptınız?
Çünkü global ve lokal devlerle kol kola giren girişimciler bence başarılı olabiliyorlar. Hiç bir zaman para kazanmaya odaklanmadık. Her kuruşu şirkete geri yatırdık, çünkü bizim hayallerimize ulaştık dediğimiz bir şirket büyüklüğü teayyül edilemezdi. Global marka olmak istiyoruz ve bu yüzden yatırıma devam ediyoruz. 2016 yılında EY Kadın Girişimciler sınıfına seçildim. Bu bizim için çok önemli bir kilometre taşı idi.
O zaman bu şirketi niçin kurdunuz, amacınız neydi?
İnsanlar daha çok bilgiye daha kolay ulaşsın diye kurduk. O gün kitaptı bugün internet yarın akıllı telefon, şimdi çocuk saati vs. Tüketici ürünlerimize ulaşabilsin diye yapıyoruz. .
Yerli bir sermaye ile bunu sunuyor olmak ve örnek bir organizasyon oluşturmaya çalışmak çok kıymetli. Müşterilerin bizi seçmesiyle birlikte misyonumuz bize hatırlatıldı. Hemen ardından ben EY Kadın Girişimciler sınıfına seçildim. Danışmanlar bana “Değer yaratmamızın zamanı geldi, fabrika kurmaya ne dersin?” dedi. Ben Çin’den yatırım aldım, Karadeniz Bölgesi’ni seçtik ve aslında büyükşehir olan şehir yaşamı anlamında hala gelişime açık olan Samsun’da mobil cihazlar üreten fabrikamızı 2018 yılında açtık.
Peki bugün geldiğiniz nokta nedir?
Şu anda bunu yapan Türkiye’de tek firmayız. Kategorimizde lideriz. Bazı dönemlerde Apple ve Samsung’tan daha fazla tablet bilgisayar satıyoruz.
Aynı zamanda 2018 yılında Garanti BBVA ve KAGİDER tarafından organize edilen yarışmada 2019 yılında da EY tarafından organize edilen yarışmada Yılın Kadın Girişimcisi ödülünü aldım. Şirketin içinde yeni bir kampüs gibi yeni fabrika inşaatımız başladı. Kazmayı Eylül başında vurduk. 5 ülkeye ihracat yapıyoruz. Yeni pazarlara açılma hedefimiz var. Yazılım ile birlikte custom ürünler yapıyoruz. Firmalar, havayolları, bankalar, lojistik firmaları için özel cihazlar üretiyoruz. Özel yazılım ve donanıma sahip ürünler ile kobilerin de dijitalleşmesine katkı sağlıyoruz. Bu işin etki alanını ve derinliğini artırdığımıza inandığım bir noktadayız.
Neden reeder ismi? bu markanın fikri kimden çıktı?
E-kitabı anlatmak istiyorduk ve insanların aklına aslında hem okumayı getirecek hem okuyan insana hitap edecek bir isim olsun istedik. Özel isim olsun ama okunduğunda da tüm dünyada okumak ve bilgiye ulaşmakla ilgili olsun istedik.
Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz?
Almanya, Arnavutluk, Moldova, Ukrayna ve Kıbrıs. Ayrıca Ukrayna’da şirketimiz var.
Üretimin ne kadarlık bölümü ihraç ediliyor?
Pandemi nedeniyle ihracat oranı %5’lerde kaldı. Son dönemde yerel pazarımızın ihtiyaçlarını beslemeye odaklandık.
Önümüzdeki yıl için bir hedef belirlediniz mi?
Bütün hedeflerimizi revize ettik. 2021 itibari ile normalde 20 ülkeye ihracat yapma hedefimiz vardı ama şu anda 2021 sonuna kadar 5’i 10’a çıkararak devam edeceğiz gibi görünüyor.
Şu anda kaç kişiye istihdam sağlıyorsunuz?
250 kişiye istihdam sağlıyoruz.
Pozitif ayrımcılık yapıyor musunuz?
Evet. Çalışanlarımızın yüzde 45’i kadınlardan oluşuyor.
Bu oran devamlı artıyor, artacak da. Bu arada İK, muhasebe, satış, pazarlama, f inans, operasyon, müşteri hizmetleri ve lojistik departmanlarının başında kadınlar var. Kadın yöneticiler hem duygusal zekası yüksek hem de organizasyon yeteneği gelişmiş, hem de kararlı ve sistemli oluyorlar.
Yeni fabrika için ne kadarlık yatırım gerçekleştireceksiniz? bu yeni yatırım kaç kişilik bir ek istihdamı devreye alacak?
Yeni fabrikayı 1 Ocak 2021 tarihinde açmayı planlıyoruz. Planladığımız 15 milyon TL gibi bir yatırım. 450-500 kişiye toplamda istihdam sağlayacağız.
Üretim bandında ürün çeşidinde bir değişim olacak mı? Yoksa mevcut ürün gamı ile mi devam edeceksiniz?
Şu anda mevcut ürün gamı ile devam edeceğiz. 4 model tabletimiz, 4 model akıllı telefonumuz, 3 renkli 1 model akıllı çocuk saatimiz (Bu da Türkiye’de tek. Lokal olarak üretilen), aynı zamanda bir de termometremiz var. 2020 yılında Mart’ta hızlı bir hareketle önce Çin’den ithal ettiğimiz sonra burada üretmeye başladığımız bu termometreler tamamen kendi tasarımımız. Bu ürün sayesinde sokağa çıkma yasaklarında dahi farbrikamız hiç durmadı. Onun dışında da wireless kulaklık gibi, bazı aksesuar çeşitlerimiz var ve medikal alanda projelerimiz devam ediyor.
Ürün gamı, 2021 yılında talebe göre belli olacak. Özel olarak büyük müşterilerimizin talebi üzerine medikal, ev içi, mobil kullanıma yönelik 8 ayrı ürün üzerinde çalışıyoruz. Hangileri testlerde başarılı olur ve hayata geçer şu anda bilemiyorum ancak en az 5’i hayata geçer diye düşünüyorum.
Türkiye’deki tüketim alışkanlıkları özelinden baktığımızda tablet kültürünü benimsedik mi? bu ürün ile kaç kişinin hayatına dokundunuz? kaç kişi reeder kullanıyor?
Tüm cihazlar dahil 2,5 milyon kişiye ulaştık.
Türkiye’deki tüketim alışkanlıklarındaki değişimi analiz eder misiniz? özellikle pandemi süreci sonrasında tercihler nasıl değişti? bunun türkiye genelindeki yansıması nasıl oldu ve bundan sonraki dengeleri nasıl değiştirecek?
Bu süreçte tablet piyasası belli bir olgunluğa ulaşmıştı. Tablette iyi bir gelişim oldu herkesin tablete ihtiyacı oldu. Çılgın bir talep oldu ancak bu talebi karşılayacak arz sıkıntısı oldu.
Fabrikalar Çin’de kapanınca arz problemi yaşadık. Bu fiyatların yükselmesine neden oldu. Bence şu an pazar yavaş yavaş dengeye geldi. Tablet fiyatı giderek yükseliyor bence daha da yükselecek ve tablet kendine yeni bir çığır açtı. Çok daha iyi ürünleri çok daha ucuz fiyatlara alacağız. Özellikle biz Reeder olarak yerli üretim olmanın avantajını burada kullanıyoruz diye düşünüyorum. Devletin verdiği ciddi teşvikler var.
Bunların hepsinden faydalanıyoruz. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı, Aile ve Sosyal Çalışma Bakanlığı’nın yaptığı mesleki eğitim kurumları biz bunlar olmasa bu talebi karşılayamazdık. KOSGEB’in destekleriyle makinalar ve İŞKUR desteğiyle insanlar aldık.
Türkiye’de insanlar aşırı yükselmiş tablet fiyatları ile çocuğunun evde eğitim alması gereken bir ortamda kalacaktı. Orada hızlı gelen desteklerle biz de hızlı davrandık ve o talebi karşılamaya yönelik aksiyonları aldık. Şimdi de belli bir dengeye oturdu.
Yıllık tablet piyasasını 2 milyon adetle kapatacağını düşünüyorum. Biz yılın başında 1 milyon diye tahmin ediyorduk 2 katına çıktı. Pazardaki talebin yüzde 50’sini de bizim karşılayacağımızı ön görüyoruz. Telefon piyasasında daha farklı bir şey oldu. Normalde yıllık 12 milyon adet olan telefon piyasasında düşüş olacak gibi gözüküyor. Çünkü insanlar öncelikle eskiden çok daha sık telefon değiştirirken ev moduna geçtiğimiz için artık telefon değiştirmemeye başladı. Ama anneme de bir telefon alayım modu oldu.
Ama yine de ben telefon piyasasının bu sene sonunda bir önceki seneye göre düşüş yaşayacağını düşünüyorum fakat bizim segmentimizin artacağını düşünüyorum.
Ürün tercihinde ne ön plana çıkıyor?
Orta segment daha fazla tercih ediliyor. burada alım gücünün düşüyor olmasının etkisi yok mu? İnsanlar daha az paraya daha çok özellik satın almak istiyorlar. Her zaman böyleydi ama şimdi üzerimizdeki ekonomik baskı arttığı için bunun için daha fazla çaba sarf ediyoruz. Bir günlük bir araştırmadan sonra değil 4-5 günlük araştırmadan sonra ürünü alıyoruz.
İş hayatında vazgeçmeyeceğiniz 3 değer dersem ne dersiniz?
Etik ticaret, yaratıcılık ve dayanıklılık Burada Turkcell gibi firmaların da verdiği desteği göz ardı etmemeliyiz, yerli firma olduğumuz için bizi destekliyorlar ve birlikte pazara iyi ürünleri doğru fiyatlarla sunabiliyoruz.
Yerli firmaların kendi içinde entegre olmayı iş birliği yapmayı öğrendiği bir dönem diyebilir miyim?
Kesinlikle…
eğitim dediniz, maalesef doğudaki illere doğru gittiğimizde internet ve bilgisayar erişimine ulaşım konusunda yaşanan sıkıntı eğitimdeki adaletsizlik tartışmasını bir kere daha gündeme getirdi. bu konuda milli eğitim bakanlığı’na ne önerir siniz? eğitimde devamlılık için tableti buraya nasıl dahil edebiliriz?
Bu sabah yönetim kurulumuzda bu konuda bir toplantımız vardı. Her yıl, Birleşmiş Milletlerin 2030 için koyduğu sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden 2 tanesini seçiyoruz. Bu sene de biz 2020 için toplumsal cinsiyet eşitliği ve nitelikli eğitim olmak üzere 2 tanesini seçmiştik. Bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Derneklerle, belediyelerle, okullarla işbirliği içinde alım gücü düşük ailelerin çocuklarına uygun fiyatlı tabletler temin ediyoruz. Bugüne kadar ne yapıyorduysak bütün kaynakları bundan sonra Covid dolayısıyla okula gidemeyen çocuklara nasıl bilgiyi eriştiririz üzerine projelerle desteklemeliyiz bunun üzerine çalışıyoruz.
Anlattıklarınız içerisinde önemli bir konu da mart ayından itibaren termometre satışı. oradaki konumunuz nedir?
Bu bizim için çok önemli bir cihaz oldu. Çünkü bütün işlerin durduğu fabrikaların çalışmadığı bizim ne yapacağımızı bilmediğimiz bir ortamda bu projeyi Hepsiburada ile birlikte geliştirdik. Benim ortağım da Çinli bir kadın girişimci. Şirketin %63’ü kadınlara ait. Yurt dışında dikkat çekiyor.
Şirketin ortaklık yapısı nasıl?
Çoğunluk bizde, ufak bir yabancıya hisse satışı oldu zaten onlardan gelen yatırımın tamamı fabrikaya gitti. Bireysel bir kazancımız olmadı. Stratejik yatırım olarak görüyoruz. Samsun’da 25 Çinli bir sene yaşadı. O fabrikanın kurulmasında emek verdi. Finansman desteğinden ziyade bu bizim için çok önemli idi.
Çinli ortağımız sayesinde yurtdışından çok hızlı bir şekilde ithal ettik cihazları ve biz bu işi yapabildiğimiz için ben çok şanslıyım çünkü benim şirketimde hiç kimse karantina döneminin rehavetini, kaygılarını, endişelerini yaşamadı. Çünkü biz çalışmaya devam ettik. Bizim için yeni bir kulvar açıldı. Sokağa çıkma yasağında dahi özel izin ile fabrikaya gittik ve üretim yaptık.
Önce ithal ettik sonra Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’ndan hibe alarak burada üretmeye başladık. Türkiye’nin ilk yerli kızıl ötesi termometresini temassız ateş ölçerini üretmiş olduk. 15 bin adet ürettik ve hepsini sattık. Şu anda da ayda 5 bin üretip satmaya devam ediyoruz. Önce cihazlar 500 TL bandında satılmaya başlandı. Şu anda ürünün fiyatı 250 TL bandına indi ve hassasiyet hızlı sonuç verme, güvenilirlik, ergonomiklik açısından en iyi özelliklere ve en iyi fiyata sahip cihazımız Reeder Thermo.
kimsenin aklına gelmezdi herhâlde termometre üretmek… şimdi ne hayal ediyorsunuz?
Ürünümüz %50’nin üzerinde yerli, bazı şeyler tamamen dışa bağımlı. Örneğin batarya gibi…
bu parçaları da mı burada üretmek istiyorsunuz? kümelenme mi yaratmak istiyorsunuz?
Kesinlikle. Artı bu teknolojileri burada sıfırdan kendimiz yaratabileceğimiz bir sistemi hayal ediyorum. 10 yıl içinde yapabiliriz gibi geliyor. O zaman bizim içimizde gelişip büyümüş olacak. Hani diyoruz ya katma değerli teknolojik ürün yapamıyoruz, bu bir aşama. Nasıl ki, tekstilde önce Çin her şeyi yapıyordu bütün bizden önceki nesil gitti bakın biz de yapabiliriz biz daha butiğiz dedi.
Önce fason üretimleri aldık sonra kendi markamızı yarattık sonra markalar bütün dünyada yayıldı. Aynı bu bizim teknolojik ürünleri de tekstil ürünleri gibi çok hızlı harcanan ürünler haline gelecek ayrılmaz bir parçası olacak tişört gibi değiştirdiğimiz bir şey olacak.O yüzden de biz artık kendi markalarımızı benim markam gibi yaratıp globalde sunuyor olacağız. Ama bu bir süreç.
Önümüzdeki dönemde üretim yeteneklerimizi geliştirmek, yeni ürünler portföyümüze katmak, iot cihazlarımızı arttırmak istiyoruz. İkincisi yazılım anlamında kendimizi geliştirmek istiyoruz, ürünlerimizdeki fark yaratan dokunuş bu. Üçüncüsü dünya pazarlarına açılmak, dördüncüsü de sürdülebilir kalkınma hedeflerimizde ölçülebilir sonuçlar almak.
Ama ana hedefim; gerçekten inovatif bir ürünü ortaya çıkarabilecek bir neslin kaynağı olabilecek bilgiyi ve imkanı yaratabilmek.
EGİAD üyeleri başta olmak üzere genç girişimcilere dünyanın geçtiği bu hassas süreçte tavsiyeleriniz neler olur?
Bu soruların hepsinin koronadan önce ve koronadan sonra yanıtları farklı. Ama değişmeyen bir şey var o da bence pazarın ihtiyacına yanıt verecek doğru ürünün peşinden o ürünün izinde bir hayal çıkarmak gerektiğini düşünüyorum.
Hayali, bir kaynaktan başlatmak gerektiğini düşünüyorum. Hayal et vazgeçme diyoruz ama bugün hakikaten o hayali sana kurduran sebep çok önemli olmaya başladı. Kendilerini mümkün olduğunca çok bilgiyle donatmaları ve şu anda yaşadığımız ve üzerimizde baskı oluşturan bu değişimlerden sonra nasıl bir şekil alacağını hayal ederek, insanların neye ihtiyacı olacağını tespit edip buna yönelik ürünler çıkarmaya çalışmalarını tavsiye ediyorum. Yani evet hayallerinizden vazgeçmeyin ama onları mutlaka günün koşullarına adapte etmeyi bilin demek istiyorum.
Günün koşullarına göre adapte etmek…
Evet bu çok önemli. Yani koronadan önce hayal edilen bir şey koronadan sonra artık gerçekçi olmayabilir. Pazarın ihtiyacına, nereye gittiğine yönelik olarak insanların ve pazarın ihtiyaç duyacağı ürünler ve hizmetler çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. Bir de girişimcilerin, girişimleri gözlerinde çok büyüttüklerini görüyorum.
Hiç gerek yok, ufacık paralarla ufacık desteklerle bir yerinden tutunarak başlanabilir. Artık dünyada zaten bir şeye sahip olmak diye bir şey söz konusu değil. Zaten kazanılan parayla kimse gidip bir şey almıyor, araba almıyor, Uber ile gidip Airbnb’de kalıyor. Büyük iş yapmana gerek yok, küçük dokunuşlar gereken etkileri yaratabilir. Senin misyonunda belki ona da gerek var. O yüzden kendi alanlarına kendi gerçeklikleriyle barışıp ellerindeki imkanları biraz daha zorlayarak ne yapabileceklerine bakmaları ve mutlaka etik liderler olmayı hedeflemelerinin uzun vadede onlara faydalı olacağını düşünüyorum. Bu arada bir hayalimi gerçekleştirdim.
Nedir?
Şirketi ilk kurduğum gün bir hayalim vardı,Harvard Business School’da bir program var, Owner President Management, kısacası OPM. 10 sene boyunca kendi şirketini yönetmiş ve bir büyüme hikayesi yaratmış olmak gerekiyor. Şirketimi kurarken bu programa kabul edilmeyi hayal ediyordum. Bu hedefime ulaştım.
O zamandan beri hedefini yüksek tutmuşsunuz
Evet hep yüksekti ve ben şu anda o programa kabul edildiğim için çok mutlu ve şanslı hiisediyorum. Bazı benimsediğim ilkelerin doğru olduğunu anladım. Üniversite bilgilerimi yeniledim ve dünyayı değiştirme gücüne sahip liderlerle tanıştım. O yüzden HBS’dan da alıntılayarak bunları söylüyorum. Eşit ve adaletli olarak pazarın ihtiyaçlarına yanıt verip elindeki kaynakları doğru değerlendirip, o kaynakları mümkün olduğunca zorlamayı bileceksin. Yani olduğu gibi kabul etmeyeceksin mümkün olduğunca zorlayacaksın. Darwin’in sözündeki gibi en güçlü değil en hızlı adapte olan kazanır. Hızla kendilerini adapte etmeleri gerekiyor.
Bu kadar tempo içerisinde kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Evet. Ben çalışırken de kendime vakit ayırıyorum. Spor yaparken de çalışabiliyorum. O yüzden hayatımın bir bütünlük içerisinde olduğunu düşünüyorum. Zaman planlamasını çok iyi yapıyorum bazı insanlar beni bu sıkı zaman yönetimim konusunda eleştiriyor, bazıları da gıpta ile bakıyor.
hobileriniz neler?
Ben eski bir milli kayakçıyım, o yüzden kayağa mutlaka zaman ayırıyorum. Her gün mutlaka 1 saat spor yapıyorum. Eski voleybolcuyum. Vakit bulursam onu da yine yapıyorum. Motor kullanmayı çok seviyorum bu da tutkularımdan bir tanesi. Böyle biraz ekstrem sporları seven adrenalin meraklısı bir insanım.
bu sporlarını sponsorluk boyutunda şirket olarak bir hassasiyetiniz var mı?
Kayak Federasyonu’nun sponsoruyum. Yapılan Türkiye yarışlarında kazananlara hediyelerini ben takdim ediyorum. Karşıyaka Basketbol Takımı’nın sponsorluğunu yaptım.