Sözleşmenin giriş kısmında kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğu, bu eşit olmayan güç ilişkilerinin, erkeklerin kadınlara üstünlüğüne
yol açtığı ve kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı vurgulanmaktadır.
Diğer adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele edilmesi hususunda temel esasları düzenleyen ve sözleşmeye taraf devletlerin yükümlülüklerini belirleyen bir uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Sözleşme İstanbul’da imzaya açıldığı için uluslararası hukukta İstanbul Sözleşmesi olarak anılmaktadır.
Sözleşmenin giriş kısmında kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğu, bu eşit olmayan güç ilişkilerinin, erkeklerin kadınlara üstünlüğüne yol açtığı ve kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı vurgulanmaktadır.
İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzaya açılmış ve Türkiye’de 2014 yılından itibaren yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeyi ilk imzalayan ve meclisinde ilk onaylayan ülke Türkiye olmuştur. İstanbul Sözleşmesi, 2020 yılının Temmuz ayı itibariyle 46 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış, imzacı ülkelerin 32’sinde onaylanmıştır.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN AMACI
İstanbul Sözleşmesinin amacı; kadınlara yönelik her tülü şiddeti önlemek, kadını her türlü şiddetten korumak, kadına karşı her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak, kadın ve erkek arasında eşitliği yaygınlaştırmaktır.
İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddetin yanı sıra aile içi şiddetde oldukça geniş bir biçimde tanımlanmıştır. Sözleşme uyarınca taraflar evli olmasalar ya da boşanmış olsalar dahi uğradıkları her türlü şiddet aile içi şiddet sayılacaktır.
Sözleşme birçok yönüyle ilklerin sözleşmesidir. Sözleşmede uluslararası sözleşmelerde ilk defa yer verilen “toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” tanımı yer almaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, doğrudan kadınlara, kadın oldukları için uygulanan şiddet olarak tanımlanmıştır. Ayrıca mağdurun haklarının korunmasına yönelik tedbirlerin, “cinsel yönelim” ve “toplumsal cinsiyet kimliği” ne olursa olsun ayrımcılık gözetilmeden alınmasını garanti eden ilk uluslararası sözleşmedir.
Bu kapsamda İstanbul Sözleşmesi kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan ilk bağlayıcı nitelikte uluslararası sözleşmedir.
Sözleşmenİn ana unSurları
Sözleşmenin 4P yaklaşımı ile hazırlanmış olan ana unsurları;
1) kadına yönelik şiddetin önlenmesi,
2) mağdurun korunması,
3) şiddet uygulayanın cezalandırılması ve
4) konuya ilişkin bütüncül devlet politikalarının geliştirilmesidir.
1) önleme (prevention)
Kadınlara karşı şiddetin meydana gelmeden önlenmesi hayat kurtarır. Bu yüzden bu sözleşmeyi imzalayan devletler önleme ile ilgili aşağıda kısaca özeti yapılan ve son derece önemli olan hususları hayata geçireceklerdir.
Şiddetin önlenmesi kapsamında bu sözleşmeyi imzalayan devletlere;
*mağdurlarla yakın temasta olan profesyonelleri eğitmek,
*düzenli olarak bilinçlendirme kampanyaları yürütmek,
*öğretim materyallerinde kişilerarası ilişkilerde cinsiyet eşitliği ve şiddet içermeyen çatışma çözme gibi konuları dahil etmek için adımlar atmak,
*aile içi şiddet uygulayanlar ve cinsel suçlular için tedavi programları düzenlemek,
* tüm bu konularda STK’larla yakın çalışmak ve medyayı ve özel sektörü toplumsal cinsiyet stereo tiplerini ortadan kaldırmaya ve karşılıklı saygıyı desteklemeye dahil etmek yükümlülükleri getirilmiştir.
2) koruma (protection)
Şiddetin meydana gelmesi önlenemediği takdirde şiddetin mağdurlarına gerekli korumanın ve desteğin sağlanması önem arz etmektedir.
Bu kapsamda sözleşmeyi imzalayan devletler şiddet mağdurlarını korumayı taahhüt etmektedirler.
Bu kapsamda; polise, ev içi şiddet uygulayan bir kişiyi evinden çıkarma yetkisi verilmesi, failin evden ayrılmasının sağlanması, şiddet yaşandıktan sonra travmatize olan mağdurların bilgiye erişimlerinin sağlanması, şiddet mağdurlarının sığınma evlerine erişimlerinin sağlanması, şiddet mağdurlarını acil uzman tavsiyesine ulaştıracak 7/24 hizmet veren telefon hatlarının sağlanması, tecavüz krizi veya cinsel şiddet sevk merkezlerinin kurulması (bu merkezlerde acil tıbbi danışmanlık, travma bakımı ve adli hizmetler sunulması) sözleşmede öngörülen koruma unsurlarından bazılarıdır.
3) Cezalandırma (prosecution)
Sözleşme, kadına yönelik şiddetin yanı sıra aile içi şiddeti de tanımlamakta ve cezalandırmaktadır. Sözleşmede psikolojik ve fiziksel şiddet, cinsel şiddet ve tecavüzün yanı sıra kadın sünneti, zorla evlilik, zorla kürtaj ve zorla kısırlaştırma gibi unsurların da suç kapsamında kabul edileceği ve sözleşmeye taraf devletlerin bu suçların faillerinin cezalandırılmalarını sağlayacakları belirtilmektedir.
Sözleşmede belirtilen en önemli hususlardan biri de taraf devletlerin, kültür, gelenek olarak adlandırılan davranışların şiddetin gerekçesi olarak görülmesini engellemeyi taahhüt etmiş olmalarıdır.
4) bütüncül devlet politikaları (policy)
Sözleşme, hiçbir kurumun tek başına kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet ile başa çıkamayacağı fikrine dayanmaktadır. Böyle bir şiddete etkili bir yanıt, birçok farklı aktörün birlikte hareket etmesini gerektirir. Bu nedenle sözleşme, taraflardan devlet kurumlarını, STK’ları, ayrıca ulusal, bölgesel ve yerel parlamentoları ve yetkilileri içeren kapsamlı ve koordineli politikalar uygulamalarını istemektedir.
Bunun halihazırda yapıldığı ülkelerden edinilen deneyimlerde, kolluk kuvvetleri, yargı, STK’lar, çocuk koruma kuruluşları ve diğer ilgili ortakların belirli bir davada güçlerini birleştirdiklerinde sonuçların iyileştiği görülmektedir. Sözleşmeye uygun olarak; Türkiye’de de mevcut düzende Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet davalarında davaya müdahil olmakta ve suçluların en üst seviyeden cezalandırılmaları için davaları takip etmektedirler.
Bu sürece STK’lar, çocuk koruma kuruluşları ve diğer ilgili ortaklıkların da dahil edilmesi halinde çok daha olumlu sonuçlar alınacaktır.
Grevİo komİteSİ
Sözleşmede adı “Grevio” olan bağımsız uzmanlardan oluşan özel bir izlenme komitesi tarafından imzalayan devletlerin vermiş oldukları taahhütlerin yerine getirilip getirilmediğinin takip edilmesi ve denetlenmesi düzenlenmiştir.
Grevio Komitesi, Sözleşmenin hükümlerini yürürlüğe koymak üzere Taraflarca alınan yasal ve diğer önlemleri değerlendiren raporlar hazırlayacak ve yayınlayacaktır.
Grevio Komitesi’nde Türkiye’yi temsilen İstanbul Ticaret Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi’nde Profesör olarak görev alan Aşkın Asan bulunmaktadır. Aşkın Asan Grevio Komitesi’ne 2019 yılının Nisan ayında seçilmiştir.
uluSlararaSı anlaşmaların türk hukukundakİ yerİ
Türkiye Anayasasının 90. Maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle kanunların aynı konu hakkında farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı düzenlenmiştir. Bu madde ile usulüne uygun olarak yürürlüğe konmuş temel hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası sözleşmeler normlar hiyerarşisinde kanunlardan daha üst bir konuma konmuştur.
Kadına karşı şiddetin cezalandırılması ile ilgili maddeler Türk Ceza Kanunu ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. 6284 sayılı Kanun’un hem yapım aşamasında İstanbul Sözleşmesi’nin esas alınması hem de Kanunun 1. Maddesindeki uyulacak temel ilkelerden biri olarak İstanbul Sözleşmesinin sayılması iç hukuk bakımından Sözleşme’ye verilen önemi göstermektedir.
İStanbul SözleşmeSİnİn önemİ
Sözleşmenin temeli uzun yıllardır kadın hakları için verilen mücadelelere dayanmaktadır. Bu sözleşme; 1791 yılında Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesini ilan eden ve “kadın cinsine yakışmayacak biçimde politika yapmaya kalkıştığı için” giyotine gönderilen Olymp de Gouges’in, 1848 yılında ilk Kadın Hakları Sözleşmesini düzenleyen
Elizabeth Stanton’un, hayatını kadınların uğradığı eşitsizlikle mücadeleye adayan Susan B. Anthony’nin ve daha pek çok kadının mücadelesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Kadına karşı şiddetin ülkemizde her geçen gün yaygınlaştığı bu dönemde kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali olarak ele alan İstanbul Sözleşmesi’ne tereddütsüz olarak bağlı kalınmalıdır.