Onu, Atatürk, insan sevgisi, yakın tarih, İzmir sevdası üzerine yazdığı 100’e yakın kitabından ve Atatürk fotoğraflarıyla açtığı yüzlerce sergisiyle tanır, takdir ederiz. Bunları neden yaptığı sorulduğunda; “Hiçbir beklentim yok! Atatürk’e çok büyük borcum var. O borcu ödemeye uğraşıyorum” der
Hanri Benazus; Türk yazar, iş insanı, koleksiyoncu, yazar… 27 Mart 1930, İzmir doğumlu. 513 yıllık İzmirli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirdikten sonra maddî imkânsızlıklar sebebiyle yüksek tahsilini tamamlayamadı. Uzun yıllarını iş hayatı içinde geçirdikten sonra 1988 yılından itibaren emeklilik yaşamına geçti. Yıllarca Altay Spor Kulübü’nde yöneticilik ve başkanlık yaptı.
Yaşamının en önemli anısı, 1937 yılının 9 Ekim tarihinde Aydın’ın Ortaklar beldesinde Atatürk’le karşılaşması ve onun masasındaki leblebileri yemesi oldu.
“Fanatizm derecesinde bir Atatürk hayranı ve Atatürkçülük felsefesinin tutkunu olduğunu” her zaman tekrarladı.
Türkiye’nin 4 bin 500 adetlik en büyük Atatürk fotoğrafları koleksiyonuna sahip oldu. Bu koleksiyondan 3 bin 500 fotoğrafı, Çankaya Köşkü’ndeki Atatürk Müzesi’ne hediye etti. Uzun yıllar orta dereceli okullar, üniversiteler ve çeşitli kuruluşlarda yakın tarih, Atatürk ve Atatürkçülük konulu konferanslar verdi, sergiler açtı.
En önemli eserleri arasında; “Gönül Bahçemde Küçük Gezintiler”, “İnsanları Seveceksin”,
“Gençler Sorunu mu? Yetişkinler Sorunu mu?”, “Mutluluk Çıkmazı”, “İçerdekiler – Dışarıdakiler”, “Dost Dost Dedikleri”, “Kader”, “İnsan Olma Sanatı”, “Ben Kimim? Siz Kimsiniz?”, “Atatürk’ün Ağzından Atatürkçülük”, “Düşüncenin Istırabı”, “Ölümün Pembe Yüzü”, “İçimizdeki Sessizlik”, “Sevginin Gizemi”, “Bir Millet Böyle Kurtuldu”, “İnsanın Bitmeyen Arayışı Mutluluk”, “Her Şeye Rağmen Aşk”, “Gönlün Tapındığı Yerde – Pırıltılar Kıpırtılar” (2004) , “İnsanı Tanıma Sanatı”, “Türk Kadınının Uyanışı”, “Mustafa Kemal ve Vahdettin” yer alıyor.
Hanri Benazus, geçtiğimiz aylarda 94 yaşında hayatını kaybetti. Ömrünü Atatürk’ü ve onun hayalindeki Cumhuriyeti anlatmaya adadı.
İzmir’in işgalinde Basmane Garı’nda kâtiplik yaparken işgal kuvvetlerine dair bilgileri cepheye aktaran gizli Kuvayı Milliyeci İsak Benazus’un oğlu olan Hanri Benazus, Türkiye’nin en büyük Atatürk fotoğrafları koleksiyoneri olarak tanınıyor. 1492 yılından bu yana İzmirli olan bir ailenin çocuğu olan Benazus İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun olduktan sonra maddi imkânsızlıklar sebebiyle yükseköğrenimini tamamlayamadı.
1947’den bu yana 10 bini çekildiği yer ve tarih belli olmak üzere toplam 20 bin adetlik Atatürk fotoğrafından oluşan dev bir koleksiyona ulaştı. Yeni Zelanda, Sidney, Canberra, Londra, Paris ve Berlin harp arşivlerinden edindiği 900 kare fotoğrafla Çanakkale Savaşı’nın görsel arşivini oluşturdu. Yunanistan, Fransa ve İngiliz arşivlerinden, birçok ülkedeki savaş muhabirlerinden ve bireysel olarak ABD’den topladığı Atatürk fotoğraflarının kopyalarını, pek çok kuruma verdi. 20 bin karelik koleksiyonunu 2021 yılı Aralık ayında İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağışladı. Londra’da Avam Kamarası, Paris’te parlamentonun da aralarında bulunduğu binlerce kurum ve kuruluşta sergi açtı, konferanslar verdi.
Benazus, kendisini ‘’523 yıllık İzmirli bir ailenin çocuğu‘’ şeklinde tanımlar.
1960’larda kurduğu firmayla Türkiye’de endüstriyel tavukçuluğu başlattı. Ticaret hayatına atıldığında beyaz etin tüketici sofrasında yer almadığını gördü. Adı yumurta-piliç sözcüklerinin kısaltılmışı olan ‘’Yupi‘’yi kurdu, bu Türkiye’de bir ilk idi. Bu sektörde yer alan tüm benzer kuruluşlar onun önerisi ve yönlendirmesiyle kuruldu.
Yumurtayı ihraç ürünü yaptı, Irak‘a sattı. Ancak Irak’ın tek taraflı ithalatı kısması, başta Yupi olmak üzere sektörde bir dizi beyaz et kuruluşunun iflasına yol açtı. Bu iflaslar Benazus‘un tüm maddi varlığını eritti. Bunun yanında eşini ağır bir rahatsızlık sonucu, iş ortağı olan damadını ise bir trafik kazasında yitirdi.
Hanri Benazus, kendi bağışlarıyla yapılan belediyeye ait İzmir Huzur Evi‘ne taşınmak zorunda kaldı. Böylece yaşamının ‘’Atatürk ve Devrimlerini Anlatma‘’ evresi başladı. Türkiye’nin hemen her yerinde ‘’Atatürkçülük Felsefesi‘’ hakkında konferans verdi, seminerlere katıldı.
Sadece 2020‘de verdiği konferans sayısı 262’yi buldu. Benazus, Atatürk’ü anlattığı 80 eser yazdı, bir kısmı yabancı dilde yayınlandı.
Benazus‘un düş/kalk ritmi içinde olsa da, hep iyimserlikle geçen ömrü bize çok şey söylüyor. Varlık yıllarında 22 okul yaptırmıştır, bunu fazla kimse bilmez. O bilinmesini de istemezdi. O okullarda da ismi yoktur! Sadece Manisa’da bizzat mimari planlarını hazırladığı okula eşi merhume Yıldız Benazus’un adının verilmesine izin vermiştir. Yardım ettiği garibanların sayısını kendisi de hatırlamazdı!
Kadim dostlarından Okan Yüksel bir sohbette şu anekdotu paylaşıyor;
“Zor günleriydi. MenemenEmiralem’de otistik çocukların eğitim gördüğü bir okulda Atatürk sergisi vardı. Birlikteydik. Bir telefon geldi. Geçmişte alacağı olan bir kişi borcunu ödeyecek duruma gelmiş, onu haber veriyor, parayı nereye göndereceğini soruyordu. Hanri Abi, yine Emiralem’e bağlı bir köy okulunun kalorifer tesisatının olmadığını, bunun için parayı köy muhtarlığına havale etmesini rica etti arkadaşından…”
Her fırsatta “Hiçbir beklentim yok! Atatürk’e çok büyük borcum var. O borcu ödemekle uğraşıyorum” diyen “iyi insan” Hanri Benazus’u saygıyla anıyoruz.
Ardından şu anekdotu paylaşır hemen;
“Atatürk’le ilgili fotoğrafları toplarken, 1984 yılında ABD’den bir telefon geldi. Arayan kişi, elinde Atatürk’ün hiçbir yerde bulamayacağım, fotoğrafının olduğunu ve satabileceğini söyledi. Beni arayan, 1921 yılında Amerika’dan Türkiye’ye gelerek Atatürk’ün fotoğrafını çeken gazetecinin oğluymuş … İnanamadım, ‘Atatürk fotoğrafının Amerika’da ne işi var?’ diye düşündüm. ABD’deki arkadaşımı arayıp, New York’a gitmesini ve o fotoğrafı incelemesini istedim. Arkadaşım gitti, gerçekten de Türkiye’de olmayan Atatürk fotoğraflarından biriydi. Günübirlik Amerika’ya uçtum. Sabah vardım, fotoğrafı satın aldıktan sonra aynı akşam uçakla geri döndüm… Benden başkasında yok o fotoğraf!..”
Hanri Benazus’dan alıntılar…
“AVM’lerde büyük sergiler açıyorum. Kitaplarımın önünde ‘Hanri Benazus’ diye adım yazar. ‘Akıllının biri’ diyelim, başka bir şey demek istemiyorum. Gelir bakar benim adıma, bir de suratıma bakar. Sonra döner; ‘Sen kimsin?’ diye sorar. Başlar bu sefer ‘Sen nesin?..’ demeye!.. Yanıtlarım; ‘Ben Türküm.’ Parmak sallar bu kez; ‘Doğru söyle’ der. Ve başlar saymaya; ‘Rum musun, Ermeni misin, Yahudi misin, Arap mısın, İngiliz misin, Fransız mısın?..’ Sayar durur. ‘Türk olsaydın, adın Ahmet olurdu, Mehmet olurdu, Süleyman olurdu!’ İşte burası çok önemli…
Ona anlatırım:
“Ben çocukken büyük şans… Atatürk’le karşı karşıya oturdum masasında. Leblebileri avuç avuç yedim bitirdim. O sofrada Ahmet, Mehmet konusu bitti.
Şöyle bitti: Adımı sordu ‘Hanri’ dedim. Soyadımı sordu, ‘Benazus’ dedim. Bana ‘Sen kimsin?’ demedi, ‘Sen nesin?’ demedi, ‘Neden adın Ahmet değil, Mehmet değil?’ demedi. Onun büyüklüğünü görüyor musunuz? Türklüğün ne olduğunu anlatan, sormadığı o suallerin değerini anlıyor musunuz? İsteseydim belki 50 kamyon leblebi dağıtır borç öderdim ama, Türklüğün bedeli ödenmez ki!..”