İzmir’in en önemli kadın Sivil Toplum Kuruluşlarından biri olan İZİKAD’ın başkanı Betül Sezgin’in en büyük hedefi, İZİKAD’ı önce ulusal, daha sonra da uluslarası platformlarda tanınır hale getirmek. İZİKAD ulusal ve uluslararası olmak üzere pek çok faaliyette öncü olmuş durumda. Ve bu başarılarının sırrı ise hızla gençleşen ve aktif katılımcı olarak aktivitelerde yerini alan üyelerinden geliyor. EGİAD olarak bu sayıda, İZMİR PENCERESİ’nde Betül Başkanla Sivil Toplum Kuruluşları arasında kadınların etkinliğinin ön planda olmasının getirilerini, önümüzdeki dönem hedeflerini ve İZİKAD’ın geleceğini konuştuk.
Betül Hanım, sohbetimize sizi tanıyarak başlayalım. Betül Sezgin kimdir? Öncelikle beni davet ettiğiniz ve bu dergide yer almamı sağladığınız için hem size hem de Avni Başkan’a çok teşekkür ederim.
1973 İzmir doğumluyum. İzmir doğumluyum ama, annemin işi nedeni ile çok küçük yaşta Ankara’ya taşınmışız. Bu yüzden ben; ilkokulu, ortaokulu ve liseyi Ankara’da okudum. Daha sonra enteresan bir şekilde hayatımda bir evlilik oldu. Aslında fazlasıyla üniversite okumaya meraklı bir çocukken karşıma bugünkü eşim çıktı ve çok genç bir yaşta evlendim. Evlenirken ona okuma niyetimin olduğunu söylemiştim. O da aynı şekilde beni çok destekledi. Ancak insan hayatın seni nereye götüreceğini bilemiyor. Zira evliliğimizin ilk yıllarında iki tane kız çocuğumuz oldu. Böylece ben de yoğun bir aile hayatının içine girmiş oldum. Küçük kızım Beril iki yaşına geldiğinde ben birşeyler yapma arzusu içindeydim. İlk etapta üniversite okumak beni biraz Üniversite’den 2010’da mezun olduktan sonra dört yıl kadar proje ortaklığı yaptım. O yüzden hep farklı farklı projelerde çalıştım, uygulamalarda bulundum, işleri takip ettim. Böylelikle bu süreçte aslında iyi bir deneyim kazandım. Böylelikle piyasada tanırır hale gelmiştim. ürküttü. Ama ne olursa olsun bir şeyler yapmaya kararlıydım. Önce kurslara yazıldım, fakat belirgin bir meslek sahibi olmadan bu kursların insana çokta faydası olmadığın gördüm. O zamanlar düşüncelerinde iki meslek vardı. Biri psikoloji, diğeri ise iç mimarlıktı. Bu meslekler zaten benim çocukluk hayalimdi ve içimde ikisinden birini okuma isteğim vardı.
Psikoloji ve iç mimarlık birbirinden çok farklı değil mi? Çok farklı gibi görünsede aslında ikisi birbirine oldukça yakın. Mesleki terminoloji olarak yakın olmasada insan ilişkileri açısından çok yakın. Çünkü iç mimar olarak müşterinizle bir süre sonra arkadaş olup onun psikolojisini de çözmeye çalışıyorsunuz. Onun ödeme dengesinden, aile yapısına; soyut alışkanlıklarına kadar her şeyini öğreniyoruz. Örnek vermek gerekir ise; banyoda iki tane lavabo mu kullanmak ister! Geniş mi olsun, tekli mi olsun! Salondaki yaklaşımları ve tercihleri neler? Yaptığımız çalışmalar; yatak odasındaki şahsi istekleri gibi en özel sorunlara kadar girebildiğimiz konuları içeriyor. Buna benzer soruları sadece psikolojide sorabilirsiniz. Ve işin iyi yapılabilmesi içinde bu sorular şart! Zira tüm planlarınızı buna göre hazırlıyorsunuz. O yüzden diyebilirim ki, birbirlerine evet çok benziyorlar ama tabi çalışma yöntemleri olarak çok farklı. Hangi üniversiteye gitmeye karar verdiniz? İç mimarlık fakültesi sadece İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde vardı.
O dönemde başka da hiç bir üniversitede yoktu. Hatta o sene açılmış diyebilirim. Psikoloji bölümü de Ege Üniversitesi’nde vardı. 2004 yılında üniversite yerleştirme sınavına girdim ve kazandım. Tabi kazanmış olmak, benim için artık hayatımda başka bir noktaya geçiş anı gibiydi. Çocuklarla birlikte okula devam başladık. Onlar bir taraftan kendi okullarına gittiler, ben diğer taraftan kendi okuluma devam ettim. Önce bir dönem İngilizce hazırlık okudum. Böylece beş yılda okulumu tamamladım. Okul hayatımdan sonra da artık iş hayatına girmem gerektiğini anladım. Neden iç mimarlık? Çocukluğumdan beri organize olmayı, planlı yaşamayı seviyorum. Mimarlık aslında benim için bir yaşam tarzı. Bu da mimarlığın bir disiplini ama aralarında ölçek farklılığı var. Mimarlık daha büyük ölçeklerde çalışırken iç mimarlık, daha küçük ölçekte işin detayına girdiğimiz ve bütünden birime çalıştığımız bir alan diyebiliriz. Ama disiplinler arası olarak baktığımızda, tabi ki iç mimarlıkta kendi içinde çok detayları olan bir meslek.
Ben planlı olmayı çok seviyorum. Planlı olmak demek aslında daha çok hayata dahil olmak gibi. Çünkü bir iş yapmadan önce; bir plan yapıp, sonrasında onun çalışma aşamalarını hazırlıyorsunuz. Daha sonrasında ise planı uygulamaya geçiriyorsunuz. Aslında hayatta böyle bir şey değil mi zaten? Mimarlıkta da, iç mimarlıkta da bu olgu var. Önünüze bir proje geliyor ve siz önce müşterinin önerilerini alıyorsunuz. Sonra onun planlamasını yapıp arkasından da onun uygulanılabilir olup olmadığına bakıyorsunuz. Bu aşamalar tamamlandıktan sonra ise projeniz artık hayata geçmeye hazır. Aslında hayatta böyle bir şey değil mi? Zaten bütün mesleklerde tasarım odaklı düşünme diye bir yaklaşım vardır. O tasarım odaklı düşünme denilen şeyin aslında tam da bu olduğunu düşünüyorum. Bana göre hayat planlamadır. İşletme kurarken bile önce planlamasını oturtmak zorundasınız. Sonraki aşamada onun projelendirmesini yapıp, uygulamaya geçmeniz lazım. Yakından bakarsanız aslında hep aynıdır süreç. Zaten bu nedenle tasarım odaklı düşünme denir. Ben de oradan yola çıktım; amacım bir şeyleri düzenlemek ve yeniden oluşturmaktı. Hedefimiz karşı tarafı memnun etmek gibi olsada biraz duygu satmak olarak da görülebilir. Çünkü biz olmayan bir duyguyu satıyoruz. Buna da ‘Tarz’ diyoruz ve müşterilerimiz için bir stil yaratıyoruz. Ya da onun kendi içindeki tarzını keşfetmesini sağlıyoruz. Müşterimizin içinde bu tarz var ama bunu bilemiyor. İşte bu noktada onu dışarı çıkarmak bizim işimiz oluyor. Zamanla müşterinin rengini tanıyorsunuz, hangi dokuyu sevdiğini keşfediyorsunuz ve en sonunda da ortaya onun kimliğini yansıtan bir konsept çıkarıyorsunuz. Müşterimiz de bu noktada: “Evet, ben tam da bunu demek istedim” diyor. O zaman onun yaşam tarzına göre yaşadığı yeri, ofisini ya da işyerini buna göre tasarlayabiliyoruz. Okul sonrası iş hayatınız nasıl başladı? Üniversite hayatım boyunca not ortalamam her zaman yüksekti ve ‘şeref öğrencisi’ olarak mezun oldum. Aslında genç arkadaşlarımın yaşam tarzları farklıydı. Onlar genelde okul bitecek ve gezecekler, eğlenecekler diye hesap yaparken ben evde beni bekleyen işleri düşünmek zorundaydım. Ben okul bittiği zaman eve geliyordum.
Sonuçta benim farklı bir yaşamım daha vardı. Aklım sadece ders çalışmak ve evdeki sistemi oturtmak ile meşgulken, onların aklı bugün olmazsa, yarın olur mantığı ile hareket ediyordu. Şu da bir gerçek, belki ben bir ev idare edip, iki çocuk büyütüyordum ama gençlerin işi de greçekten zor diyebilirim. Böylelikle bir iş hayatına girme sürecim oluştu. Tabii ilk zamanlar çok zordu bu sitemin içine girmek. Çünkü öncesinde hiç bir iş tecrübem yoktu. Gerçekten iş dünyası ve çalışmak hiç bilmediğim bir şeydi. Babamla bağlarım çok küçük yaşta kopmuştu ve annem bir devlet memuruydu. İş kurma veya iş yaşamı konusunda danışabileceğim bir akrabam da yoktu. Eşim hukukçuydu ve o apayrı bir meslek koluydu. Bir büyüğüme gidip; “ben ne yapayım” diye danışabileceğim kimse yoktu anlayacağınız. Ancak hedefimde her zaman kendi kendimi geliştirmeye dayalı bir istek vardı. Bir noktada kendinize bir çıkış noktası yakalamak zorundasınız ve ben o çıkış noktasını kendimde gördüm. Ben evde oturan, ya da hiçbir şey üretmeyen bir insan olamam diye düşündüm. Önce arkadaşlarımla ortak projeler yürütmeye başladım. Tabiki de başlangıç zordu fakat zaman ilerledikçe artık tek başıma ilerleyebileceğimi farkettim, böylece özgüvenim gelmeye başladı. O dönem eşim İkinci Kordon’dan kendine bir ofisi almıştı ve içmimari projelendirilmesi gerekiyordu. Bana yapabilir misin? diye sorunca; tereddütsüz kabul ettim ve “yaparım” dedim. Böylelikle ilk büyük işim dediğim bu işin tasarımını ve uygulamasını yapmış oldum. Yaparken zorlanmadınız mı? Evet zorlandım. Hatta çok zor oldu da diyebilirim. Pek çok tasarım kararı alırken zorlandığımız oldu eşimle. Ama şimdi “İyi ki yapmışsın, yapmasaymışsın aslında hiçbir şeye benzemeyen bir ofis olacakmış” diyor. Bugün halen daha, “tam istediğim gibi bir ofis oldu” demeyi de ihmal etmiyor. Tabii bu ilk işimden sonra benim kendime farklı bir özgüvenim geldi. Özellikle her şeyi tek başıma kendim yapmam benim için çok önemliydi. Tasarımını, uygulamasını, projelendirmesini, ustalarla ile uğraşmasını ve işin üstesinden gelmeyi başarmıştım. Bu arada eşimin ofisinin içinde kendime de küçük bir büro yaptım. Ben onun yanında uzun süre bir irtibat ofisi gibi kaldım. Hem müşterilerimle toplantı yaptığım, hem ustalarla görüşebildiğim bir yer yaptım kendime. Bu sefer yılda üç dört proje yapınca; “Ben artık başka bir kulvara geçeceğim ve kendi ofisimi açacağım” düşüncesi ile ayrıldım oradan. Kaç yılında kendi ofisinizi açmaya karar verdiniz? Üniversite’den 2010’da mezun olduktan sonra dört yıl kadar proje ortaklığı yaptım. O yüzden hep farklı farklı projelerde çalıştım, uygulamalarda bulundum, işleri takip ettim. Böylelikle bu süreçte aslında iyi bir deneyim kazandım.
Böylelikle piyasada tanırır hale gelmiştim. Ama tabii isminizin olması ise başka bir şey. Bu arada kızım Ceren mimarlık okudu. Hatta bazen beni arıyordu ve “Sen bu okulu nasıl bitirdin? Eğitimi çok zor bir meslek, bunu nasıl yaptın?” diye soruyordu. O da beni örnek almış kendine ama o mimarlık bölümünde okudu. Ceren’in mimari eğitimi alması daha sonra İngiltere’de yüksek lisansa gitmesi, kendini geliştirmesi bizim için çok iyi oldu. Ceren yüksek lisansı için Londra’ya gittikten sonra, İzmir’e dönmeye karar verdi. Bende ona artık kendi ofisimde olduğumu ve gelip beraber çalışabileceğimizi söyledim. Artık beraber çalışıyoruz. Ekip olarak şimdi dört kişiyiz. Ceren’in gelmesiyle aslında biraz rahatladım. Ben her işi, kendim ve yanımda çalışan bir arkadaşla yapıyordum. Ceren olunca ben daha çok dışarıya odaklandım. Her projenin ilk tasarım kararlarını beraber veriyoruz. Ben ise uygulmaya ağırlık veriyorum. Tabii bu beni rahatlattı diyebilirim. Özellikle dışarıda müşteriyle daha çok vakit geçirebiliyorum. Böylelikle artık İzmir dışında, çoğunlukla Aydın, Manisa, Didim ve Bodrum’da işler yapmaya başladık. İşe başladığım zaman sektör harici iş dünyasından bir sosyal çevrem yoktu. Meslekten tanıdığım sadece okul arkadaşlarım vardı. Ancak onlar da benden 10-15 yaş küçüktü. Özellikle çevre konusunda bir şeyler yapmamız gerek diye düşünerek, bir yerlere girmeyi planlamaya başladım.
Odalara baktım ama onlar daha çok mesleki kuruluşlardı. Dernek konusunda ise hiçbir deneyimim yoktu. Ceren’in bir sınıf arkadaşının annesi, bana “bizim derneğe üye olsan çok iyi olur senin için” dedi. Bende ona bu derneğin ne olduğunu sordum. Arkadaşım da derneğin İZİKAD olduğunu söyledi. Dernek 2008’de kurulmuş, bende böylece 2010’dan itibaren derneğin tüm toplantılarına ve aktivitelerine katılmaya başladım. Peki bir kadın derneği yerine, karma bir derneğe üye olmayı hiç düşünmediniz mi? Düşünmesine düşündüm de, o dönemde böyle bir şeye cesaretim yoktu. Bugün ise ben, kadın hareketinin fazlasıyla içindeyim ve artık uluslararası boyuta kadar çıkan projelerde kolaylıkla yer alabiliyorum. Ama o dönemde kendinizi yeterli görmüyorsunuz. Çalıştıkça, başardıkça kendinize olan güveniniz artıyor. Artık bugünkü bakış açımla kadınlara şunu söylüyorum: “En büyük sorun özgüveniniz. Siz özgüveninizi aştığınız anda her şey farklılaşıyor. Siz ne kadar çok işin içine girerseniz, özgüven sorununu da bir o kadar çabuk aşacaksınız. Biliyorum bunu yapmak kolay değil ama önce bir girin ve girdikten sonra her şeyin yavaş yavaş olduğunu göreceksiniz” diyorum. Ben ilk katıldığım yıllarda derneğin yaş ortalaması oldukça yüksekti. Benim yaşlarımda da üyeler vardı ama oran olarak oldukça azdı. Ama şimdi derneğimizde daha fazla genç var.
Başlangıçta İZİKAD’da pek bir şey katamayacağımı düşündüm. Sonra aslında bir şeyler yapılmak istendiğini fark ettim. O dönemin başkanı Candan Çilingiroğlu benim Akademi Komitesi Başkanı olmamı istedi. Kabul ettikten sonra ekiple çok güzel bir diyalog yakaladık ve bu benim dönüm noktam oldu. Bu noktayı özgüvenin oluşmaya başladığı nokta olarak değerlendirebiliriz. Komite başkanı olarak İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne gittim. Burada; “İZİKAD olarak derneğimizde bir akademi ayağı oluşturmayı planlıyoruz ve İEÜ’den akademisyenler, hocalar ile gençlere destek vermek istiyoruz” dedim. İzmir Ekonomi Üniversitesi’ndeki hocaları tanıyor olmam, hemde oradan mezun olmuş olmam destek gelmesini sağladı. Yaşımın biraz büyük olması da avantajım oldu. Yeni bir mezun olmama rağmen ciddi bir yaklaşım ile ilgilerini ve dikkatlerini çekmeyi başardım. Derneğin bir İş Kadınları Derneği olduğunu belirttik ve onaylardan sonrada birçok konuda beraber eğitimler verdik. Eğitimlerimiz genelde girişimcilik, start-uplar, liderlik gibi konulardı. Aslında bu eğitimler benim içinde çok önemliydi, her birinden bende tek tek beslendim diyebilirim. Çevremde gördüğüm herkesede bu sosyal sorumluluk projelerine katılmaları gerektiğini, çünkü ancak bu şekilde kendilerini geliştirebileceklerini anlattım. Yeni işe başlayan ve iş hayatında zorlanan tüm kadınlara bu yolu göstermeye çalıştım.
İZİKAD’ın bu dönemde bana yarattığı etki inanılmaz büyüktür. Sonra ben başka dernekleri de araştırmaya başladım çünkü özgüvenim artık oturmuştu. Artık kendimi hepsine girebilecek nitelikte görüyordum. İngilizce ve biraz İtalyanca biliyordum. Aktif bir çalışma hayatının içindeydim ve iyi bir aile hayatım vardı. Kısacası bir takım dengeleri oluşturmuştum ve artık sosyal alanda farklı projelerde ve derneklerde olmam gerektiğinin farkındaydım. Buna örnek olarak Amerika ağırlıklı Women’s President Organization diye dünya çapında bir dernekten üyelik daveti aldım. Dernekte uluslararası boyutta çok güzel ve çok farklı ilişkiler kuruyoruz. Türkiye’de yapılanması olan bir dernek mi? Şu anda İstanbul’da yapılanmış durumdalar. Her ay düzenli olarak İstanbul’a toplantılar için gidiyorum. Benim gelişmeme büyük katkısı olan bir yer. Gerek kendi networkünüzü yaratmada, gerek kişisel gelişiminizi arttırmada ve gerekse özgüveninizi yukarı çıkarmada önemli bir yapı. Bunun yanında İzmir’in önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan ESİAD üyesiyim. Bu süreçte İZİKAD’da farklı görevler üstlendim. Komite Başkanlığı, Yönetim Kurulu Yedek Üyeliği, Yönetim Kurulu Sekreterliği gibi görevler. 2020 yılı itibariyle de Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini aldım. Tabii başkan olunca o yapmak istediğimiz projeler için deneyim kazandığınız yılların verdiği birikim, istek ve azim ile tüm performansınızı ortaya koymaya çalışıyorsunuz. Düşüncelerinizi uygulamaya geçirme planları yaparak projeleri bir bir ortaya koymaya başlıyorsunuz. Ben İZİKAD’ı uluslararası alana açmayı istiyordum ve kendime de böyle bir hedef koydum. Böylece yönetim olarak bunun için çalışmaya başladık. Zaten benden önceki başkan Huriye Serter ile birlikte oluşturduğumuz bir federasyon düşüncemiz vardı. Pandemiden dolayı tamamlanması Huriye Başkan’in dönemine yetişemedi. Ancak biz bunu gerçekleştirdik ve 2021’e doğru Federasyonu kurduk. Türkiye’de kurulan ilk kadın federasyonu olarak Girişimci İş Kadınları Federasyonu-GIFED kuruldu. Federasyonda Huriye Serter Başkanlığı’nda sekiz dernek bir araya geldi. Ankara’dan, Gaziantep’den, Adana’dan, Kocaeli’nden Bursa’dan ve tabii İzmir’den her biri ayrı ayrı çok güçlü kadınlar var Federasyonumuzda. İZİKAD’ın uluslarası ayağını oturtmak için de çalışmalara başladık. Zaten önceden gelen bir hareketimiz de vardı. Akdeniz Bölgesi’ndeki İş Kadınları Federasyonları’na üyeyiz ama ben onu biraz daha yukarı çıkartmak istedim. Euro Chamber’s’da da ismimiz olsun, Akdeniz çanağındaki federasyonlarda da ismimiz olsun gibi düşüncelerim vardı. Biz onlarla iletişim kurmaya başladık ve yönetime geldikten hemen sonra, benim başkanlığım döneminde, tüm bunlarla iletişimimizi kurduk ve ağlara dahil olmaya başladık.
Önümüzdeki dönemde, 28-29 Ocak 2024’de büyük bir organizasyona hazırlanıyoruz. Bu organizasyon bünyesinde; Akdeniz çanağındaki 24 ülkenin, üye dernek başkanları bir araya gelecek. Aynı zamanda da bu ülkelerdeki Ticaret Odaları Birliği başkanları toplantılara katılacaklar. Katılımcıların tümü kadın mı? Hayır, aralarında erkekler de var tabii. Projemizin adı ‘Mid of Med’. Akdeniz’in Ortası’ndan diye tercüme edebiliriz. İş dünyasındaki bir kadın derneğinin fikri olarak yapılsa da, iş dünyası zirvesi (Business Summit) olarak nitelendirilecek. Organizasyonun içinde; startup’lar olacak, venture capitaller olacak, sürdürülebilirlik ve kuluçka merkezi çalışmaları olacak. Akdeniz Bölgesi’nde ortak hangi konularda iş birliği yapabiliriz onları konuşacağız. Günümüzde dünyanın konuştuğu hemen hemen her konu, yapacağımız Akdeniz zirvesinde yer alacak. Toplantılar Adnan Saygun Merkezi’nde olacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi projenin içinde yer alıyor. Dört adet toplantı salonu bu konferans için ayrıldı. Ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin desteği ile iki tane de konser verilecek. Aslında geçmişe bakarsanız İZİKAD olarak bu projenin bir ön ayağını 2016 yılında “Sivil Diyalog Geliştirme” adıyla gerçekleştirmiştik. Yaklaşık 150 bin Euro’luk Avrupa Birliği projesiydi. Huriye Başkan’ın döneminde başladığımız bir projeydi bu. Ben de şimdiki başkan olarak kapanışını yaptım. Hatta sizler de Ticaret Gazetesi olarak bu projenin paydaşlarından biriydiniz. Yapmayı hedeflediğimiz “Mid of Med projesi” başta bir AB Projesi olarak yazılmıştı. Ancak bu konuda yol alamadık. Bugün için proje sadece sponsorlar desteği ile ilerliyor. AB Projesi olarak kabul görmeyince bizde birkaç firma ile görüşerek onlardan sponsorluk desteği istedik. Gereken destek gelincede harekete geçtik. Sponsorlukta özellikle seçici davranma yoluna gittik. Hangi yönde seçiçi derseniz; kadın hareketi içinde olan firmaların bu projede daha etkin olmaları yönünde bir tercih kullandık. Artık herkesi sponsor olarak almıyoruz diyebilirim. Özellikle işyerinde kadın-erkek eşitliği konusunda dengeyi sağlayan, eşit işe eşit maaş veren firmaları kabul ediyoruz.
Kurumsal firmalarda bu tarz sıkıntılar yok. Sıkıntı daha çok küçük ölçekli işletmelerde. Bize projenin ayrıntıları konusunda daha fazla bilgi verebilir misiniz? Yaklaşık bin katılımcının olduğu; start-upların, medyanın, Akdeniz çevresinde yer alan kurumların katıldığı bir zirve olacak. Buraya bölgedeki, yukarıda da belirttiğim alanlardaki, tüm paydaşlar davetli. Tabii bu sadece Akdeniz çanağını içeren bir proje değil, aynı zamanda Kuzey ve Doğu Avrupa’yı da içine alan bir katılım projesi. Danimarka ve İsveç gibi ülkelerden de katılım için talep geldi. Bu ülkeler fiziki olarak Akdeniz çanağı içinde değiller ama onlar da böyle bir organizasyonun parçası olmak istiyorlar. Aslında bizim organize etmeye çalıştığımız toplantı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Soyer’in yapmak istediği işbirliği konseptine bire bir oturuyor. Bu nedenle de toplantımıza destek oluyorlar. Ayrıca bizim ağlarımızda şöyle bir rahatlık var. Bu kişileri davet ettiğimiz zaman, bu kişilerin bir STK’ya gelmeleri çok daha rahat oluyor. Çünkü bu bir sivil toplum çalışması olarak görülüyor ve bizler de hiçbir şekilde kâr amacı gütmüyoruz. Böyle bir girişim ile İzmir’e destek oluyoruz, ülkeye destek oluyoruz. Üstelik iş hayatında kadınların birebir ilişki yaratmasına destek oluyoruz. Ticaret hacmini geliştirirken kadının adını öne çıkıyoruz. Bence en önemlisi de bu. İZİKAD olarak hedefimiz zaten bu. Başa dönersek aslında “Sivil Toplum Diyaloğu” projemizin ikinci ayağı “Ticaret Ağı” olacaktı. Bu tür “Ticaret Ağı” projelerine sivil toplum altı diye bir seviyede katılınabiliyordu. Biz AB’ye bu şekilde başvurduk ancak proje açılmadı. Bizde bu projenin aynısını şimdi burada uyguluyoruz. Gender Equality (Cinsiyet Eşitliği) ve Woman and Empowerment Principles’la devam edeceğiz. Bu konular bizim için çok önemliydi ve biz bunun altını böyle kalın kalın çizerek ortaya koyuyorduk. Ve yaptığımız projeyle sivil toplum diyaloğunu geliştirmeyi hedeflemiştik. Bu defa konumuz tamamen ticari alanlar ile ilgili olacak diyebilirim. Dünya Bankası Direktörü J. Humberto LOPEZ , Euro Chambers CEO’su Ben BUTTERS , Türkiye’nin Tunus Fahri Konsolosu Tarık Şerif, Mısır’dan Ahmed M. El WAKIL… Akdenizli İş Kadınları Derneği’nin başkanı birçok katılımcı olacak. Birde Brüksel’den gelen bir heyet var. EGİAD’a geliyorlar ve İzmir’de işbirliği için bir kadın derneği aradıklarını belirtiyorlar. Heyetin başkanlığında Delphin Stefan var. EGİAD Başkanı Alp Avni Yelkenbiçer’de bizi öneriyor. Brüksel’in Ticaret Ateşesi ile toplantı yaptık. Belçika’da ki iş kadınları ile buradaki İzmirli İş kadınlarını tanıştırmak ve birlikte işbirliği yapma konusunda bir projeleri olduğunu, bu konuda birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk.
Burada hedef, Belçikalı İş kadınları ile İzmirli İş kadınları arasında bilgi alış verişinde bulunması ve karşılıklı diyalog oluşturmasıydı. Bu vesile ile Belçika’nın en büyük derneklerinden biri olan FECAM’ın Yönetim Kurulu Üyesi Sn. Béatrice Delfin-Diaz ile tanıştık ve ilişkilerimizi geliştirmek için adımlar atmayı planladık. Belki ilk etapta olmadı ama yapmayı planladığımız projemiz için işbirliği yapmak istediğini de belirtti. Hatta sponsorluk desteği için de katkıda bulunabileceğini söyledi. Ayrıca Euro Chambers’dan, projelerden sorumlu Oya hanım ile tanıştırdılar. Böylece Belçika’da bir bağlantımız oluştu. Kendisi bizim Euro Chambers’ın CEO’su ile tanışmamızı sağladı. Yapmayı planladığımız toplantımıza Euro Chambers’ın CEO’su da gelecek. Brüksel’de
AB Federasyonu’nu da ziyaret ettik ve toplantımıza davet ettik. Hatta Booking Common’un Project Manager’ı da toplantıya katılanlar arasında yer alıyor. Böylece İZİKAD’ı farklı ülkeler ile tanıştırmış ve işbirliğine götürmüş olduk. Bizim hedefimiz İZİKAD’ı lokal yapısı içinden alıp, yerelden GİFED sayesinde ulusal bir arenaya; yapacağımız bu tür büyük projelerle de uluslararası bir platforma taşımak. Bir bakımdan biz İZİKAD’ı uluslararası bir network içine koyduk. Bundan sonra tüm ilişkilerimiz bu bağlantılarda olacak. Böylelikle derneğe getirmek istediğim farklı bakış açısını, vizyonu da dernekteki mevcut ve gelecek yeni üyeler ile büyütebileceğiz. Dernekte bir gençleştirme mi yaşanıyor? Biz buna gençleşme diyelim. Gençleşme, bu projelerimizi üyelere ve bizimle ilgilenen kişilere anlatarak başladı. Örnek vermek gerekir ise; Sivil Toplum Dialoğu projesini 2016 yılında yaptığımızda İzmir’den İspanya’ya gittik. Bu seyahat üyelerimiz açısından bir farkındalık yarattı. Dernek üyesi olmak isteyenlerden başvurular gelmeye başladı. Daha sonra tasarım odaklı düşünmekle ilgili bir proje yaptık. Projede genç kadınları; ne evde, ne de çalışma hayatında olmayan kadınları, iş hayatı ile tanıştırıp, onların iş hayatına girmesi için, özgüven kazanmalarının yolunu göstermeye çalıştık.
Böylelikle o genç kadınlar iş hayatına girmeye başladı. Bu şekilde İZİKAD farklı bir projenin daha içinde olmuş oldu ve gençlerin dikkatini çekti. Son yıllardaki değişimle derneğin yaş ortalaması oldukça gençleşti. Şu anda 25 ile 35 yaş arasındaki kadınlarda derneğimize karşı yoğun bir ilgi var. 35 ile 45 yaş arasında gelen talep yoğunluğu da orta derecede. Bize en son başvuran arkadaşımız yeni mezun ve 24 yaşındaydı mesela. Kriterlerimize göre; yanında en az iki çalışanı olmak zorunda, ayrıca en az iki yıldır da iş hayatında bulunmak zorunda. İzmir’de son yıllarda derneklere karşı bir farkındalığın oluştuğunu da görüyorum. Gençlerin STK’lara ve derneklere karşı bakış açılarının, farkındalıklarının da değiştiği kanısındayım. Öncesindeki STK’lara olan ilginin az olduğunu fakat artık dernekler; faydalı projeler üreten, insanları bir araya getirirek onlara olumlu kazanımlar sağlayan, kimi zaman politikaları bile etkileyen oluşumlar haline dönüşmesiyle günümüzde arttığını söyleyebilirim. Dernekte toplam kaç üyeniz var mı? Bugün için 92 üyemiz var. Sayımıza, her ne kadar bazen önemli olsa da, nicelik olarak bakmıyorum. Çünkü iş hayatında olmayan, veya sadece eşinin ya da ailesinin yönetim kurulunda ismi geçen birisini derneğe almıyoruz. Mutlaka kendi işi olan, ya da üst düzey profesyonel yönetici pozisyonunda bulunan kadınları İZİKAD’a üye olarak kabul ediyoruz. Siz de takdir edersiniz ki bu arkadaşları bulmak ve derneklere davet etmek çok kolay olmuyor. Ama uğraşıyoruz.
Hedefimiz seneye 150 üyeye ulaşmak. Fakat bu da zorunlu değil. Zira nitelik bizim için daha ön planda. Bu sene 100 hedefledik, 92’de duruyoruz. Büyüme sırasında dokunun bozulmamasını da sağlamak gerekir. Her davet edilen kişi de birçok defalar iş yoğunluğu veya uyum sağlayamama nedeni ile kalıcı olmayabiliyor. Unutmamak gerekir ki, dernek çalışmalarında biz kendimizi geliştirirken, aynı zamanda toplumu da geliştirmiş oluyoruz. Gençlerle birlikte hareket ediyoruz, iş’te kadınları da ön planı çıkarıyoruz gibi gibi… Ayrıca aynı zamanda kadın erkek birlikte çalışmayı da öğreniyoruz. Yaptığımız iş aslında farklı etkileri olan bir yaklaşım. BASİFED ile ortak çalışıyoruz demiştiniz? Evet, özellikle son aylarda BASİFED ile ortak çalışmalarımız yoğunlaştı. Daha önce BASİFED Federasyonu ile bu kadar temas içinde değildik. Ama Başkan Mehmet Ali Kasalı gerçekten bizim için iyi bir döngü oldu. Birlikte çok güzel işler yapıyoruz. Sizlerin de bildiği gibi birlikte ‘Kadın Kongresi’ni yaptık. Yapılan bu kongrenin bir benzeri ilk olarak 1923 yılında yapılmıştı. Diğer bir değişle Cumhuriyet ilan edilmeden bir süre önce. Hatta İktisat Kongresi yapılmadan önce yapılmıştı. Üstüne üstlük bugüne kadar, değişik tarihlerde yapılan, hiçbir İktisat Kongresi tekrarında ‘Kadın Kongresi’ yapılmadı. İlk kongreden tam 100 yıl sonra, İzmir olarak 2023 yılında bir kadın kongresi yapıldı ve bunu da bir federasyon yaptı. Bir konuyu da söylemeden geçemeyeceğim. Kongre’de çok ilginç bir gelişme yaşandı.
Kongre için hiç sponsorluk arayışına girmemiştik. TÜPRAŞ bize gelerek Kadın Kongresi için bize bir milyon liralık bir destekte bulundu. Ve bu da bizi inanılmaz mutlu etti. Ayrıca bir konuyu da belirtmekte fayda var, bu organizasyon bir Federasyon çatısı altında yapıldı. Ancak federasyonun farklı dernekleri de organizasyonun farklı aşamalarında yer aldı. Böylece bizler bir öğretiyi deneyimleme şansını yakalarken, bunun hayalini kurmayı ve bunu güçbirliği ile başarmanın yöntemini de öğrenmiş olduk. Hepimizin çok iyi bildiği gibi, önce bir şeyin hayalini kuracaksın ki, sonra onu yapabilesin. Bu İZİKAD’ın vizyoner bakış açısı içindeki çekirdek kadroda var. Bizde bu bakış açısını her yere taşımaya çalışıyoruz. BASİFED’in içindeki yönetim kadrolarında yerimizi aldık ve birlikte çok ciddi çalışmalar yapıyoruz. İZİKAD ikinci bir projenin daha öncülüğünü yaptı. ‘Dijital Zirve’ toplantısı, İZİKAD’ın BASİFED’in içinde kurduğu bir komisyon tarafından yapıldı. Karşılıklı bire bir toplantılar ve katılımcılar arası iş geliştirmeler yapıldı. Bu organizasyonu yapan BASİFED oldu ancak buna federasyonun içindeki dernekler aracı oldu. Ayrıca burada da önemli bir durum var; biz bu defa bu projeyi tamamen kendi imkanlarımız ve Folkart’ın sponsorluğu ile yaptık. Bizim burada yapmaya çalıştığımız iş dünyasındaki kadınların görününürlüğünü sağlayabilmek için değişik fırsatlar yaratmayı başarmak.
Amacımız iş dünyasında kadınların varlığını ön plana çıkartırken, aynı zamanda bu konuda her iki cinsiyetin beraber çalışmasını sağlamak. Belki bir sonraki projemiz sadece bir kadın derneği olmayacak ve bizim derneğimiz de “İş İnsanları Derneği” olarak adlandırılacak. İzmir’de başka kadın dernekleri ile işbirliğiniz var mı? Biz EGİKAD ile yakın görüşme içindeyiz. Onlar da aynı zamanda BASİFED üyesi. Son yapılan icra kurulu toplantısında yapmayı planladığımız projemizden bahsettik. BASİFED bunun bir parçası olmayı kabul etti. Tabii BASİFED içinde olunca tüm bağlı dernekler de içinde oluyor. EGİKAD’da içinde, EGİAD’da içinde,
ESİAD’da içinde, hepsi içinde. Biz bu projede EGİKAD ile benzer çalışmaları, yakın bakış açıları ile yapıyoruz. Tabii ki her derneğin tarzı ve yaklaşımı farklı olacaktır ama sonuçta amacımız aynı. İş birliğimizi arttırmanın doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. EGİKAD benzeri başka kadın dernekleriyle de iletişim içindeyiz.3 Augustos’ta, İzmir Ticaret Odası’nda Azerbaycanlı İş Kadınları Derneği’ni ağırladık. Azerbaycan’dan 15 kişilik bir heyet ile geldiler. Hepsi çok güçlü iş kadınları ve Türkiye ile ticaret yapma isteklerini belirttiler. Bu toplantıda da İzmir’in bu konuda öncü olmasını istediler. Azerbaycan’ın toplam ithalatının yüzde 80’i Türkiye’den yapılıyor zaten. Bu işbirliğinden; hem İzmir’e, hem kadınlarımıza, hem kadın şirketlerimize katkımız oldu. Bu projeye EGİKAD’ı da davet ettik ve onlara mutlaka siz de içinde olun dedik. Bu tür toplantılarda hedef öncelikli olarak şehrimizin tanıtımı ve işbirliği. Ancak aynı zamanda Türki Cumhuriyetleri ile farklı bir bağ da kurabilmek. Tabii orta vadede Türki Cumhuriyetleri ile iletişimimizi GIFED’e de yansıtacağız. Eylül ayının sonunda, birlikte bir işbirliği yapıp bir fuar organizasyonu yapmayı planlıyoruz.
Üstelik burada beraber çalışacağımız ülke sadece Azerbaycan değil. Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan gibi diğer Türki Cumhuriyetleri ile GİFED üyesi dernekleri buluşturacağız. Bu organizasyonu da Kocaeli’nde yapacağız. Kocaeli’nin sanayi bölgesi olması ve bir çok firmanın burada bulunması bizi bu noktaya itti. EGİAD ile ilişkileriniz ne durumda? Ben EGİAD’ı Aydın Buğra İlter’in başkanlık döneminden beri tanıyorum. İşbirliğimiz Mustafa Başkan ile güçlendi. Fakat Avni Başkan’la zirve noktasına getirdiğimiz bir iletişimimiz var. Avni Başkan ile BASİFED’de birlikte çalışıyoruz. Yakın çalışma ortamı bizim hem birbirimizi daha iyi tanımamıza, hem beraber daha sıkı iş birliği yapmamıza vesile oldu. Bizim son günlerde üzerinde çalıştığımız, Genç İZİKAD projesinde EGİAD’ın çok büyük katkısı var. Yaptığımız organizasyonda; iş dünyasından konuşmacı, gençlere mentorluk yapma, melek yatırımcı gibi konulardaki destekleri hep EGİAD’dan aldık. Her zaman EGİAD ile birlikte hareket etmeye, onların her projesine de destek vermeye hazırız. Bu söylemim aynı zamanda BASİFED’in tüm dernekleri için geçerlidir. Ancak bu yakınlık EGİAD ile nisbeten diğerlerinden biraz daha fazla bu birliktelikten dolayı oldukça mutluyum ve ileride EGİAD ile başarı projelere imza atacağımıza inancım tam. İlave etmek istediğiniz ya da atladığımı düşündüğünüz bir konu var mı? Bu güzel sohbet için size ve EGİAD’a çok teşekkür ederim.