Ben 1941 yılının Türkiye’sine İstanbul’da doğdum.
Gururluydum; Müslüman ağırlıklı bir İmparatorluğunun enkazından çağdaş bir toplum yaratmayı başarmış insanlardan birinin kızıydım.
O mucizenin başlangıcına yetişemesem de yoktan var edilmiş ülkemin gelişim yıllarına tanıklık etmiştim. Cumhuriyetlerini dünyanın en ileri devletlerinin hizasına getirmeye yeminli diğer babaların kalbi gibi, benim babamınki de vatanı için atıyordu. Babalarımız yani Cumhuriyetin ilk kuşağı umutla, gayretle, fedakarlıkla bin türlü hastalığı aşılarla yenmek, bataklıkları kurutup, yanmış toprakları canlandırıp verimli hale getirmek, yollar, barajlar, köprüler inşa etmek ve en önemlisi yüzde doksanı okuma yazma bilmeyen cahil halkı eğitmek için seferber lmuşlardı. Şanslıydım; İlk okulu Anadolu’nun bağrında, bir hamlede yüz yılları aşıp, Yeni Çağ’a atlayabilen ve ilkel bir Anadolu kasabasından bir başkente evrilen Ankara’da okudum.
19. Yüzyılın ancak ikinci yarısında kazanabildikleri kadı nikahı ve mirastan üçte bir pay hakkı için sevinen, ortaokula 1862, üniversiteye ise 1914 yılında kavuşabilen büyük annelerimden çok daha şanslıydım üstelik; çünkü Türk yasaları önünde her alanda erkeklerle eşit doğmuştum!
Kıvançlıydım; 1970’li yılların sonuna kadar eğitimcilerinin %60’ı, finans sektöründe çalışanlarının % 50’si, hukukçularının %40’ı, hekimlerinin, eczacılarının %30’uyla Avrupa devletleri arasında, çalışma hayatına kadın katkısı en fazla olan ülkenin yani Türkiye’min vatandaşıydım!Ömrümün ilk altmış yılı boyunca çeşitli engellere takılsa da hep ilerlemesini seyrettiğim, yaklaşık on sekiz yıldan beri de itibar kaybına şahit olduğum Cumhuriyetim için bugün hâlâ şunları söyleyebiliyorum:
On sekizinci yüzyıldan itibaren topraklarının beşte dördü kaybedilmiş, kalan beşte biri de işgal edilmiş vatanımı düşman çizmesinden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları kurdu seni, Cumhuriyetim. Senin sayende birey oldum, erkeklerle her alanda eşit oldum, vatanın tüm evlatlarına ilk okul birden üniversite sona kadar armağan edilen çağdaş eğitim yuvalarında, senin değerlerinle eğitildiğim için kimseye muhtaç olmadan yaşadım, çalıştığım her alanda erkeklerle birlikte çalıştım, ekmek paramı kendim kazandım, başım asla öne eğilmedi.
Ne var ki bir süredir boynum bükük… senin fabrika ayarların bozulurken, sezemediklerimiz, göremediklerimiz, engelleyemediklerimiz için benim kuşağımı ve yetiştirdiğimiz kuşakları bağışla.
Evet üzgünüz ama umutsuz değiliz. Seni çok daha kötü şartlarda kuran Atatürk’ümüzün yolunda yürüyerek, kaybettiklerimizi geri kazanacak, çağdaş dünyaya, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, adalete, bilime, sanata ayarlanmış tüm kurumlarımızla yeniden doğacağız, söz sana umhuriyet’im!
Sen var oldukça biz, biz var oldukça sen hep var olacaksın!