Pandemi sonrasında dünya ticaretinin ritmi bozuldu. Uzmanlar, dünya ticaretinin eski haline gelmesi için aşılamanın yüzde 70 seviyelerine ulaşması gerektiğinde birleşiyorlar. Dünya ve Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Önce kısaca bunu hatırlayarak başlayalım.
Dünya genelinde Covid-19 virüsünün neden olduğu pandemide 1,5 yılı geride bıraktık. 2020 yılı Mart-Nisan-Mayıs aylarında dünya virüse karşı kendini korumaya aldı. Evlere kapandık, sanayide çarklar durdu. Haziran ayıyla birlikte çarklar tekrar dönmeye başlayınca arz, biriken talebe yetişemedi. Dünya’da arz-talep dengesi sağlanamadı. İhracatçı ihraç edeceği ürünleri üretmek için hammadde bulmakta zorluk yaşarken, bütün zorluklara rağmen üretimini yaptığında ürününü göndermek için konteyner bulamadı. Konteyner bulduğunda ise astronomik navlun fiyatlarıyla karşı karşıya kaldı. Deniz nakliyecileri, pandemi döneminde daha karlı olduğu için Çin ve ABD hattına yoğunlaşırken, ABD’de pandeminin ağır yaşanması nedeniyle ABD limanlarına ulaşan konteynerların ABD’nin içine dağılımı ve geri dönüşlerinde aksamalar yaşandı. Çin, dünya konteyner trafiğini kendi lehine bozacak adımları hızla attı. Bu da ticaretin ritmini bozdu.
2020 yılı dünya ticaretinde çok bilinmeyenli bir denklem gibi yaşandı. Dünya genelinde yaklaşık 8 aydır süren hammadde, konteyner ve navlun sorununun en az 1 yıl daha devam edeceği öngörülüyor.
Lojistik tedarikçilerle önlemler aldıklarını ve sıra dışı lojistik rotalar tespit ettiklerini vurgulayan Atikoğlu, “Her ülkenin sınırda koyduğu engellemelerle artık TIR şoförleri karantinadan çıkamaz ve mallar yerlerine ulaşamaz oldu. Biz de insansız taşımanın daha çok olduğu Trieste Limanı’nı kullanmaya başladık. Belçika ya da Almanya’dan demiryoluyla Trieste’ye ulaşan bir malı gemiyle Türkiye’ye almaya başladık.
Uzmanlar, dünya ticaretinin ritmini bulması için aşılama çalışmalarında daha hızlı olunması gerektiğinin altını çiziyor.
Bütün bunlara paralel Türkiye’nin döviz ihtiyacı da hat safhada. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin olması gerekenin çok uzağında olduğu kamuoyunun gündemini fazlasıyla meşgul ediyor. Türkiye, son 20 ayda 4 Merkez Bankası Başkanı değiştirdi. Ancak döviz rezervleri, faizler ve enflasyon rakamları hedeflerine yaklaşamadığı gibi hedeflerin uzağında kaldı. Faiz oranlarında yüzde 19 görüldü. TL, gelişmekte olan ülkeler arasında son dönemde Amerikan doları karşısında en çok değer kaybeden para birimi konumuna geldi.
Öte yandan Türkiye’nin turizm geliri 2019 yılında 34,5 milyar dolar idi. Turizm sektörünün 2020 yılında ülkeye kazandırdığı döviz ise; yüzde 65’lik düşüşle 12 milyar 59 milyon dolara geriledi. Türkiye’nin döviz getirisi sadece turizm sektöründen 22 milyar dolardan fazla eksi yazarken, ihracatımız 180,8 milyar dolardan, 169,5 milyar dolara geriledi. En büyük döviz getirisine sahip olan ihracat ve turizm kalemlerimizde 33 milyar dolar kan kaybı yaşadık.
İhracatta Türkiye 2021 yılına iyi bir giriş yaptı. Yılın ilk çeyreğinde ihracat yüzde 17,3’lük artışla 50 milyar doları aştı. 200 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak için 100 binden fazla ihracatçı üretiyor, ihraç ediyor.
Bütün bunlara paralel geçtiğimiz günlerde Ticaret Bakanlığı yerli konteyner ve vagon üretimi için harekete geçtik. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile yerli konteyner üretiminin teşviği için görüşüldü. Türkiye, bu konuda iki bakandan yerli konteyner üretimi ile ilgili yeni bir teşvik paketi beklerken, Türkiye’de 1990-2010 yılları arasında yıllık 50 bin adet konteyner üretim kapasitesiyle çalışan Med Union Konteyner Fabrikası’nın Kurucusu İş İnsanı Kemal Çolakoğlu, verdiği demeçte Türkiye’nin konteyner üretiminde Çin ile rekabet edemeyeceği görüşünde. Hammadde ve konteyner sorunuyla ilgili tarım, demir-çelik, mobilya, kağıt, gıda, maden, petrokimya başta olmak üzere çok sayıda ilgiliye mikrofon uzattık. Her sektörün kendi özelinde büyük sorunlar yaşadığını gördük.
Bütün bunlara karşılık TİM Türkiye Lojistik Portalı’nı kurma çalışmalarını hızlandırdı. Türkiye 2021 yılı için ortaya koyduğu 184 milyar dolar ihracat hedefine ulaşacak üretim ve pazarlama kabiliyetine sahip görünüyor. 2021 yılının Ocak – Mart döneminde hammadde, konteyner, navlun krizine, dövizin çok zikzaklı dalgalanmasına rağmen gerçekleştirdiği 50 milyar doların üzerindeki ihracat bunu ortaya koyuyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi(TİM), Türkiye’den ihracatta lojistik hizmetlerinin daha ucuz, daha maliyetsiz yapılması hedefiyle Türkiye Lojistik Portalı’nı kurmak için harekete geçti.
“Portalın ihracatçıların dünyaya açılan kapısı olmasını hedefliyor” diyen TİM Başkanı İsmail Gülle, “Dünya’daki mal ve fiyat dengesini lojistik bozuyor. Mal varsa bir fiyatı vardır, olmayan bir malın fiyatı da olmaz zaten. O yüzden bu dengeyi sağlayacak önemli bir çalışma yapıyoruz. Türkiye Lojistik Portalı KOBİ’lere maliyet avantajı sağlayacak. Türkiye Lojistik Portalı’nı Türk ihracatçılarının dünyaya açılan kapısı haline getireceğiz. Son 6 ayda ihracat 100 milyar doları aştı. Bu da ihracatta 200 milyar dolar hedefinin tutturulabilir olduğunu ortaya koyuyor. İhracat yükseldikçe, sanayicininde, üreticininde, vatandaşında refahı artacak. Portal, lojistik firmalarıyla ihracatçılar arasında köprü görevi görecek. İhraç ürünlerimiz dünyanın dört bir yanına daha hızlı, daha ucuz ve daha güvenli bir şekilde ulaşacak. Küresel soruna, ulusal bir çözüm getirmek adına hazırlıklarımızı da tamamladık. Çok yakında Türkiye Lojistik Portalımızı harekete geçirerek bu portalımızı ihracatçılarımızın dünyaya açılan penceresi haline getireceğiz” dedi.
HER İHRACATÇISININ ORTALAMA 45 GÜN STOKU VAR
Dünyada olduğu gibi Türk iş dünyası da ham maddeye erişim noktasında ciddi sıkıntılar yaşıyor. Hammadde temininde yaşanan zorluklar nedeniyle üretimin aksaması, navlun ve konteyner fiyatlarının artması ve ihtiyaca cevap verecek sayıda konteyner bulunamamasından dolayı da ihracat partilerinin geç yüklenmesi sorununa çözüm arayışı sürüyor. Her ihracatçının ortalama 45 günlük ürün stoku oluştu.
İhracatçı ihraç mallarını ithalatçılara ulaştıramadıkları için ihraç ürünlerinin bedellerini tahsil etmede gecikmeler yaşıyor, ürettikleri ürünleri sevk edemedikleri için depolama alanları yetersiz kalıyor. Yeni depo kiralama yoluna gittiklerinde ise; hem yeni depo ve bu depoya ürünlerin nakliyesi maliyetleriyle karşı karşıya kaldılar. Sorunun çözülmesinin ve dünya ticaretinin eski ritmine kavuşmasının ön koşulu dünyada aşılamanın yüzde 60-70 seviyesine ulaşması olarak görülüyor. Konteyner yokluğu ve hammadde tedarikinde yaşanan sıkıntılar ihracatta önümüzdeki döneme ilişkin belirsizliğe yol açıyor.
KONTEYNER SAVAŞLARI…
Aslında dünya ticaretinde konteyner savaşları yaşıyor. Konteyner yokluğu dünya ticaretinde dengeleri tamamen değiştirdi. Çin bu süreçte konteyner stokuna başladı ve bu yaşanan sıkıntılı süreci daha da kötüleştirdi. Konteyner fiyatları katlanarak arttı. Dolayısıyla ihracatçının maliyeti ikiye, hatta bazı ek maliyetlerle üçe katlandı. Navlun fiyatlarının artmasının yanında üretici ve ihracatçıları bu kez de hammadde tedarikinde sıkıntıya girdi Şu anda arz talebi karşılayamıyor. Bu durum elbette dünyada olduğu gibi ülkemiz sanayici ve ihracatçısını da oldukça derinden etkiledi.
Hammadde krizi ve konteyner savaşlarındaki gelişmelere yönelik sürece alt başlıklarda incelediğimizde farklı sıkıntılarla karşılaşıyoruz.
İstanbul Sanayi Odası (İSO), Covid-19 pandemisinin olumsuz etkilediği küresel tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlara dikkat çekmek için yaptığı “Sektörel Tedarik Zincirleri” çalışmasında değişen koşullarda lokalleşmenin önemine vurgu yapıldı.
TEDARİK ZİNCİRLERİN TARIMSAL ÜRÜNLERE ETKİSİ….
Ticaret Bakan Yardımcısı Rıza Tuna Turagay geçtiğimiz günlerde tarım özelinde ürün bazında örnekleme ile süreci değerlendirdi. 1.5 milyon ton pamuk tüketirken bunun 800- 900 bin tonunun içeride üretildiğini ve geri kalanın ithal edildiğini anlatan Turagay, yılda 16-17 milyon buğday tüketildiğini ve 4 milyon buğdayın her yıl ithal edildiğini dile getirdi. Pandemi döneminde gıda arz güvenliğinin ve tedarik zincirinin ne kadar önemli olduğunun ortaya çıktığını söyleyen Turagay, Türkiye’de bu dönemde raflarda hiçbir ürünün eksik olmadığını vurguladı.
Dünyada korumacılık eğiliminin ön plana çıktığını hatırlatan Turagay, her ülkenin kendi kendine yeterli olmaya çalışmaya başladığını ifade etti. Turagay, normalde dünyadaki üretimin tüketimi karşıladığını ama pandemi gibi riskli dönemde insanların daha çok gıda talebinde bulunduğunu dile getirdi. Bu yüzden bütün ürünlerin fiyatında yukarı gidiş olduğunu anlatan Turagay, içeride fahiş fiyatlar için tedbirlerin devreye alındığını ve gerekmesi halinde yeni tedbirlerin alınacağını ifade etti.
Bölgemiz ürünü pamuğun yüksek tarımsal üretim değeriyle Türkiye ekonomisinde önemli bir yeri olduğunu söyleyen İzmir Ticaret Borsası Meclis Başkanı Şükrü Barış Kocagöz, ürünün stratejik bir değeri olduğunu belirtti.
Kocagöz, Türkiye ihracatında ve cari dengelerinde önemli bir yeri olan tekstil sanayisinin yaklaşık 25 milyar dolarlık ihracatına ham madde olurken, yağ ve yem sanayisine de önemli bir girdi olduğunu bildirdi. Tekstil ve hazır giyim sanayilerinde işlenerek brütün 11 kat, netin 2,5 kat değer artışıyla Türkiye ekonomisine katkı sağladığını anlatan Kocagöz, pamuk üretiminde dünyada altıncı, tüketiminde ise dördüncü sırada yer alındığını kaydetti.
Türkiye’de pamuk üretiminin yıllara göre 500 ila 950 bin ton arasında olduğunu söyleyen Kocagöz, tüketimimizin ise bir milyon 700 bin tona ulaştığını belirtti. Bu rakamların ne yazık ki dengesiz üretimin bir sonucu olduğunu kaydeden Kocagöz, “Bu nedenle tekstil sanayimizin ihtiyacı olan pamuk üretimi karşılanamadığından her yıl 700-950 bin ton pamuk ithal ediliyor” dedi.
Pamuk ekili alanlara bakıldığında son yıllarda üretim miktarında dalgalanmaların olduğunu söyleyen Kocagöz, 977 bin tonlara çıkmış bir Türkiye üretiminin 627 bin tona gerilemesinin çok üzücü olduğunu belirtti. Pamuk konusunda uygun topraklarımızın olduğu halde ihtiyacımız kadar pamuk üretemediğimizi anlatan Kocagöz, politikalarımızın ve üretim planlamamızın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ifade etti.
ÜLKELER BUĞDAY STOKLUYOR
IAOM Avrasya Konsey ve Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF) Yönetim Kurulu Başkanı Eren Günhan Ulusoy, fiyat hareketlerini yaşama nedenlerinin Covid- 19’un yarattığı panik olduğunu söyledi. Nasıl insanlar makarna ve pirinç stokladıysa ülkelerin de buğday stoklamaya başladığını anlatan Ulusoy, dünyadaki buğday ithalatı ihalelerinde yüzde 38 artış olduğunu dile getirdi. Ulusoy, dolayısıyla dünyada üretim ve tüketimin dengeli olsa da talebin aceleciliğinden ve ürüne bir an önce ulaşmak isteğinden buğday fiyatlarının yukarı tırmandığını ifade etti.
Rusya, Ukrayna ve Kazakistan’ın 2000’li yılların başında ithalatçı iken bugün 100 milyon ton ihracat yaptığını belirten Ulusoy, Türkiye’nin ithal ettiği buğdayda Rusya’nın ezici ağırlığı olduğunu belirtti. Türkiye’nin buğday ithalatının 7 milyon tona doğru çıktığını ancak bunun ihracatta kullanıldığını belirten Ulusoy, gıda enflasyonunun sadece un değil yem sektörünü de etkilediğini anlattı. Lisanslı depoculuğun Türkiye’nin tarımında ve ticaretinde önemli bir mihenk taşı olduğunu vurgulayan Ulusoy, hem fiyat istikrarında hem de dünyanın gündeminde olan gıda güvenliğinde önemli olduğunu belirtti.
“TALEP PATLAMASIYLA FİYAT DALGALANMALARI BAŞLADI”
Tiryaki Agro Gıda San. ve Tic. A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Tiryakioğlu, son dört ayda buğdayda yüzde 29, soyada yüzde 52 ve mısırda yüzde 60 fiyat artışı olduğunu söyledi.
Mısırın dünyada en çok üretilen ürünlerden biri olduğunu kaydeden Tiryakioğlu, soyada son dört ayda yüzde 52, buğdayda yüzde 29 fiyat atışı olduğunu belirtti. Euro-dolar paritesinin de eklenince buğdaydaki artışın yüzde 42’ye çıktığını kaydeden Tiryakioğlu, “Dolar endeksiyle gıda fiyatları arasında negatif bir ilişki var” dedi.
Çin’in dünyanın soya ticaretinin yüzde 65’ini elinde tuttuğunu ifade eden Tiryakiğlu, bu ülkenin alım ve satımının fiyatlarda çok etkili olduğunu kaydetti.
Geçtiğimiz Ağustos ayından bu yana mısırda, soyada, buğdayda ve arpada yüksek Çin talebi görmeye başladıklarını belirten Tiryakioğlu, ticaret savaşlarının tarımda bitmesiyle ABD’den 40 milyar dolarlık emtia taahhüdü olduğunu söyledi. Talebin yoğun bir şekilde ABD ürünlerine aktığını anlatan Tiryakioğlu, “İlk dalgada kapanmalar yaşandı.
Herkes hazırlıksız yakalandı ve talep düştü. Herkes marketlere saldırdı. İkinci dalgada da devletler stoklamaya gitti. Yaşanan birçok olayla talep patlaması ve arz kırılması olunca piyasada fiyat dalgalanması etkisi yaratıldı” dedi.
“FİYAT ARTIŞI ALICIYI STOKA YÖNLENDİRDİ
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan, sektörde artan fiyatları dikkate alan alıcıların stoka yöneldiğini ve bu ilave talebin de piyasanın dengesini bozduğunu dile getirdi.
Avrupa Birliği’nin ise bize göre daha muhafazakar bir davranışla tesislerini kapattığını kaydeden Yayan, “Bu kapatmaya çelik tüketen tesisler de dahil oldu. Bunlar en başta otomotiv olmak üzere bir süre çalışmadı. Bu durum çelik tüketiminin azalmasına sebep oldu. Çelik üreticileri de faaliyetlerini zaten pandemi sebebiyle durduruyordu. Bu şekilde bir arz-talep dengesinde bozulma yaşandı. Bu arada tedarik zincirinde de birtakım sıkıntılar yaşandı ve onlara çözüm bulundu. Yılın sonuna doğru geldiğimizde ise ikinci dalgaya rağmen edinilen tecrübeler doğrultusunda çalışma arzusu devam etti” dedi.
Pandemi döneminde Türkiye dahil pek çok ülkede çelik sektörlerinin çalışmaması sebebiyle gerek cevherde gerekse hurdada üretim düştüğüne dikkat çeken Yayan, bu sebeple hurda ve cevher fiyatlarında gerilemenin görüldüğünü anlattı.
Bu durumda 220 dolara kadar düşen hurdayı toplamanın bir cazibesinin kalmadığını söyleyen Yayan, tüketilen hurdanın üretilen hurdaya göre çok daha fazla olunca fiyatların yükseldiğini belirtti. Yayan, kasım ayından itibaren kademeli olarak çok ciddi fiyat artışlarının yaşandığını söyledi.
Pandeminin yarattığı krizde dayanışmanın gücüyle ayakta kalma mücadelesi veren kadın kooperatifleri, pandeminin sağlıklı ve organik ürünlerine ilgiyi artırması fırsatını değerlendirmeye çalışıyor.
TÜM DÜNYA AYNI SORUNLA BAŞ ETMEYE ÇALIŞIYOR
Borçelik Genel Müdürü Kerem Çakır, dünyada arz ile talebin uyuşmazlığı sebebiyle tedarik problemi yaşadığını belirtti. Bu durumun sadece Türkiye’nin özelinde yaşanmadığını kaydeden Çakır, tüm dünyanın aynı sorunla baş etmeye çalıştığını anlattı. Otomotiv sektörünün ana müşterilerinden biri olduğunu söyleyen Çakır, semi-conductor çipleri yüzünden İngiltere, Honda ve Çin’de Toyota, Almanya’da ise Volkswagen’in üretimlerini yavaşlatmak zorunda kaldığını bildirdi. Çakır, yaşanan bu sıkıntıların sadece demir çeliğe hassas bir durum olmadığını belirtti. Her zaman böyle bir konjonktür içinde de yaşamadıklarını kaydeden Çakır, ancak bu istisnalarla belirli aralıklarla karşılaştıklarını söyledi. Türkiye demir çelik sektörünün ne kadar hazırlıklı olursa, kendilerinin de o kadar global arenada rekabetçi olabileceklerini ifade eden Çakır, “Tüm tedarik zincirlerinde bir nevi grip salgını yaşanıyor. Her zaman böyle bir salgın olmuyor ama immün sistemi kuvvetli olanlar diğerlerine göre fark yaratıyor. Biz de Türkiye demir çelik sektörümüzün aslında çok daha farklı çok daha kuvvetli olmasını istiyoruz” dedi.
Bir müşteri olarak demir çelik sektöründe öncelikle kapasite yatırımlarını duymak istediklerini anlatan Çakır, immün sistemini kuvvetlendirmek için bunun önemli olduğunu belirtti.
Sıcak sacda üretimin tüketimin gerisinde kaldığını vurgulayan Çakır, “Son beş yıllık ortalamaya baktığımızda yıllık 2,3 milyon ton tüketimle üretim arasında fark var. Maalesef üretimimiz tüketimi yakalayamıyor. Hatta 2020 yılının ilk dokuz ayına baktığımızda bile tüketim 1,2 milyon ton. Dolayısıyla öncelikle immün sistemini kuvvetlendirmek gerekiyor” diye konuştu.
“BAKANLIK YENİ DÜZENLEMELERE GİTMELİ”
Paslanmaz sacın karbon çeliğe nazaran daha az tüketilen bir sektör olduğunu söyleyen Posco Assan Satış-Pazarlama Direktörü Aydın Avar ise piyasadaki tek üretici firma olduklarını belirtti. Pandeminin etkilerine rağmen iç pazardaki satış rakamlarını artırdıklarını bildiren Avar, herkes gibi pandeminin ilk döneminde durgunluk yaşadıklarını anlattı.
Öncelikle iç pazara hizmet etmek istediklerini vurgulayan Avar, “Türkiye’deki hiçbir üretici zorunda kalmadıkça ihracat yapmak istemez” dedi. Avar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Öncelikle ithalat rakamlarına dikkat çekmek istiyorum. Paslanmaz sacda 2020 itibariyle vergi yüzde 12’ye, daha sonra ekonomik tedbirler kapsamında yüzde 17’ye çıkartıldı. Biz de bu vergilerin Türk üreticiyi, yani yerli üreticiyi korumakta yetersiz kaldığını iddia ediyoruz. Neden? Şimdi, dahilde işleme izin belgesi kapsamında gelen tonajı düşündüğünüzde, STA kapsamındaki ülkeler, Avrupa Birliği’nden gelen tonaj, 500 milimetrenin altında gelen malzemelerdeki verginin sıfır olduğunu düşündüğümüzde, bunların hepsini çıkartıyoruz. 2020 yılında yaklaşık 310 bin ton ithalat yapıldı. Yani bir önceki yıla göre ithalatta yüzde 10’un üzerinde bir artış var. Dolayısıyla biz diyoruz ki bu vergiler yerli üreticiyi korumakta yetersiz.”
Dünyadaki gelişmiş ülkelerin Çin, Tayvan ve son dönemde Endonezya gibi ülkelere karşı anti damping vergileri uyguladıklarını söyleyen Avar, yine bu ülkelerin kendi aralarında da birbirlerine anti damping vergisi uyguladıklarını belirtti. Herkesin şikayetçi olduğu, en düşük fiyatı veren, en rekabetçi ülkelerin dahi birbirlerini kendi aralarında koruduğuna dikkat çeken Avar, “Dolayısıyla bu konuda Bakanlığımızın tekrar herkesin ihtiyacını giderecek şekilde birtakım düzenlemeler yapmasını bekliyoruz” dedi.
KPMG’nin bu yıl 16’ncısını açıkladığı Küresel Yarı İletken Sektörü Araştırması da sektörde pandemiyle ortaya çıkan trendleri ve şirketlerin beklentilerini ele alıyor. Küresel yarı iletken şirketlerinden 156 üst düzey yöneticinin katıldığı araştırma, yaşanan krizin sektörü büyüteceğini gösteriyor. Rapora göre küresel yarı iletken sektörü kriz süresince dayanıklılık göstererek, 2020 yılını yüzde 6,5 büyümeyle tamamladı.
PETROKİMYA EN TEMEL GİRDİLERİN ADRESİ
İstanbul Sanayi Odası (İSO), Covid-19 pandemisinin olumsuz etkilediği küresel tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlara dikkat çekmek için yaptığı “Sektörel Tedarik Zincirleri” çalışmasında değişen koşullarda lokalleşmenin önemine vurgu yapıldı.
BASF Türkiye Genel Müdürü Rami Atikoğlu, pandemiyle tüm ezberlerin bozulduğunu belirtti. Pandeminin başladığı ilk aylarda bütün ülkelerde panik havasının yaşandığını bildiren Atikoğlu, her ülkenin kendine göre bir sınır koyduğunu ve böylelikle de tedarik zincirinde ciddi kırılmaların yaşandığını anlattı.
SIRADIŞI LOJİSTİK ROTALAR TESPİT ETTİLER
Sanayinin olduğu her ülkede faaliyet gösterdiklerini bildiren Atikoğlu, yaşanan sıkıntıları, çok hızlı planlamalar yaparak geçirdiklerini kaydetti.
Lojistik tedarikçilerle önlemler aldıklarını ve sıra dışı lojistik rotalar tespit ettiklerini vurgulayan Atikoğlu, “Her ülkenin sınırda koyduğu engellemelerle artık TIR şoförleri karantinadan çıkamaz ve mallar yerlerine ulaşamaz oldu. Biz de insansız taşımanın daha çok olduğu Trieste Limanı’nı kullanmaya başladık. Belçika ya da Almanya’dan demiryoluyla Trieste’ye ulaşan bir malı gemiyle Türkiye’ye almaya başladık. Yine karayoluyla geldikten sonra sınırda ürünü teslim alıp Türk şoförlerle Türkiye’de teslimatları yapmaya çalıştık.
Bunların hepsi gerçekten olağanüstü işlerdi” diye konuştu. Türkiye’nin bu dönemde çok hızlı karar aldığına işaret eden Atikoğlu, Avrupa Birliği’nin aldığı kararlara da çok hızlı uyum gösterdiğimizi söyledi. Atikoğlu, özellikle ATR belgelerinin elektronik olarak düzenlenmesinin duruma önemli bir ivme kazandırdığını anlattı.
PANDEMİ DÖNEMİNDE İNSAN KAYNAĞI BÜYÜK ROL OYNADI
Socar Türkiye Rafineri ve Petrokimya İş Birimi Ticaret Başkan Yardımcısı Agshin Salimov, ISO’nun çalışmasında yaptığı değerlendirmede pandemi döneminde insan kaynağının çok önemli bir rol oynadığını söyledi. Birtakım fabrikaların bakımlarının yurt dışından gelen mühendislik şirketlerince yapıldığını vurgulayan Salimov, pandemi sebebiyle bakımların ya ertelendiğini ya da yapılamadığını bildirdi. Bakımların uzamasıyla üretiminde bu durumdan etkilendiğini kaydeden Salimov, “Mücbir sebep dediğimiz olayların esas serilerini biz böyle görüyoruz ve kendimiz de bizzat yurt dışından gelen mühendislerle bu süreci en iyi şekilde yönetmeye çalıştık” dedi.
PİYASAYA MI HAMMADDEYE Mİ YAKIN OLMAK LAZIM?
“Yatırımlar konusunda piyasaya mı yoksa ham maddeye mi yakın olmak lazım?” diye soran Salimov, idealin ikisinin olması gerektiğini belirtti. Salimov, konuyu bir örnekle şöyle açıkladı: “Amerika’da birçok yeni yatırımların olduğunu gördük. Amerika’dan çıkan kaya gazın, yani avantajlı etan dediğimiz birtakım büyük yatırımları izledik. Bu yatırımların hepsi ucuz ve avantajlı ham madde etrafında stratejik olarak yerleşti. Yalnız diğer şirketler bu avantajı ham maddeyi başka coğrafyalara da taşıyabildi.
Etantel gazını taşımak için özel gemiler yapıldı ve bu avantajlı ham madde diğer coğrafyalara da belli bir düşük maliyetle taşınabilir hal aldı. İngiltere ve Hindistan’daki tesislerden biz bunları görebildik. Yalnız bugünkü trendde Amerika ve Çin ticaret savaşlarından başlayarak bir korumacılık trendi görüyoruz. Bu trend ne demektir?
Herkes kendi piyasasını kendi talebi üzerinde kendisi büyümek ve güçlenmek istiyor. Başka ülkeleri güçlendirmek istemiyor. Tabii herkes ister ki bu yatırımlar Türkiye’de olsun.”
“DÜNYA PAZARINDAN SADECE % 1 PAY ALIYORUZ”
Dünya kimya sanayisinin büyüklüğünün 2018 yılında 3,475 trilyon Euro olduğunu söyleyen Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Erceber da Türkiye’nin bundan aldığı payın ise yüzde 1’e tekabül ettiğini belirtti. Dünyanın 18’inci büyük gelişmiş ülkesi olarak gereken payı alamadığımızı anlatan Erceber, bu durumun yatırımların da geç kalmış olmasının bir göstergesi olduğunu ifade etti.
Avrupa Birliği’ne bakıldığında 565 milyar Euro’luk bir üretimin söz konusu olduğuna dikkat çeken Erceber, “Dünya lideri olan Çin, 1 trilyon 200 milyar Euro’luk bir üretime sahip. ABD ise yaklaşık 518 milyar Euro’luk üretimle üçüncü sırada yer alıyor. Bu büyük oyuncuların içinde kendi iç pazarımıza baktığımız zaman, maalesef kimya sektörünün ölçek büyütemediğini görüyoruz. Bu konuda yeni yatırımlar geliştiremedik” dedi.
Avrupa Yeşil Mutabakat Anlaşması ve lokalleşme mefhumlarından stratejik olarak üretim potansiyelinin genişletilemediğini söyleyen Erceber, teknolojik ürünlere gidemediğimizi belirtti. Önemli üretim oranları büyüklüğünün dünyada yüzde 27, özellikli kimyasallarda yüzde 25 olduğunu anlatan Erceber, petrokimyanın birçok sektörü de beslediği için çok önemli olduğunu ifade etti. Erceber, şöyle konuştu: “Petrokimya yatırımlarına baktığınız zaman; Türkiye’de, yaklaşık üç sene önce Rönesans Holding’e Ceyhan’da yer verildi. Alan, 13 bin dönümden oluşuyordu. Ancak şu anda yatırımla ilgili herhangi bir atak, bir faaliyet veya kamu açıklaması yok. PETKİM bu konuda niye yalnız kaldı diye sormak istiyorum. Yine Tekfen Holding’e bağlı CPS Holding de Amerikalı ve Güney Koreli ortaklarıyla Mersin’de bir projeye yatırım yapmak istiyorlardı. Bu projede de duraklamalar oldu. Bunun gibi pek çok proje aynı durumda. Ne yapmak lazım diye merak ediyorum.”
ÇİP KITLIĞI DALGA DALGA GELİYOR
Yarı iletken sektöründeki üretim sıkıntısı otomotivden sonra teknolojiyi de etkiliyor. Dünyada ve Türkiye’de çip kıtlığı yüzünden üretime ara veren otomotiv devlerinin ardından kıtlık bilgisayar, telefon, oyun konsollarını kapsayan tüketici elektroniğine sıçradı. Dünya çip krizini aşmaya çalışırken sektörden arka arkaya yatırım haberleri geliyor.
Pandemi etkisinde tedarik zincirinin bozulmasıyla tüm dünyada başlayan çip kıtlığı otomotiv sektöründen sonra bilgisayar, telefon, oyun konsolu gibi teknolojik cihazları da vuruyor. KPMG’nin yarı iletken sektörüyle ilgili hazırladığı rapora göre, panik alımlarıyla artarak büyüyen çip krizi, üreticileri yatırıma zorladı. Dünya devi çip üreticilerinden arka arkaya yatırım haberleri geliyor. KPMG’ye göre yaşanan kriz yarı iletken sektörünü büyütecek.
Dünyadaki çip krizini değerlendiren KPMG Türkiye Teknoloji Danışmanlığı Lideri Alper Karaçar, yarı iletkenlerde 2020’nin ikinci çeyreğinde tespit edilen tedarik sıkışıklığının pandeminin etkisiyle yoğunlaştığını söyledi. Karaçar, “Şirketler başta 2020’nin sonuna kadar üretimlerinin normal seviyelere döneceğini tahmin ediyordu ancak nihai üreticilerin panik alımı, destek gören güçlü taleple birleşince çip kıtlığı 2021’in ilk çeyreğinde de artarak devam etti” dedi.
İlk aşamada birçok küresel otomotiv üreticisinin çip krizi nedeniyle üretime ara verdiğini duyurunca dikkatlerin bu yöne çevrildiğini vurgulayan Karaçar, şöyle devam etti: “Küresel otomotiv üreticilerinin genelde ihtiyaç bazında alım yaptığı düşünüldüğünde, pandemi süresince yaşanan duruşlar ve 2020’nin ikinci yarısında beklenenden daha hızlı artan otomobil talebi, üreticileri yarı iletken tedariki konusunda hazırlıksız yakaladı. Otomotivde başlayan çip krizinin son dönemde bilgisayar, telefon, oyun konsolları dahil olmak üzere tüketici elektroniğine sıçradığını görüyoruz.
Dünya bu krizi aşmak için çaba harcıyor. ABD Başkanı Joe Biden da özellikle yarı iletken sektöründeki tedarik zinciri sorunlarına dikkati çekerek, pandemi süresince birçok kritik sektörde yaşanan tedarik sıkışıklığı nedeniyle tedarik zincirini güçlendirmeye yönelik bir kararname imzaladı.
Aynı zamanda ABD’nin 37 milyar dolar büyüklüğünde bir fon oluşturacağını açıkladı. Hindistan hükümeti de ülkede çip üretim tesisi kurmayı hedefleyen her şirkete 1 milyar dolarlık bir fon sağlayacağını duyurdu. Dünyanın en büyük çip üreticilerinden Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC), üretimi artırmak için üç yıl içinde 100 milyar dolarlık ek yatırım yapacağını açıkladı.
TSMC’nin en büyük rakiplerinden Intel, ABD’nin Arizona eyaletinde iki yeni fabrika kurmaya ve üretimi genişletmek için 20 milyar dolar yatırım yapmaya hazırlanıyor. Birçok ülke tedarik sorununu çözmek için çip üreticilerine teşvikler sağlamayı hedefliyor, bunları vergi indirimleri olarak da görebiliyoruz. İş hayatı, eğitim, sağlık ve eğlencenin dijitale kayması sektör için önemli bir büyüme fırsatı oluşturuyor.”
SEKTÖR KRİZDEN BÜYÜYEREK ÇIKACAK
KPMG’nin bu yıl 16’ncısını açıkladığı Küresel Yarı İletken Sektörü Araştırması da sektörde pandemiyle ortaya çıkan trendleri ve şirketlerin beklentilerini ele alıyor. Küresel yarı iletken şirketlerinden 156 üst düzey yöneticinin katıldığı araştırma, yaşanan krizin sektörü büyüteceğini gösteriyor. Rapora göre küresel yarı iletken sektörü kriz süresince dayanıklılık göstererek, 2020 yılını yüzde 6,5 büyümeyle tamamladı. Birçok yarı iletken şirketi, 2020’de gelir ve karlılık beklentilerinin üzerine çıktı.
Araştırmaya katılan şirketlerin yüzde 85’i, 2021 yılında da gelirlerinde artış bekliyor. Yarı iletken üreticilerinin fiyatlandırma konusunda avantajlı oldukları bir dönemden geçmesi, güçlü maliyetlere rağmen karlılıklarını korumalarını sağlıyor. KPMG Yarı İletken Sektörü Güven Endeksi, 2020 yılında 59 puandan 2021’de 61’e yükseldi. Endeks, araştırmaya katılan yöneticilerin yıllık gelirleri, iş gücü hacmi, sermaye gideri, Ar- Ge harcamaları ve karlılığa ilişkin görüşlerini ifade ediyor. Endeks son 15 yıl boyunca yalnızca iki kez 61 puan barajını geçmişti.
TALEP DAHA DA ARTACAK
5G dahil olmak üzere kablosuz iletişim ve Nesnelerin İnterneti (IoT) için artan talep düşünüldüğünde, yarı iletken sektörü gelirlerinde en büyük artışı Sensörler ve MEMS (Mikro elektro-mekanik sistemler) gösterecek. Şirketlerin teknoloji altyapılarını gözden geçirmesi de mikroişlemciler için güçlü bir talep görünümüne işaret ediyor. Araştırmaya katılanlara göre, özellikle otomotiv uygulamaları yarı iletken sektöründe gelir artışı açısından, bulut bilişim, veri merkezi, yapay zeka ve tüketici elektroniği gibi uygulamaları geride bırakabilir.
EN BÜYÜK RİSK KORUMACILIK
Araştırmaya katılan yöneticilerin yüzde 53’ü, önümüzdeki üç yıl içinde yarı iletken sektörünün karşılaşacağı en büyük sorunun korumacılık olacağını düşünüyor. Korumacılık, sınır ötesi düzenlemeleri, gümrük vergilerini, yeni ticaret anlaşmalarını ve ulusal güvenlik politikalarını kapsıyor. Korumacılığa ilişkin endişelerin, geçen yıla göre 16 baz puanlık artış kaydettiği görülüyor. Özellikle dünyanın en büyük iki ekonomisi olan ABD ve Çin’in korumacı teknoloji ve ticaret politikaları, yarı iletken ekosisteminde maliyet baskısını artırırken tedarik zincirini daha da karmaşık bir hale getiriyor. İthal veya ihraç edilen ürünler üzerindeki gümrük vergileri şirketler üzerinde baskı kuruyor. Bunun sonucunda tedarik zinciri sorunları yarı iletken şirketlerinin ajandasında korumacılığın ardından ikinci sırada yer alıyor. Araştırmaya katılan şirketlerin yalnızca yüzde 31’i tedarik zincirlerini optimize ederek çip ham maddelerini farklı coğrafyalardan temin ettiğini belirtti.
YARIN Dergisi olarak bu sayımızda hammadde krizi, konteyner savaşları ve navlun piyasası başlığında kanaat önderlerine mikrofon uzattık ve geleceğe yönelik öngörülerini sizler için derledik.
Emtia 5.0 dönemi mi başlıyor?
Trilyonlarca dolarlık hükümet teşvikleri ve dünyanın en büyük hammadde tüketicisi Çin’den gelen talebin de yardımıyla emtia fiyatlarında güçlü bir yükseliş var. Analistlere göre bu emtiada 19’uncu yüzyıldan bu yana 5’inci yükseliş turunun başlangıcı.
Borsa ve tahvilden sonra üçüncü büyük varlık sınıfı emtiada dikkat çekici bir ralli yaşanıyor. Tahıllardan metallere ve enerji fiyatlarına kadar birçok hammaddenin fiyatı son yılların en yüksek seviyelerinde. Bu yükseliş emtiada yeni bir süper döngü beklentisini körükledi. 19’uncu yüzyıldan bu yana dört süper döngü yaşayan emtia, Wall Street’in dev bankalarına göre beşinci tura başlamış olabilir. Trilyonlarca dolara ulaşan hükümet teşvikleri ve daha zayıf bir dolar beklentisi analistlere göre, Emtia 5.0 için zemin hazırladı. Bir diğer önemli etken ise dünyanın en büyük emtia tüketicisi Çin’de talebin artmaya devam etmesi.
BAKIR VE PETROLDE GÜÇLÜ YÜKSELİŞ SÜRÜYOR
S&P GSCI Endeksi yılbaşından bu yana yüzde 13.5 yükseldi. Endeksteki metal fiyatları geçtiğimiz yılın dip seviyesinden yüzde 57 yükselirken, tarım ürünlerinde yüzde 50’den fazla artış kaydedildi. Bakır fiyatları, güçlü talep ve sıkı tedarik beklentisinin desteği ile geçen hafta çıktığı sekiz yılın en yüksek seviyesini geçerek 8.300 dolarla Eylül 2012’den beri en yüksek seviyesini gördü. Ortadoğu’da gerilimlerin yeniden gün yüzüne çıkması petrol fiyatlarını yeniden 13 ayın zirvesine taşıdı. ICE’de Brent fiyatı dün sabah 63,76 dolar/varile çıktı. Rallinin ortaya çıkmasındaki en büyük neden, devasa miktardaki parasal ve mali politikaların COVID-19 krizi boyunca enflasyonu desteklemesi ve fon yöneticilerinin kendilerini korumak için petrol ve metal gibi güvenli liman varlık piyasalarına girmek konusunda cesaretlenmesi.
ABD merkezli yatırım bankası JP Morgan tarafından hazırlanan raporda, emtiada yıllarca devam edecek yeni bir süper döngünün başlamış olabileceği belirtiliyor. Marko Kolanovic liderliğindeki analistler tarafından hazırlanan raporda pandemi sonrasında beklenen güçlü ekonomik toparlanma ve enflasyondan korunmak için hedge ihtiyacının emtia talebini yüksek tutabileceği ifade ediliyor.
Raporda enflasyon ve tahvil faizlerinin emtianın kaderini değiştirdiği ifade ediliyor. Goldman Sachs da yakın tarihli bir raporunda, “Emtia fiyatlarındaki toparlanma aslında emtialar için çok daha uzun bir yapısal boğa piyasasının başlangıcı olacak” ifadelerine yer veriyor.
SANAYİLEŞME VE KENTLEŞME TETİKLİYOR
Emtia piyasalarında uzun dönemli fiyat patlamalarını tanımlamak için kullanılan süper döngüler, birçok nedenden dolayı talepteki şok değişimlerin sonucu olarak ortaya çıkıyor. 20. yüzyılın başında bir dünya gücü olarak ortaya çıkan ABD’nin hızlı sanayileşmesinden, 21. yüzyılın başlarında Çin’in yükselişine kadar, bu tarihsel sanayileşme ve kentleşme dönemleri hammadde talebinin katlanarak artmasını sağladı. Buna spekülatif alımların da eşlik etmesi fiyatların uzun süre yüksek kalmasına neden oluyor.
YEŞİL EKONOMİ METALLERİ DESTEKLEYECEK
COVID-19 sonrası güçlenen yeşil ekonomi teşvikleri birçok metalin fiyatı için itici güç olacak. Demir cevheri, bakır, çinko, alüminyum ve gümüş dahil olmak üzere çeşitli metallerin yoğun olarak kullanıldıkları çevreci ekonomiden destek bulması bekleniyor. Yeşil teknoloji de dahil olmak üzere tüketici odaklı teşvik ve hızlandırılmış altyapı yatırımları, metallere endüstriyel talebi canlandıracak.
Son 120 yılda hammadde piyasalarındaki 4 süper döngü:
“Süper döngü” terimi ilk olarak 2005 yılında Citigroup analisti Alan Heap tarafından kullanılmıştı. 19’uncu yüzyıldan bu yana; fiyatların yükselişe geçmesi, zirve yapması ve normal trende geri dönmesinin uzun yıllara yayıldığı dört farklı emtia fiyatı süper döngüsü yaşandı:
1899-1932: İlk döngü, 19. yüzyılın sonlarında ABD’nin sanayileşmesi ile aynı zamana denk geliyor. Metal fiyatları 1916’da zirve yaptı. Yükseliş trendi boyunca metal fiyatlarındaki artış yüzde 105.7 oldu. Bu döngü içinde tarımsal ürün fiyatları da 1917’de zirve yaparken, bu ürün grubundaki fiyat artışı yüzde 52.8 olarak gerçekleşti. Ham petrol fiyatları da 1920’ye kadar yükselişini sürdürdü ve yüzde 400’den fazla değerlendi.
1933-1961: 1930’larda İkinci Dünya Savaşı’ndan önce küresel silahlanmanın başlaması emtia fiyatlarında büyük bir yükseliş dalgası yarattı. Petrol dışı emtia 1951 yılında zirve yaptı ve yükseliş sürecinde fiyatlardaki artış yüzde 72’yi buldu.
1962-1995: Avrupa ve Japonya’da savaş sonrasında yeniden inşa ve yapılanma çalışmaları küresel piyasalara damgasını vurdu. Dev ülkelerdeki sanayileşme fırtınası fiyatlarda yükselişi tetikledi. Bu dönemde petrol dışı ürünler 1973 ve petrol fiyatları 1980’de zirve yaptı. 1973 ve 1998 yılları arasında ham petrol fiyatları yüzde 363.2 yükseldi.
1999-2011: Son büyük emtia süper döngüsünün arkasında başta Çin olmak üzere BRIC ülkelerinin hızlı sanayileşmesi ve kentleşmesi bulunuyor. Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerde artan nüfus, refah düzeyi, sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte enerji, tarım ürünleri ve metal fiyatlarında yukarı yönlü hareket meydana geldi. 2010 itibariyle petrol dışı ürünlerde çıkış yüzde 81.3 olarak gerçekleşti. 2000 yılında tonu 2.000 doların altında olan bakırın fiyatı Şubat 2011’de 10.190 dolarla rekor seviyeye çıktı. Bazı tahılların fiyatı iki katından fazla artış gösterdi.
Girdilerde %100’ü aşan artışlar var
Sanayi sektörlerinde kullanılan hammaddelerin fiyatlarında yüzde 100’ü aşan artışlar oldu. İthal hammaddeye bağımlı sanayi sektörleri, zor durumda. Kimi ürünlerde, lojistik sorunlar nedeniyle ürünleri temin süreleri de uzadı. Sektör temsilcileri, kurda yaşanan yükselişin negatif etkisinin de görülmeye başladığının altını çiziyorlar. Salgın sonrası açılmalara hazırlanan dünyanın en büyük üreticilerinin hammaddelere olan aşırı talebi ve lojistikte yaşanan konteyner krizi gibi problemler dünyada emtia fiyatlarının hızla yükselmesine yol açtı. Plastikten, pamuğa, demirden çeliğe kadar sanayinin ana girdi kalemlerinde yaşanan fiyat artış oranı, kurda son günlerde yaşanan hızlı yükselişin de etkisi ile yüzde 100’ü aştı. Bu durum son ürün fiyatlarına yansımakla kalmadı, Türkiye’nin ihracat hedefini tehdit eder hale geldi. Hazır giyimden gıdaya, mobilyadan plastik sektörüne kadar birçok alanda hammadde darboğazı derinleşmeye başladı. Yaşanan sorunlara çözüm bulunamaması halinde yılsonu için 200 milyar dolar olarak belirlenen ihracat hedefinin hayal olacağını dile getiren sektör temsilcileri, ilave gümrük vergilerinin geçici bir süre de olsa kaldırılmasını ya da bazı kalemlerde ihracatın sınırlandırılması gerektiğini belirtiyorlar.
HAM MADDE İHRACATI DURDURULSUN TALEBİ
Ham madde sorunun en yoğun yaşandığı sektörlerden biri hazır giyim. Geçen yıl 17,1 milyar dolarlık ihracata imza atan sektörde bu yılın ilk iki ayında ise ihracat deyim yerindeyse yerinde saydı. Sebebi ise ana girdi kalemleri olan pamuk ve polyester gibi iplik fiyatlarının yüzde 75’e yakın artması. Söz konusu artış oranı kullanım alanı çok geniş olan likrada ise yüzde 300’ü aştı. Likra fiyatı 5 dolarlardan 15 dolara, hatta kara borsada 20 dolarlara çıktı. Sektör temsilcileri, hammadde ihracatının bir süre durdurulmasını ya da yine ilave gümrük vergisi geçici bir süre kaldırılmasını talep ediyor.
Öte yandan hammadde fiyatlarındaki artış, enflasyon sepetinde yüzde 5,87 ağırlığı olan hazır giyim ürünlerine de hızla yansıyor. Yeni sezonda giyim enflasyonunun yüzde 30 artması bekleniyor. Türkiye ihracatının lokomotif sektörü olan otomotivde de en çok çelik fiyatları konusunda sıkıntı yaşanıyor. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Baran Çelik, otomotiv endüstrisinde en büyük girdi olan çelik fiyatlarında dolar bazlı artış oranının yüzde 40’ı aştığını belirterek, “Aslında fiyatı artmayan hammadde yok. Navlun fiyatları deseniz orda ise 2 kat artış söz konusu” dedi.
HAMMADDE KARABORSAYA DÜŞTÜ
Mobilya sektörü de artan talebin etkisi ile son aylarda büyük bir hareketlilik yaşıyor. Döviz kaynaklı olarak mobilyanın hammaddeleri olan süngerde son bir yılda yüzde 130, cilada yüzde 40 ve MDF’de yüzde 25 artış yaşanırken, sektör temsilcileri hammaddede karaborsa oluştuğunu söyledi. Artışın ise kaçınılmaz olarak fiyatlara yansıyacağını kaydettiler.
MOBİLYA SEKTÖRÜ BÜYÜK DARBE ALABİLİR
MDF, sünger, cila gibi girdilerin neredeyse hepsinde yüzde 80-130 bandında bir artış meydana geldi. Hammadde sıkıntısı uzun zamandır devam ediyor. Hammadde şu an ciddi bir karaborsa oluşturmuş durumda. Hem üreticiler hem de satıcılar kısmında sorun var. Karaborsa ve ürün bulma sorunları kısa vadede çözülmezse sektör büyük darbe alacak. Ham maddecilerin ihracatı sektöre büyük zarar veriyor. Mobilya sektörü hammadde ihracatına kota konmasını istiyor.
İTHALAT KOTALARI TEDARİKİ ZORLAŞTIRIYOR
Plastik de son dönemde fiyatı hızla artan ürünler arasında ilk sırada yer alıyor. İthalat kotaları da tedariki zorlaştırıyor. Plastik sektörünün hammaddelerinde yüzde 137’e varan artışlar söz konusu. Navlun fiyatlar 3-4 katına çıktı. Dünyadaki petrokimya hammaddelerinin dolar bazındaki fiyat artışları, dolar kurundaki artışlar, lojistik sorunlar, arz sorunları, faizlerdeki ciddi artışlar ve finansmana ulaşmadaki zorluklar fiyatların aşırı yükselmesiyle beraber başta KOBİ’lerimiz olmak üzere üretici firmalarımızın sermaye yetersizliği sorunlarına sebep oluyor. Yeterli olmayan hammadde arzının yanı sıra getirilen atık ithalat kotası, geri dönüşüme konu olan hammaddenin tedariğinin azalmasına neden oluyor.
HAM YAĞ FİYATI YÜZDE 100 ARTTI
Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Tahir Büyükhelvacıgil, “Geçen yıl çekirdek fiyatları ton başına 5 bin 400 TL’ye kadar geldi, ham yağın fiyatı da ton başına 10 bin TL sınırını aştı. Bu sadece bizim ülkemizdeki eksiklikten değil, Rusya ve Ukrayna gibi üreticilerde de kuraklık sebebiyle yüzde 20-25 civarında üretim düşüşü yaşandı. Ham yağın ton fiyatı 700 dolar civarındayken bugün itibarıyla 1325 dolar seviyesine geldi. Bunlar ürkütücü. Doların da karşılıksız basılmasıyla emtia fiyatlarına müthiş yönelme oldu” dedi.