Türk futbolunun kulüpler düzeyinde en büyük başarısı, Galatasaray’ın 17 Mayıs biten maçın sonucunda seri penaltı atışlarıyla UEFA Kupası’nı kazanması oldu.
Elbette yukarıdaki tek cümleye sığacak bir öykü değildi bu. Baştan sona heyecanla izlediğimiz büyük bir maceraydı. Galatasaray 1999-2000 sezonu Şampiyonlar Ligi’nde Chelsea, Hertha Berlin ve AC Milan’la yaptığı grup mücadelesini üçüncü olarak bitirip UEFA Kupası’ndaki yoluna devam etti. Sarı-kırmızılı takım, sırasıyla İtalya’nın Bologna, Almanya’nın Borrusia Dortmund, İspanya’nın Real Madrid ve İngiltere’nin Leeds United akımlarını hiç yenilmeden eledi. Finale uzanan bu başarı 5 galibiyet, 3 beraberlikten oluşuyordu.
Final maçında iki başarılı antrenör, Fatih Terim’le Fransız Arsen Wenger karşı karşıya geldiler. Herkesin final heyecanıyla bol gollü geçmesini beklediği maç, normal sürede 0-0 sonlandı. Uzatma devrelerinde de gol olmayınca penaltı atışlarına geçildi. Terim, Galatasaray’ın ilk penaltıcısına seslendi :”Haydi bakalım, buz adam, sen başla!” Ergün Penbe idi o buz adam. Soğukkanlı, sakin ve çabuk bir oyuncuydu. Topu kullanmayı iyi biliyordu. Arsenal kalecisi Seeman’ı kolay avladı: 1-0. Sonra Arsenalli Davor Suker geldi topun başına. Taffarel’i avlayamadı. Galatasaray Hakan’la 2-0 yaptı durumu. Ray Parlour geldi, Taffarel’in koruduğu kaleye golü attı: 2-1..Ümit Davala 3-1’i buldu, Patrick Vieira da kaçırınca iş dördüncü penaltıyı atacak Popescu’ya kaldı. Ve muhteşem bir vuruşla finalin sonunu 4-1 olarak tescil ettirdi Rumen futbolcu. Maçın sonunda seçilen “En Değerli Oyuncu” elbette Galatasaray’ın Brezilyalı kalecisi Taffarel’di.
Bu Kupa, üzerinden 23 yıl geçmesine rağmen kulüpler galerisindeki tek final zaferimiz olarak kalbimizde ve belleklerimizde yaşıyor. O sezon sonunda Fatih Terim Fiorentina’ya transfer oldu. Takımın başına Mircea Lucescu geldi. Mıonaco’da oynanan UEFA Süper Kupa finalini de Galatasaray Jardel’in golleriyle 2-1 kazanıp ikinci zaferi yaşadı. UEFA Kupası’nı kazanan Fatih Terim ve futbolcuları, her yıl 17 Mayıs’ta buluşup birlikte kutlama yemeğinde anılarını tazeler, tekrar tekrar o maçın değerlendirmesini yaparlar.
Bu başarı elbette anılmaya, alkışlanmaya ve saygıya layık bir başarıdır. Unutulmaz, unutulamaz!
FENERBAHÇE VE BEŞİKTAŞ’IN BAŞARILARI
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nde iki önemli başarısı var. 2018’de G grubundan 11 puanla çıkıp son 16’ya kalan Artur Zico yönetimindeki Fenerbahçe, İspanyol Sevilla ile eşleşti. İstanbul ve Sevilla’daki maçları aynı skorlarla ev sahipleri 3-2 kazandı. Uzatmada durum değişmedi ve penaltı atışlarına geçildi. İşte Volkan Demirel’in
“dev” statüsüne geçtiği maç: Penaltı atışlarını Vederson, Aurelio ve Kezman gole çevirdiler, Edu atışı kaçırdı. Sevilla’da Escude, Alves ve Maresca’nın vuruşlarında Fenerbahçe kalecisi gole izin vermedi. Sadece Kanoute gol attı ve Fenerbahçe 3-1’lik skorla çeyrek finale yükseldi.
Sarı-lacivertliler, çeyrek finalde Chelsea ile eşleştiler. İstanbul’da 2-1 kazandıkları maçın rövanşında 2-0 mağlup oldular ve elendiler. Fenerbahçe’nin UEFA Avrupa Ligi’nde de yarı finali var. Aykut Kocaman yönetiminde çeyrek finale kadar yükselip Lazio’yu eleyen Sarı-lacivertli takım, yarı finalde Benfica ile karşılaştı. İstanul’da Egemen Korkmaz’ın golüyle 1-0 kazandılar. Cristian penaltı kaçırdı. Lizbon’daki rövanş maçında ise hakem Bebek’in kötü yönetimi ile geçen maçta 3-1 yenilerek finalin kapısından döndüler.
Beşiktaş Avrupa’da üç kez çeyrek finale çıktı. 1986-87 Şampiyon
Kulüpler Kupası’nda Dinamo Kiev ile eşleştiler. İstanbul’daki kar yağışı nedeniyle İzmir’e alınan maçı 5-0 Dinamo Kiev kazandı. Kiev’deki rövanşı da 2-0 kaybettiler. 2002-2003 sezonunda Lucescu yönetiminde Lazio ile eşleşen Beşiktaş İstanbul’daki maçı 2-1, Roma’daki rövanşı 1-0 kaybederek elendi.
Beşiktaş Avrupa’daki en büyük başarısını 2017-18 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde gösterdi. Porto, RB Leipzig ve Monaco’nun bulunduğu gruptan 14 puanla namağlup lider olarak çıktılar. Bu grup başarısının uzun yıllar tekrarlanamayacağı öne sürüldü. Ne yazık ki son 16 turunda Bayern Münih’le eşleşen Beşiktaş, final turlarını görmeden elendi.
Şimdi madalyonun öteki yüzüne bakalım: Türk takımları Avrupa’da on-on iki final maçı oynayıp yedi-sekiz Kupa zaferi yaşasa, bu başarılar unutulabilir, sıradanlaşırdı. Kupalarla ilgili istatistikler tutulur, kulüpler arası rekabette kazanılan kupa sayılarına da bakılırdı. Ama futbolseverlerin çoğu Kupa’yı hangi takımın ne zaman kazandığını, sanırım, doğru bir sıralamayla söyleyemezdi.
Buradan çıkarılacak sonuç şu olmalı: Hayatın hemen her alanında değer verdiğimiz en önemli başarılar “sürdürülebilir” olanlardır. Futbolun 100 yıllık Cumhuriyetimiz’de maalesef böyle bir başarısı yoktur. Oysa güreşte, halterde, voleybolda çok önemli istatistik başarısı vardır sporcularımızın. Kimin, hangi yıl ne yaptığını unuturuz. İstatistiklere bakmamız gerekir. Hem Milli Takımlar, hem de kulüpler düzeyindeki “sürdürülebilir başarı” futbolda maalesef sağlanamamıştır. O nedenle bir kez daha tekrarlayalım: Türk sporunun unutulmaz zaferlere değil, unutulabilecek sürdürülebilir başarılara ihtiyacı vardır.