Günümüzde hammadde savaşları olarak adlandırabileceğimiz bu olgu ciddi bir oyuna dönüşmüştür. Gelişen teknoloji sayesinde yeraltı kaynakları uzaydan bile tespit edilebilmekte, bugüne kadar akla gelmeyecek yerlerde ve derinliklerde çok farklı madenler ve doğal kaynaklar bulunabilmektedir.
İnsanlık tarihinde savaşların çoğu kendinde olmayan ve bir diğerinde olan doğal ve maddi varlıklar uğruna yapılmıştır. Zira kıt olan kaynaklar üzerindeki hakimiyet, gücün göstergesi olarak kabul edilmiş, bu kaynaklara sahip olanlar zengin kabul sayılmışlardır. Zaman içinde bu zenginlik söz konusu kaynakların kullanımını gerektiren akıl ve zekâ ile birleşmiş ve günümüzde bu kaynaklara sahip olmasa bile bunları daha akılcı kullanan ülkeler zenginleşmenin farklı yollarını keşfetmişlerdir.
Günümüz dünyasında hammadde olarak sınıflanabilecek birçok kaynağa sahip ülkeler ne G-10 ne de G-20 ülkeleri arasında yer alabilmiştir. Örneğin petrol ihraç eden ülkeler kağıt üstünde her ne kadar zengin olsalar da birçok alanda gelişmiş ülkelere ihtiyaç duymaktadır.
Hammaddelere olan ihtiyaç öncelikle yaşadıkça ihtiyacımız olan enerji kaynakları üzerine yoğunlaşmıştır. Örneğin demir, bakır, çelik, kömür ve petrol gibi kaynaklar aynı zamanda stratejik öneme sahip kaynaklardır. Avrupa Birliği’nin temelini oluşturan AKÇT (1952), İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük zararlarla çıkmış olan Batı Almanya ve Fransa’nın kömür ve çelik endüstrilerin yönetimini bir araya getirmek suretiyle bunlardan doğabilecek herhangi bir uyuşmazlığın önlenmesi ve buna bağlı olarak iki ülke arasındaki olası bir savaşın engellenmesi esasına dayalıdır. Her ne kadar barışçıl ve insanlığın yararına amaçlarla kullanıldığı söylense de söz konusu hammaddelerin büyük çoğunluğu silah sanayiinde kullanılmaktadır. Diğer önemli sektörlerin başında hiç şüphesiz otomotiv ve inşaat sektörleri gelmektedir.
Günümüzde hammadde savaşları olarak adlandırabileceğimiz bu olgu ciddi bir oyuna dönüşmüştür. Gelişen teknoloji sayesinde yeraltı kaynakları uzaydan bile tespit edilebilmekte, bugüne kadar akla gelmeyecek yerlerde ve derinliklerde çok farklı madenler ve doğal kaynaklar bulunabilmektedir.
Pandemi ile birlikte artan hammadde fiyatları hatta hammaddenin bulunabilmesinin zorluğu birçok sektörü olumsuz etkilemiştir. Piyasalarda artan belirsizlik, enerji fiyatlarındaki artış ve tedarik zincirlerindeki aksamalar hammadde fiyatlarının artmasında en başta gelen nedenler arasında yer almıştır.
Bu noktada söz konusu maliyetlerin artmaması için gösterilen çabalar yetersiz kalmış ve maruz kalınan artışlar nihayetinde büyük ölçüde tüketiciye yansımıştır. Bugün birçok büyük üretici üretiminin temel girdisi olan hammaddede başkalarına bağımlı olmak istememektedir. Birçok üretim tesisi hammadde kaynaklarına yakın merkezlerde kurulma çabası içindedir. Dünyada ortalama enerji maliyetleri 2000 yılından bu yana yaklaşık 2,5 kat artmış, birçok hammaddenin üretimde kullanılması için harcanan enerji söz konusu üretim maliyetinin yüzde 25’ini oluşturmuştur.
Grafikten de görüleceği üzere temel hammadde fiyatları son bir yıl içinde ortalama yüzde 100 oranında artış göstermiştir. Bunun fiyatlara yansıması ve piyasayı olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görülmektedir.
Artan küresel ticaret, şehirleşme, ulaşım ve enerji ihtiyacı hammaddeye olan talebi büyük ölçüde artırmıştır. Bu gelişmeler karşısında biyo-çeşitliliğin azalma hızı, ormanların ve su kaynaklarının yok olması ve kimyasal atıklar yoluyla yaratılan çevre kirliliği ise bize rahatlık sağladığını düşündüğümüz teknolojik gelişmelerin ağır faturası olarak önümüze gelmektedir.
“Nadir dünya elementleri=Rare Earth Metals” olarak bilinen elementlerin özellikle gelişmiş iletişim ve araç-gereç teknoloji ürünlerinde kullanılması ve adından da anlaşılacağı üzere “nadir” olması yakın gelecekte hammadde savaşlarını farklı bir oyuna dönüştürecektir.
Bu noktada gerek üreticilere gerekse devlete önemli görevler düşmektedir. Öncelikle hammaddenin stratejik bir kaynak olduğu gerçeği ve bunun için doğaya zarar vermeden alternatif yöntemlerle bu işi çözmenin gerekliliği tüm taraflarca idrak edilmelidir. Durumun farkına geç de olsa varan uluslararası ve uluslarüstü kuruluşlar Yeşil Mutabakatı, Yeşil Dönüşüm ve benzeri başlıklar altında ekolojik dengenin korunması ve biyo-çeşitliliğin daha fazla zarar görmemesi için harekete geçmişlerdir. Özellikle merkez bankaları üzerinden koordine edilen ve bankalar yoluyla finansal kesime ve oradan da şirketlere giden kanalda yeşili dikkate almayan veya yeşile zarar verebilecek projelerin fonlanması giderek zorlaşacak gibi görünüyor. Hammadde savaşları gizliden gizliye insanın açgözlülüğü ve doğa arasında bir savaşa dönüşmüş durumdadır. Diğer taraftan doğaya verilen zararın telafisi mümkün değil. Kaybedenin insan ve insanlık olacağı kesin olan bu savaş maalesef tüm hızıyla sürmektedir. Başlıkta yer alan manşet konusuyla bitirelim: Bakırı görse tanımayan trader’lar tarafından ekran üzerindeki anlık veri ve fiyatlar üzerinden algoritmik alım satım yöntemleri ile alınıp satılan ve işlem ne kadar hızlı olursa o kadar kazanç sağlayan emtia borsaları yatırımcı iştahını kabartıyor. Neticede kâr hırsı ve kolay para yavaş yavaş yaşam kalitemizi yerle bir ediyor.