Başak Tarım Yönetim Kurulu Başkanı ve EGİAD Fahri Üyesi Barış Kocagöz: Gıda savaşlarından en az hasarla çıkabilmek için uzun vadeli planlama ve buna bağlı destek mekanizması gerekiyor. Stratejik ürünlerimizi belirleyip, “Sanayi için bunlar lazım” demeliyiz.
Bugün gıda savaşları silah olarak kullanılıyor. Ülkeler kendi avantajlı oldukları gıdaları diğer ülkelerin dezavantajına nasıl kullanabilirim, buna bakıyor. Ortada bir neden yokken bu yapılıyor. Türkiye olarak ürünü yetiştirecek toprak ve suyumuz var ama planlamayı doğru yapamadığımız için bazı ürünlerde ithalat yapmak zorunda kalıyoruz.
Başak Tarım Yönetim Kurulu Başkanı ve EGİAD Fahri Üyesi Barış Kocagöz, dünyada yaşanan gıda savaşlarını önlemek için uzun vadeli üretim planlamalarının yapılması gerektiğini söyledi. Destek mekanizmalarının da bu planlar dahilinde belirlenmesi gerektiğine dikkat çeken Kocagöz, Türkiye’nin de en az 5 yıllık üretim planlamasını her ürün grubu için yapmasının önemli olduğunu vurguladı.
Gıda savaşlarında dünya genelinde gelinen nokta nedir?
Gıda hammaddesi, tarihin belli dönemlerinde savaşılacak bir ürün oldu. Stratejik savaş, gıdada yaşanıyor. Aslında konuyu iki boyutta ele almak gerekiyor. Birincisi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında yaşanan gıda savaşları… Bir diğeri ise açlık ile mücadele eden gıdayı temin edemeyen Afrika ülkelerindeki gıda savaşı… Aslında şu anda tüm dünyada “Kasap et derdinde, koyun can derdinde” sözüne uygun bir süreç yaşanıyor.
Dünya ne kadar gelişirse gelişsin ne yazık ki bu döngüyü kıramıyoruz.
Ülkelerin bu konudaki egoistliği devam ediyor. Gıda savaşından önce bakmamız gereken başlık; ülkeler zenginleştikçe gıdayı israf etmesi gerçeği yaşanıyor. Ancak dünyanın öbür tarafındaki insan ise gıdaya erişmek için mücadele veriyor.
Robot teknolojisini konuştuğumuz bir yaşamda insanlığın bunu çözümleyememiş olması acınasıdır. Bu sorun; Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde büyük bir organizasyon ile çözülebilir. Sonuçta yaşanan bir zincir hatasıdır.
Bugün gıda savaşları silah olarak kullanılıyor. Ülkeler kendi avantajlı oldukları gıdaları diğer ülkelerin dezavantajına nasıl kullanabilirim, buna bakıyor. Ortada bir neden yokken bu yapılıyor. Türkiye olarak ürünü yetiştirecek toprak ve suyumuz var ama planlamayı doğru yapamadığımız için bazı ürünlerde ithalat yapmak zorunda kalıyoruz.
Örneğin; pamukta 1 milyon ton üretime ulaştık ama 2002 yılında ekim alanları 723 bin hektar idi. Türkiye’de o tarihte 723 bin hektar dikim yapılabilir arazi varmış. Biz şu anda hektar başına 50 kilogram ortalama verim alıyoruz. Bunu 723 bin hektar ile çarptığımızda bizim 1,5 milyon ton lif pamuk üretmemiz gerekiyor. Burada planlama hatası var. Bazı yıllar üretim düşmüş, bazı yıllarda desteklemeler ile rakamlar toparlanmış.
Bizim ülkemizin mikro düzeyde yaşadığını, dünya makro düzeyde gıda savaşları ile yaşıyor. Temel gıda maddeleri burada önem arz ediyor. Buğday, hububat… Su kaynaklarının hepsi gıda savaşları için çok önemli.
Tahıl koridorunun açılması o kadar doğru bir karardı ki… İnsanların gıdaya ulaşmaması çok üzücü olurdu. Ayrıca üretilen tahılın da yabana gitmemesi gerekiyordu.
Türkiye olarak tarım politikası özelinde pandemi döneminden ve sonrasındaki gıda savaşları sürecinden ders alabildik mi?
Ders çıkaran bir millet değiliz. Başımıza krizler gelmeden olayın önemini anlamıyoruz. Enerjide bile ‘yenilenebilir’ önemini yeterince anlayamadık. Bizim toplumumuz enerji krizinin önemini cep telefonunu şarj edemediği zaman anlayacak. Karanlıkta oturur ama cep telefonsuz yaşayamaz bir hale geldik. Aç kalmadıkça gıdanın önemini, enerjisiz kalmayınca enerjinin önemini anlayacağımızı zannetmiyorum. Problemler aynı, anlayış hataları halen devam ediyor.
Nerede hata yapıyoruz? Planlamayı uzun vadeli yapmıyoruz. Biz sektör ve çatı kuruluşlar olarak önerilerimizde hep en az 5 yıllık planlamaların yapılması gerektiğini ifade ettik.
Yine pamuktan örnek verirsek; Türkiye’nin pamuğa ihtiyacı var ve “Hedef üretim rakamımız budur. 5 yıllık üretim planım da budur” diyerek her yıl için nasıl bir yönlendirme yapılacağının ilan edilmesi gerekiyor. Gıda savaşlarından en az hasarla çıkabilmek için uzun vadeli planlama ve buna bağlı destek mekanizması gerekiyor. Stratejik ürünlerimizi belirleyip, “Sanayi için bu ham maddeden bu kadar lazım. Bu amaçla da bu eşik değerini yakalamam lazım” demeliyiz. Buğday birinci olmazsa olmaz stratejik ürünümüz durumunda. Pamuk sanayi için olmazsa olmaz durumunda.
Net ihracatımızın en büyük kalemini tekstil sanayi oluşturuyor. 1 milyon ton pamuk ithal ediyoruz. Hatırlayın; 2010 yılında dünyada pamuk kalmadı ve insanlar kilogramı 3-5 dolara pamuk aldı. Türkiye’nin bitkisel yağda da planlamasının olması gerekiyor. Zeytinde iyi noktalara geliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda dikilen ağaçlar, meyve vermeye başladı. Bu sene zeytinde iyi bir rekoltemiz olacak. İspanya ve İtalya’da kuraklıktan dolayı rekolte düşeceği öngörülüyor. Bu nedenle bizim rekoltemiz hem ülkemiz ihtiyacına yetecek hem de ihracatçı açısından verimli bir sezon olacak. Ancak ay çiçek ve mısır gibi bitkisel yağ üretiminde de elimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Avantajlı olduğumuz ürünlerimiz var. İncir, kuru kayısı, fındık ve üzümde piyasayı regüle etme anlamında öne çıkmamız gerekiyor.
Türkiye, bu süreci en az hasarla nasıl yönetir?
Türkiye olarak hem gıda koridorunda hem de stratejik enerji koridorundayız. Bunu doğru yönetirsek avantajlı konuma gelebiliriz. Türkiye olarak dünya borsacılığında şeffaf, müdahale edilmeyen likit piyasalara sahip olmamız gerekiyor. Dünya piyasalarında uluslararası yatırımcıyı buradaki bir tarım ürününe ve platforma getirebilmeniz için bu sistem çok rahat ve güvenilir olmalı. Lisanslı Depoculuk, muhteşem bir projedir. TÜRİB Ürün İhtisas Borsası platformlarında el değiştiren ürünlerin çok sağlam temelleri ve fiziki karşılıkları var ama bu platformları hacimlendirmek gerekiyor.
O zaman Türkiye için avantajlı bir konuma gelecektir. Türk bankaları bu platformları kullanarak tarım fonları oluşturabilir. Fiziki karşılığı olan bir malı elektronik ortamda satabiliyorsunuz. Ülke olarak bu süreci sağlıklı yönetiyoruz ama ağır ilerliyor. Eğer TÜRİB hacimlenebilirse ve buraya bazı yatırımcıları alabilirsek ve bankalarımız da buna sahip çıkarsa çok başarılı yerlere geleceğine inanıyorum. Neden bankalar bu sistemi kullanarak iyi tarım fonu kurmuyor? Bunu yapabilirler. Buğday, pamuk ve fındık alabilirler.
Bakalım bu konuda kim ilk kahraman olacak? Tarım ürünlerinin fiyat artışlarından gelir elde etmek isteyen çok insan olacaktır.
Türkiye’de gıda krizini sağlıklı yönetebiliyor muyuz?
Tahıl koridoru burada önemli bir adımdı. Rekolteye çok bağlıyız. Planlı üretime odaklanmalıyız. Örneğin; ABD’nin bir tekstil sanayisi bizim nerdeyse 10’da 1’imiz kadar değil ama buna rağmen belli bir pamuk üretimini stratejik olarak ihtiyacının çok üzerinde planlıyor. Bunun için üreticisine destek veriyor. Ürünü stratejik bir ürün olarak görüyor. Elyaf ını sanayide, çekirdeğini de hayvancılıkta kullanıyor, fazla üretimini de her sene Dünya ya ihraç ediyor. Çünkü çok değerli bir materyal…
Bu özelden baktığımızda 2023 yılında hangi başlıkları konuşacağız?
Bütün bunların nedeni, iklim krizi. İklim krizinin etkisi ve gıda savaşlarını 2023 yılında konuşmaya devam edeceğiz. Dünya 5,4 milyar yaşında ve şu anda kalp krizi geçiriyor. O kalp krizi de en az 20 yıl sürecek. Biz de şu anda bu sürece eşlik ediyoruz. Gezegenimiz kalp krizi geçiriyor ve biz bunun farkında değiliz.
Lojistik zincirindeki kırılımın devam edeceği ve depolama alanlarının daha fazla önem kazanacağı ifade ediliyor. Gıda güvenliğinde depolamanın önemine ve Türkiye’nin buradaki politikasını nasıl yorumlarsınız? Gıda krizinde ve tarım ticaretinde lojistik çok önemli. Lisanslı depoculuğun daha da güçlenmesi lazım. Mevcut yatırımlarımız ile beşte bir seviyesine geldik. Söke’deki yatırımda devreye alındığında beşte bir buçuk gibi bir depolama gücümüz olacak. Ülke genelinde tüm tarımsal ürünlerimizin üçte birini depolayabilir noktaya gelsek muhteşem olur. Gelecekte stratejik ürünlerin elde tutulması ve depolanması çok değer kazanacak.
Türkiye bu konuda iyi bir adım attı. Lisanslı depoculuk, çağdaş pazarlamada bir devrim niteliğindedir. Bunu daha geliştirmek gerekiyor.
İstediğiniz kadar üretin; bunu pazarlayamıyorsanız ve bunu zamanında ulaştıramıyorsanız ekonomik anlamda bir katkısı olmuyor. Gıda özelinde önemli bir iklim avantajımız, inanılmaz bir coğrafya ve ürün çeşidimiz var. Ama itibar olarak kötü noktadayız. Gıda ihracatında itibar olarak hiç iyi noktada değiliz. Bazı firmaların yaptığı hatalardan dolayı tüm Türkiye’deki f irmaların etkilendiğini görüyoruz. Bu konuda kan kaybı yaşamaya devam ediyoruz. Ülkeler ürün bulamadığında son noktada Türkiye’yi tercih ediyor. Son şık olarak bizi görüyorlar.
Türk gıdasının kalitesi hepsinin üstünde ama hak ettiği yerde değil. Kötü bir ünümüz var ve haksız bir ün. Çünkü çok kaliteli üretim yapan firmalarımız var. Bu sorunu çözmemiz gerekiyor. Tarım Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı özel bir proje ile bu konuya eğilmeli ve plan hazırlamalı. Gıda da itibarımızı geri kazanma projesinin yapılması gerekiyor.
Eklemek istedikleriniz…
İklim krizi toplu bir mücadele gerektiriyor. İklim krizi olduğu için gıda savaşlarının yaşandığını herkesin anlaması lazım. Suyu doğru kullanmıyoruz. Enerjide yenilenebilir’e tam olarak odaklanmıyoruz. Bu bütün dünyanın meselesi. Biz üzerimize düşeni yaparak başlayabiliriz. Bizim katkımız özelinde rüzgâr ve güneş enerjisine odaklanılması gerekiyor. Lisansların açılması lazım. Birçok modeller var. Doğalgazı depolamak yerine kendi kaynağımızla enerji üretebildiğimiz rüzgâr ve güneş santrallerini mutlaka arttırmalıyız.
Kriz dönemlerinde kendi enerji kaynaklarımızın öneminin daha fazla anlaşılması ve ders alınması gerekir.