“Gözüm, kulağım, kalbim, her şeyim bu hastanede.Devamlı saha turları yaparız, devamlı hastalarımızla diyalog halindeyiz. Çünkü sağlık sektörü böyle bir şey. Yüzü asık birini gördüğümüzde, “Ne oldu, yapabileceğim bir şey var mı?” demek, aslında tedavinin yüzde 50’si. Bu yüzden hepimiz sahadayız,
ben de arkadaşlarımın orkestra şefiyim.”
Hastane hizmetinde 3 tane bacağımız var. Birincisi binamız var. İzmir’de de Kent Hastanesi’ni 2004 senesinde açtığımızda çok güzel bir hastaneydi. Ben oranın kurucusuyum. Sonra Medicalpark geldi bizden daha güzel bir hastane yaptı. Bina olarak daha güzel ve şıktı. Sonra biz geldik onlardan daha şık bir bina yaptık. Yarın Acıbadem gelir, Liv gelir bizden daha güzel bir bina yapar. Bu tamamen vizyon ve parayla ilgili bir durum. İkinci bacak; tıp teknolojisi… Biz burada iyi bir teknoloji kurduk.
YARIN Dergisi’nin konuğu olan Medicana International İzmir Hastanesi Genel Müdürü Dr. Ulvi Ünal ile Medicana Grubu olarak İzmir’de planladıkları yeni yatırımları konuştuk. Balçova lokasyonunda İzmir’deki ikinci hastane yatırımı için yer arayışında olduklarını belirten Ünal, ayrıca önümüzdeki Mayıs ayından itibaren Çeşme’deki hastaneleri ile de hizmet vermeyi planladıklarını kaydetti. Ünal ile İzmir’deki yatırımları üzerinden Türkiye’deki sağlık sektörüne bütün yönleriyle ışık tuttuk.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1956 Kayseri doğumluyum. Babam Türkiye’nin ilk inşaat mühendislerinden, kara yollarına çok uzun yıllar emek vermiş. En son İzmir-Aydın Otoyolu’nun kontrol ekibinin başındaydı, 7 yıl önce kaybettik. İşine bağlılığı ve memleket sevdasıyla babam bize hep rol model oldu. Annem ise ev hanımı ama öğretmen olarak da çalıştı. Çok aydın, ilerici, modern bir ailede yetişen üç kardeşten en küçüğüyüm. Tıp doktoruyum. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde İşletme Yönetimi eğitimi de aldım.
Yüksek lisansımı da Sağlık Hizmetleri Yönetimi alanında tamamladım. Uzun yıllar iş yeri hekimi olarak çalıştım. Türkiye’nin ilk iş yeri hekimlerindenim. Kent Hastanesi’nin kurucularındanım. Son 6 buçuk senedir Medicana Sağlık Grubu’ndayım. İstanbul’da 4 yıl çalıştıktan sonra, 2 yıl önce Medicana İzmir Hastanesi’ni kurmak için geri döndüm. Yatırımın başından beri arazinin bulunmasından itibaren, İzmir’e böyle bir yatırımın yapılmasının gerekliliğini yönetim kurulu başkanımızla birlikte değerlendiren ekibin içindeydim.
Tıp sizin tercihiniz miydi? Yoksa ailenizin meslek seçiminde etkisi oldu mu?
Aslında ben ilk önce İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne girdim. Orada bir dönem okudum. Daha sonra Tıp Fakültesi’ne geçiş yaptım. Bu kararımda biraz ailemin etkisi oldu. Ailede mühendis çoktu ama doktor hiç yoktu. O nedenle Tıp Fakültesi’nde okumaya başladım. Çok da severek okudum ama içimde hala mimarlık sevgisi vardır. Şu anda bile devam eden hastane inşaatlarımızda ufak tefek eleştirilerde, mimari tavsiyelerde bulunuyorum. Evimde de hobi olarak mimarlıkla ilgilenmeye devam ediyorum. Eşim Nazan Hanım, eczacıdır. Çocuklarım ise meslek seçiminde daha farklı tercihlerde bulundu. Kızlarımdan Seza, işletme fakültesini bitirdi ve profesyonel anlamda sanatla uğraşıyor. Diğer kızım Şirin ise endüstri mühendisi.
Medicana International İzmir Hastanesi, 9 Eylül’de kapılarını açtı. 110 milyon dolarlık yatırım İzmir’de neleri değiştirdi?
Öncelikle bu hastanenin istihdama çok ciddi bir katkısı var. Sağlıkta teknolojinin gelişmesi insan sayısını azaltmıyor. Teknoloji, insan ile birlikte kullanılıyor. İşe alımlar tamamlandığında yaklaşık 1000 kişi olacağız. Biz insana yatırım yapıyoruz. Hem çalışanlarımızı hem hastalarımızı merkeze koyuyoruz. İzmir’de bir şeyleri değiştirmeye geldik. Nitelikli sağlık hizmeti verebilmek için ciddi bir birikimimiz var. İzmir hastanesi, grubumuzun 12’nci hastanesi. Medicana ismi ile hem Türkiye’ye hem İzmir’e değer katıyoruz. İzmir de bize değer katıyor.
Robotik cerrahi, tıbbın geldiği son nokta olarak görülüyor. İzmir’de robotik cerrahiyi kullanan ilk özel hastanesiniz. Robotik cerrahinin kullanıldığı özellikli işlerden bahseder misiniz?
Hastane yatırımlarında 3 önemli ayak var. İyi binalar yapmanız lazım, çok iyi ekipman almanız lazım, hekimlerinizi iyi seçmeniz, iyi bir kadro oluşturmanız lazım. İzmir’de Ege Üniversitesi Hastanesi ve Tepecik Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde birer robot var.
Özel sektörde de biri bizde olmak üzere 2 tane robot var. Kamuda bu hizmetler biraz daha zor yürüyor. Çünkü robot pahalı bir teknoloji. Robotun ilk çıkış amacı aslında kalp cerrahisi. Bu alan biraz daha yavaş ilerleyince, robot kullanımı üroloji, kadın doğum gibi branşlarda daha öne geçmiş. Kalp cerrahisinin geride kalmasının nedeni, çok zor bir iş olması, yapacak ekibin çok zor bulunması. Ege Bölgesi’nde robot ile kalp cerrahisi yapan ilk hastaneyiz.
Bu teknoloji ile, hastanın göğüs kafesi açılmadan, çok küçük bir kesiden kalp ameliyatı yapılıyor. Dolayısıyla iyileşme süreç klasik kalp ameliyatına göre çok daha hızlı. Medicana İzmir Hastanesi’nde 6 buçuk ayda 17 tane robotik kalp cerrahisi ameliyatı yaptık.
Yatırımlardaki uyguladığınız model nedir?
Daha kompakt, kendi içinde dinamiği olan hastaneler yapmak istiyoruz. İzmir’de de yapmak istiyoruz.
Uygun olması halinde lokasyon özelinde, İzmir’de ikinci bir hastaneyi de yapabiliriz diyorsunuz…
Evet. Lokasyonumuz da belli. Balçova Bölgesi’nde yer bakıyoruz. Balçova Bölgesi’nde eğer bizim modelimize uygun olabilecek, bizim sistemimize uygun olabilecek ve isteklerimizi karşılayacak yer bulabilirsek ikinci hastaneyi açmayı çok istiyoruz.
İzmir halkı Medicana International İzmir Hastanesi’ni nasıl karşıladı?
Tek kelimeyle, çok iyi. İzmirlilerin bir özelliği vardır, dışarıdan gelenleri biraz daha yavaş bünyelerine almak isterler. Bize çok büyük teveccüh gösterdiler. Poliklinik sayımız 150 bine yaklaştı. 10 bini aşkın ameliyat yaptık. Kalp ameliyatları, onkolojik kanser ameliyatları, mide ameliyatları, akciğer, karaciğer ameliyatları gibi çok büyük ameliyatlar yaptık. Biz İzmir’e Ege Bölgesi’ne hizmet etmeye geldik, onlar da sağ olsunlar bizim bu isteğimizi karşılıksız bırakmadılar.
“İzmir bize çok büyük teveccüh gösterdi” dediniz. İzmir’in sağlık hizmeti konusunda beklentisi neymiş?
Kaliteli sağlık hizmeti almak en büyük beklentisi imiş. İzmir’in en büyük şansı burada iki büyük üniversite var. Üstüne iki tane daha tıp fakültesi olan yeni üniversite katıldı. Bu hastaneler İzmir için oldukça önemli ancak geçtiğimiz yıllar içerisinde bu hastanelerde üretilen sağlık hizmetinin kalitesinde bazı düşüşler oldu.
Hekim kadroları zayıfladı, malzeme sıkıntısı ve kullanılan malzemenin yenilenememesi nedeniyle insanlar daha nitelikli sağlık hizmeti üretilen ve girdiği yerde de o sağlık hizmetini istediği vasıfta alabilen merkezlere yönelmeye başladı. Özel hastanelerin avantajları budur. İyi özel hastaneler bu hizmetleri daha kompakt ve de yüksek seviyeden vermeyi isterler.
Hastane hizmetinde 3 tane bacağımız var. Birincisi binamız var. İzmir’de de Kent Hastanesi’ni 2004 senesinde açtığımızda çok güzel bir hastaneydi. Ben oranın kurucusuyum. Sonra Medicalpark geldi bizden daha güzel bir hastane yaptı. Bina olarak daha güzel ve şıktı. Sonra biz geldik onlardan daha şık bir bina yaptık. Yarın Acıbadem gelir, Liv gelir bizden daha güzel bir bina yapar. Bu tamamen vizyon ve parayla ilgili bir durum. İkinci bacak; tıp teknolojisi… Biz burada iyi bir teknoloji kurduk.
Peki teknolojik kapasitesini kullanma oranı özelinde baktığımızda hakkettiği ölçüde mi kullanıyorsunuz?
Zaten işin sırrı burada. O makineyi eğer ki siz yüzde 70-75’in altında kapasiteyle kullanıyorsanız olmaz. Örneğin; 1,5 tesla MR ile optimum seviyede hizmet alabiliyorsam teşhis koymak için benim için yeterlidir. Tabi ki teknolojiyi takip etmek var. Ama hiçbir zaman boşa para vermememiz lazım. Çünkü bunların hepsi ülkemizin kaynağı.
Teknoloji kullanımı, akademik kadronun bir zaman sonra reflekslerinin ve algıda seçiciliğinin körelmesine neden olabiliyor mu?
Teknolojik yenileme ya da teknoloji birçok sektörde hayatı kolaylaştırır ve bunun yanında insana olan bağımlılığı, kullanıcıya olan bağımlılığı azaltır. Hizmet sektöründe insanı ön plana çıkar. Hastanecilik özelinde baktığımızda çok modern cihazlar alırız ama insan kaynağımızı azaltmayız. Biz aynı insan kaynağı ile gideriz. Çok iyi cihazlar almanın avantajı, bu insan kaynağının elini rahatlatmaktır. Koyduğunuz teşhisin güvenliği bir doktorun en büyük mutluluğudur. Akşam rahat uyur. Onu atalete götürmez. Tam tersine biz hala ne kadar teknolojiye ileriye götürsek de insan kaynağımızı aynı oranda arttırırız.
O zaman Türkiye olarak burada insan kaynağı olarak da avantajlı konumumuz var diyebilir miyiz?
Üçüncü bacak da işte bu; insan kaynağı. En önemli bacak hastanecilikte insan kaynağıdır. İstediğiniz kadar güzel binalar yapın, istediğiniz kadar büyük milyon dolarlık cihazlar alın, bu cihazları kullanan sağlık profesyonelleri işinde yetkin değilse hiçbir işe yaramaz.
Özellikle alanında en iyisi olan hoca için hangi hastanede ise oraya gidiyorsunuz!
Onun için insan kaynağı çok önemli… Sadece doktorlar özelinde değil hemşire ve teknikerlerimden, idari kadroma, teknik kadroma, satın almama, kurumsal iletişim ve pazarlama ekibine kadar. Hepsindeki insan kaynağını işinde yetkin olan kişiler arasından seçerseniz sırtınız yere gelmez. Medicana İzmir Hastanesi’nin başarısı insan kaynağıdır. Bu konuda mütevazi olmayacağız.
Son dönemde özellikle sokak arası diyebileceğimiz boyutta hastaneler açıldı. Son iki yıllık kriz içerisinde baktığımızda da bankaların elinde; hastane devirlerinin, hastane binası devirlerinin ‘kelepirden satılık’ dediğimiz tesisleri görüyoruz. Önümüzdeki süreçte bu sistem yerini sizin dediğiniz gibi tamamen zincir sisteme mi bırakacak? Bunun artıları ve eksileri ne olur? Tekelleşmeye sebebiyet verir mi?
Dediğiniz doğru, benim bildiğim Türkiye’de 500 tane satılık hastane var. Bu bizi hem korkutan bir şey, hem de iyi bir şey. Hep tekelleşmeden çekiniriz ama sağlık kendi içinde pahalı bir hizmet. Sağlık hizmetinin maliyet analizini yaptığımızda en büyük sıkıntımız gelir değil. Bizim en büyük sıkıntımız gider kaleminde. Giderimizi kontrol ettiğimiz müddetçe karlılığımızı arttırabiliyoruz. Zincir hastaneler ölçekli çalıştıkları için gider tarafını daha iyi kontrol ederler.
Küçük hastanelerin gider taraflarında öyle sıkıntıları var. Gelir tarafında da küçük hastaneler genelde hekimlerin küçük birikimleri ile kurulan hastanelerdir. Bu hastanelerde en önemli olan gelir kaynakları direkt devlete dayanan gelir kaynaklarıdır. Bunun çok uzun süredir mücadelesini veren grubun içindeyim. Sadece SGK’ya dayanan gelir modeli ile hareket edenlerin sonları hüsran oluyor. Çünkü ülkenin ekonomisi ve ülkenin sağlığa ayırdığı bütçe belli. GSMH içinde sağlığa ayrılan pay devamlı oran olarak düşmektedir. Halbuki daha önce dediğim gibi sağlık pahalı bir şey. Onun için geliriniz düşerken, giderinizi yükseltmemek mecburiyetindesiniz. Giderinizi de aynı şekilde düşürmeniz lazım. Küçük hastanelerin sıkıntısı; orada en ufak bir devlet kaynaklı küçülmede çok ciddi sıkıntı içine düşüyor olmalarıdır.
Sağlıkta hem büyük oynayacaksınız hem de sadece devlete dayalı olmayacaksınız. Burada gelir bacağının ikinci veya üçüncü bölümlerini de sisteme katmanız lazım. Devlet bir şey öder, özel sigorta bir şey öder, vatandaşta cebinden de bir şey öder. Buradaki üçünün toplamı sizin aldığınızdır. Buradaki amaç vatandaşın cebinden çıkanı minimize etmektir.
Vatandaşın cebinden çıkanı minimize etmek için ya devlet tarafını yükselteceksiniz ya da bunu da yapamıyorsanız özel sigortayı yükselteceksiniz. Ülkenin ekonomisi ortada malum. Cepten de para çıkmasını istemiyoruz. O zaman yapacağımız şey ne özel sağlık sigortası, tamamlayıcı sağlık sigortası gibi dediğimiz gelir üreten modelleri teşvik etmemiz gerekiyor. Bu ülkenin sağlıkta yapması gereken en büyük şey budur.
Hepimizin arabamızın kaskosu var. Ancak çoğumuzun özel sağlık sigortası yok. Mal canın yongası tamam ama sağlık da öyle… Hele bu Covid-19 döneminde herkes bunun ne anlama geldiğini daha fazla anladı.
Covid-19 farkındalığı arttırır mı?
Biraz kötü bir örnek ama tabi ki arttırır. İnsanlar artık sağlığın ne anlama geldiğini biraz daha anlamaya başladı. Sağlık pahalı bir iş.
Türkiye olarak baktığımızda, Avrupa ile ya da dünya ortalamasında sağlık hizmetleri konusunda ucuz kalıyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın da son dönemde özellikle sağlık turizmi konusunda ciddi bir atılım yaptığını görüyoruz. Ama istediğimiz hıza erişebilmiş değiliz. Türkiye bu konuda nerede tıkanıyor. Bu konudaki tespitleriniz neler? Özellikle Bakanlık ve kamu hastaneleri burada bir entegrasyon sağlayamıyor mu?
Size katılıyorum. Sağlık Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı ile aramızdaki entegrasyon istediğimiz düzeyde değil. Kamu otoritesi, kontrolü elinde tutarak, sistemi yönetme çalışıyor.
Bu yöntemin doğru bir model olduğunu düşünmüyorum. Bana sorarsanız, devlet daha kontrol edici mekanizmalarda olmalı. Bakın, sağlık turizmi ve buna bağlı olarak turistin sağlığı dediğimiz turizm sağlığı esasında çok önemli.
Bunu herkes söylüyor, devlet de, cumhurbaşkanı da… Ama biz hala daha Avrupa Birliği ile kendi aramızdaki karşılıklı sağlık müktesebatını düzenleyemedik.
Şehir hastaneleri modeli konusundaki tespitlerinizi almak isterim. Şehir hastanelerini de sağlık turizmi içine dahil etmek doğru bir uygulama mı?
Biz burada duruyoruz ve varız, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Kendi yağımızla durmadan hasta bulmaya çalışıyoruz. Bize de geliyor, obeziteden vb. hastalar ama biz bu konuda devletimizden maalesef gerekli desteği almıyoruz.
Buradaki önemli unsurlardan birisi direkt uçuş… İzmir’e direkt uçuş konusunda çok limitli bir süreç varken siz sağlık turizmi konusunda ve sağlık konusunda bir üs olmayı nasıl hedefliyorsunuz? İnsanların kalış süreçlerinde Çeşme bir noktaya kadar güç ama nereye kadar bir güç? Şehir otellerimizin durumu ortada. Bu alt yapıyla şehir ne ölçüde sağlık konusunda bir üs olabilir?
Bu konuda da size belli oranlarda katılıyorum, belli oranlarda katılmıyorum. Eğer sağlık hizmetin iyiyse insanlar her yere gelirler. İzmir’e de gelirler. Yeter ki iyi sağlık hizmeti üretin ve de bunu iyi pazarlayın. Hiç önemli değil, isterse iki uçak değiştirsin isterse üç uçak değiştirsin. Evet handikap buraya direkt uçaklarının olmaması, İstanbul üzerinden geliyor olması. Evet, İzmir’in şanslı olduğu taraf ne? Doğamız güzel ancak asıl olan biz iyi sağlık hizmeti üretiyoruz. Medicana International İzmir olarak bu konuda iddialıyız.
Oyunun kurallarını değiştirdik diyorsunuz!
Evet. Biz kartları yeniden karıyoruz. Bakın biz robotik cerrahi yapıyoruz. İzmir’de 4 tane robotik cerrahisi olan hastane var. Ama niş alanımız çok önemli. Biz robotla kalp cerrahisi yapıyoruz.
İzmir hastanesinde spesifik uzmanlaştığınız alanlar olacak mı? Bu konuda ön plana çıkaracağınız branşlarınız olacak mı?
Yurt dışından robotik kalp cerrahisi için hasta getirmeye başlıyoruz. Hiç tahmin etmeyeceğiniz yerlerden Avrupa, Kuzey Avrupa, Afrika’dan gelecekler.
Akademik kadroya yeni transferler mi olacak?
Bizde transfer bitmez, Beşiktaş gibiyiz. (Gülerek…) Şu anda 100 hekimimiz ile akademik olarak çok ciddi şekilde üst seviyelerdeyiz. Yeni arkadaşlar gelecek ama zaten omurga çok güçlü. Radyasyon onkolojisine başlıyoruz. Hematoloji çok iddialı giriyoruz. Bütün branşlarda iddialıyız. Transfer her zaman olacaktır. Transfer olmadan olmaz. Sohbetin başında çok hoş bir nüans vardı. “Biz de olsak başkası da olsa burası yeni yatırmalara aç bir Pazar” dediniz. Yani yeni oyuncularda gelebilir, yeni oyuncalarda İzmir’de olabilir. Olabilir, gelebilir. İzmir güzel bir Pazar. Bizim avantajımız ne?
Biz buradayız. Dışarıdan yeni bir yatırımcının gelip buraya bu büyüklükte yatırımlar yapması çok zor. Burası 110 milyon dolarlık bir yatırım. Böyle bir yatırımı bu ekonomik ortamda yapması çok kolay bir iş değil. Ben Balçova’ya hastane açsam çamaşırhane koymam. Çünkü burada çamaşırhanem var.
Orada düşündüğünüz yatırım bu ölçekte olmayacak mı?
Biraz daha küçük. Belli bölümleri orada toplarız belli bölümleri burada toplarız. Çok da bölünmekte israf, insan gücünü de parçalayamıyorsunuz. Bu sıkıntı yaratır.
Kurucunuz Hüseyin Bey ile açılış sürecinde sohbet ettiğimizde “Seda, 25 yıl burada yatırım yapabilmek için bekledim. Çok bürokratik engellere karşılaştım. Keşke 25 yıl önce gelebilseydim” demişti. Grup olarak bürokratik sürece çok ciddi bir güven verdiniz ki orada yeni yatırım yapabilecek kadar hızlı yol alabiliyorsunuz?
Evet bürokratik bir sürü engel var ama aşacağız yani aşacağız aşmak mecburiyetindeyiz. Yoksa yerimizde durursak biraz önce sizin dediğiniz gibi küçülürüz yani düşeriz. Çeşme’ye gidiyoruz.
Çeşme bu sezon açılıyor mu?
Bu sezona yetişmiyor. Çünkü orada inşaat yasağı var. Güzel bir yatırım yapmak istiyoruz. Çok güzel bir yerle el sıkıştık. Önümüzdeki Mayıs ayında hizmete açmayı planlıyoruz.
Masanızdaki ekranlardan hastaneyi gözlemlediğinizi görüyorum. 24 saat bu şekilde çalışıyor musunuz?
Bizim hastanemiz teknolojik alt yapısı çok güçlü bir hastane. 275 noktadan görüntü alıyoruz. Hasta güvenliği açısından bu önemli. Ben bütün bu görüntüleri 24 saat boyunca bilgisayarımdan takip ediyorum. Sadece ben değil, merkez ekibimiz de takip ediyor. Tüm gün takip halindeyim. Ameliyathanelerimizde neler oluyor, yoğun bakımda bir aksaklık var mı, bunları gözlemliyorum. Hasta mahremiyeti önceliğimiz, hiçbir hasta odasının içini, hiçbir ameliyathanenin içini göremeyiz, ama müşterek tüm alanları görebiliyoruz. Gözüm, kulağım, kalbim, her şeyim bu hastanede. Devamlı saha turları yaparız, devamlı hastalarımızla diyalog halindeyiz. Çünkü sağlık sektörü böyle bir şey. Yüzü asık birini gördüğümüzde, “Ne oldu, yapabileceğim bir şey var mı?” demek, aslında tedavinin yüzde ellisi. Bu yüzden hepimiz sahadayız, ben de arkadaşlarımın orkestra şef iyim.