İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı aynı zamanda TOBB ve Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Işınsu Kestelli: Yer altı zenginlikleri sınırlı olan bir ülkede, kalkınma ve ekonomik refahı artırma konusundaki en büyük potansiyelimiz, kullanılmayan kadın iş gücümüzdür.
“Ülkemizin ekonomide kadının itici gücünden faydalanması şart. Kadının konumunun güçlendirilmesi için mücadele etmek gerekiyor.”
İzmir Penceresi sayfalarımızın bu sayıdaki konuğu Işınsu Kestelli oldu. Türkiye’nin ilk kadın Borsa Başkanı ve TOBB Yönetim Kurulu’nun ilk kadın üyesi Işınsu Kestelli ile kariyer öyküsünü, sivil toplum kuruluşlarındaki görevlerini, Türkiye tarımı ve İzmir Ticaret Borsası olarak tarıma yönelik faaliyetlerini konuştuk. Kestelli, İzmir için öncelikli hedeflerini; her alanda yüksek teknoloji ile öne çıkması, fazla büyüyen İstanbul’dan uzaklaşan nitelikli iş gücünü çekmesi, şu anda birbirinden bağımsız olarak işletilen kentteki dört limanın entegrasyonunun sağlanmasıyla yeniden dünyanın en güçlü liman kentlerinden biri olarak öne çıkması, üretici ve ihracatçı kent olarak yükselmesi olarak sıralıyor. Türkiye’nin ekonomide kadının itici gücünden faydalanması gerektiğini vurgulayan Kestelli, kadının çalışma hayatında daha fazla yer alması, daha fazla kadın girişimcinin ortaya çıkması, yönetim kurullarında daha yüksek oranda temsil edilebilmesi için bir seferberlik çağrısında bulundu.
Asistan Olarak Başladı, STK’lara Lider Oldu
Sizi tanıyabilir miyiz?
Konya’da doğdum. Aslında İzmirliyiz. Biz iki kız kardeşiz… Babam, Türkiye’nin ilk kuşak valilerindendi. Ailem; yani rahmetli babam ve hâlâ en büyük akıl hocam olan annem iyi bir eğitim alabilmemiz için bize imkân sağladı. Biz de açılan bu yolda emin adımlarla yürüdük. İzmir Amerikan Kız Lisesi’nin ardından Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde İktisat okudum. Benim okuduğum dönemde bölümün adı Para ve Banka idi. Üniversitenin son sınıfında Raks Dış Ticaret’te asistan olarak çalışma hayatına atıldım. Raks’taki görevimden üç ay sonra DYO’ya bağlı bir şirkete genel müdür asistanı olarak geçtim. Bir süre sonra başka bir bölümde çalışmak istediğimi söyledim ve satış koordinatörü oldum. Buradan Turyağ’a yine genel müdür asistanı olarak geçtim. Ardından ısrarlarımla beni satın alma departmanına aldılar ve en sıradan işleri verdiler, üç yıl sonra o bölümün müdürü oldum.
Turyağ’ın Türk Henkel’le birleşme döneminde ben de İstanbul’a gidenlerin arasındaydım. Türk Henkel’de dünya genelinde bitkisel yağ pazarını öğrendim. Ayrıldıktan kısa süre sonra bir arkadaşımla ortak şirket açtık. İlk dönemleri çok sıkıntılı geçirdik, sonra işler yoluna girdi. Şirketi 10 yıl yaşattık. Daha sonra ortağıma devrederek 2008’de kendi şirketim Agritrade’i kurdum. Turyağ’da çalıştığım dönemden başlayarak da kesintisiz olarak Borsa çatısı altında yer aldım. Ailemin, iyi eğitim başta olmak üzere verdiği büyük destek ve çalıştığım kurumların küresel niteliği ufkumu açtı. Girdiğim her yeni kapı, tanıdığım her yeni insan bana yeni şeyler öğretti. Bu tecrübe de yarına güvenle bakmayı ve cesur davranmayı beraberinde getirdi.
Bugün İTB Başkanlığı’nın yanında, TOBB ve Borsa İstanbul gibi önemli kurumlarda Yönetim Kurulu üyesi olarak İzmir’i temsil ediyorum.
TOBB özelinde baktığımızda aslında rol model birisiniz. İki kadın başkandan birisiniz. Son olarak da ilk defa yönetim kuruluna seçilen yönetim kurulu üyesisiniz. Bu özelden önceliklen- direceğiniz projeler neler olacak
TOBB, Türkiye’nin her kentini, her ilçesini, her sektörünü, her kültürünü temsil eden son derece demokratik ve gelişime açık bir yapı. Bu ortamda ben de hem İzmir’in hem Türkiye’nin hem de tarımın ve tarıma dayalı ticaretin sesi olmaya gayret edeceğim. Ayrıca TOBB’un ülkemizde halen en dezavantajlı kesimler arasında yer alan kadınlar konusunda daha aktif olması için mücadele edeceğim.
İzmir Ticaret Borsası olarak TOBB İzmir Kadın Girişimciler Kurulu’nun koordinatör Borsasıyız. İzmir’de, görev yapan KGK Başkanları ve üyelerinin de gayretleriyle eğitim, meslek edindirme ve destekleme alanında önemli işlere imza attık. Şimdi bu çalışmalarımızı daha geniş kesimlere yayabilme arzusundayız.
Ve temsil ettiğim İzmir… İzmir sanayi, turizm, tarım, ticaret ve hizmet sektörlerinin dengeli olarak geliştiği, sürdürülebilir büyümeyi önceleyen bir kent. Bu dönemde İzmir’in her alanda yüksek teknoloji ile öne çıkması, fazla büyüyen İstanbul’dan uzaklaşan nitelikli iş gücünü çekmesi, şu anda birbirinden bağımsız olarak işletilen kentteki dört limanın entegrasyonunun sağlanmasıyla yeniden dünyanın en güçlü liman kentlerinden biri olarak öne çıkması, üretici ve ihracatçı kent olarak yükselmesi öncelikli hedeflerimiz. Bunun için kentteki tüm sivil toplum örgütleri, yerel yönetimle örnek bir uyum içinde çalışıyoruz.
Yabancı sermayeyi tarıma çekebilmek için ise önce ekonomik istikrara, uzun vadeli planlamaya ihtiyaç var. Coğrafi işaretli ürünler, marka değerine yatırım yapan firmalar, ekonominin rayına oturduğu bir dönemde illaki yabancıların radarına girecektir.
Temsilde kadının gücünü arttırmak için vermek istediğiniz mesajlar neler olur?
Son 100 yılda hem dünyada hem ülkemizde çok önemli bir mesafe kat ettik ama asla yeterli değil. Eğer bir ülkenin nüfusunun yarısı kadınlardan oluşuyor ve eşitlik sadece bununla sınırlı kalıyorsa eşitlikten ve adaletten söz edemeyiz. Bize oranla eşitlik anlamında çok daha iyi noktada olan Avrupa Birliği ülkelerinde bile kadınların şirketlerin yönetim kurullarında eşit temsili için kapsamlı ve zorlayıcı çalışmalar yürütülüyor. Biz daha geriden geldiğimize göre onları yakalamak için daha çok çalışmalıyız.
Ülkemizin ekonomide kadının itici gücünden faydalanması şart. Bunun için atılması gereken adımlar var.
- ▶ Girişimciliği özendirecek teşvikler,
- ▶ Daha çok kadın temsilini sağlayacak düzenlemeler,
- ▶ Tedarik zincirinde kadın girişimcilere pozitif ayrımcılık,
- ▶ Daha fazla kadın istihdamını sağlayacak ekonomik ve toplumsal iklim,
- ▶ “Eşit işe eşit ücret” gibi çağın gerektirdiği uygulamalar…
Bütün bunları hızlıca başarabilmemiz ve hatta ötesine geçmemiz gerekiyor. Özetle, kadının konumunun güçlendirilmesi için mücadele etmek gerektiğinin altını özellikle çizmek istiyorum. Buna gerçekten ihtiyacımız var.
Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin…”
Nasıl Türk kadınına seçme ve seçilme hakkını getirerek Batılı ülkelerin önünde yer aldıysak, kadınlarımızın üretime, iş gücüne, ekonomik hayata katılımında da aynı refleksi gösterebilmeliyiz.
“Tüm iyileşmelere karşın hâlâ tek kanadıyla uçmaya çalışan kuş gibiyiz. Kadının çalışma hayatında daha fazla yer alması, yönetim kurullarında daha yüksek oranda temsil edilebilmesi için bir seferberlik başlatmalıyız” ifadeniz dikkat çekici. Bu söylemininiz üzerinden önceliklen- dirilmesi gereken hususlar neler?
Bu konu bizim yapısal sorunlarımızdan biri. 21 milyon kadının evde oturduğu bir ülkenin istediği hızda koşması kolay değil.
Yapılan tüm araştırmalar üst yönetimde kadınların etkin bir şekilde temsil edildiği şirketlerin kurumsal ve finansman performansında, alınan kararların kalitesinde ve etik davranışlarda artış yaşandığını ortaya koyuyor. Ayrıca yine yapılan tüm araştırmalarda, tüketim kararlarının büyük çoğunluğunun kadınlar tarafından alındığına dikkat çekilerek, pazarın daha doğru bir şekilde algılanması, müşteri ihtiyaçlarının daha iyi karşılanması, daha iyi ürün ve hizmet sunulması açılarından da kadınların şirket yönetimlerdeki varlığının önemli olduğu vurgulanıyor.
Bizler de Türkiye olarak kadının çalışma hayatında daha fazla yer alması, daha fazla kadın girişimcinin ortaya çıkması, yönetim kurullarında daha yüksek oranda temsil edilebilmesi için bir seferberlik başlatmalıyız.
Bu konuda her bireyin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. El birliğiyle çalışma hayatındaki kadın sayısını hem girişimci hem de işçi bazında artırmamız lazım. Bunu da en temelden başlayarak güçlü bir eğitim hamlesiyle desteklemeliyiz. Her 10 erkek işverene karşılık sadece 1 kadın işveren var. Kadınların şirket yönetimlerinde temsil oranı çok düşük. Son Meclis seçimlerinde en yüksek kadın milletvekili oranına ulaşmış olsak da bu oran ancak yüzde 20. Önümüzde çok net bir örnek var: Türkiye olarak kadınların iş gücüne katılımında ve verimlilikte Güney Kore’yi yakalayabilmiş olsak, dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasında 7-8 basamak yukarı çıkmamız mümkün. Yer altı zenginlikleri sınırlı olan bir ülkede, kalkınma ve ekonomik refahı artırma konusundaki en büyük potansiyelimiz, kullanılmayan kadın iş gücümüz.
Son dönemlerdeki en büyük hobim, Butik Otel KestelInn
“STK görevleri, iş hayatı bazı şeylere vakit ayırmaktan beni alıkoyuyor. Yoğun olan iş tempomda sosyal hayatım için kendi reçetemi yaratmak durumundayım. Benim iş yaptığım insanlar da özel hayatımda vakit geçirdiğim dostlarım da hemen hemen aynı kişiler. Bu nedenle işimizi yaparken ailelerimizi de ihmal etmiyoruz.
Evde sık sık arkadaşlarla dostlarla bir araya geliriz. Öncesinde hazırlıklar için mutlaka mutfakta oluyorum. Evde çok fazla yemek kitabım var. Onları incelemek ve uygulamaktan keyif alıyorum. Fırsat bulduğumda yemek yapmak beni rahatlatıyor. Ve tabii ki seyahat etmek… Seyahat etmeyi seviyorum. İnsanı yenilediğini, şarj ettiğini düşünüyorum. Bu nedenle kısa kaçamaklar halinde de olsa seyahat etmek için mutlaka fırsat yaratıyorum.
Geçen yıl Alaçatı’da açtığımız butik otel KestelInn son dönemlerdeki en büyük hobim diyebilirim. Hem Türkiye’den hem de tüm dünyadan çok önemli yazar, düşünür ve influencer ağırlama imkânımız oldu. Ovacık’ta ‘çiftlik’ olarak adlandırdığımız arazimizde de organik tarımla uğraşıyoruz. Orasıyla daha çok eşim Can Bey ilgileniyor. Açıkçası her ikimiz için de yeni bir sosyalleşme ve keyif alanı haline geldi KestelInn.”
Tarıma dayalı sanayinin sesini daha fazla duyurmak için TOBB bünyesinde önceliklendireceğiniz çalışmalar neler olacak?
İTB olarak tarımda teknoloji kullanımının yaygınlaştırılmasını, geleneksel ürünlerimizin Ege’nin yumuşak gücü gastronomi kaldıracıyla değerlenmesini önceleyen çok değerli projeler yürütüyoruz. İzmir’deki Oda ve Borsalar olarak Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri alanında önemli iş birliklerine ve ortaklıklara imza attık, bu alanda ciddi mesafe de kat ettik. Şimdi de TOBB bünyesinde el birliğiyle bu projeleri hayata geçireceğiz. Türk tarımını küresel alanda daha rekabetçi bir hale getirmek için çalışacağız. İzmir Tarım Teknoloji Merkezi (İTTM) ve Ege Gastronomi Projesi gibi çalışmalarımızla da büyük fark yaratacağız. Cumhuriyet’in kurulup gelişmesinde tarım lokomotif sektördü. Değişen dünya düzeni, artan nüfus ve talep Cumhuriyet’in 100’üncü yılında tarımı yeniden başrole taşıyacak. Tarım en stratejik sektörlerin başında yer alacak. İzmir olarak bu alanda söyleyecek çok sözümüz, yapacak çok işimiz olduğuna inanıyoruz ve bu doğrultuda, hep birlikte çalışıyoruz.
Mutlaka milli tarım politikamız kendi kendimize yeterlilik ana ekseni üzerine inşa edilmeli. Hangi ürünün, nerede, ne kadar ekileceği belli olmalı. Böylece bazı ürünlerde arz fazlası yaşanırken bazı ürünlerin bulunamamasının önüne geçilmeli. Çiftçilerin üretiminin sürdürülebilir kılınması için teşvik politikaları iyi belirlenmeli.
İzmir Tarım Teknoloji Merkezi ve Ege Gastronomi Projesi gibi çalışmalarınızda bugün gelinen nokta nedir?
İzmir Tarım Teknoloji Merkezi ve Gastronomi Projelerimiz uçtan uca tasarlanmış, birbiri ile konuşan ve birbirini tamamlayan nitelikte iki proje. Bu sistem; 130. yılımızda tarımın servetini dönüştürme hedefiyle çıktığımız yolun iki önemli kilometre taşı. İTTM; tarımsal üretim süreçlerinin geliştirilmesini ve iyileştirilmesini hedeflerken, Gastronomi Projesi; tarımsal ürünlerimizin markalaşmasına ve tanıtımına katkı koyarak tüm değer zincirinin ekonomik gelişimini hedefliyor. Her iki projemizin kesişim noktasının tarım sektörümüz ve dolayısıyla da çiftçilerimiz olduğunu söyleyebiliriz.
İTTM, Borsamızın gözbebeği projelerinden. Büyük emek verdik. Ülkemiz tarımının; planlama, teknoloji açığı, insan kaynağının yaşlanması, finansmana erişim, su ve toprak başta olmak üzere doğal kaynaklarımız üzerindeki baskı gibi bazıları akut, bazıları kronik sorunları var. Üretim miktarı ile dünyanın 10 büyük tarımsal üreticisinden biri olan Türkiye’nin, bu sorunları hızla geride bırakarak örnek bir ülke haline gelmesi bir zorunluluk. Bu meydan okuma ülkemizin önemli bir kesiminde farkındalık yarattı ve güçlü bir çözüm iradesinin ortaya çıkmasını sağladı. Biz İTTM’yi sürdürülebilir, rekabetçi ve verimli bir tarım sektörü için bilgi ve iletişim sektörünün daha güçlü katılımını sağlamak; tarımın dijital dönüşümünü destekleyen bir tarım girişimciliği ekosistemini hayata geçirmek üzere kurduk.
Türkiye İş Bankası, Ziraat Bankası, Denizbank gibi tarıma büyük yatırım yapan üç kuruluş İTTM’nin ortakları arasına katıldı. Başlı başına bu bile İTTM’nin ne kadar doğru bir proje olduğunun kanıtı. Tarım ve Orman Bakanlığımızın desteği ile Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin Menemen’deki tesislerini projenin kuluçka merkezi olarak benimsedik. İTTM’ye büyük avantaj ve ivme kazandıracak TEKMER statüsü için yaptığımız proje başvurumuz KOSGEB tarafından kabul edildi. İlmek ilmek işleyerek son aşamaya getirdiğimiz İzmir Tarım Teknoloji Merkezi (İTTM) artık kapılarını açmaya hazır. Bu yıl İTTM’nin resmi açılış yılı olacak. İTTM, sektörün tüm paydaşlarını aynı çatı altında toplayacak ‘Living Lab’ yani ‘Yaşayan laboratuvar’ kimliğiyle Türk tarımı için, Türkiye’ye özgü çözümler geliştirecek. Büyük emek, kaynak ve enerji verdiğimiz bu projenin, Türk tarımının değişim ve dönüşümünde önemli bir kaldıraç işlevi görmesini umut ediyoruz. Tarımın akıl, bilim ve teknoloji ile birlikte yol alacağı yeni bir dönem başlayacak. Bu konuda çok iddialıyız.
Ege’nin yumuşak gücü olarak tanımladığımız yeme içme alanındaki derin kültürünü ve zenginliğini açığa çıkaracak Ege Gastronomi Projesi için İzmir Büyükşehir Belediyesi ile iş birliği protokolü imzaladık. Ege’ye yeni bir değer yaratmak için yola çıktık. Bu, tarladan tabağa tüm süreçleri etkileyerek bölgesel kalkınmayı amaçlayan bir gastronomi çalışması… Tarihi Borsa Sarayı restorasyon süreci tamamlanınca, yeni dönemde Borsanın kurumsal hizmetlerinin yanı sıra Ege Gastronomi Merkezi Projesi’ne de ev sahipliği yapacak. Merkezde, gastronomi ile ilgili çok sayıda envanter oluşturulacak. Uygulama ve markalaşma projeleri hayata geçirilecek.
Farklı disiplinlerin bir arada olduğu bütünleşik bir eğitim ve araştırma metodu ile gelenekten geleceğe uzanan sürekli eğitim (girişimcilik, dijital teknolojiler, tarım teknolojileri, mutfak ve ürün) çalışmalarının yapıldığı bir eğitim, araştırma ve uygulama merkezi olmayı hedefliyor.
Gastronomi projemizin ete kemiğe büründüğü ilk adımı ‘gastronomi / ALAÇATI DENEYİM NOKTASI…’
Burası, bölgenin gastronomi kültürü ve ürünleri, şef etkinlikleri, deneyim rotaları ve tadım etkinlikleri ile ulusal ve uluslararası kamuoyuna tanıtılması üzerine çalışıyor. Çeşme Belediyesi ve İzmir Ticaret Borsası iş birliğinde, yerel ürün, üretici ve paydaşları destekleyecek faaliyetlerde merkez üs işlevi görecek. Bölgenin gastronomik değere sahip ürünleri; entegre iletişim çalışmaları, deneyim rotaları, şef, tadım etkinlikleri ve eğitimleri ulusal ve uluslararası alanda tanıtılıyor.
Merkezimiz, yerel ürün ve üreticiyi, değer bilen alıcılarla buluşturarak Çeşme -Alaçatı- Ovacık üçgeninin kalbi olacak. Amacımız burada kuracağımız yerel kalkınma modelini kısa sürede Ege Bölgesi’ne yaymak. Buradan başlayacak gastronomi hareketinin, tüm Ege Bölgesi’nin tarım ve turizmle kalkınmasında koşar adımlarla sonuca varacağımız bir yolu bizlere açacağına inanıyoruz.
Bunların dışında, tarımın bir diğer acil ihtiyacı olan eğitim alanında çözümler üretmek için de İzmir Ticaret Borsası Eğitim, Kültür ve Sosyal Entegrasyon Vakfı BORSAV’ı kurduk.
BORSAV ile başta üye eğitimleri, tüketici eğitimleri, mesleki eğitimler, tarımla ilgili üretim ve teknoloji eğitimleri, gastronomi eğitimleri olmak üzere tarım ve bağlantılı sektörlerin gelişimine katkı sağlamayı amaçlıyoruz. BORSAV aracılığıyla uzun vadede bir tarım üniversitesinin kurulmasına öncülük etmeyi hedefliyoruz.
TDİOSB ile Ege Bölgesi’nin tarım ürünleri ihracatı kulvar değiştirecek Ege Bölgesi’nin tarım ihtisas organize sanayi bölgeleri konusundaki gelişimini yorumlar mısınız? Bu süreçte vurgulamak istediğiniz başlıklar var mı?
Ege Bölgesi’nin tarımsal üretim ve ihracatında Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nin (TDİOSB) önemli bir yeri var. İzmir’de son yıllarda sivil toplum kuruluşları arasında yakalanan uyum tarım alanında da meyvelerini veriyor. Kentteki ekonomi STK’ları bir yandan kendi alanlarında icraatlarını sürdürürken, diğer yandan İzmir ekonomisine değer katıyor.
TDİOSB yatırımları sayesinde, kümelenmenin getirdiği avantajlarla hem üretim maliyetleri düşüyor hem de verim artırılıyor. İzmir’in tarımda sahip olduğu büyük gücü birkaç adım ileri taşıyarak, küresel anlamda öne çıkan bir oyuncu olmasında güçlü rol oynayacak. Dikili’de Seracılık, Bayındır’da Süs Bitkileri, Kınık’ta Bitkisel Üretim Organize Sanayi Bölgesi gibi kalıcı ve katma değerli TDİOSB’ler devreye girdiğinde Ege Bölgesi’nin tarım ürünleri ihracatı kulvar değiştirecek.
Tarım ürünleri ihracatımızın orta vadede TDİOSB’lerin katkısıyla, 10 milyar dolara ulaşması ön görülüyor.
Geçtiğimiz günlerde EGİAD’ın düzenlediği Dijital Dönüşüm Zirvesi’nde Urla’nın dijital tarım start-uplarının merkezi yapılmasına ilişkin önerileri dinledik. Bu konudaki düşüncesiniz nedir?
Her düşünce, her yeni fiikir bizim için çok değerli. Ama kısa sürede en etkili çözümü alabilmek için, İzmirli STK’lar uzun zamandır önemli iş birliklerine imza atıyor. Dijital tarım start-upları için İTTM önemli bir çekim merkezi olacak. Dolayısıyla birbirine rekabet eden değil birbirini destekleyen projelere imza atmalıyız. Çünkü asıl meselemiz İzmir adına yeni başarı öykülerine el birliğiyle imza atabilmek.
Dünya ve Türkiye ekonomisi özelinde zor bir dönemi yönetiyoruz. Bu süreçte Türkiye ekonomisinde önceliklendirilmesi gereken hususlar neler?
Dünya, ekonomide zor bir stres testinden geçiyor. 2008 küresel kriziyle hızlanan, pandemiyle başka bir noktaya evrilen bir yeni arayış dönemi bu. İttifakların yeniden şekillendiği, sürdürülebilirlik kaygısıyla tedarik zincirlerinin yer değiştirdiği bir süreçten söz ediyoruz. Böyle bir manzarada proaktif davranan, küresel ihtiyaçları iyi sezip ön alan ülkeler yeni cazibe merkezleri olacak.
Yükselen pek çok yeni iş alanı var ama biz tarım ve hayvancılığın bu anlamda mutlaka önceliklendirilmesi gereken sektörlerin başında geldiğine inanıyoruz. Eğer ülke olarak tarım ve hayvancılığın milli gelire katkısını yeniden çift haneye çıkaracak atılımı sağlayabilirsek çok önemli bir işi başarmış oluruz. Kovid-19 salgınıyla birlikte yepyeni bir dönem başladı. 1920’lerde 1,9 milyar olan dünya nüfusu bugün 8 milyar. 2050 yılında 10 milyara ulaşması bekleniyor. Küresel gıda talebinin buna paralel olarak artmasını beklemek de kaçınılmaz hale geliyor. Yapılan farklı çalışmalarda, gıda talebinin 2050 yılına kadar yüzde 59 ila yüzde 98 arasında artacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla artan talebi karşılamak için tarımsal üretim artışı bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Günümüzde tüm ülkeler tarımda kendi kendine yeterli olabilmeyi stratejik bir hedef olarak benimsemiş durumda. Sektöre ayrılan kaynaklar da sermayenin ilgisi de her geçen gün artıyor. Tarım yeniden 100 yıl önceki parlak günlerine dönüyor.
Tarımsal üretimde dünyada ilk beşe girdiğimiz anda ekonomimizin ve pek çok probleminin kendiliğinden çözüldüğünü göreceğiz. Umarım el birliğiyle Türk tarımını ve hayvancılığını küresel rekabette daha güçlü bir kimliğe kavuşturabiliriz.
Yakın bir gelecekte açılışını yapacağımız İzmir Tarım Teknoloji Merkezi’nin de tarımın tüm paydaşları için milli sorunlara yerli çözümler üreteceğini söylemek isterim.
Üniversite, özel sektör, devlet kurumları ve üreticiler arasında güçlü bir ilişki tesis edilmeli. Tohumdan gübreye her alanda yerel kaynaklarla üretim yapılması için aklın, bilimin, teknolojinin tüm imkanları kullanılmalı. Biz şanslıyız ki, tarım ve gıda sektörümüz zaten ticaret fazlası veriyor. Doğru bir planlamayla ihracat- ithalat farkını daha da açabiliriz. Yeter ki harekete geçelim.
Türkiye’de son 3 yılda ciddibir fakirleşme var. Alım gücü düşüyor. Bunun önüne geçmek için tarımsal sanayiye yabancı sermayeyi ülkeye çekmek için önerileriniz neler?
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilk yıllarında tarımı milli ekonominin lokomotifi olarak belirlemiş; bu alanda önemli bir eğitim ve yatırım süreci başlatmıştı. Köylünün, çiftçinin milletin efendisi olarak görüldüğü yıllardı. Cumhuriyet, tarım ve tarıma dayalı sanayi sayesinde önemli bir atılıma imza attı. Ancak ilerleyen yıllarda, küresel ekonomide yaşanan değişimlere paralel olarak sanayi, hizmet gibi sektörler öne çıkarken tarım gündemin arka sıralarında yer almaya başladı.
Günümüzde yaşanan hızlı değişimler, belirsizlikler ve tüm olumsuz gelişmeler gıda ve tarım sektörünün en önemli stratejik sektörlerden birisi olduğu gerçeğini bir kez daha ön plana çıkardı. Tarım ürünleri üretici fiyatları resmi olarak 2023 yılı aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 6,34, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 52,66 arttı.
Mutlaka milli tarım politikamız kendi kendimize yeterlilik ana ekseni üzerine inşa edilmeli. Hangi ürünün, nerede, ne kadar ekileceği belli olmalı. Böylece bazı ürünlerde arz fazlası yaşanırken bazı ürünlerin bulunamamasının önüne geçilmeli. Çiftçilerin üretiminin sürdürülebilir kılınması için teşvik politikaları iyi belirlenmeli.
Üniversite, özel sektör, devlet kurumları ve üreticiler arasında güçlü bir ilişki tesis edilmeli. Tohumdan gübreye her alanda yerel kaynaklarla üretim yapılması için aklın, bilimin, teknolojinin tüm imkanları kullanılmalı.
Biz şanslıyız ki, tarım ve gıda sektörümüz zaten ticaret fazlası veriyor. Doğru bir planlamayla ihracat-ithalat farkını daha da açabiliriz. Yeter ki harekete geçelim.
Yabancı sermayeyi tarıma çekebilmek için ise önce ekonomik istikrara, uzunvadeli planlamaya ihtiyaç var. Coğrafi işaretli ürünler, marka değerine yatırım yapan firmalar, ekonominin rayına oturduğubir dönemde illaki yabancıların radarına girecektir.
Tarımda en önemli başlıklardan birisi ölçek sorunu. Tarıma dayalı İhtisas OSB’ler bu sorunu çözer mi?
Tarıma Dayalı İhtisas OSB’ler, sağlayacağı maliyet avantajları, sunacağı teknik destekler ve yaratacağı yeni pazarlar ile üretimin sürdürülebilir olmasına önemli katkı sunacak. Bu durum, OSB’lere ürün sağlayan üreticilerin kooperatifleşme çalışmalarını ağırlık vermelerini hızlandırabilir. Bu da üretim potansiyelimizin daha verimli kullanılmasının önünü açar. Elbette ki sadece OSB’lerle ile tüm sorunlar çözülmez ama pek çok sorunun çözüm süreci hızlanabilir.
Sürdürülebilirlik ifadesini çok etkin kullandığımız bu günlerde Türkiye’nin sürdürülebilir bir tarım politikasına sahip olması için yapılması gerekenler neler?
Hayatın her alanında istikrar önemlidir. Bu nedenle çok sık bakan değişmesini iş dünyası pek arzu etmez ancak bazen de yanlışları görüp ders çıkararak doğru bulunabilir. Mesela Tarım ve Orman Bakanlığı, geçen ay, 2024-2028 dönemini kapsayan strateji planını açıkladı. Bu uzun yıllardır beklediğimiz, eksikliğini hissettiğimiz bir konuydu. Stratejik Plan’da 7 amaç, 32 hedef ve 153 performans göstergesi yer aldı. Planda öne çıkan başlıklar şöyle sıralanıyor:
▶ Dışa bağımlılığın azaltılması,
▶ Kendine yeterlilik,
▶ Üretici refahının artırılması,
▶ İklim krizi ile mücadele ve suyun verimli kullanılması,
▶ Kayıtlılık oranının artırılması, ▶ Göç hareketleri,
▶ Jeopolitik riskler,
▶ Doğal afetler,
▶ Salgın hastalıklar,
▶ Gıda arz güvenliğinin sağlanması
Planın uygulanması için ilk sıraya konulan değer ise BİLİMSELLİK…
▶Stratejik Plan’a göre 2023 sonu itibariyle planlı üretim yapılan bitkisel ürün ve ürün grubu sayısı sıfırdan 2028’de 17’ye çıkarılacak. ▶Mevcut durumda 4,5 milyon ton olan yağlı tohumlu bitkilerin üretim miktarı, 2028’de 28,15 milyon tona yükseltilecek. ▶Organize Tarım Bölgesi sayısı 39’dan 100’e çıkarılacak.
▶ Kırsal alanda yaşayan kadın ve gençlere yönelik uygulanan proje sayısı 3 binden 4 bine çıkarılacak. ▶Tarımsal danışmanlık hizmeti alan işletme sayısı 314 binden 464 bine çıkarılacak.
Açıkçası, yıllardır kendi haline bırakılmış olan tarımsal üretim süreçlerinin bir plan kapsamında ele alınmasından dolayı çok mutluyum. Atılan bu adım, bizim Borsa olarak yıllardır savunduğumuz ve ısrarla yatırım yaptığımız bir alan. İzmir Tarım Teknoloji Merkezi’nin; ortakları arasında yer aldığımız üç ayrı alanda faaliyet gösterecek tarıma dayalı organize ihtisas sanayi bölgelerinin bu yeni dönemde İzmir’i daha da öne çıkartacağını düşünüyorum.
Tarım ve Orman Bakanımız İbrahim Yumaklı’ya, yaptığı bu stratejik çalışma nedeniyle teşekkür ediyorum.
Tarıma gençleri kazandırmak için neler yapılmalı, Borsa neler yapıyor?
Projeksiyonlar, dünyada 2050 yılına kadar gıda talebinin yüzde 59 ile yüzde 98 arasında artacağını öngörüyor. Bu artış, şayet mevcut sistem değişmezse gelecek yıllarda gıda kıtlığı ve açlığın yeniden en büyük problemlerden birisi olacağını gösteriyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek için de hükümetlerin, yatırımcıların ve yenilikçi tarım teknoloji geliştiricilerinin ortak çaba göstermesi şart.
Son derece hızlı bir değişim- dönüşüm dönemindeyiz. Tarımsal üretim giderek daha fazla teknoloji isteyen bir dönüşüme uğrarken bugün bizim yaş ortalaması 55’e dayanan çiftçi nüfusumuz giderek yaşlanıyor. Diğer birçok sektörde insanların bu yaşlarda emeklilik hayatlarına başladığı düşünülürse, fiziksel güç gerektiren, teknolojinin her geçen gün daha fazla kullanıldığı tarıma gençlerin ilgisini artırmak her geçen gün daha da önem kazanıyor. Bir yandan gençleri tarıma çekecek önlemleri almak ve eş zamanlı olarak teknoloji üreten bir sistem kurmak zorundayız.
Dünyada dikey tarım, susuz ve güneşsiz tarım çalışmaları son derece yaygın. Bizde de bu işleri yapabilmek için gerekli tüm kaynaklar mevcut. Tarım girişimciliği öncelikle iyi eğitimle ve deneyimle olmalıdır. İlk etapta bu eğitimin altyapısını hazırlamalıyız. İzmir Tarım Teknoloji Merkezi’ni de bu çerçevede kurgulayarak geliştirdik.
Bu kurgunun bir ikinci ayağı olan Gastronomi Projesi, eşsiz coğrafyamızda üretilen ürünlerin markalaşması ve pazarlama iletişimine katkı koyacak. Bu iki proje tasarımının, kapsayıcılığı ve gençler ile çiftçileri doğrudan hedefleyen stratejik yaklaşımı ile ileride tüm bölgelerde uygulanacak örnek bir sistem olacak.
Tarımın bir diğer acil ihtiyacı olan eğitim alanında çözümler üretmek için de İzmir Ticaret Borsası Eğitim, Kültür ve Sosyal Entegrasyon Vakfı BORSAV’ıkurduk.
İzmir Ticaret Borsası olarak gençleri tarım sektörüne kazandırmak, tarımın farklı aşamalarını bir iş olarak seçmelerini sağlamak için geleneksel hale gelen Tarım Gençlerle Yükseliyor Proje Fikir Yarışması’nı 2016’dan beri düzenliyoruz. Ana hedefimiz tarımda sürdürülebilirlik ve rekabet gücünü arttırmak. Çağdaş tarımsal uygulamaları geliştirmek, genç kesimin tarım sektörüyle olan ilişkisini güçlendirmek için gençleri tarımsal alanda yenilik yaratacak ve tarımın farklı çalışma alanları ile entegrasyonunu sağlayacak fikirler üretmeye teşvik etme amacı taşıyor.
Tarımın sürdürülebilirliği için sadece gençlere değil çocuklarımıza da tarımı sevdirmemiz gerektiğine inanıyoruz. İzmir Ticaret Borsası olarak bu bilinçle yıllar önce Toprak ve Çocuk Programını başlatmıştık. Pandemi biraz hızımızı kesmişti. Şimdi, Türkiye İş Bankası’nın da katkılarıyla daha çok etkinliğe imza atacağız; daha çok okula ve çocuğa ulaşacağız. 2024, Tarım ve Çocuk Programımızın adeta yeniden doğduğu yıl olacak.
Programın amacı geleceğimiz olan çocuklarımıza; toprağın, tarımın ve tarım ürünlerinin tanıtılması, sağlıklı beslenme konusunda bilinç kazandırılması, tarımsal üretim ve sürdürülebilir çevrenin öneminin gelecek nesillere aktarılmasıdır.
Program kapsamında ‘Gelecek Toprakta, Toprağımız Emin Ellerde’ temasıyla çocuklarımızı işin içine dahil edilerek, ‘Gör, Uygula ve Öğren’ yöntemiyle onları toprak ve tarımla kaynaştırıyoruz. Yıl içerisinde ilköğretim öğrencilerini tarım ve toprakla buluşturuyor, onlarla ekim, dikim ve işleme gibi çeşitli tarımsal uygulamalar yapıyoruz.
Öğrencilerin ve velilerin bu programa olan ilgililerinin yüksek olması bizleri çok mutlu ediyor. Diğer taraftan doğal kaynaklarımızı koruyan, çevreye duyarlı ve saygılı, toprağa ve tarıma gereken değeri veren ve sağlıklı beslenme konusunda bilgili bir nesil yetiştirmemiz sadece ülkemiz için değil aynı zamanda dünyamız sürdürülebilirliği için de önemli ve gereklidir.
İzmir iş dünyası temsilcilerinin son dönemdeki uyumu dikkat çekiyor. Siz birçok STK’da üyelik ve görev üstleniyorsunuz. Şehrin ortak hareket etme refleksini güçlendirmesinin yaratacağı katma değeri önümüzdeki günlerde hangi projelere yansımış şekilde göreceğiz?
Öncelikle İzmir iş dünyasının sergilediği bu birliktelik tüm kentlerimizde örnek gösteriliyor. Bundan bir İzmirli olarak gurur duyuyorum. Bu iş birliğinin çıktılarını en erken ve en hızlı şekilde Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’nde göreceğiz.
Ancak bizim sergilediğimiz birliktelik sadece faaliyet gösterdiğimiz iş kolları ile sınırlı değil. Mesela 6 Şubat depremlerinde en hızlı organize olan yine İzmirli STK’lardı. Bizler iyi günde de kötü günde de bir araya gelebilen bir yapı oluşturduk. Bence bu harika bir şey.