ISTAC’ı Türkiye için ‘çöldeki vaha’ olarak nitelendiren İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ziya Akıncı: Tahkimin Ronaldo’su, Messi’si Türkiye’de.
ISTAC ile Türkiye’yi Tahkim’de ‘çöldeki vaha’ya dönüştürdü.
TAHKİM NEDİR?
Tahkim, taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların devletin resmi yargı organları yerine, kendileri tarafından belirlenen hakemlerce çözümlendiği bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemi olan tahkim, doğrudan yargısal bir faaliyettir. Tahkim yargılamasında hakemler iki veya daha fazla tarafın uyuşmazlığını çözmekle sorumludurlar. Tahkim çözüm yoluna gidilebilmesi için tarafların tahkim sözleşmesi yapmaları ya da düzenledikleri sözleşmede tahkim şartının bulunması gerekmektedir.
Prof. Dr. Ziya Akıncı… İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC) Yönetim Kurulu Başkanı, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi ve aynı zamanda EGİAD Fahri Üyesi… Tahkim özelinde dünyanın “en iyileri” arasında yer alan Prof. Dr. Akıncı, 8 yıl önce kurulan ISTAC üzerinden bu alanda Türkiye’nin rol model ülkeler arasında yer alması için emek veriyor. ISTAC’ta 3. Dönem Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Akıncı, “Görevde olduğum 8 yıl içinde, birincisi hızlı yargılama, ikincisi iyi karar alabilecek şekilde uzmanlar tarafından uyuşmazlığın çözülmesi, üçüncüsü işlemlerin ekonomik olması olmak üzere, belirlediğimiz üç hedefi de İstanbul Tahkim Merkezi tutturdu.” diyor.
Yeni dönemdeki hedefin dünyaya tahkim özelinde model hediye etmek olduğunu belirten Prof. Dr. Akıncı, arabulucu ve tahkimi birleştiren Med-Arb uygulamasının yaygınlaşması için Eylül ayında bir çalışma gerçekleştireceklerini söylüyor. Prof. Dr. Akıncı ile tahkimin önemi ve iş dünyasına sağladığı avantajlar üzerinden, fahri üyesi olduğu EGİAD’ın gelecek dönemdeki hedeflerinde dikkat etmesi gereken başlıklara ışık tuttuk.
Öncelikli olarak üyelerimize kendinizi tanıtabilir misiniz?
1964 yılında İskenderun’da doğdum. Babam Cumhuriyet Savcısı’ydı. Bu nedenle farklı şehirlerde görev süreci oldu. İlkokulu Çorlu’da bitirdikten sonra tayinimiz İzmir’e çıktı. İlk gençlik yıllarım ve sonrası İzmir’de geçti. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum. Dokuz Eylül Üniversitesi o yıllarda yeni kurulmuş bir üniversiteidi. Okulu bitirir bitirmez bizi asistan olarak hemen Ankara’ya gönderdiler. Ankara’da ilk master çalışmamı yaptım. Sonra İngiltere’de ikinci yüksek lisansı bitirdim. Bu arada İngiltere’de doktora tezimi yazmaya başladım. İstanbul’a döndükten sonra doktoramı bitirdim. 1991 yılında İzmir’e döndüm ve kürsüde göreve başladım. O dönem benim aynı zamanda EGİAD ile tanışma dönemimdir.
Doktora bitmiş, kürsüde ders veriyorum. Aynı zamanda İzmir’de Alsancak’ta ofisimi açtım. Karşıyaka’da oturuyorum, vapurla ofise geçiyorum. İnanılmaz keyifli bir hayatım vardı. Yazın mesai saati bitiminde denize girdiğim zamanlar olurdu. İnanılmaz bir hayat kalitem vardı.
EGİAD ile yollar nasıl kesişti?
EGİAD’a, 1991 yılında üye oldum. Tanışmamın da şöyle bir artısı oldu. Biz akademiya da hayata çok farklı bakıyoruz.
EGİAD, ikinci ve üçüncü kuşak, yani gerçek ve olumlu anlamda şehir kültürünü eğitimi ve birikimiyle destekleyen kesimi temsil ediyor. İyi eğitilmiş, pırıl pırıl vizyonu olan insanlarla tanıştım ve bu benim için heyecan vericiydi. Çok iyi arkadaşlıklarım, dostluklarım oluştu. Bu dostluklarım hala devam ediyor. Hayatı çok farklı ve güzel algılamamı sağladılar.
EGİAD, benim için hala çok büyük bir sevgi. İzmir’e gelmek için hangi mazeret olsa kabul ediyorum. Gelince de EGİAD ile mutlaka bir şekilde irtibat kurmaya çalışıyorum.
Fahri bir üye olarak dışardan baktığınızda gelecek dönemlere tavsiyeleriniz neler olur?
Genç arkadaşlarımızın EGİAD’ın kıymetini bilmesini özellikle rica ediyorum. Oradaki herkesin birbirini desteklemesi bence EGİAD’ın en önemli yapısı ve bunun da bozulmaması lazım. EGİAD ruhuna bir örnek vermek istiyorum. EGİAD seçimleri oldukça renklidir. Seçimin ertesi günü herkes “Bizim yeni başkanımız” diyerek yeni yönetim kurulumuza özellikle komisyonlarda yer alarak destek olması esastır.
EGİAD özelinde hatırladığım ve korunmasını arzu ettiğim en güzel şey bu. Genç arkadaşlarımızın bunu koruması çok kıymetli.
Bizim müteahhitlerimiz çölün ortasında ya da en zor koşullarda işi yapıyor, ama bazen sözleşme yönetimiyle ilgili zayıf kalıyorlar. Artık işin mühendislik kısmı kadar sözleşme yönetimi ve hukuki kısmı önemli.
EGİAD özelinde her yönetim kurulunun kendi görev dönemi içinde odaklandığı başlıklar oldu. Bu odaklanma yeni projelerin hayat bulmasını sağladı. Dünyadaki gelişmeleri de göz önüne aldığımızda yeni dönemde odaklanılması gereken başlıklar neler olmalı?
EGİAD’ın dışa bakması… Çok dile getirildiği için artık şaşırtmıyor bizi ama her meslekte yapay zekanın, dijitalleşmenin, globalleşmenin ve kutuplaşmanın etkisini görüyoruz. EGİAD’ın dışarıda olanları çok iyi analiz edip, üyelerine bu bilgi birikimini, fırsatları ve gerekirse gelişmelere karşı neler yapılacağına ilişkin çok iyi bilgi sağlaması faydalı olacaktır. Bu çalışmalar, üyeleri EGİAD’a daha çok bağlayacaktır. Çünkü her toplantının mutlaka kendilerine bir şey kattığını göreceklerdir.
İkincisi de EGİAD’ın içeriye bakış açısı ne kadar gelişirse, dernek o kadar güçlenecek. En güncel örneği; sizin şu yaptığınız röportaj dahi bunun bir parçası. EGİAD kendisini daha iyi tanıdıkça içindeki potansiyeli ve oluşabilecek sinerjiyi daha iyi kullanabilecek. Aktif üyelik dönemimden de hatırlıyorum. EGİAD üyeleri birbirini tanıdıkça birbirleriyle iş yapma ve dayanışma imkânı artacak.
Bu inanılmaz bir potansiyel. Tabii burada bunu mümkün olduğu kadar doğal yollarla yapmak lazım. Biz Bize Toplantıları, bir üyemizi tanımak, iş yeri gezileri… Bunlar daha fazla yapılmalı. Bu da EGİAD’ın cazibesini arttıracaktır. Düşünün; her toplantıdan eliniz, aklınız dolu dolu dönüyorsunuz. Dolayısıyla içe bakış da dışa bakış kadar önemli.
Kendisini daha iyi değerlendiren, kendi değerlerinin daha fazla farkında olan bir EGİAD, kendi değerini otomatik olarak daha da arttıracak. Yönetim kurulundaki arkadaşlarımız da zaten en iyisini düşünüyorlardır.
Tahkim Divanımızda görev yapan dünyanın en ünlü hukukçuları, bizim bünyemizde bir konuya gün içerisinde en kısa zamanda geri dönüş yapıyorlar ve hiçbir ücret almadan bu görevi sürdürüyorlar. Bu bizim için inanılmaz bir katkı. Dolayısıyla İstanbul Tahkim Merkezi bu anlamda tam anlamıyla milletlerarası seviyede.
Böyle bir Tahkim Divanı oluşturmak Türkiye için çok önemliydi. Çünkü doğal olarak İstanbul’da kurulmuş olan bir tahkim merkezi olarak belli önyargılar söz konusu olabiliyor. Ama Tahkim Divanımızdaki isimleri görünce, bütün ön yargılar son buluyor. Bunlar tahkimin Ronaldo’su Messi’sidir. Bu isimlerin hepsi bu sene Nisan ayında gerçekleştirdiğimiz İstanbul Tahkim Günleri’ne geldi ve konferans verdiler.
KALBİM EGE’DE KALDI
İstanbul hikâyeniz nasıl başladı?
Bir müddet sonra yurt dışında çok fazla duruşmalarım, toplantılarım olmaya başladı. O dönemde İzmir’den direkt uçuşların olmaması da büyük bir talihsizlikti. Onun için İstanbul gitgide zaten coğrafi olarak kolay hale gelmişti. İtiraf etmem gerekirse; Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, bir hoca için ders vermesi çok keyifli bir yerdir. Ağırlıklı olarak işler İstanbul özelinde yaşanıyor. Ancak İzmir’den tamamen kopmadık. Yazları Çeşme’de yaşıyoruz. Ama tabii bunu söylerken o şarkıda olduğu gibi “Kalbim Ege’de kaldı.” İzmir’le ilgili en küçük bir mazeret olduğunda hemen gelmek istiyorum. Çok çok çok sevdiğimiz bir şehir.
İstanbul özellikle milletler arası özel hukuk, milletler arası ticaret hukuku açısından baktığınızda hakikaten Türkiye’nin ağırlık noktası.
Neden tahkim konusunda ihtisaslaşma kararı aldınız? Doktoramı tahkim üzerine yazmıştım. Tabii hayatta bazı şeyler de gerçekten şans oluyor. Türkiye tahkim konusundaki 1958 yılında yazılan New York Sözleşmesi’ne 40 yıl sonra taraf oldu. Doktora tezimi yazar yazmaz rahmetli dekanımız Prof. Dr. Seyfullah Edis, “Ziya, senin tezini hemen basıyoruz” dedi. Kitap olarak basıldıktan sonra Yargıtay bütün kararlarda benim kitabıma atıf yapmaya başladı. Ondan sonra uygulamada da birden bu konu çok popüler oldu. Ben de konunun uzmanı olarak Türkiye’de anılmaya başladım.
TAHKİMDE ARADAKİ FARKI KAPATTIK
Sistemin doğru oturması anlamında tahkime geç başlamak Türkiye için bir avantaj haline geldi mi? O süreçte yaşadığınız, unutamadığınız anekdotlar oldu mu?
Asistan olarak Londra’da doktoramı yazarken, çok büyük bir mukayeseli hukuk kütüphanesi vardı. Araştırma yaptığımda çok büyük bir heyecanla “Türkiye hakkında tahkim ile ilgili ne deniyor?” diye baktım. Hiç unutmuyorum mahzendeydi. İndim çıkarttım. Genç bir asistan olarak o zaman gördüğüm Türkiye için yazılan neydi biliyor musunuz? Çok meşhur bir tahkim profesörü kitabında “Türkiye bir tahkim cehennemidir. Hiçbir anlaşmaya taraf değil. Bu konuda hiçbir modern, çağdaş yasası yok ve mahkemeler de tahkimi çok kötü uyguluyor.” diyordu. Tabii moralim çok bozulmuştu.
Bugün baktığımızda; özellikle İstanbul Tahkim Merkezi kurulduktan sonra Türkiye’nin bu konudaki yasaları çok daha çağdaş hale geldi. İstanbul Tahkim Merkezi; Londra ve Paris’i bir tarafa bırakacak olursak, Avrupa’nın en büyük tahkim merkezlerinden biri oldu.
TÜRKİYE’DE TAHKİM HIZLA YAYGINLAŞIYOR
Dolayısıyla tahkimin geldiği nokta çok geç başlamamıza rağmen baş döndürücü. Ve gelişmesini de dikkate aldığımızda hakikaten açığı kapattık diyebiliriz. O anlamda çok mutluyum. Artık pırıl pırıl arkadaşlarımız bu alanda çalışıyor. Uygulama bunu çok iyi öğrendi. Dolayısıyla asistan iken okuduğumda yaşadığım üzüntümü, şimdi gülümseyerek hatırlıyorum.
“Tahkimde cehennemden cennete dönüş yaşandı” diyebilir miyiz?
Büyük ölçüde diyebiliriz.
Bunu nasıl başardık?
Birincisi artık Türkiye’de milletlerarası standartlarda bir tahkim kurumu var. İstanbul Tahkim Merkezi. Bunu bir yurtsever olarak söylüyorum. İkincisi ve daha da önemlisi Türkiye’de bu konudaki yasalar çağdaşlaştı. Mesela bizim tahkim yasamız Birleşmiş Milletler’in modern kanununa dayanıyor. Bizde hangi kanun varsa Almanya’da da o var. Daha da önemlisi bu kanunları mahkemelerimiz artık çok iyi uyguluyor.
Bunun için İstanbul Tahkim Merkezi olarak başta Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemelerimizle çok yakın çalışıyoruz. Onlarla seminerler yapıyoruz. Diyoruz ki “Bakın, Türkiye’de şu kararlar veriliyor. Aynı kanunu uygulayan Alman Mahkemesi, İsviçre, Fransa bu kararları veriyor.” Onlar da bizi çok büyük bir ilgiyle dinliyorlar.
Geçtiğimiz günlerde de Ankara’daydım. Yeni Yargıtay Başkanımızı ziyaret ettim. Şubat ayında özel bir eğitim planlıyoruz. Dolayısıyla bu ilişkiler de Türk Hukuku’nda tahkimin gelişmesi için çok çok faydalı oluyor. Şikâyet etmek yerine aksayan bir şeyi beraber çözmeye odaklanıyoruz. Bence ülke özelinde her konuda bunu yapsak çok daha güzel bir noktaya geleceğiz.
Kararlar Avrupa’daki diğer tahkimler ile paralel çıkıyor mu?
Avrupa’daki tahkimden çok daha güzel çıkıyor. Mahkemeler, hakemler karar verdikten sonra “Getir bakalım, bir de biz buna bakalım” diye o uyuşmazlığa bir de kendileri karar veriyordu. Anlattık, böyle bir şey olmaz. Taraflar zaten mahkemeye gitmesinler diye tahkime geliyor. Şimdi neredeyse bu konudaki her mahkeme kararının gerekçesi nasıl başlıyor biliyor musunuz? Diyor ki “İptal davası veya temyiz davasında mahkeme esasa giremez. Sadece kanunda sayılı hususları denetler.” Bunu dediği zaman zaten iş bitiyor. Bu zaten milletler arası standartlarda en çağdaş, en üst nokta. Yargıtay’ın bunu algılayabilmesi ve böyle uygulamasıyla bütün sorunlar çözülüyor.
TAHKİM ANCAK HAKEM KADAR İYİDİR
Dünyanın en iyi tahkim merkezi hangisi?
Dünyanın en iyisinden ziyade, bir tahkim ancak hakemler kadar iyidir. Siz dünyanın en iyi tahkim merkezini kurarsınız. En iyi yasaları yaparsınız. Ama davanıza bakan hakem yavaş çalışır. Sizi algılayamaz. Konunun uzmanı olmaz. Dolayısıyla bir tahkim, ancak hakem kadar iyidir. Hakem iyi olmasına rağmen bazı aksaklıklar çıkabilir mi? Çıkabilir. Örneğin, tahkim kurumu iyi işlemez, kurallar iyi değildir, mahkemeler hakem kararlarını iptal eder.
“Dünyadaki en iyi tahkim merkezi kim?” sorusuna verilecek cevap biraz yanıltıcı olabilir. Çünkü hakeme bağlı. Ama dünyada mesela en çok kabul gören tahkim kurumu Uluslararası Ticaret Odası’nın tahkim kurumudur. Çünkü bütün dünyanın ticaret odaları buna üyedir.
Aynı şekilde yerel bazı tahkim kurumları var. Singapur Tahkim Merkezi gemiciler, Londra Tahkim Merkezi ise finansçılar için önemlidir. Şimdi gerçekçi olmamız lazım. İstanbul Tahkim Merkezi’nin bunlarla karşılaştırılması çok gerçekçi değil.
Neden?
Singapur dediğiniz ülkenin arka bahçesi neresi? Bir tanesi Çin, iki milyara yakın nüfusu olan bir ülke. Diğeri Hindistan, o da iki milyara yakın nüfusa sahip. Ekonomileri inanılmaz güçlü. Tabi ki bunlar farklı noktadalar. Dolayısıyla kıyaslama açısından o kadar çok parametre var ki!
Türkiye ve bölge için kıyaslayacak olursak; İstanbul Tahkim Merkezi, 2015 yılında kuruldu. İstanbul Finans Merkezi Projesi’nin bir parçası olarak kuruldu. Maalesef İstanbul Finans Merkezi hala tam olarak faaliyete geçemedi. İstanbul Tahkim Merkezi kurulur kurulmaz, hemen davaları kabul etmeye başladı ve kendi kurallarını yaptı. Şu anda oldukça yoğun çalışan bir tahkim merkezi durumunda. İstanbul Tahkim Merkezi, biraz önce dediğimiz gibi Londra Tahkim Merkezi ve Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Merkezi’ni bir tarafa bıraktığımızda; Avrupa’nın en büyük tahkim merkezlerinden bir tanesi oldu.
İstanbul Tahkim Merkezi olarak yılda ortalama 200 davaya bakıyoruz ve bu sayı her yıl artmakta. Bu çok ciddi bir sayıdır. İstanbul Tahkim Merkezi veya tahkim merkezleri ticari hayattaki önemli, karmaşık davaları hızlı çözmek üzere kurulmuştur. Dolayısıyla bizim dava sayımız, dediğimiz gibi bu rakamla Avrupa’nın en önemli merkezlerini geride bırakmıştır.
HEDEF, ÜÇTE ÜÇ TUTTURULDU
İstanbul Tahkim Merkezi’ni kurduğumuz zaman üç tane hedef imiz vardı. Bunlardan birincisi: Yargılamayla ilgili olarak ticari hayatı düşünelim. Herkesin en büyük şikayeti nedir? Türkiye’de mahkemeler çok yavaştır. Çünkü bir inşaat davası düşünelim. Bir davada 10 seneden önce kesinleşmiş bir kararı elde edemiyorsunuz. Bir dava açıyorsunuz ilk duruşma altı ay sonra oluyor.
TÜRKİYE’YE SERİ TAHKİM GETİRİLDİ
İstanbul Tahkim Merkezi’nde davalar prensip olarak altı ayda çözümleniyor. Hatta biz Türkiye’ye “seri tahkim” dediğimiz bir yöntemi getirdik. Bu yöntemde davalar üç ay içinde çözümleniyor.
İstatistiklerimize baktığımızda en karmaşık inşaat davaları, şirket birleşme davaları dahil olmak üzere, ortalamada yüzde 85’i bir seneden önce bitiyor. Fast Track (seri tahkim) davalarımızın ise yüzde 94’ü 3 aydan önce bitiyor. Bu bir rekordur. Bu hakikaten Türkiye için çöldeki bir vaha gibi… Dolayısıyla İstanbul Tahkim Merkezi hızlı yargılama konusundaki hedefini tamamen gerçekleştirmiş durumda.
Peki tahkim merkezlerinde ihtisaslaşma söz konusu mu?
İstanbul Tahkim Merkezi’ni kurduğumuzda, birincisi süre konusundaki problemi çözdük. İkinci konu uzmanlaşma…
Hakikaten her uyuşmazlık konusu kendi içerisinde özellikler içeriyor. Hem akademik olarak bilgi sahibi olmak hem uygulamayı bilmek gerekiyor. Bizim bazı ihtisas mahkemelerimiz var. En başta ticaret mahkemeleri…
Bir ticaret mahkemesinin günlük duruşma listesine bakın. Birincisi şirketler hukuku, ikincisi taşıma, üçüncüsü lisans sözleşmesi, dördüncüsü banka- ticaret, beşincisi kooperatif… Bir ticaret hâkimi bütün bunları bilmek durumunda. Yargıtay hakimleri günde 30 ila 60 davanın müzakeresine giriyor. Düşünsenize, size 30 tane gazeteyi her gün oku-anlat deseler…
Onlar en zor ihtilaflar hakkında karar veriyorlar. Ve hemen karar veriliyor. Dolayısıyla hâkimlerimizi bu konuda suçlamamak lazım. Fedakârca çalışıyorlar. Ellerinden geleni yapıyorlar ama işin matematiği itibariyle düşünsenize, biz üniversite hocasıyız, bu kadar farklı alandaki uzman olmasını tek bir akademisyenden bekleyemezsiniz.
Tahkimin avantajı ise şu; taraflar anlaşarak hakemleri seçebilirler veya hakemleri divanımız atıyor. Bu sayede uyuşmazlığa bakacak olan hakem daima uyuşmazlığın uzmanı olan kişi oluyor. İnşaat davası mı var? İnşaat hukukunu bilen kişi. Banka ticareti mi var? Banka konusunda senelerce çalışmış bir kişi. Farmakolojiyle ilgili bir uyuşmazlık mı var? İlaç lisans patentini bilen bir kişi. Konuyu biliyorsanız zaten günlük gazete okumak gibi bir şey oluyor.
Daha da güzel tarafı, hakemler zaten konunun uzmanı olduğu için neredeyse bizim davalarımızda tüm davalarımız bilirkişiye dahi ihtiyaç olmadan bitiyor.
Hâlbuki tahkimde zaten o konunun uzmanı olan kişi uyuşmazlık hakkında karar veriyor. Bunun hangi faydası ve sonucu oluyor? Birincisi kararların kalitesi ve adalet açısından çok etkiliyor. İkincisi bu davalar mahkemede görüldüğünde ‘bilirkişiye git, itiraz et, ek rapor al, yeni bilirkişi kur, ona itiraz et, ek rapor al’ süreci olmuyor. Aylarca, yıllarca süren bu süreçten kurtulunuyor.
Hakem, konuyu o kadar iyi biliyor ki, çok hızlı bir şekilde tarafların argümanlarını, uygulamayı anlayarak ve işin bilgi kısmında da dolu olarak karar verebiliyor. Dolayısıyla bu durum, karar kalitesini ve hızını çok yükseltiyor. İstanbul Tahkim Merkezi’nin karar süresi konusunda ve uzmanlaşma ile daha iyi karar verme konusundaki hedefleri gerçekleşti diyebiliriz.
Bu işin faturalandırma süreci nasıl? Bu kalitede bir hizmetin bedeli nedir?
Tahkimden bahsedince özellikle iş insanlarımız şöyle bir kaygıya kapılıyorlar ve soruyor, “Çok iyi, hızlı, uzmanlığı yüksek diyoruz, ama bu çok pahalı bir şey mi?” İstanbul Tahkim Merkezi’nde üçüncü hedefimiz buydu; İstanbul Tahkim Merkezi’nde daima mahkeme harçlarından daha küçük bir bütçeyle uyuşmazlıklarınızı çözmeniz mümkün. Mahkeme harçları ile ISTAC masrafları kıyaslandığında, aynı davanının ISTAC’ta çözümlenmesinin çok daha ekonomik olduğu açık bir şekilde görülebilir:
Özellikle orta ve büyük davalardaki iş insanlarının genellikle davaları bu kategoride oluyor. Mahkeme harçlarının yarı yarıya nispetinde bir bütçeyle uyuşmazlığı mahkeme yerine İstanbul Tahkim Merkezi’nde çözebiliyorsunuz. Sonuç olarak İstanbul Tahkim Merkezi’ni kurarken üç tane hedefimiz vardı.
Birincisi hızlı yargılama, ikincisi iyi karar alabilecek şekilde uzmanlar tarafından uyuşmazlığın çözülmesi, üçüncüsü ekonomik olması. Bu üç hedefi de İstanbul Tahkim Merkezi tutturdu.
TAHKİMDE DÜNYAYA MODEL HEDİYE ETME HAZIRLIĞI
Hedefler tuttuysa yeni hedefler belirleme zamanı… İstanbul Tahkim Merkezi’nde üçüncü döneminiz. Üçüncü dönem özelinde hangi hedefler belirlendi?
Üçüncü dönemde artık dünyaya Türkiye örneklemesiyle çok özel ve güzel bir model hediye etmek istiyoruz. Med-Arb dediğimiz arabulucu ve tahkimi birleştiren bir uygulama yapacağız.
Buna göre taraflar arasında uyuşmazlık çıktığında, ilk olarak arabuluculukla süreç başlayacak. Taraflar arabulucu önünde, öncelikle uzlaşmak için görüşecekler. Profesyonel arabulucu huzurundaki bu görüşme, yarım günlük, bir günlük bir mesai olabilir. Eğer taraflar uzlaşırsa zaten çok hızlı ve çok ekonomik bir şekilde çözümlenmiş olacak.
Uzlaşamazlarsa hemen tahkim şartı olmasa bile o anda tahkim şartı yapmak suretiyle, hiç mahkemeye gitmeye gerek kalmaksızın tahkimde biraz önce bahsettiğimiz üç ay veya altı ay içerisinde uyuşmazlık çözümlenecek. Bunun için İstanbul Tahkim Merkezi dünyada ilk defa Med- Arb kurallarını düzenleyen tahkim merkezi oldu.
Şimdi diyeceksiniz “Nereden biliyorsunuz dünyada ilk olduğunuzu?” Biz bunu çalıştık, kurallarımızı düzenledik ve 2019 Kasım ayında yayınlayacağız, yani yürürlüğe sokacağız diye kararlaştırdık.
Bir baktık, Kanada’daki ulusal tahkim merkezi şunu duyurdu: “Ocak 2020 tarihinde biz dünyada ilk defa tahkim Med- Arb kurallarımızı hazırlıyoruz. Bizim kurallarımız hazırdı. Dedik ki “Madem ki Kanada dünyada ilk diye duyuracak. Biz hemen bunu yürürlüğe koyalım.” Zaten koyacaktık ve hakikaten hemen kurallarımızı çıkarttık.
İstanbul Tahkim Merkezi’ne şu anda Med-Arb dosyaları geliyor. Bunu Adalet Bakanlığımıza anlattığımızda onlar da çok büyük heyecan duydular. Dediler ki “Bunu biz neden bir uluslararası sözleşme yapmıyoruz?”
Bu uygulamayı hemen Türkiye’de yaygınlaştıralım ve ondan sonra dünyaya diyelim ki “Bakın bu Türkiye’de çok iyi işledi.” Uzlaşma eğer yoksa, tahkim şartı olmasa bile hemen bir ISTAC tahkim sözleşmesi yapmak suretiyle uyuşmazlığın tahkimde çözümlenmesi mümkün olacak. Bunu dünyaya bir uluslararası sözleşme olarak armağan edelim diye konuştuk. Yeni dönemdeki en önemli hedeflerimizden biri bu.
TÜRKİYE’DEN TAHKİM MODELİ İHRACAT EDİLECEK TAHKİMDE DÜNYAYA HUKUK İHRACATI YAPACAĞIZ
Bu modeli nerede ne zaman lanse edeceksiniz?
Eylül ayında Ankara’da çok büyük bir konferans yapacağız. Adalet Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve İstanbul Tahkim Merkezi beraber düzenleyeceğiz. Türkiye’de biraz sayı itibariyle fazlalaştıktan sonra dünyaya lansmanını yapacağız. Bunu belki Birleşmiş Milletler’le beraber yapabiliriz.
Bunun yolunu Dışişleri Bakanlığı’yla da konuşarak belirleyeceğiz. Tabii bu durum Türkiye’nin ilk defa dünyaya hukuk ihraç etmesi demek olacak. Bugüne kadar Cumhuriyet tarihimizde hep biz onlardan tercüme ederek hukuk aldık. Bu alanda en azından bir hukuk ihraç etme aşamasına geleceğiz. Bu da ülkemiz açısından çok önemli olacak.
Türkiye adalet sisteminde ciddi sıkıntı var. Bu gelişmenin verdiği mesajı nedir?
Yabancı yatırımcı açısından baktığınızda yatırım ortamını olumsuz etkileyen hususlardan bir tanesi hukuki konulardaki soru işaretleri. Yabancı yatırımcılar “Ben buraya para getireceğim ama çıkartırken acaba rahat olacak mıyım? Acaba burada başıma bir şey gelecek mi?” bu soruları soruyorlar. Bunlardan bir kısmı çok haksız ön yargılar. Bir kısmı da, doğruyu söylemek gerekirse yargının yavaş olması ve öngörülebilir olmakla ilgili problemler.
Üçüncü dönemde artık dünyaya Türkiye örneklemesiyle çok özel ve güzel bir model hediye etmek istiyoruz. Med-Arb dediğimiz arabulucu ve tahkimi birleştiren bir uygulama yapacağız.
Siz “Süreç hukuk ihracatına başlayacağımız bir sürece doğru evriliyor.” diyorsunuz. Ancak yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmemesinde ve kalıcı yatırım yapılmamasındaki en önemli nedenlerden biri de Türk Hukuk Sistemi olarak görülüyor. O zaman bu bir argüman olarak mı kullanılıyor? Süreç nerede tıkanıyor?
Adil yargılama, hızlı yargılama endekslerinde Türkiye maalesef istediğimiz yerde değil. İstanbul Tahkim Merkezi bu anlamda yabancı yatırımcılara çok önemli bir güvence veriyor. Yabancı yatırımcılara Türkiye ISTAC sayesinde şu mesajı veriyor: “Bizim Türkiye’deki tahkim kurumumuz olan ISTAC, milletlerarası nitelikte bir tahkim kurumu”dur. Biz bunu İstanbul Tahkim Merkezi’nde nasıl sağlıyoruz, biliyor musunuz? Tahkim Divanımıza uluslararası ve ulusal alanda en saygı değer kişilerin üye olması sayesinde.
Bir tahkim merkezinin en önemli kurumu divanıdır. Çünkü hakemleri seçer ve yargılamayla ilgili bir problem olduğunda müdahale eder. ISTAC’ta iki tane divanımız var. Bir Milli Tahkim Divanımız var. Bir de Milletlerarası Tahkim Divanımız var.
Milletlerarası Tahkim Divanımızın üyeleri – bunu tevazuyu bir tarafa bırakarak söylüyorum, Dünya’nın en bilinen, en saygın, en değerli hakemleri. Bu isimlerin her biri milyarlarca dolarlık davalara bakan, tahkimle ilgili herkesin mutlaka kitaplarını, makalelerini okuduğu kişilerdir.
Bazen uluslararası konferanslarda diyorlar ki “Siz İstanbul Tahkim Merkezi’ni anlatıyorsunuz. Ama sonuçta İstanbul’da kurulmuş olan bir merkezsiniz. Biz sizin objektifliğinize nasıl inanacağız?” Gary Born, Profesör Hanotiau, Dr. Gharavi. Bu kıymeti meslektaşlar Harvard Üniversitesi, Sorbonne Üniversitesi’nde ders veren ve hakikaten randevu almakta zorlanacağınız kişilerdir ve bugün İstanbul Tahkim Merkezi divanında mesai yapıyorlar.
Tahkim Divanımızda görev yapan dünyanın en ünlü hukukçuları, bizim bünyemizde bir konuya gün içerisinde en kısa zamanda geri dönüş yapıyorlar ve hiçbir ücret almadan bu görevi sürdürüyorlar. Bu bizim için inanılmaz bir katkı.
Dolayısıyla İstanbul Tahkim Merkezi bu anlamda tam anlamıyla milletlerarası seviyede. Böyle bir Tahkim Divanı oluşturmak Türkiye için çok önemliydi. Çünkü doğal olarak İstanbul’da kurulmuş olan bir tahkim merkezi olarak belli önyargılar söz konusu olabiliyor. Ama Tahkim Divanımızdaki isimleri görünce, bütün ön yargılar son buluyor. Bunlar tahkimin Ronaldo’su Messi’sidir. Bu isimlerin hepsi bu sene Nisan ayında gerçekleştirdiğimiz İstanbul Tahkim Günleri’ne geldi ve konferans verdiler.
Biz bir tahkim merkeziyiz ama bir taraftan da her yıl 100’den fazla konferans ve eğitim yapıyoruz. Bu sayı birçok üniversitenin akademik faaliyetinden daha fazla. 5 bin Genç ISTAC üyemiz var. Pırıl pırıl arkadaşlarımız…
Bunların yüzde 20’si yabancı ülkelerden katılıyor. Sürekli olarak eğitim veriyoruz.
Artık bir akademi olma yolunda da mı ilerliyorsunuz?
Bravo. Aynen öyle. Çünkü buna da ihtiyacımız vardı. Bakın, “Türkiye bir tahkim cehennemi” sözünden nerelere geldik. Dolayısıyla eğitim anlamında da çok ciddi çalışmalar yapıyoruz.
İstanbul Tahkim Merkezi’ndeki davaların ne kadarı Türkiye’den, ne kadarı yurtdışından geliyor?
Dünyanın her yerinden dava geliyor. Genellikle yüzde 25’i uluslararası nitelikte oluyor ki, bu da çok sağlıklı bir oran. Türkiye’yle alakalı olmayan davalar da var. Taraflardan hiçbirinin Türk olmadığı… Bunlar çok güzel müjdeler, çok güzel işaretler. Dünyanın en önemli hakemleri İstanbul Tahkim Merkezi’nde hakemlik yapıyor. Meslektaşlarımızdan güzel e-mailler alıyoruz ki, “25 sene sonra bana mesleğimi tekrar sevdirdiğiniz için teşekkür ederim.” diyorlar. Bunlar bizi çok mutlu ediyor. Tabii buradaki en büyük dezavantajımız farkındalık! İş insanları “Uyuşmazlıklar bu kadar çabuk çözülüyor, uzmanlar çözüyor, üstelik de ucuz… Biz neden bu modeli daha önceden kullanmadık?” diyorlar.
En çok eleştiri nereden geliyor?
“Nasıl olur da biz bunu daha önce duymadık?” diyorlar veya “Neden bu kadar geç kuruldunuz?” diyorlar. Onun için bu röportaj için ben bir kere daha size teşekkür ederim.
Türkiye’de başka tahkim merkezleri de var. Bu gücün bölünmesi demek değil mi? Bu konuda bir düzenlemeye ihtiyaç var mı? Türkiye nasıl bir politika izlemeli?
Buna dünyadan örnek verelim. Dünyada en çok tahkim yapılan yerlerden bir tanesi İsviçre. İsviçre’de biliyorsunuz kantonlar var. Kantonların farklı hukuk sistemleri var. Buna rağmen İsviçreliler dediler ki “Bizim her kantonda ayrı bir tahkim merkezimiz var. Bu bizim gücümüzü bölüyor.” Hepsini kapattılar. İsviçre Tahkim Kurallarını yaparak sadece bir tek merkez oluşturdular ve İsviçre Tahkim Merkezi yapılanmasını gerçekleştirdiler.
Birleşik Arap Emirlikleri’nde 3 ayrı tahkim merkezi vardı. Dubai Emir’i, bir gece hepsini tek bir çatı altında toplama kararı aldı. Şimdi Dubai’de sadece Dubai Tahkim Merkezi var.
Güç birliği yaparak tek bir tahkim merkezi ile dünyaya açılma yaklaşımı Almanya ve İngiltere’ dahil hemen bütün gelişmiş ülkelerde kabul ediliyor. Dolayısıyla aklın yolu bir, rekabet etmek güzel ama rekabeti dünyayla yapmalısınız.
Bugün Borsa İstanbul’u düşünün. 20 tane borsa kursak Türk Ekonomisi şahlanacak mı? Tam tersine orada çok ciddi bir güç israf ı olur. İstanbul Tahkim Merkezi kurulduktan sonra birçok tahkim merkezi kuruldu. Şu an 100’den fazla tahkim merkezi var. Biz bu merkezlerle elimizden geldiğince dayanışma içinde olmaya çalışıyoruz. Ama aklın yolu bir. Olması gereken burada güç birliğidir. Dediğimiz gibi burada tahkim merkezi kuruldukça tahkim yaygınlaşmıyor. Çünkü bu tahkim merkezlerinin dava sayılarına baktığımızda neredeyse tamamının hiç davası yok.
Türkiye’de tabela formatında kalan tahkim merkezleri mi oluştu? Bu konuda yasal bir düzenleme yapılamıyor mu?
Yasal düzenleme olabilir. Biz İstanbul Tahkim Merkezi olarak dünya çapında iş insanlarına ve hukukçulara en iyi imkânı sağlamaya çalışıyoruz.
Siz masanın iki tarafından da sürece dahil olan birisiniz. Ayrıca inşaat sektörü odaklı da ihtisaslaşmanız var. Türkiye’nin önemli sektörlerinden olan yurtdışı müteahhitlik hizmetleri konusunda dünyada da önemli bir yerdeyiz. Sektörün mevcut durumunu ve geleceğine yönelik tespitlerinizi almak isteriz?
Tabii bardağın iyi tarafına bakarsak Türk Taahhüt Sektörü, Çin’den sonra dünyada ikinci sırada yer alıyor. Afrika’da milyarlarca dolarlık ihalelerin bizim firmalarımız tarafından başarıyla kazanıldığını görüyoruz. Ancak büyük sıkıntılar yaşıyorlar. En önemlisi Türkiye’de ciddi anlamda finansman sıkıntısı var.
Çin, Japonya ve Avrupa’daki firmalar bir taahhüt projesine aday olduklarında çoğu zaman finansı da getirerek idarenin karşısına oturabiliyorlar. Türk müteahhitlerin eli onlar kadar güçlü değil. Dolayısıyla şunu unutmamak lazım. Türk müteahhitleri bu koşullarla rekabet ediyorlar ve çok başarılı oluyorlar.
Tabii hayat gittikçe zorlaşıyor. Çünkü son dönemde yaşadığımız o kadar çok arka arkaya önemli olay oldu ki! Pandemi, Ukrayna Savaşı, tedarik zincirinin bozulması ve Euro Bölgesi’ndeki enflasyonist ortam, hiç kimsenin öngöremediği şekilde maliyetleri arttırdı. Bilhassa götürü teklif verilen projeler, bir anda hepsi zarar olarak karşımıza çıkmaya başladı.
Bir de uluslararası alanda kullanılan standart sözleşmeler değişti. Artık yenileri uygulanıyor. Çok iyi sözleşme yönetimi gerektiriyor.
İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN SÖZLEŞME YÖNETİMİNDE GÜÇLENMESİ GEREKİYO
Bizim müteahhitlerimiz çölün ortasında ya da en zor koşullarda işi yapıyor, ama bazen sözleşme yönetimiyle ilgili zayıf kalıyorlar.
Artık işin mühendislik kısmı kadar sözleşme yönetimi ve hukuki kısmı önemli. Dolayısıyla işin mühendislik kısmı kadar sözleşme yönetimi ve hukuki kısmı da ağırlık taşıyor. O konuda taahhüt sektörümüzün daha ihtiyatlı olması lazım. Benim en önemli gözlemim; çok başarılı müteahhitlerimiz dahi sözleşme yönetimi aşamasında gerekli desteği almadan yol alıyorlar.
Siz gerekli talepleri yapmamışsanız, yanlış yapmışsanız, sözleşme müzakerelerini yanlış kurguladıysanız, zaten yapabileceğiniz çok az oluyor.
Onun için başlangıçtan itibaren, yabancıların yaptığı gibi sözleşme yönetimine önem vermek, hukukçularınızla beraber gitmek, bizim rekabet şansımızı çok arttıracak. Birçok ülkede müteahhitlik hizmetleri konusunda çok ciddi bir referansımız var.
Farklı kültürlerden, farklı eğitim modellerinden olan insanlarla aynı masada çalışıyorsunuz. Bizim iş yapma modelimizin yani “Türk Usulü” dediğimiz sistemin getirdiği avantajlar var mı?
Bizim iş adamlarımız çok hızlı karar veriyor ve bu nedenle çok yol alabiliyorlar. İkincisi biz risk alabilen bir ülkeyiz. Biz çok iş yapma ve iş bitirme odaklıyız. Yani bir problem olduğu zaman, bir şekilde ona bir çözüm bulmak istiyoruz. Mesela Afrika’daki projelere bakıyoruz. Bir problem çıktığı zaman, Çinlileri örnek veriyoruz. Onlar devlet memuru orijinli oldukları için hemen sözleşmenin feshine gidiyorlar ve projelerinin çok büyük bir bölümünde projeler yarım kalmış. Bu da tabii onlara çok kötü bir referans oluyor.
Türk iş insanları mutlaka yaptıkları işi bitirmek istiyorlar. Bunu adeta bir onur meselesi görüyorlar. Bu da çok güzel bir şey. Türk müteahhitlerinin ve Türk iş insanlarının referansını yükseltiyor. Türklerin rekabet edemediği husus, masaya finansla oturmakta çok zorlanıyoruz. Dezavantajımız ise, sözleşme yönetiminde sıkıntımız var.
Biz biraz heyecanlı bir millet olduğumuz için önce sözleşmeyi imzalıyoruz. Sonra “Aslında bu böyle değil, şöyle olmasa veya bunu böyle yapsak.” diye sözleşmeyi imzaladıktan sonra sözleşmenin maddelerine odaklanıyoruz. Bu da tabii kabul edilmeyecek bir şey.
Onun için bizim sözleşme yapma kültürümüzün ve sözleşme yönetme kültürümüzün biraz daha uluslararası standartlarda olması gerekiyor. “Akıntılı suyun balığı kılçıklı olur.” Derslerde anlatıyorum. Yurt dışında iş yapan iş adamlarını bizim bu dönemdeki şövalyelerimiz olarak görüyorum. En zor koşullarda başarıyorlar ve ülkelerine muzaffer bir iş adamı olarak geliyorlar. O anlamda iyimserliği hiçbir zaman yitirmemek gerekir.
Eklemek istedikleriniz…
Sözleşmeye bir tahkim şartı ilave etmek çok önemli. İş insanları ve avukatlar sözleşmeye aşağıdaki tahkim şartını eklemeyi unutmasınlar:
“Bu sözleşmeden kaynaklanan veya bu sözleşmeyle ilişkili olan tüm uyuşmazlıklar, İstanbul Tahkim Merkezi Tahkim Kuralları uyarınca nihai olarak tahkim yoluyla çözümlenecektir.”
İngilizce yapılacak sözleşmelerde aşağıdaki tahkim şartını ekleyebilirler:
“Any disputes arising out of, or in connection with the present contract shall be finally settled through arbitration under the Istanbul Arbitration Centre Arbitration Rules.”
Bunu önemsesinler. Ayrıca ISTAC web sayfamızdan Tahkim Şartı Robotu’nu kullanarak kendilerine uygun tahkim şartı hazırlayabilirler: https://istac.org.tr/tr/uyusmazlik- cozumu/tahkim/ornek-tahkim- sarti/
Siz dünyanın en iyi tahkim merkezini kurarsınız. En iyi yasaları yaparsınız. Ama davanıza bakan hakem yavaş çalışır. Sizi algılayamaz. Konunun uzmanı olmaz. Dolayısıyla bir tahkim, ancak hakem kadar iyidir. Hakem iyi olmasına rağmen bazı aksaklıklar çıkabilir mi? Çıkabilir. Örneğin, tahkim kurumu iyi işlemez, kurallar iyi değildir, mahkemeler hakem kararlarını iptal eder.
“Dünyadaki en iyi tahkim merkezi kim?” sorusuna verilecek cevap biraz yanıltıcı olabilir. Çünkü hakeme bağlı. Ama dünyada mesela en çok kabul gören tahkim kurumu Uluslararası Ticaret Odası’nın tahkim kurumudur. Çünkü bütün dünyanın ticaret odaları buna üyedir.