EGİAD Üyesi olan Xgen Enerji Yönetici Ortağı Murat Çekirdek: Rüzgârda; sanayinin âtıl kapasitesini katma değere döndürüyoruz
EGİAD Üyesi olan Xgen Enerji Yönetici Ortağı Murat Çekirdek, pandemi döneminde Türkiye’nin tedarik zincirindeki sıkıntılar nedeniyle avantajlı konuma geldiği söyledi. Çekirdek, “İş yaptığımız yabancı firmaların bazıları ürünleri tedarik etmekte zorlandılar. Biz bunu fırsat olarak değerlendirdik. Amerikalı ve Alman firmalar için Türkiye’de üretim yapma şansı elde ettik ve şu anda da o işleri devam ettiriyoruz. Pandemi döneminde tedarik zincirindeki kırılma süreci bizim için bir fırsat oldu” dedi.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Makine yüksek mühendisiyim. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi tamamladım. 2010 yılında ortağım İskender Kökey ile yenilenebilir enerji sektörüne girdik. Son beş yıldır ise sadece rüzgâr enerjisi alanında çalışıyoruz.
Bu alanda çalışmaya nasıl karar verdiniz?
Üniversiteden mezun olmadan önce ilk şirketimizi kurmuştuk. O dönem bu alanda bir trend olacağını öngörmüştük. Daha sonra ise her dönem farklı farklı sektörün ihtiyacı olan işler yaptık. Sektörde taşların yerine oturması biraz zaman alıyor. 12 yıllık süreçte rüzgâr ve güneş alanıyla ilgili birçok çalışma yaptık.
Son 5 yıldır odağımızı rüzgâr sektöründe yerli yan sanayi imalatlara yönlendirmiş durumdayız. Şu an rüzgâr türbin üreticilerinin, ana ekipman üreticileri olan Enercon ve General Electric, LM Wind Power gibi firmaların mekanik ekipmanlarını üretiyoruz.
2021 ciromuzun yaklaşık yüzde 70’i ihracattan oluşuyor. Bu sene ise ihracat oranımızı yüzde 95’lere taşıdık. Ancak iç piyasaya verdiğimiz ürünler de yine uluslararası şirketlerin Türkiye operasyonları için ürettiğimiz ürünlerden oluşuyor.
Üretim nerede?
Klasik sanayicilerden bu konuda ayrılıyoruz. Bir tedarik zinciri havuzumuz var. Bu sistemin oturması meşakkatli idi. İmalatları düzgün yapabilmeniz için kusursuz bir sisteminizin olması lazım. Çünkü çok yüksek kalite beklentisi olan bir sektörden bahsediyoruz. Otomotiv ve savunma sanayi gibi. Dolayısıyla hem burada nitelikli bir kalite yönetim sistemi kurmanız hem de müşteriye bunu doğru şekilde aktarmanız gerekiyor. Biz bu alanda çok emek verdik. Şu an geldiğimiz noktada; sadece bizim için çalışan tedarikçilerimiz var.
Sistem nasıl çalışıyor?
Biz sanayinin âtıl kapasitesini kullanıyoruz. Örneğin; sanayide işini çok iyi yapan talaşlı imalat ustaları ve firmaları var. Bu firmanın alt yapısı uygun değilse, alt yapısını geliştiriyoruz. Makine ekipmanlarını alıyoruz. Personellerini sertifikalandırıyoruz. Sadece üretim alanında değil, aynı zamanda iş sağlığı ve güvenliği, çevre alanında da denetlemelerini yapıp, Avrupa’ya hizmet verecek hale getiriyoruz.
Aslında kurumsallaşma yolunda da dolaylı bir danışmanlık mı veriyorsunuz?
Tabi ki. 50-100 metrekare alanı olan bir torna atölyesini alıp seneler içerisinde bin metrekare içerisinde 5-6 tane CNC’nin olduğu yüzde 100 Avrupa’ya iş yapan bir firma haline getirdik. Bunu hep birlikte yapıyoruz. Bu bizim için motivasyon kaynağı oluyor. Bunun gibi birkaç tane daha firmamız var. Örneğin;
Ankara’da OSTİM’de imalat fabrikamız var. Yine İzmir-Ulukent, Kemalpaşa ve Bornova’da imalat yerlerimiz var, Malatya’da da bir tedarikçimiz yoğun olarak bize imalat yapmaya devam ediyor.Biz, hiçbir zaman kendi fabrikası olan ve buralarda işler yapan, her şeyi ‘in house’ çözen bir firma olmak istemiyoruz.
Bizim vizyonumuz tamamen sanayinin âtıl kapasitesini kullanmak odaklı. Sanayici makine almış, kendini geliştirmiş ama yabancı dili, finansa erişim olanağı ve kalite yönetim sisteminin ne olduğunu bilmediği için Avrupa’ya iş yapamıyor. Biz buradaki boşluğu değerlendiriyoruz.
Kaç tedarikçiyle bu hizmeti sağladınız?
İrili ufaklı 50’ye yakın tedarikçimiz var. Bize çalışan 5 tane hub’ımız var. Örneğin; müşteriler bizi son dakika arayıp “Acil şu işi şu kadar zamanda yetiştirmen gerekiyor” diyorlar. Biz de duruma göre bir tedarikçimize değil, birden fazla tedarikçimize bölüp, o işi toplayıp aynı kalitede gönderebiliyoruz.
Son dakika anahtar teslim sipariş süreci…
Evet. O konuda çok hızlıyız. Zaten bizim ilk müşterilerimizi kazanma şeklimiz bu oldu.
Peki fiyatlandırma…
Günümüzde artık maliyet analizi ve verimlilik çok önemli hale geldi. Bu sebeple bu analizleri yaparken belirsizliğinizi çok düşük tutmanız gerekiyor, biz de bunun gerekliliklerini doğru şekilde yerine getirebildiğimiz için rekabetçi ve uygun fiyatlar verebiliyoruz. Tedarikçilerimizi de bu konuda destekleyerek süreci herkesin kazanabileceği bir hale getiriyoruz. Tedarikçilerimizin kazanarak büyümesi bizler için çok değerli. Bu sebeple işin başından sonuna kadar her anında tedarikçilerimizi maliyet, verimlilik ve kalite açısından denetliyoruz.
Bu 50 tedarikçiyle süreklilik arz eden bir çalışma mı var?
Hem dönemlik hem de seri imalat işlerimiz olabiliyor.
İhtisaslaşma eğiliminiz var mı?
Rüzgâr türbinlerinin mekanik imalatlarını yapıyoruz. Yani rüzgâr türbinlerinin parçalarını üretiyoruz. Şu andaki ciromuzun tamamı buradan geliyor.
Sohbetin başında pandemi döneminden çok fazla etkilenmediğinizi ifade ettiniz. Firma olarak süreci nasıl yönettiniz?
Bizim iş yaptığımız firmaların bazıları ürünleri tedarik etmekte zorlandılar. Biz bunları fırsat olarak değerlendirdik. Amerikalı ve Avrupalı firmalar için bazı parçaları Türkiye’de üretme şansı elde ettik ve şu anda da o işleri devam ettiriyoruz. Dolayısıyla pandemiyi biz fırsata çevirdik. Pandemi de tedarik zincirindeki kırılma bizim için yeni fırsatlar yarattı.
Yabancı firmaların bize karşı olan önyargıları da bu sayede kırılmış oldu mu?
Biz çalıştığımız yurt dışı firmalarının ilk önce yurt içi operasyonlarına hizmet vermeye başladık. Buradaki başarılar ve tanışıklıktan sonra Avrupa’daki firma da sizi tercih ediyor.
Pandemi süreci sektör özelinde baktığınızda size ne öğretti?
Bir imalattaki tedarik zincirinin önemini burada anlamış oluyoruz. Sadece fiyat odaklı bakmanın çok doğru olmadığını aynı zamanda lojistik, kalite, fiyat-performans gibi kriterlerinin de önemli olduğunu görmüş olduk.
Ham madde tedariki konusunda partnerlerinizin yaşadığı sıkıntıları çözmek için süreci nasıl yönettiniz
Bu durum zorlu bir süreçti ve hala devam ediyor. Maliyetler artmış durumda. Zaten dünyada çok yüksek bir enflasyon var.
Bu enflasyonun önümüzdeki beş yıl daha devam edeceğini öngörüyoruz. Rusya-Ukrayna savaşı da bunu tetikler hale geldi. Ham madde her sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de bir sıkıntı. Biz bunu yüksek bedeller ödeyerek ve bir şekilde yöneterek çözüyoruz. Ancak sıkıntı hala devam ediyor.
Firma olarak kendinize nasıl bir hedef belirlediniz?
Bundan sonraki süreçte de rüzgârda ‘dikey büyüme’ hedefiyle müşteri ve tedarikçi sayımızı artırmaya devam edeceğiz. Önümüzdeki birkaç yıl içinde savunma ve otomotiv gibi yüksek kalite beklentisi olan sektörlerde de faaliyet göstermek hedefindeyiz.
Savunma sanayi için hükümetin uyguladığı çok ciddi destek mekanizmaları var. Savunma sanayide alt kırılımlara bakarsak, hangi ürün gruplarına ve nelere odaklanacaksınız?
ASELSAN’nın kardeş firması ASPİLSAN ile bir projede ortağız. İzmir Kalkınma Ajansı’nın yeşil hidrojen üretimiyle ilgili Ar- Ge Projesine başladık. Bunun önemli bir giriş noktası olacağını düşünüyoruz. Bunun yanı sıra yine yüksek kalite beklentisi olan talaşlı ve kaynaklı imalat parçaların üretimi de olabilir. Otomotiv için de benzer bakış açımız var.
Sizin odaklanacağınız pazarlar var mı?
Yüksek teknoloji üreten şirketler, genelde Avrupalı ya da Amerikalı şirketler oluyor. Bizim vizyonumuz da tamamen bu şirketlere hizmet verebilecek seviyede olmak.
YEKDEM ve YEKA’ları değerlendirdiğinizde bizi bekleyen gelişmeler neler?
Her YEKA ihalesinin bir öncekinden daha küçük ve çok sayıda projeye sahip olduğunu görüyoruz. Bu özellikle finansmana erişim anlamında çok olumlu bir gelişme, kapasite tahsislerinin farklı, her yıl düzenli olarak açıklanan YEKA’lar ile verilmeye devam etmesi sektörün sürdürülebilirliği ve ön görülebilirliği açısından da önemli.
YEKA’ların oluşan yerli imalat ekosistemini de destekleyici şekilde kurgulanmasını son derece önemli buluyorum. Bugüne kadar YEKDEM mekanizması ile sağlanan yerli üretim teşviklerinin YEKA mekanizması içerisinde de yaşatılması, yani yerli ekipman üretiminin teşvik edilmesi özellikle İzmir’de kümelenen yerli üretim ekosisteminin büyümesini de teşvik edecektir. Dolayısı ile ülkemiz kapasite artışının yeni modeli olan YEKA’ların sadece arz güvenliğine değil, yerli üretime de katkı sunacak şekilde kurgulanması hepimiz adına çok önemli olacak.
Manisa beyaz eşya ve otomotiv özeline baktığımızda bir üs haline geldi. İzmir’de de rüzgâr enerjisi için özel bölge mi ilan edilmeli?
Çandarlı Limanı bu alanda ihtisaslaşmış bir liman olursa bu bölgeden sevkiyatlarla ilgili çok büyük bir avantaj yakalamış oluruz. Deniz üstü rüzgâr sanayisi ile ilgili de önümüzdeki yıllarda bir f ırsat olabileceğini düşünüyoruz. Bu bölge ayrı bir sanayi bölgesi ilan edilmeli.
TÜREB’in son verilerine baktığımda, Türkiye’de 20 bin megawatt kurulu güç hedefleniyor. Bugünkü Türkiye gerçeğinde ne ölçüde yapılabilir?
20 bin megavat hedefi son derece gerçekçi, şu an lisanslarla verilmiş 20 gigawatta yakın santral var. Ancak bunun 11 gigawattı işletmede. İlerleyen dönemlerde kalan kapasitenin de işletmede olacağını göreceğiz. Tabi ki önünde birkaç engel var, ihalelerde düşük f iyatta alınmış lisanslar var. Bunların hayata geçmesi için gerekli koşulların oluşturulması gerekiyor. Finansa erişim şu an da Türkiye’deki en büyük sorun. Dolayısıyla finansa erişim için çeşitli çalışmalar yapılması gerekiyor. En önemlisi mevzuatta kolaylaştırmalar yapılmalı…
Bu senenin başında sanayide enerji kesintilerini yaşadık. Bugünlerde sanayici alternatif enerji kaynaklarına odaklanıyor. Bu ne ölçüde yatırıma dönüşür?
Bu kaçınılmaz bir son. Türkiye ve dünyadaki üreticiler, sanayiciler bir şekilde enerjisini yeşil enerjiden sağlamak zorunda. Bu sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da bir sorunu. Dolayısıyla er ya da geç tabana yayılacak bir sistemden bahsediyoruz.
Önümüzdeki dönemde AB’nin Yeşil Mutabakat ile ilgili çalışmaları var. Şu anda çalışma bazında ilerliyor ama bu bir gün başımıza gelecek. Yeşil Mutabakat’tan dolayı gümrükte karşılaşacağımız ek vergiler söz konusu olacak. KOBİ’lerin özellikle Yeşil Mutabakat ile ilgili engele takılmaması adına ülkedeki enerjilerin bir kısmını temiz enerjilerden sağlaması bir zorunluluk haline gelecek.
Bu anlamda yatırımlar artıyor. Bunun çok hızlı bir ivmede önümüzdeki birkaç yıl içerisinde devam edeceğini düşünüyorum.
İzmir’de bu alanda kümelenme eğilimi nasıl?
Aslında İzmir’de bu kümelenme oluşmuş gibi gözüküyor. Özellikle kuzey aksında şu anda ciddi bir başlangıcı var. Ama dediğim gibi yan sanayisini de bu işin içine katmanız lazım.
Yan sanayi firmalarına, KOBİ firmalarına bu konuda teşvik edici çalışmalar, destekler vs. vermek çok önemli. Onların vizyonlarını açmak çok önemli, hangi parçayı üretebileceklerini ne yapabileceklerinin vizyonunu belirlemek gerekiyor.