Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Doç. Dr. Ferah Onat: Maalesef şu anda sosyal medya işin ehillerinin elinde değil
“Sosyal medyada özenli olmak ve her platforma uygun içerik oluşturmak gerekiyor.”
Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Doç. Dr. Ferah Onat, sosyal medya ve ekonomisi konusunda uzman isimlerden birisi… YARIN Dergisi’ni ağırlayan ve Sosyal Medya Ekonomisi başlığında iş dünyasına tecrübelerini aktaran Doç. Dr. Ferah Onat, öncelikle bu alanda uzman ekiplerden danışmanlık almanın önemine vurgu yapıyor. “Dersinizi iyi çalışın” diyen Onat, içerik üretirken kurum ve kurum yöneticilerinin samimiyet sınavından geçtiğini ve bu süreci doğru yönetmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Bütün işletmelerin günümüzde kullanım sıklığı ne olursa olsun kendi sosyal medya hesaplarını almaları ve kurum içinden birinin bu konuda sorumluluğunda sürecin yönetilmesi gerektiğine işaret eden Doç. Dr. Onat, “Firma yöneticisinin sosyal medya platformlarındaki ortamı sevip sevmemesinin hiçbir önemi yok. Yerine göre bazı gönderileri reklamla destekleyerek, etiketleyerek ‘Bu platformda ben varım’ diyebilmesi gerekiyor. ‘Ben yokum’ deme gibi bir şansımız yok” diyor. Bu süreçte içgörüyü iyi yakalamak gerektiğini de belirten Doç. Dr. yürütülen sosyal sorumluluk projelerinin etki alanı ve samimiyet başlığının doğru yönetilmesi gerektiğini belirtiyor.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki görevimden sonra 2007 yılında Yaşar Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’ne geçtim. 8 yıl bölüm başkanlığı yaptım, pek çok tez yönettim. Halkla ilişkiler, sosyal medya, kurumsal iletişim üzerine ders verdim. Aynı zamanda Arabuluculuk ve Uzlaştırma Eğitmeniyim. Sosyal medya ve halkla ilişkiler, kurumsal iletişim alanında makalelerim, bildirilerim, kitap bölümlerim ve Dijital Çağda Halkla İlişkiler Yazarlığı olarak bir kitabım var. Şu anda Kurumsal İletişim Amaçlı İçerik Üretimi üzerine bir kitap yazıyorum.
Türkiye’nin sosyal medya açısından gelişimini değerlendirir misiniz?
Türk medya tüketicisi, her yeni gelen kitle iletişim aracını kabul edip, bağlanıyor. Özellikle görsel ve işitsel medyaya çok çabuk bağlanıyor ve bağımlı hale geliyor. Aynı şey sosyal medya içinde geçerli oldu. 2007 yılından itibaren özellikle sosyal ağ sitelerinin yaygınlaşmasıyla öncelikli de Facebook’un yaygınlaşmasıyla gerçekten kullanım sayısında dünyanın ilk sıralarındayız. Tabi bu ilk sıralarda olunmasının nedeni çoklu hesaplarla da oluyor biraz, yani bir kişi kendisine 8,10 tane hesap açıp, onları farklı amaçlarla kullanabiliyor. Ama yine de yıllardır dünyadaki ilk 10 sırada yer alıyoruz. Özellikle Facebook kullanımı Türkiye’de çok yüksek sıralarda. Facebook kullanımında bu yıl Avrupa birincisiyiz. Yine Instagram kullanımında da ilk 10 sırada yer alıyoruz.
Diğer sosyal medya ortamları çıkmasına rağmen hala birinci sırada mı?
Evet. Kalma süresi açısından da en çok kullanan ülkeler arasındayız. Ticari amaçlı kullanan da var, özel hayatla ilgili, akrabalık ilişkilerini, sosyal hayatını sürdürmek için kullanan da var. Şirketler kamusal alanı değerlendirmek ve orada kendisini göstermek için çok şey yaptılar. Bazıları ise hiçbir şey yapmadı. Bir çok arkadaş ile birlikte pek çok yayın ve araştırma yaptık. Firma kendi adına hesap açmadığı zaman, kendisi için sosyal medya üzerinde bir şeyler yapmadığı zaman onun yerine yapanların olduğunu gördük. Gün geldi kendisi açmadığı için onun adına açılmış 40 tane hesap ile karşılaştık.
Dergi ve türev işlerde de dönem dönem karşılaşıyoruz.
O ortamlarda kendi adınıza konuşmadığınız zaman, halkın dikkatini çeken bir firmaysanız sizin adınıza konuşup hatta size zarar verenlerde oluyor. Onun için resmi bir hesabınızın mutlaka olması gerekiyor. Burada çok paylaşım yapıyor olmanız önemli değil; ama sosyal faaliyetlerinizi, firma açılışları, fabrika açılışları, yeni çıkan ürünler, gerçek zamanlı pazarlama kapsamında bayramlar, bayram kutlamaları, özel günler, sektörel günler gibi bazı şeyleri nadiren bile yapsanız yeterli. Çünkü siz yer almadığınız zaman sizin yerinize yer alıyorlar.
Onun dışında bir de kullanıcılar, firmalara dair bir şeyler paylaştıkları zaman firmaların dikkatini çekmek için etiketlemek istiyorlar. Tıpkı twitter da olduğu gibi… Zaten hemen her firmanın twitter hesabı var. Farklı platformlarda da etiketlemek istiyorlar bu sefer kimseyi bulamıyorlar ve fake hesapları etiketlemek zorunda kalıyorlar. Siz sustuğunuz zaman sizin yerinize birileri mutlaka konuşuyor. Aynı durum firma yöneticileri, firma sahipleri içinde geçerli.
Firma yöneticileri de kendi sosyal medyalarını kontrollü olarak yönetmeli mi?
Aynen, firma sahibi konuşmuyorsa onun yerine konuşan birileri olabiliyor. Tıpkı ünlülerde olduğu gibi… Bir de iletişimde şöyle bir şey var, belli bir konuyla ilgili açıklama yapmadığınız zaman, sessiz kaldığınız zaman insan beyni o boşluğu bir şekilde dolduruyor. Gerçek olmayan şeylerle dolduruyor, o gerçekliği özellikle kriz yönetildiğinde yani krizlerle karşılaştığınızda hızlı bir şekilde, doğru bir şekilde açıklama yapmadığınız zaman o boşluğu sizin yerinize başkaları dolduruyor. Sosyal medyada boşluğa da izin vermemek gerek. Artık burada firma yöneticisinin sosyal medya platformlarındaki ortamı sevip sevmemesinin hiçbir önemi yok. Nefret ediyor olabilir ama olmak durumunda. Hatta kendi resmi, ticari hesaplarıyla. Yerine göre bazı gönderileri reklamla destekleyerek, etiketleyerek “Bu platformda ben varım” diyebilmesi gerekiyor. Ben yokum deme gibi bir şansımız yok.
Etiketleme birçok kurumun başını ağrıtabiliyor. Kurumlarında bu konuda bilgi seviyesinin düşük olduğunu görüyoruz. Doğru yönlendirilemiyorlar.
Hemen her şehirde dijital ajanslar var. Firma sahiplerinin içerik üretimini gerçekten ehli kişilere vermediğini gözlemliyorum. “Ağabey biz bu işi yaparız” mantığıyla çok düşük fiyatlara yaptırıyorlar ve bu dijital ortamlara hakim çok küçük yaşta çocuklar var. Lise öğrencisi bile olan kişiler var ve onlara teslim ediyorlar. Bu çocuklar kurumsal itibar ne bilmez, kurumsal iletişim bilmez, imaj nedir bilmez. Yani bir altyapıları yok.
Bu işi yaptırırken neye dikkat edilmeli?
İletişim fakültesi üçüncü sınıftan itibaren bu işi yapabilirler. Eğer bir ajans deneyimi varsa, iyi fotoğraf çekebiliyorsa, bazı kavramlara hakimse onda bile hocasından, çalıştığı yerlerden referans alarak o hizmeti vermesi lazım.
İkincisi firmalar, bu gençleri ucuz olsun diye freelance ve sözleşmesiz çalışıyorlar. Yasal bir dayanakları yok, vergi vermiyorlar.
Bu da kayıt dışılığı tetikliyor.
Bir kayıt dışılığı tetikliyor, ikincisi hukuki anlamda sizin yerinize paylaşım yapan freelance dijital medya elamanını bağlayıcı hiçbir şeyiniz olmuyor. Tüzel kişiliği yok. Serbest meslek makbuzu bile kesemiyor, numarasını bile almamış bağımsız biri. Kim yaptı? tamamen firma sorumlu. Çünkü firmanın adına paylaşım yapıyor, firmanın kredi kartıyla satın almaları yapıyor ve firmaya fatura kesmediği için karşısında bir tüzel kişilik de yok. Hukuki anlamda gerçek bir kişilik yok. Kriz olursa suçlayacak kimse yok.
Halbuki ajansla çalışıyor olsa faturasını alacak, sözleşme yapacak, sözleşmelerin maddelerinde kurum itibarını zedelemeyecek herhangi bir şey paylaşılamaz diye bir ibare olacak. Hukuki anlamda herhangi bir şey olduğu zaman direk dava edebilirsiniz ve tazminat dahi alabilirsiniz. Maalesef şu anda sosyal medya gerçekten işin ehillerinin elinde değil.
Ne yapılabilir?
Pazarlama departmanlarında veya kurumsal iletişim departmanlarında çalışan kişiler çok iyi bir şekilde eğitilebilir. Görsel anlamda içeriğin oluşturulması; fotoğraf çekimi ve info grafikler bu anlamlarda teknik destek alabilirler. Video desteği alabilirler ama bütün paylaşım süreci yine kurumun içerisinde geçmesi lazım.
Bu işin kurum içinde bir muhatabı olmak zorunda diyorsunuz. Çünkü bu işin hukuki boyutu çok ciddi yani bir paylaşım yüzünden devlet tarafından da suçlanabilirsiniz. Öğrencilerime söylüyorum, “En az genel müdür ya da yardımcısı pozisyonunda bir kişiden resmi imza ile onayını almadan, gerekirse yazılı gerekirse elektronik imza ile onayını almadan bir kelime bile paylaşmayın.”
Burada nasıl dergide imtiyaz sorumlusu var, bu görevler henüz daha paylaşılmadı. Bu işin hukuki boyutu var, hukukçular daha iyi bilirler ama benim gözlemlediğim çevremde yaşananlardan algıladığım kadarıyla bu işin hem telif boyutu hem de itibar boyutu var. Onun için her yapılan işin ölçerek, biçerek dikkatli olunması gerekiyor. (yabancı sitelere bakıp Türkçe’ye çevirip firmalara içerik üretenler hatta ödül alanlar bile var.)
Markaların sosyal medyayı etkin kullanmalarının tüketici üzerindeki etkileri nelerdir?
Büyük markalar, yıllardır iyi reklam verenler oldukları için geleneksel medyayı, halkla ilişkileri daha iyi biliyorlar. İyi ajanslarla çalışıyorlar. İyi ajanslarla çalıştığınız zaman bir de tüketicinin iç görüsünü iyi kokluyorsanız çok güzel işler yapabilirsiniz ve çok iyi sonuçlar elde edebilirsiniz. Küçük esnaf içinde de bazen çok güzel işler yapanları görüyoruz. Mesela döküm tava ya da ekmek yapıyor ve kendine ait bir logo yapıyor, marka kimliği için uğraşıyor.
Sosyal medyada da dersinizi çok iyi çalışmalısınız diyebilir miyim?
Sosyal medyada ezbere iş yapmayın. Firma ve ürünleriniz adına bir şeyler yapıyorsanız dersinizi iyi çalışmanız gerekiyor. Sadece iyi örneklerin neler yaptıklarını bakmak yeterli değil veya çok para ödemek yeterli değil. Çok niş bir Pazar yakalarsınız çok az ücretlerle sadece şirket hesabı alıp, ara ara reklam çıkarak bile iyi etiketlerle ilerleyebilmeniz mümkün. Ama burada içgörüyü iyi yakalamak lazım.
Bu ara sosyal medya konusunda trend nedir?
Gerçekten sürdürülebilirlik, temiz çevre, doğanın korunması, geleceğe yatırım, eğitim… Sosyal hayatında sürdürülebilirliği kapsamında baktığınız zaman; kadın hakları, kadın istihdamı, çocukların zihinsel kapasitesi ve eğitimini geliştirebilecek iyi işler konusu çok trend.
Böyle de devam etmesi lazım. Adil ticaret, organik ürünler, temiz ürünler, doğaya saygılı çevreye saygılı ürünler bunlar çok etkili. Buna Duyar Pazarlaması da diyoruz. Burada tüketici iki şeye bakıyor, birincisi etki alanı nasıl? Yani 10 çocuk mu okuttu bin çocuk mu okuttu? Ve bu çocukların yaşamlarını takip ettin mi? Bu çocukların ailelerine de dokundun mu? Yani süreklilik, sürdürülebilirliğin e etki alanının geniş olması. Biri bu etki alanı, diğeri samimiyet… Ne kadar samimisin? Sen burada ağaç dikiyorsan, ürününü üretmek için ağaç kesiyorsan samimi olmadığın anlamına geliyor. Tüketici bizde daha yavaş yavaş uyanmaya başlıyor. Örneğin, 10 tane ağaç dikiyor şov yapıyor, şu kadar da ağaç kesiyor veya çalışanlarının maaşını vermiyor, onların sendikal haklarını korumuyor.
Yani sürdürülebilirlik ile ilgili bir şey yapmadan önce sosyal sorumluluğun esas ana konuları; çalışanların maaşını ver, adil ticaret yap, çevreye saygılı ol yani gerçek anlamda kurumsal sorumluluğu gerçekleştirmeden sürdürülebilirlik alanına girmemek gerekiyor. Sosyal medyada pek çok duyar pazarlama kampanyası kurumların samimiyetsizliğiyle suçlanıyor. Bakınız Twitter’daki #wokewashing ve #trustwashing etiketlerine.
Yani önce kendi içinde yaşat…
Aynen. Deterjan üretiyorsun; ama diğer taraftan suyu kirletiyorsun, öteki taraftan suyu temizlemeye uğraşıyorsun. Ne kadar samimisin? Bin ton suyu temizliyorsun; ama senin deterjanın 10 bin ton suyu kirletiyor. Samimi olmadığınızı hissettiği anda internet kullanıcısı, herhangi bir çalışanınız bunun intikamını çok acı bir şekilde alabilir. Örneklerini yurt dışında çok görüyoruz, bizde daha yavaş yavaş duyarlılıkla ilgili çalışmalar, farkındalık çalışmaları yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Bunun bıçak sırtı iki tarafı var. Öncelikle kendi işimizi doğru yapacağız, adaletli davranacağız, ondan sonra sürdürülebilirlik sağlayacağız. Burada işler iyi yürürse bu kanaldaki içerik iyi gider, bir de tüketici ve paydaşları üzerinde etkisi olumlu olabilir. Sosyal medya üzerinde kişiler bilgileri kendileri üretir, değerlendirir ve paylaşır.
Bu özelden baktığımızda kurumların dikkat etmesi gereken diğer unsurlar neler? Etiketleme unsurunda, yazı içeriğinde ve fotoğraf paylaşımlarında dikkat edilmesi gerekenler neler? Sizin en çok hata olarak gördüğünüz hususlar neler?
Her platformun kendine ait birndili var. Sizi daha çok kimler takip ediyorsa, onların diline yakın bir görsel dil ve içerik dili oluşturmanız gerekiyor. Onların diliyle aynı demiyorum, onlarla konuşabilir olmalısınız. Tabii ki kurumun kültürünü, kimliğini yansıtan içerik üretmeniz gerekiyor. Cep telefonu ile çekilmiş değil çözünürlüğü yüksek fotoğraflar kullanılmalı. Her yerde aynı görüntüyü kullanmamak, biz bunu aslında tersten baktığımız zaman transmedya öyküleştirme olarak adlandırabiliriz. Farklı iletişim kanallarında birbirini tamamlayan içeriklerle öykünüzü, ürününüzün öyküsünü veya sosyal sorumluluk ile ilgili projenizi anlatabilirsiniz.
Peki firmalar ne yapıyor?
Firma, fotoğrafı çekti instagrama koydu otomatiğe bağladı, facebook ve twitterda da paylaştı. Bu tabii çok sınırlı real time işler için olabilir. Tekstil veya ayakkabı sektöründesiniz bunu aynı postla anlatmamanız gerekiyor. Instagram’a mesela o seriye dair 10 tane fotoğraf yükleyebilirsiniz ama facebook’ta belki onları tek bir görsel olarak sunmanız gerekir. Twitter’da link vermeniz gerekir ya da arada sırada o ürün gamından bir tanesini ön plana çıkarmanız gerekir. Biraz özenli olduğunuzu da göstermeniz lazım. Özenli olmak ve her platforma uygun içerik oluşturmak gerekiyor.
Peki etiketleme konusunda nelere dikkat etmeliler?
Etiketleme konusunda da danışmanlık veren dijital firmaların çok iyi yönlendirmesi gerekiyor. Paylaşılan içeriği çok etiketle doldurmamak lazım. Büyük firmalar çok fazla etiket kullanmıyorlar. Birkaç ana başlıkta ele alıyor. KOBİ ise biraz daha esnek, çok kaygı da duymayabilir. Ama büyük firmalar için daha dikkatli hareket etmek gerekiyor. Çünkü burada itibar ve imaj son derece önemli. Paylaştığınız fotoğrafın etiketinin endekslemede hangi içerikle yan yana durduğunu görseniz bir daha o içeriği belki de kullanmazsınız.
Sosyal medyayı en iyi kullanan sektörler hangileri?
Otomotiv markaları çok iyi. Bazı KOBİ’ler küçük ölçekli ama bunlarda yani sanki para kazanmak için değil de topluma fayda yaratmak için üretim yapan KOBİ’lerden bahsediyorum onlar da çok ilgimi çekiyor. Özellikle eğitimli kesim açısından biz birbirimize sürekli bunları tavsiye ediyoruz. Sağlıklı gıda yapan bir sayfa var veya şu firmanın çok güzel ürünleri var onu takip et veya butik oteller gibi. Güzel yerlerdeki şık, butik oteller, büyük bir oteli takip etmek yerine küçük ama şık mekanları takip etmek. Bunlar daha fazla fayda yaratıyor. Gerçekten bu faydayı hissedip tüketiciyle bağ kurmak çok kolay bir şey değil. Büyük firmalar da bunun farkında mesela bankaların sayfalarına bakın çok basma alıp şeyler.
Peki Türkiye’de sosyal medyanın pazarlama karması içerisinde şu anda aldığı pay nedir?
Her geçen yıl payı çok ciddi artıyor.
Bu dünya ile aynı paralelde mi?
Hemen hemen aynı paralelde. Zaten çok global şirket var, o bütçeler Türkiye’ye de yansıyor.
Peki kuşak farkının yansıması nasıl oluyor? Telefona bakmadan yaşayamayan bir gençlikle karşı karşıyayız. Onların alım tercihlerine etkisi ne oluyor?
İnfluencerlar yani sosyal medya ünlüleri, gerçekten çok etkili. Mikro influencer; daha az takipçisi olan belli bir ilgi alanına veya belli bir bölgeye hitap ediyor. Daha tematik ve lokal çalışıyorlar. İzmir’de mesela bir sürü influencer var. Çok tatlı insanlar var. Güzel fotoğraflar koyuyorlar, görsel anlamda çok güzel içerikler paylaşıyorlar. Sorumluluk sahibi kişiler bunlar, yani kötü bir içerik paylaşmıyorlar. Ama gençler açısından baktığımız zaman Z kuşağı çok enteresan, hiç ummadığınız şeylerle ilgilenebiliyorlar. İlgi alanlarının üstüne gidebiliyorlar. Firmalar çok umurlarında değil. Belli markalar gençleri reklamlar aracılığıyla, influencerlar aracılığıyla, dijital oyunlara verilen reklamlar aracığıyla yakalıyor. Birkaç marka sayabilirim sadece dijital oyunlar üzerinden ve bu akran etkisi sayesinde kendisini yerleştirmiş ama dışarıda çok reklamını görmediğimiz. Mesela Hummel, Nike reklam veriyor ama Nike’a çok küçük yaştan gelen bir marka sadakati var. Örneğin Jack & Jones çok reklam vermiyor ama inanılmaz bir marka sadakati sağlamış durumda. Hollanda firması ama Türkiye’de üretiliyor ve erkek ergenler üzerinden çok etkili.
İki kavram arasında sıkışmış durumdayım. Birincisi sosyal medyanın özellikle tüketimi tetiklediği ifade ediliyor. Son dönemde en fazla konuştuğumuz konu ise sürdürülebilirlik. Bu ikisi birbiriyle çelişiyor. Bu iki kavram nasıl orta noktada buluşacak?
Sosyal medyanın tüketimi tetiklemesiyle ilgili kavram gösteriş tüketimi olarak geçiyor. Gösteriş tüketimi daha çok lüks ürünler ve serbest zaman dinamikleri, serbest zaman tüketme için kullanılan bir şey
Özellikle mevcut kimliğinizden memnun değilseniz bunu lüks ürünler kullanarak kapatabilirsiniz. Markalı çantalarla poz veren bir sürü genç kız var. Mekanlar Instagram’da fotoğraf paylaşılsın diye alanlar yaratıyorlar. Kimlik köşesi diyorlar, o alanlarda fotoğraf paylaşıyorsunuz. Özellikle yiyecek içecek ve turizm sektörü açısından gösteriş tüketimi çok kullanılan bir olgu. Gösteriş tüketimi olmasa bu kadar çok butik otel, bu kadar çok kafe belki olmayacaktı. Çünkü oralara giderek oralardan check in yaparak, kendiniz orada göstererek “Buradayım” diyerek kendimize kimlik inşa ediyoruz. Havaalanında CIP Lounge veya VıP Lounge’ lara girmeyip onların önünde paylaşım yapıp sanki girmiş gibi gösteren bir sürü insan var.
Bu turizmi bir nebze olsun tetikliyor dediniz.
Tabii tetikliyor ama bunu iyi kullanabilmek de söz konusu. Bunu bir sergiyi gezmek, gezdirmek için de kullanabilirsiniz. Arkas Sanat Merkezi’ne ilginin sosyal medya sayesinde kendiliğinden artması gibi. Z kuşağı seyahat sevmiyor. Gidiyorlar otel odalarında kapanıyorlar, anne-babalar Instgram’a poz versin diye o çocuklar sıkılıyorlar. Çok uyumlu seyahat de yok aile ile birlikte. Maalesef X ve Y kuşağı seyahatte gösterişi çok seviyor ve bu da onlara maddi açıdan zararlı olabiliyor. Yurt dışına çıkmak, pahalı otellerde kalmak ciddi bir gösteriş merakı. Çok çelişkili.
Bu sürdürülebilirlik kavramı ile aynı noktada nasıl buluşuyor?
Göstermek için tüketmek sürdürülebilirliğin tam karşısında duruyor. Sürdürülebilirliği biz daha bilmiyoruz. Daha yeni yeni öğrenmeye başladık. Muslukları az kullan, elektriği az kullan, çevreyi koru, kadınlara önem ver, daha az kıyafet al ama iyisini al, akılda kalan unsurlar arasında. Ancak gösteriş tüketimi olgusunu sosyal medyayı kullanarak sürdürülebilirlikle ilgili projelerde kullanmaya başlayanlar da var. Kumsalları temizlemek, sürdürülebilir modaya gençleri özendirmek birkaç örnek arasında yer alıyor. Bu dönem mesela biz bir dersimizin büyük bir kısmını bu konuya adadık.
İkisinin ortak bir noktaya gelmesi için uzun bir zaman mı var?
Sürdürülebilirliği hazmetmemiz lazım. İlkokullarda çok güzel bilgiler veriliyor. Özellikle sürdürülebilirliğin 7 alt kavramı var, bunları çok güzel anlatıyorlar. Yeniden kullan, dönüştür, sakla, tamir et gibi maddeleri öğretiyorlar.
Çocukların ve yetişkinlerin sosyal medyadaki kalış süresi ne olmalı? Sosyal medya, bizim günlük yaşamda karşılayamadığımız pek çok ihtiyacımızı karşılıyor ve uyuşturuyor. İletişim kurma, oyun oynama, yardım etme gibi pek çok iletişim ihtiyacını ve ötesini karşılıyor. Bize gerçekten gerçek yaşamda elde edebileceğimiz hazları beynimize yaşatıyor. Sosyal medya bağımlılığı veya sosyal medyadan elde ettiğimiz hazzın beynimizde yarattığı etki uyuşturucu ile eş durumda. Bununla ilgili pek çok araştırma da yapılıyor, şimdi böyle bir hazzı elde ediyorsanız bu hazza bağlanmamanız mümkün değil.
Gerçekten bağımlı hale geliyorsunuz, süreler gittikçe uzuyor. Fakat bu çok hızlı bir şekilde geldi yaşamımıza, sindiremeden dijital ortamı gördük ve üstüne üstlük elimize cep telefonumuza verdiler. Cep telefonları neredeyse bir organ haline geldi. Fakat bunun zararlarını da görmeye başladık. Bazı öğrencilerimden duyuyorum “Bıktım artık şu instagram’dan, çıktım. WhatsApp’ı kullanmaktan nefret ediyorum.” WhatsApp’tan biraz bağımlılık olarak kopmak daha zor ama zaman zaman bazı platformlardan kopmalar olabiliyor. Oyunlarını kapatanlar olabiliyor ama bunun bir sindirme süreci var. Bu süreci biz daha yaşayamıyoruz, çok hızlı girdik ve çok hızlı gelişti. O nedenle bağımlıyız. 4-5 sene içerisinde bu sürelerin azalacağını düşünüyorum.
Türkiye’deki bir kişi ortalama sosyal medyada ne kadar zaman geçiriyor?
2 saatten az olmadığını biliyorum. İnternet kullanımına bakmanız yeterli zaten çoğu şu anda mobilden, bilgisayardan değil.
Çocuklar özelinde baktığımızda, çocukların kaç yaşından itibaren sosyal medyalarının olması gerekiyor?
Öğrencilerimiz ile ekran bağımlılığı üzerine beraber projeler yaptık, Yeşilay’a sunduk. Aslında 12 yaş limit. Ama maalesef şu anda çok küçük yaşta yani 1 yaşına gelmeden ekranla karşı karşıya geliyor. Sağlıklı doğup sırf ekran nedeniyle otizme doğru yönelen çocuklar var. Zihinsel hastalıklara, şizofreni gibi çeşit çeşit hastalıklara maruz kalanlar olabiliyor. Bunda da en büyük hata ailede, özellikle Y kuşağı dediğimiz bu Z’nin de ötesinde, Y kuşağı anneleri, babaları aşırı derecede internet bağımlısı, ekran bağımlısı, tabletle başladılar. Geçirdiği süre çok daha önemli.
Eklemek istedikleriniz…
Influencer kullanımıyla ilgili bir not düşmek isterim. Firmalar sadece takipçisi çok diye sakıncalı içerik üreten, topluma, gençlere kötü olan kişileri desteklemesinler.
Biraz sorumluluk sahibi olsunlar. Paralarının kime gittiği ve nasıl kullandığını bilsin. Bir de diziler… Mesela Çukur, Yasak Elma… Bunlara iyi diziler diyebilir miyiz? Firmalar niye destekliyorlar?
Bazı firmalar açıklama yaptı; “Silah kullanılan, çete, mafya ve kadına şiddetin olduğu dizilerde biz yokuz.” Bu önemli bir reklam veren davranışı, siz onları çekerseniz, bu firmalar ortadan kalkacak. Ama Anadolu firmaları destekliyor. Firmalara sözüm; halkla İlişkiler ve reklam yatırım kararları ile toplumun kültürüne inanılmaz derecede etki ediyorsunuz. Sponsorluk ve reklam harcamaları ile etki ediyorsunuz, kültüre yaptığınız yatırımlarla etki ediyorsunuz. Reklam veren olarak sorumluluğunuzun bilincinde olun. Firma sahibi de parası nereye gidiyor, etik yerlerde harcanıyor mu diye takibine düşmeli.