SU YÖNETİMİ SU YATIRIMLARINDAN DAHA ÖNEMLİ
sulama sularında buharlaşma kayıplarını en aza indirecek şekilde projeler yapmamız lazım. Yani açık kanalla göletten tarlaya su vermeyelim artık; bunları kapatalım. Çünkü sıcak havalarda veya Mayıs’tan itibaren ta Eylül sonuna kadar yüzde 20-30 su kaybı meydana geliyor.
“YAĞMUR SUYU HASADINI YAPMAMIZ GEREKİYOR”
Yağmur suyu hasadını muhakkak yapmalıyız. Yer altı barajlarını yapıp, yer altı barajlarında suyu biriktirmeliyiz. Hem buharlaşma kayıplarını önlüyoruz hem de yer altı sularını tarımsal açıdan da bir şey daha söyleyeyim. Artık tarımsal açıdan da biz nerede, hangi ürünü yetiştireceğiz, artık bunu masaya yatırmalıyız. Su olmayan bir yerde sulu tarım yapmanın da anlamı yok.
Türkiye Su Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Lütfi Akça, su güvenliğinin sağlanmasına yönelik politikaların önceliklendirilmesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Akça, bu konuda şunları ifade etti: “Baraj sayımız 992. Sulanabilir arazilerimizin de yüzde 80’ini şu anda sulayabilir durumdayız. Dolayısıyla su kullanımı arttı. Özellikle yerel bazı bölgelerde, dar bölgelerde su arzı ile su talebi arasında yetersizlikler başladı. Diğer taraftan küresel iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı kuraklık ve sel riskleri de suyun gerek miktarını kısıtlayıcı hâle getirdi gerekse sudan kaynaklanan riskleri artırdı. Dolayısıyla günümüzde su yönetimi, su yatırımlarından daha önemli ve acil hâle geldi. Su yönetimindeki zorlukları, kuraklık ve bu sebepten ortaya çıkan su yetersizliği, sel ve taşkın yönetimi ve su kirliliğinden dolayı gerekli kalitede suya ulaşımdaki zorluklar olmak üzere, üç ana mesele olarak tarif edebiliyoruz. Deprem, salgın, hastalık, göç dalgaları, savaşlar ve büyük endüstriyel kazalar gibi ortaya çıkabilecek afetlerde de su güvenliği konuları bu üç ana başlık altında tanımlanabiliyor. Diğer taraftan su yönetiminin hem katılımcı hâle getirilmesi hem de yerelde havza ölçeğinde katılımın güçlendirilmesi, su yönetiminde önemli bir güçlenme ve dirençlilik sağlayacaktır. Biz bakanlıklar olarak, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ndan itibaren taşkın ve kuraklık yönetim planları hazırladık, bunların uygulanmasına çalışılıyor. Ancak bu planların yerel katılımlar ile güçlendirilmesi, uygulamanın etkinleştirilmesi gibi ihtiyaçlarımız da var. Bu çalışmalarımızı reform programları çerçevesinde daha etkin yürütebileceğimizi düşünüyoruz. Bunlardan biri, su kaynakları geliştirme programı olarak özellikle suyun arz ve talep dengesinin bozulabildiği yerlerde yeni planlar, yeni yatırım ve işletme planlarının geliştirilmesi, tarımsal su yönetiminde verimliliğin sağlanması ve bir reform programı çerçevesinde konunun ele alınması, su verimliliğinin sanayi, evsel kullanım ve tarımsal sulamada iyileştirilmesi. Bu maksatla Muhterem Hanımefendi’nin himayelerinde Tarım ve Orman Bakanlığımız “Suda Sıfır İsraf” çalışmasını ocak ayı sonunda başlattı. İnşallah buradan da çok verimli neticeler ümit ediyoruz ki bütün bunlar su güvenliğimizi artırıcı çalışmalardır.
YERALTI SUYU YÖNETİMİ REFORMU YAPILMALI
Diğer bir reform alanı da yeraltı suyu yönetimi reformu ki bu taşkın yönetimi ile birleştirildiği zaman sel sularıyla birlikte yeraltı sularının da beslenmesi ve yeraltı suyu kaynaklarımızın daha etkin hâle getirilmesi gerekiyor. Yeraltı sularımıza suyumuzun bankası olarak bakmamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bunlar devasa depolar işlevi görür. Kuraklık dönemlerinde buralardan alınabilecek borç diye tanımlayabileceğimiz aşırı miktardaki yeraltı suları, bizim kuraklıkları daha kolay atlatmamız açısından da önem taşıyor. Ve yeni politikalarla yeni altyapılarla sel suları ile de yeraltı sularını mümkün olan yerlerde, gerekli yerlerde beslememiz gerekiyor.”
“PLAN YAPMA KÜLTÜRÜNÜ GELİŞTİRMEKTE FAYDA VAR”
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Handan Türkoğlu, özellikle yerel ile ilişkilerin güçlendirilmesi ve entegre bir organizasyon yapısıyla ilerlemenin önemine vurgu yaptı. Prof. Dr. Türkoğlu, itfaiye teşkilatının bu süreçteki önemine dikkat çekerek, şunları söyledi: “Ne olursa olsun plan yapmak, geleceği senaryo çerçevesinde değerlendirmek her zaman gerçekleşmeyebilir ama faydası olur. O nedenle plan yapma kültürümüzü de geliştirmekte fayda var. Bütün bunların en önemli boyutu, yerelle ilişkidir. Yerelle devletin ilişkisinin güçlendirilmesi, çok çok önem taşıyor. Örnek olarak da itfaiye teşkilatlarını vereyim. İtfaiyeye o kadar çok görev yüklenmiş ki, bu durumuyla bunlarla baş etmekte zorlanıyorlar.
Arama kurtarma, yangın söndürme, ağaçlardan kedileri indirme, yani her türlü iş onlarda. Onun için bu kötü bir şey değil ama acil durum yönetiminde itfaiye teşkilatlarımızı da güçlendirmemiz lazım. Bizi korumaları için itfaiye teşkilatlarının güçlendirilmesi lazım.”
“ÖNCE ACİL SONRA ÖNLEYİCİ TEDBİRLER ALINMALI”
Mimar Emre Arolat, sürecin iki aşamalı olarak yönetilmesi gerektiğini söyledi. Arolat, “Bunlardan biri, hemen çok çabuk acilen yapılması gerekenler. Bir de fikirlerin biraz daha olgunlaşarak ve yeteri kadar tortulaşarak yapılması gereken durumlar. Bir de önleyici olanlarla tamir edici olanlar var. İçinde yaşadığımız coğrafyanın özellikle İstanbul’un ve Marmara Bölgesi’nin ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. O yüzden yerinde dönüşümün ve bir miktar daha tamiratın, güçlendirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda belki tamamen vites değiştirmemiz, iş yapma biçimimizi değiştirmemiz, denetim mekanizmasını, sigortasını mutlaka gündemimize almamız ve bir an evvel bunlarla ilgili yasaları ortaya koymamız gerekiyor” dedi.
“SANAYİ ANADOLUDA VERİMSİZ BÖLÜMLERE KAYDIRILMALI”
Sanayinin Anadolu topraklarının verimsiz bölümlerine kaydırılarak, İstanbul nüfusunun bir bölümünün de Anadolu’ya doğru tekrar kaydırılması politikalarını önemli gördüğünü anlatan Arolat, “Onun dışında deprem bölgesinde yeniden yapılaşma kararlarının, büyük yerleşim bölgelerinin doğru zemin durumuna uygun olarak eteklere doğru kaydırılmasını; ovalarda, düzlüklerde ise mümkün olduğu kadar yoğunluğun azaltılmasını önemsiyoruz.
SİYASET ÜSTÜ BİR SEFERBERLİK GEREKİYOR
Ama söz gelimi Hatay gibi, Antakya gibi bir bölgede bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu da çok önemli bir soru işareti. Bu tür durumlarda böyle çabuk ama çok acele olmayan planlamaların yapılması, o planlamaları mümkün olduğu kadar şeffaf olarak uygulanması gerekir. Katılımcıların artması; kent plancıları, mimarlar, arkeologlar, zemin bilimcileri, sosyologlar, antropologlar, kuşkusuz koruma ve restorasyon uzmanları, tarihçiler, hatta psikiyatrlar, eğitim uzmanları gibi uzmanların mutlaka bu süreçlerin içine alınmasını çok önemsiyorum. Burada yerel unsurlar derken, kuşkusuz hakikaten oradaki yerel STK’ların ve her türlü unsurlarla birlikte yerel yönetimlerin de iş birliği içinde olması gerekir. Bu anlamda da bütün bu durumun aslında tamamen siyaset üzeri bir topyekûn seferberlik olarak düşünülmesini, hepimizin iyiliği adına çok önemsiyorum” diye konuştu.