Prof. Dr. Emre Alkin: Borç belli bir seviyeden sonra alanın değil verenin derdidir. Herkes bunu iyice düşünsün
Prof. Dr. Emre Alkin, 2021 yılı Türkiye ekonomisi için anahtar kelimelerin borç, işsizlik ve teknolojik değişim olduğunu söyledi. Borçlanma sürecinin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Alkin, “Borç belli bir seviyeden sonra alanın değil verenin derdidir. Herkes bunu iyice düşünsün” dedi.
Bu yıl Türkiye ve dünya ekonomisini bekleyen gelişmelere yönelik öngörülerini YARIN Dergisi ile paylaşan Prof. Dr. Alkin, olumlu-olumsuz olmak üzere iki senaryo üzerinden değerlendirmelerini aktardı. Prof. Dr. Alkin, “Olumlu olan senaryo V şeklindeki toparlamanın devam etmesi ve hem dünyada hem Türkiye’de arzu edilen kadar ya da biraz daha üstünde büyümeyi tamamlamak. Ancak pandemi ile beraber başlayan bir kapanma süreci var. Bu özellikle Avrupa ülkelerinde gözüküyor. Aşıların gelmesine rağmen Amerika Birleşik Devletleri hala bundan kurtulamadı. Hal böyleyken bir W şeklinde toparlanma ihtimalini de azımsamıyoruz. Dolayısıyla Mart ayına kadar heyecanla takip edeceğimiz mevzu bu toparlanmanın W mi yoksa V şeklinde mi olup olmayacağı konusunda.
Tabi dünya ticaretindeki toparlanmaya da dikkat çekmek gerekiyor. Geçen senenin Nisan ayından beri gözle görülür bir toparlanma var. Ancak bu toparlanmayı takip eden hammadde ara malı üreticileri ve tedarikçileri de fiyatları yükseltmeye başladılar. Hatta Londra Metal Borsası dahil olmak üzere birçok endekste korkutucu bir yükseliş var. Daha talep tam olarak canlanmadan üretim maliyetlerinin artmasından bahsediyorum.
Bu durum 2021 yılında merkez bankalarını zorlayacak. Çünkü merkez bankalarının elinde talep enflasyonunu düşürmek üzere enstrümanlar var. Maliyet enflasyonu başkalarının görevi, merkez bankalarının değil. Dolayısıyla merkez bankalarının elindeki faiz ve para arzı silahı adeta kafası yarılmış bir hastaya “İki tane aspirin al sabah beni ara” diyen bir doktoru anımsatıyor. Yapacak hiçbir şey yok çünkü elinde sadece o var. Özetle 2021 yılı merkez bankalarının artan maliyetler karşısında biraz da çaresiz düştüğü ve maliye politikaları yoluyla reel sektöre destek verilmesi gereken bir yıl olacak” dedi.
2021’DE ÇOK ŞİRKET BATAR
Bu süreçte devletlerin de gücünün tükendiğini anlatan Prof. Dr. Alkin, firmalar özelinde bakıldığında ciddi kapanmaların yaşanabileceğini kaydetti.
Prof. Dr. Alkin, “Bugüne kadar hem Türkiye’de hem dünya üzerinde ‘Biz 50 yıllık şirketiz’ diye övünenlerin 3 aylık ömrü olduğu ortaya çıktı. Meğerse iş durmasına karşı herhangi bir ihtiyat akçeleri bulunmuyormuş. Küçük sermayeler, devasa cirolar, var olmayan karlar üzerinden yola devam ederken buna apansız yakalandılar. Şimdi çok ciddi bir saha temizliği olacağını tahmin ediyorum. 2021’de çok şirket batar. Zaten normalde de dünyada kurulan şirketlerin yüzde 70’i zaten birinci seneyi tamamlayamıyor, tarihe karışıyor. Dolayısıyla bu batan firmaların da çok fazla dikkat çekici olacağını zannetmiyorum. Türkiye özelinde bakarsak, maalesef Türkiye’deki iş dünyasının da sanayinin, hizmetlerin ve diğer sektörlerin ihtiyaçlarından çok faize odaklanmış olduğunu görüyorum. Son zamanlarda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB)’nin faiz üzerine yaptığı açıklamalar açıkçası bana mantıklı gelmiyor. Çünkü Türkiye’de sanayinin, tarımın çok ciddi sorunları var. İş dünyasının kanaat önderleri siyasetle bu sorunların üzerinden gelmek için müzakere yapacağına, dönüyor dolaşıyor aynen devletlerin yaptığı gibi para arzı ve paranın maliyeti üzerinden müzakere açıyor. Çünkü o tarafta sorumluluğu yok” diye konuştu.
2021’DE SAFSATA İLE MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK
2020 yılı sonunda hammadde savaşlarının başladığını ve bu savaşların bu yıl da süreceğini ifade eden Prof. Dr. Alkin, “Mesela Çinliler şöyle yaptılar. Eskiden hurda, metal ticareti serbest değildi şimdi serbest oldu. Dünyanın her yerinden ham maddeyi toplayıp kendilerine ait olan hammaddeyi de ihraç etmeme konusunda önlemleri oldu. Bu iyi bir şey değil. Türkiye buğday, pamuk ve hatta saman ithalatı yapan durumda. Bugün faizin sebebi memleketin ekonomisinin doğru yönetilmemesi. O yüzden Türkiye dünyanın gündemine ters şeyler tartışıyor. Bizimde 2021’de herhâlde dediğim gibi safsata ile mücadelemiz devam edecek” dedi.
Bu süreçte devletlerin de gücünün tükendiğini anlatan Prof. Dr. Alkin, firmalar özelinde bakıldığında ciddi kapanmaların yaşanabileceğini kaydetti. Prof. Dr. Alkin, “Bugüne kadar hem Türkiye’de hem dünya üzerinde ‘Biz 50 yıllık şirketiz’ diye övünenlerin 3 aylık ömrü olduğu ortaya çıktı. Meğerse iş durmasına karşı herhangi bir ihtiyat akçeleri bulunmuyormuş.
“İŞ DÜNYASINA ‘HOŞGELDİNİZ GERÇEĞE’ DİYORUM”
İş dünyasının bu süreçte yaşananlara yönelik daha net mesajlar vermesi gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Alkin, “Memleketin sorunu yabancı rakipleri ithalat vergileri ile önlemek değildi. Dış ticaret rejimi ile haksız rekabet yaratmak memleketin en önemli meselesi deyince suni yolla döviz ile faizi düşürmekte buna destek vermek iş dünyası için dünyanın en yanlış işiydi.
Bu ülkede hukuk yok, varmış gibi davrandılar. Ülkede eğitim seviyesi düşük yüksekmiş gibi konuştular. Her yerde İmam Hatip Lisesi açılırken en önünde onlar vardı. Ama Meslek Lisesi eksik diye hiç kimseye şikayette bulunmadılar.
İş dünyası kısa vadeli çözümlerin, uzun vadeli sorunlar yarattığını bir türlü anlamadı. Çünkü şahsi menfaatleri her zaman toplum menfaatlerinin önünde gitti. Bugün TOBB’dan faiz haricinde herhangi bir itiraz gelmemesinin de sebebi budur. Mustafa Kemal Atatürk daha Cumhuriyet kurulurken “Şahsi menfaatler toplum menfaatinin önüne geçebilir ama bunu durduracak olan devlettir” demiş. Devlete bakıyoruz iş dünyasından şikayet gelmediği için her şey yolundaymış gibi davranıyor. Açıkça söylemek gerekirse iş dünyası kendi menfaatine dokunulmadığı sürece her şeyin yolunda gittiğini görerek sesini çıkarmadı. Uzun vadede büyük sorunlarla karşılaşacağını ya da karşılaşmış olduğunu yeni anladı. Onların hepsine “Hoşgeldiniz gerçeği” diyorum. Ayrıca dünyanın birçok ülkesinin “gelişmekte” olan ülke diye adlandırılmasının da sebebi bu. Sürekli olarak kendi kendine yetmediği için zenginleşmeye çalışan bir iş dünyasına sahibiz. Halbuki ne tedarikte,ne müşteride,ne pazar payında ne sermaye de kendi kendine yeter durumda değil.
“İŞ DÜNYASI ÇOK KÖTÜ BİR SINAV VERDİ, SINIFTA KALDI”
İnsan kaynağını hor gören buna yatırım yapmayan her şeyi çok iyi bilen bir patron kesimimiz var. Zengin oldukları için haklı olduklarını düşünüyorlar. Dijital altyapımız oldukça kötü. Halbuki Türkiye’nin yüzde 99.99 kesintisizliğe sahip bir altyapıya ihtiyacı vardı. Bunun yerine ‘en uzun köprü, en derin tünel, en büyük havalimanı’ gibi şeylere alkış tuttular. Bu konuda uyarı yapanları tenzih ediyorum. Ama ülkenin geneline bakıldığında iş dünyası çok kötü bir sınav verdi. Şimdi sınavın sonucu açıklandı hepsi sınıfta kaldı” diye konuştu.
“İSTİHDAMDA İKİ TALİHSİZLİK BİR ARADA, İŞSİZLİKTE % 17’LERİ GÖREBİLİRİZ”
Pandemi sürecinin iş gücüne ve verimliliğe olan yansımasını da değerlendiren Prof. Dr. Alkin, bu konuda şunları söyledi: “Ancak verimsiz çalışan müesseseler insan kaynağından tasarruf etmeye çalışırlar. Zaten pandemiden önce doğru insan kaynağı yönetimi yapmayan, bir kişinin işini üç kişinin yapabildiği şirketlerde tabi ki personel tasarrufunu olacak. Bununla birlikte yüksek teknolojinin artık öneminin iyice anlaşılır olması uzaktan iş yapmanın, uzaktan birçok şeyi yönetebilmenin imkanı da artık eski metrekarelerde eski yüksek sayıda insanla çalışmada tabi ki büyük bir değişiklik getirecek. İki talihsizlik bir anda oldu. dolayısıyla bir yandan Türkiye, verimsiz işgücü ve yüksek kayıt dışılık ile bu sürece yakalandı. Diğer taraftan yüksek teknoloji sebebiyle zaten iş dünyası da bundan sonra daha az insan daha güçlü dijital altyapı ve daha düşük metrekarelerle çalışma kararı aldı. Dolayısıyla bütün bu talihsizlikler eğer işten çıkarma yasağı biterse işsizlik oranını yüzde 17’ye taşıyabilir.”