Türkiye Cumhuriyeti ile Türkiye Futbol Federasyonu, ikiz kardeşler kadar yaşıt sayılabilir. Cumhuriyet’in ilan edilişinden 3 gün önce, 26 Ekim 1923’de İstanbul’daki Taksim Stadı’nda ilk milli maçına çıkan ve Romanya ile 2-2 berabere kalan Milli Takımımız, bir anlamda 100 yıllık büyük maceranın başlangıcını yaşıyordu. Futbolumuz 100 yılda iç rekabetin kızışmasıyla yurt çapında örgütlenip yayılırken, uluslararası turnuva ve kupalara katılımda devamlılık sağlayamadı. Milli Takım Dünya Kupası’na ancak 2 kez katılabildi. Avrupa şampiyonalarına ise 1960’da başlayan Avrupa Şampiyonalarına da ilk kez 1996’da katıldı, yüzyılın sonuna kadar 5 organizasyonda yer alan Türkiye, 2024’deki şampiyonada 6. Kez yer alacak.
Cumhuriyetimizin On Dokuzuncu Yüzyılın sonlarında İstanbul, İzmir ve öteki kentlerde futbol oynayan yabancıların kurduğu kulüplerde zamanla Türk oyuncular da forma giymeye başladı. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla dernek ve kulüp kurma serbestisi tanınınca sporumuzun örgütlenmesi hızlı bir başlangıç sergiledi. Üç Büyükler olarak tanıyıp sevdiğimiz “öncü” kulüpler zaten yolu açmışlardı. 1903’de Beşiktaş, 1905’de Galatasaray, 1907’de Fenerbahçe kuruldu. İstanbul’dan sonra hemen hemen aynı yıllarda, Bornova ve Karşıyaka çayırlarında yabancılarla birlikte futbol oynayan İzmirli gençler de tarih sahnesine çıkmakta gecikmediler. 1912’de Karşıyakalı bir grup genç, Kadızade Zühtü Işıl, Kadızade Raşit, Süreyya İplikçi, Refik Civelek, Osman Nuri ve Örnekköylü Hüseyin, şiddetli yağmur altında bir zeytin ağacının altına sığındılar. Yağmurun dinmesi için o ayaküstü bekleyiş sırasında gökyüzündeki şimşeklerle birlikte İzmir’in ilk Türk kulübü düşüncesi de tarihe giden yolu aydınlattı: 1Kasım 1912’de Karşıyaka Türk Mümarese-i Bedeniyye Terakki (Alıştırma/Meleke ve Bedensel Gelişim) Kulübü kuruldu. Sonrasında yerel rekabet, İzmir’in semtlerine paralel olarak sportif örgütlenmeyi hızlandırdı. 16 Ocak 1914’de Altay, 26 Aralık 1923’de Altınordu, 14 Haziran 1925’de Göztepe kulüpleri kuruldu. Bu kulüplerde yetişen başarılı birçok futbolcu, 1951’de fiilen başlayan profesyonel sözleşme olanaklarıyla İstanbul kulüplerine transfer edildiler.
Bunların en ünlüsü, örnek golcü Metin Oktay oldu. Damlacık ve Yün Pamuk Mensucat takımlarında oynadıktan sonra Galatasasaray’a geçen Metin Oktay, attığı gollerle futbolumuzda tüm zamanların “Kral” unvanıyla gönüllerde yer aldı. Vahap Özaltay ve Sait Altınordu gibi soyadlarını oynadıkları takımdan alan ünlü oyuncular, sonradan antrenör kimlikleriyle de İzmirli futbolseverlere hizmet ettiler. Antrenörler demişken… Herhalde Adnan Süvari’yi saygıyla anmamız gerekir. Göztepe’ye Milli Lig’de (günümüzün Süper Lig’i) en başarılı yıllarını yaşatıp Avrupa Fuar Şehirleri Kupası’nda yarı final oynatan Süvari, aynı zamanda
Milli Takım teknik direktörlüğünü de üstlendi. 16 Ekim 1966’daki özel maçta Sovyetler Birliği’ni Moskova’da 2-0 yenen takımımızın başında Adnan Süvari vardı. Bu maç, futbol dünyamızda sevinç ve heyecanla karşılandı. Oyunun geliştirilmesi için daha bilimsel tartışmaların başlamasına da neden oldu.
FRANCO’YU FRANCO İLE ELEMEK
1954 Dünya Kupası elemelerinde Türkiye İspanya ile eşleşti. Madrid’deki ilk maçı 4 -1 İspanya kazandı. İstanbul’daki rövanş maçında 1- 0 kazanan taraf Türkiye oldu. O dönemde averaj kuralı uygulanmıyordu. Finallere gidecek takım, Roma’daki üçüncü maçta belirlenecekti. Maç 2-2 berabere bitti. Uzatma ve penaltı kuralı
da henüz yoktu. Yazı/tura atışına başvuruldu. Top toplayıcı bir İtalyan çocuğu para atışına çağırıldı. Kaptanımız Turgay Şeren atıştan önce yazıyı tercih etmişti. İtalyan çocuk parayı havaya attı ve düştüğü yerden seslendi: Yazı! Hakemler de Türkiye’nin kazandığını kayıt altına aldılar. Para atışını yapan çocuğun adını sordular, “Franco” dedi. Tarihin cilvesine bakın, İspanya’ya hükmeden diktatör General Franco, bir anlamda adaşına yenilmişti. Kutlamalar sırasında TFF genç Franco’yu İsviçre’deki finallere davet etti. Milli Takımımız, o günkü statüye göre ikisi Batı Almanya olmak üzere 3 maç yaptı. İlkinde Almanya’ya 4-1 yenildiler. Tek golümüzü Suat Mamat attı. İkinci maçta Güney Kore’yi hezimete uğrattılar: 7-0… Golcülerimiz mi? Suat Mamat (2) Lefter Küçükandonyadis, Burhan Sargın (3) ve Erol Keskin’di. Milli Takım, Almanya ile oynadığı ikinci maçı da 7-2 kaybetti. Gollerimizi “Beton Mustafa” (Ertan) ile Lefter attı.
İlk kez televizyondan yayınlanan şampiyonada medya, favorilerden İspanya’yı eleyen Türk Milli Takımı’na “Fantomalar” adını takmıştı: Hayaletler.
Lefter Küçükandonyadis’in attığı gol ise Dünya Kupası’nda 450. Sıraya yerleşti.
2002 DÜNYA KUPASI: BİR UZAKDOĞU MASALI
Milli Takım, Dünya Kupası’na ikinci kez katılabilmek için 48 yıl beklemek zorunda kaldı. 2002 elemelerinde İsveç, Slovakya, Makedonya, Moldova ve Azerbaycan’ın bulunduğu gruptan ikincilikle çıkıp play off hakkını elde ettiler.
Play off’taki rakibimiz Avusturya oldu. Viyana’daki maçı 1-0 Milli Takım kazandı, İstanbul’daki rövanş ise 5-0 Türkiye’nin galibiyetiyle bitti. Milli Takım Kore/Japonya’daki finallere uçtu.
Grup maçlarındaki rakiplerimiz Brezilya, Çin ve Kosta Rica idi. İlk maçta Brezilya’ya 2-1 yenildik. İkinci maçta Kosta Rica ile Türkiye 1-1 berabere kaldı. Çin’i 3-0 yendiğimiz gün, Brezilya da Kosta Rica’yı 5-2 yenince son 16’ya kaldık. Ev sahibi Japonya ile eşleştik. Ümit Davala’nın attığı gol Milli Takım’a çeyrek final kapısını açtı. Yeni rakibimiz Senegal’di. Uzatmaya giden maçın 94. dakikasında İlhan Mansız’ın golüyle o engel de aşıldı.
Yarı finalde karşımıza yeniden Brezilya çıktı. O maçı 1-0 kaybettik ve Kore ile üçüncülük/dördüncülük maçı oynama hakkı elde ettik. O maç dünya kupalarının en erken atılan golüyle başladı. Güney Kore’yi 3-2 yenen Milli Takım bronz madalyayı kazandı. Ödül töreninde iki ülkenin futbolcuları birbirlerine sarılarak podyuma çıktı. Bu hareket FİFA tarafından 2002 Dünya Kupası’nın “Fair Play örneği” olarak ilan edildi.
Milli Takım’ın üçüncülük başarısı, yurtta adeta bayram sevinci yarattı. Dahası, FİFA’nın klasmanında Türkiye tarihinin en yüksek sırasına sıçrayarak 7. oldu. Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş ise kariyerinin zirve yolculuğuna Kore’den başladı. Medyada olumsuz ve ümitsiz tavırlarla Güneş’i eleştirenler, “Grubumuzda Avrupa ekibi yoktu. O yüzden kolay kazandık.” yorumları yaptılar.
Güneş’in antrenörlük macerası 2004 Avrupa Şampiyonası play off maçlarında Milli Takım’ın Letonya’ya takılmasından sonra istifa ile sona erdi. Güneş rabzonspor’da arayıp. Bulamadığı şampiyonlukları 2017 ve 2018’de iki kez Beşiktaş’ta kazandı. Beşiktaş’ın 2017-18’de Şampiyonlar Ligi’nde Porto, Leipzig ve Monaco’nun ulunduğu gruptan namağlup çıkarak son 16’ya yükselmesi eşine zor rastlanır bir Şenol Güneş başarısıydı.
LUCESCU’NUN GENÇLERİ / GÜNEŞ’E DÖNÜŞ
2017’de Fatih Terim’in Milli Takım’daki görevinden ayrılmasıyla Milli Takım’da Mircea Lucescu göreve geldi. 2019’a kadar kadroda köklü gençleştirme hamleleri yapan Lucescu, kısa süren görevini Şenol Güneş’e devretti. Güneş’in 2020 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Fransa’dan dört puan alarak finallere katılma hakkı elde etmesi yurtta heyecan yarattı. Ancak finallerde yaşanan olağanüstü başarısızlık sonucu tecrübeli hoca istifa etmek zorunda kaldı.
100.YILA ARMAĞAN: EURO 2024 ELEME LİDERLİĞİ
Futbol tarihimizin önemli sayfalarına da bakalım… Ama öncelikle kutlamamız gereken başarı, A Milli Takımımız’ın Cumhuriyet’in yüzüncü yılına bir kutlama armağanı olarak alkışlanabilecek 2024 Avrupa Şampiyonası’na ilk kez eleme grubunun lideri statüsüyle katılma hakkını elde etmesidir. Elemelere Alman Teknik Direktör Stefan Kuntz yönetiminde başlayan “Bayrak Çocuklar”, daha sonra İtalyan Teknik Dierektör Vincenzo Montella ile yoluna devam etti. Gruptaki son üç maçta deplasmanda Ermenistan’ı 1- 0, Konya’da Letonya’yı 4-0 yenerken, yine deplasmanda Galler ile 1-1 berabere kalarak liderlik pozisyonunu korudular. Elemelerde gençleştirilmiş bir kadro ile katılan Milli Takım, hedef olarak çeyrek final ve ötesini seçti.
2002 DÜNYA KUPASI: UZAKDOĞU DESTANI
Milli Takımımız, futbolun en büyük uluslararası organizasyonu olan Dünya Kupası’nda, futbol sevgisine, ilgisine ve oyuncularımızın yeteneğine yakışan katılımı gerçekleştiremedi.