İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener: Sürdürülebilir bankacılığın geliştirilebilmesine yönelik bir yol haritası belirlenmesi öngörülüyor. Yeşil dönüşüm konusunda aday ülkelere yönelik AB finansman imkânlarına erişim amacıyla AB ve üye ülkeler nezdinde girişimde bulunulması da önem arz eden hedefler arasında
Eylem Planı çerçevesinde kamu, özel sektör ve ilgili tüm paydaşlar ile işbirliği içerisinde hareket edilmesi ve önümüzdeki günlerden itibaren bilinçlendirmenin ve farkındalık düzeyinin artırılması kapsamında çalıştay ve seminerlerin düzenlenmesi son derece önemli.
İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Yeşil Mutabakat Eylem Planı çerçevesinde kamu, özel sektör ve ilgili tüm paydaşların işbirliği içerisinde hareket etmesi gerektiğini söyledi.
Önümüzdeki günlerde konuyla ilgili bilinçlendirmenin ve farkındalık düzeyinin artırılması kapsamında çalıştay ve seminerlerin düzenlenmesinin son derece önemli olduğuna vurgu yapan Özgener, bu süreçte iş dünyası için en kritik ihtiyacın bu dönüşümü sağlayacak finansmana erişim olduğunu kaydetti. Özgener, iş dünyasında bu alanda yaşanan gelişmeler ve yapılan çalışmalara ilişkin sorularımızı yanıtlandırdı:
Yeşil Mutabakat konusunda Türk iş dünyası henüz bu konunun ciddiyetinin farkında değil. İşletmelerimizin büyük kısmı KOBİ’lerden oluşuyor. Bu konuda farkındalığı arttırmak için nasıl bir çalışma programı oluşturulmalı?
Öncelikle, küresel iklim değişikliği kaynaklı yaşadığımız krizin altını çizmek istiyorum. Mevcut bilimsel çalışmaları incelediğimizde, özellikle son 10 yılda oluşan afetlerin yüzde 80’den fazlasının küresel ısınma ve iklim değişikliğinden kaynaklandığını görüyoruz.
Avrupa Birliği, 90’lı yılların başından bu yana iklim değişikliği, küresel ısınma ve çevresel sorunlara duyarlı bir tutum sergiledi ve bu alanda stratejiler geliştirdi. Bugün konuştuğumuz Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) de aslında uzun soluklu bir sürecin sonucu. AYM sadece AB üye ülkelerini değil, aynı zamanda AB ile sanayi, ticaret ve dış politika alanında işbirliği ve ortaklığı olan bütün ülkeleri yakından etkileyecek. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin de bu süreci yakından takip etmesi ve gereken alanlarda işbirliğine gitmesi önem taşıyor.
Bu kapsamda yapılan çalışmalar, ülkemizin Yeşil Mutabakata uyum sağlamaması halinde 2030 yılı itibariyle AB tarafından uygulanacak olan ek vergiler sebebiyle GSYİH’da yüzde 2,7 ile yüzde 3,6 arasında bir düşüş olacağını gösteriyor. Tabi bu veriler yaşanacak çevresel felaketler kaynaklı kayıpları içermiyor. Biz bu konuyu ilk gündeme getirdiğimizde, fazla bir tepki ve geri dönüş alamamıştık. Ancak yine de, her platformda gündeme taşımaya ve anlatmaya devam ettik.
AYM’yi anlattığımızda, iş dünyasının dikkatini ilk başta Sınırda Karbon Mekanizmasıyla gelecek vergiler çekti. Ancak bugün yaşadığımız süreç, tüm dünyayı etkisi altına alan iklim krizinin ciddiyetini gözler önüne seriyor. Doğanın kaynaklarını daha fazla hor kullanmamıza tahammülünün kalmadığını ve afetlerin, kayıpların önüne yeşil ve döngüsel ekonomi kavramlarıyla geçebileceğimizi vurgulayan farkındalık çalışmalarına ağırlık vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Biz bu çalışmalara yukarıdan başladık. Ancak mutlaka tabana ulaşmamız, KOBİ’lerimizi ve esnafımızı içine almamız gerekiyor. Sivil toplum ve kamunun işbirliği içinde ortak platformlarda yol alması, tabanda gerekli etkiyi yaratmamız açısından önem taşıyor.
T.C. Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda ve ilgili Kurumların katılımıyla kurulan Çalışma Grubu tarafından yürütülen çalışmalar neticesinde hazırlanan “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” 2021/15 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile 16 Temmuz 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı.
Yeşil Mutabakat Eylem Planı, ülkemizin, uluslararası ticaret düzeninde son yıllarda ivme kazanan iklim değişikliği ile mücadele politikalarına adaptasyonunu sağlamayı hedefleyen ve ihracatta rekabetçiliğimizi güçlendirecek bir yol haritası niteliğinde.
Eylem Planı, 9 ana başlık altında toplam 32 hedefi ve 81 eylemi kapsıyor. Eylem Planı kapsamındaki ana hedeflerden biri de Avrupa Yeşil Mutabakatı Bilgilendirme ve Bilinçlendirme Faaliyetleri olarak belirlenmiş.
Eylem Planı çerçevesinde kamu, özel sektör ve ilgili tüm paydaşlar ile işbirliği içerisinde hareket edilmesi ve önümüzdeki günlerden itibaren bilinçlendirmenin ve farkındalık düzeyinin artırılması kapsamında çalıştay ve seminerlerin düzenlenmesi son derece önemli.
Uyum sağlayamayan ürünler için vergi oranları Kasım ayında belirlenecek. Uyum sağlayamazsak pek çok ürünümüzde ihraç kabiliyetimizi yitirmemiz söz konusu. Bunun önüne geçmek için yapılması gerekenler neler?
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM), AB’nin 2030 yılına kadar, 1990 seviyelerine kıyasla karbon emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı, 2050 yılına kadar da iklim-nötr bir kıta olmasını hedefliyor. Bunlar hem son derece gerekli hem de zorlu hedefler. Bu çerçevede AB net bir yol ortaya koyuyor diyebiliriz. Mutabakat standartlarına göre üretilmeyen ürünlere uygulanması planlanan vergiler Sınırda
Karbon Mekanizması (SKM) kavramı ile şekillendiriliyor. Bu mekanizma ile AB, karbon kaçağı riskini önlemeyi ve AB’nin iklim krizi ile mücadeledeki yüksek motivasyonunu desteklemeyi amaçlıyor.
Diğer yandan, AB’de yerleşik şirketler de karbon yoğun üretimi yurtdışına taşıyıp gevşek standartların avantajını kullanma yoluna gidebilirler. AB ürünlerinin yerini daha karbon yoğun ürünlerin ithalatının almasını engellemekte Sınırda Karbon Mekanizmasının kurulma nedenleri arasında yer alıyor.
Tabii bu uluslararası düzenlemelerin mutlak suretle, Dünya Ticaret Örgütü ile (DTÖ) uyumlu şekilde desteklenmesi gerekiyor. Çünkü hiçbir ülke ya da ekonomik birlik tek başına standartlar belirleme ve kendini küresel ticaret zincirinden çıkarma lüksüne sahip değil. Amaç hem karbon kaçağını engellemek hem de AB üyesi olmayan ülkelerdeki üreticilerin üretim süreçlerinin yeşil dönüşümünü olumlu bir tutumla teşvik etmek olmalı.
Bizi en çok ilgilendiren konuysa, SKM’nin pratikte nasıl çalışacağı. SKM, en büyük ihracat partnerimizle rekabet gücümüzü nasıl etkileyecek, nasıl önlemler almalıyız sorularının cevapları bizler için çok önemli. SKM, ithalatçılar tarafından satın alınan ürünlerin sertifikalara dayanması anlamına geliyor. Sertifikaların fiyatı, karbon miktarının ortalamasına bağlı olarak hesaplanacak. Malların AB’deki ithalatçıları, bireysel olarak veya bir temsilci aracılığıyla, SKM sertifikaları alabilecekleri ulusal makamlara kayıt yaptırmak zorunda kalacaklar. Bu durum bizleri de direkt olarak etkileyecek.
AB Komisyonu’nun Temmuz ayında açıkladığı bilgiler; başlangıç aşamasında çimento, demir ve çelik, alüminyum, gübreler, elektrik malların ithalatına uygulanacağı yönünde. Bu ürünlerin üretim süreçleri ülkemizde oldukça karbon-yoğun. Bu sebeple, öncelikle AYM’nın önemini kavramamız, bu Mutabakata dahil olamama gibi bir seçeneğimiz olmadığını anlamamız gerekiyor.
Ticaret Bakanlığımız tarafından yayınlanan Eylem Planı’nda da SKM ayrı bir başlık altında değerlendirilerek sektörel bazda senaryoların hazırlanması hedefleniyor. Bu çalışma ile SKM’den en çok etkilenecek sektörlerin belirlenmesi ve bu sektörlere yönelik destek mekanizmalarının oluşturulmasını önemsiyoruz.
İzmir özelinde baktığımızda karnemizi değerlendirirsek nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz?
Konuyu İzmir özelinde değerlendirebilmek için İzmir’in AB ülkelerine gerçekleştirdiği ihracat rakamlarını inceledik. İzmir ihracatındaki AB üyesi ülkelerin payı neredeyse yüzde 50. Hazır giyim ve konfeksiyon sektörlerinde ihracatımızın yüzde 76’dan fazlası, kimya ve plastik, taşıt araçları ve yan sanayi, elektrik elektronik, demir ve demir dışı metallerde ihracatımızın yüzde 50’den fazlası AB ülkelerine gerçekleştiriliyor.
Bahsi geçen sektörlerde ağırlıklı olarak AB ülkeleri ile ihracatımızı gerçekleştirmemiz, ilimizde bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin Yeşil Mutabakat kapsamında devreye girmesi planlanan Sınırda Karbon Mekanizması uygulamasından ilk etapta en çok etkileneceklerini gösteriyor.
Şu an İzmir’de, bu konuyu ilk dile getirmeye başladığımız döneme çok daha iyi bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Şu an Oda ve Borsalarımız, sivil toplum kuruluşlarımız bir köşesinden bu işe başlamanın heyecanı içindeler. Oluşan bu sinerjiyi bir çatı altında toplamamız, iyi organize olmamız ve verimli projeler geliştirmeye en kısa zamanda başlamamız gerekiyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM), AB’nin 2030 yılına kadar, 1990 seviyelerine kıyasla karbon emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı, 2050 yılına kadar da iklim-nötr bir kıta olmasını hedefliyor. Bunlar hem son derece gerekli hem de zorlu hedefler. Bu çerçevede AB net bir yol ortaya koyuyor diyebiliriz.
İzmir’in dış ticaretinin yüzde 46’sı AB ile yapılıyor. Bu durum İzmir için bir fırsat da olabilir. Bu konuda AB’de de fonlar yer alıyor. Ortak projeler yürütülmesi önemli. Konuyla ilgili olarak yapılan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Avrupa Birliği’nin yeşil dönüşümü destekler birçok fonu var. Yalnızca AB değil tüm dünyada faaliyet gösteren çok uluslu organizasyonlar “yeşil dönüşüm”, “sürdürülebilir ekonomi” gibi alanlara yönelik fonlar ayırıyor.
Ülkemizde de, Bakanlıklarımız ve Kalkınma Ajansları fon destekleri sağlıyor. Odamızın bünyesinde en büyük ARGE ve inovasyon ortağımız İzmir Ekonomi Üniversitesindeki, değerli hocalarımızın, Avrupa Birliğinin temiz ve sürdürülebilir enerji odaklı fonlarını kapsayan Ufuk 2020 projeleri kapsamındaki çalışmaları fon almaya hak kazandı. Oda olarak da, yararlanabileceğimiz fonları takip ediyoruz. İzmir Ekonomi Üniversitemiz işbirliğiyle sektörlerimizin yeşil dönüşümüne faydalı yeni projelere imza atmayı hedefliyoruz.
Siz TOBB bünyesinde bu alandaki çalışmaların sorumluluğunu yürütüyorsunuz. İş dünyasından gelen öncelikli talepler neler?
İş dünyamız açısından şu an en kritik ihtiyaç bu dönüşümü sağlayacak finansmana erişim. Yeşil dönüşüm için yapılacak yatırımlar, bugün artık bir külfet veya maliyet olmaktan çıktı. Daha sıkıntılı durumlarla karşılaşmamızı önleyecek kurtarıcı stratejiler haline geldi. Temmuz ayında, Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan eylem planı bu konuyu da kapsıyor.-
Devletimizce, yeşil dönüşümü desteklemek amacıyla ihtiyaçların belirlenmesi ve AB’de sağlanan teşvik unsurları da dikkate alınarak ulusal teşvik sisteminin gözden geçirilmesi hedefleniyor. Bu bizim de ilk başta getirdiğimiz öneri ve talepler arasındaydı. Ayrıca, sürdürülebilir bankacılığın geliştirilebilmesine yönelik bir yol haritası belirlenmesi öngörülüyor. Yeşil dönüşüm konusunda aday ülkelere yönelik AB finansman imkânlarına erişim amacıyla AB ve üye ülkeler nezdinde girişimde bulunulması da önem arz eden hedefler arasında.
Yeşil Mutabakat özelinde iş dünyası için tehlike nedir? Ne yapılmalı? Bu konuda nasıl önlemler alınmalı? Yeni sanayi modelinin istihdama etkileri ne olacak?
Yapılan çalışmalar ülkemizin karbon salınımının şu anki oranlara göre yüzde 21 azalması ile 2030 yılında GSYİH’sına % 5,7 ila % 6,6 arasında artış sağlayacağını gösteriyor. Bu artış hesaplanırken AB ile ticarette uygulanması beklenen SKM’den oluşacak karbon vergisindeki düşüşler göz önüne alınıyor. Yani iş dünyasına direkt etkilerini bu doğrultuda değerlendirebiliriz.
Ancak, yeşil dönüşümü sadece vergi ödememek için yapılması gerekli bir iş listesi olarak görmemeliyiz. Biz üretim ve ticaret yaparken doğanın kaynaklarını kullanıyoruz. Yakıtlarımız, enerjimiz, hammaddelerimiz doğadan geliyor. Aslında yeşil ekonomi, tüm bu kaynakları sürdürülebilir ve uzun vadeli bir şekilde kullanmaya devam edebilmemizin bir teminatı.
Sanayi Devrimi’nden bugüne dek, “doğrusal üretim sistemini”, yani “Al-Yap-At” temelli ekonomik yaklaşımı kullandık. Sınırlı olan kaynaklarımızı sınırsız gibi kullandığımız ve üretim yöntemlerimizin etkilerini dikkate almadığımız bu anlayış, çevreye ve doğaya zarar verdi. Bu zarar artık doğrudan ekonomilerimizi olumsuz şekilde etkiliyor.
“Kaynağı Verimli Kullan – Yeniden Kullan – Dönüştür” felsefesine doğru evrilmemiz gerekiyor. Ekonomik büyüme, doğanın atık kavramı olmayan ve her çıktıyı yeniden bir kaynak olarak değerlendirme prensibinden ilham alan döngüsel sistemlere dönüşmelidir. Tam da bu noktada döngüsel ekonomi prensiplerini ülkemize uygulamamızın faydalarını düşünmeliyiz.
“Al-Yap-At” yaklaşımının yerini tamir etme hakkının alması ve yeniden kullan ve dönüştür kavramlarının uygulamaya geçmesi, yeni iş alanlarının oluşmasını da sağlayacak. Eko- tasarım ve tasarımcılar ön plana çıkacak. Ürünün tasarımından üretimine kadar tamamen yeni süreçler, daha çevre dostu tasarım, üretim ve hammadde kullanılması ürünün ekonomik değerini arttırmasının yanı sıra ürünün ekonomik döngünün içinde kalmasına da fırsat tanıyacak. Daha az malzeme kullanımı için ürünlerin ve süreçlerin yeniden tasarlanması, hem çevreye hem de şirketlere fayda sağlayacak bir unsur. Ekonominin ana sorunsalı olan sınırlı kaynak problemine de bir alternatif yaratan döngüsel ekonomi, küçükten büyüğe bütün iş dünyasının gündeminde yer almalı.
Tamirciler, tamir kafeler, ürünlerin yeniden kullanımına dayanan 2. el ürün pazarlama platformları, değiş-tokuş/barter (takas) gibi uygulamalar iş ve çalışma alanlarını çeşitlendirecek. Ayrıca, bu anlayış satın al/sahip ol sisteminin yerine kiralamayı öneriyor. Pek çok ürününün kiralama yoluyla yeniden kullanılabilir şekilde ticarileşmesi de yine yeni bir iş alanı yaratacak. Girişimci, esnaf ve beyaz yakalı çalışanlar için yeni iş alanları ve fırsatlar ortaya çıkarken özellikle mavi yakalı çalışanların nitelik kazanması için yapılacak çalışmalara ağırlık verilmesi gerekecek. Ağır sanayinin dijitalleşmesi ve otomasyon karbon salınımları açısından olumlu bir etki oluştururken daha nitelikli çalışanlara olan ihtiyacı artıracak.
İzmir Ticaret Odası olarak ileriye dönük planlarımızı anlatır mısınız?
KOBİ’lerimizin konuya ilişkin bilgilendirilmelerinin ve bilinçlendirilmelerinin sağlanması amacıyla çeşitli platformlarda çalışmalarımızı sürdürüyor, toplantılar düzenliyoruz.
Örneğin; dünyanın en köklü uluslararası genel ticaret fuarlarından birisi olan ve bu yıl 90’ıncı kez düzenlenecek İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF) İzmir İş Günleri Etkinlikleri kapsamında İklim Krizi ile Yeşil Mutabakat konularında İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Vakf ı ile ortaklaşa olarak toplantılar düzenleyeceğiz.
Bunun yanında Odamız bünyesinde oluşturulan Çevre Komisyonumuz Yeşil Mutabakat ile ilgili gelişmeleri yakından takip ederek konu ile ilgili farkındalığın arttırılmasına ilişkin çalışmalar yürütüyor.
Odamız Yenilenebilir Enerji Çalışma Grubu da yenilenebilir enerji kullanımının yaygınlaştırılması çerçevesinde projeler üzerinde çalışmalarda bulunuyor.
Önümüzdeki günlerde de Yeşil Mutabakata ilişkin etkinlikler ile üyelerimizin farkındalığını artırmayı planlıyoruz. Farkındalık çalışmalarımıza hız vereceğiz. Diğer yandan, bu çalışmaların ortak platformlar kurularak yürütülmesinin önemine inanıyoruz. Sivil toplumu ve kamuyu içine alan platformlar kurulmasına vesile olarak, bu platformlarda görev alarak ekonomiyi dönüştürücü somut projeler üretmek planlarımız arasında yer alıyor.