Çağdaş Eğitim ve Köy Enstitüleri Derneği olarak geçmişten bugüne Türkiye’nin eğitimde ve kültürde çağdaşlaşma çabalarını ve çağdaşlaşma anlayışını sahiplenerek geleceğe yönelik görüşlerle çağdaş, demokratik ve laik bir Türkiye’nin eğitim ve kültür politikalarının oluşmasına katkı koymak istiyoruz. Bu bağlamda Cumhuriyetin kuruluş döneminde yapılanlar çok önemlidir.
Cumhuriyet’in Kuruluş Döneminde Neler Yapılmıştır? Atatürk, Kurtuluş Savaşını başlatırken bağımsız, ulusal ve çağdaş bir Türk devleti kurmayı amaçlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti devletini oluşturan örgütlerin ulusal olması gerektiğini düşünüyordu. Bu bağlamda vatandaşlarının bilgili ve özgür düşünceli birey olması önemliydi.
6 Mayıs 1920’de TBMM’de Eğitim Bakanlığı kuruldu.
Mustafa Kemal, Millî Mücadele’nin henüz sonuçlanmadığı bir ortamda, yani daha Büyük Taarruz yapılmadan önce savaş ortamında 16-21 Temmuz 1921’de Ankara’da, kadın öğretmenlerin de katıldığı, Maarif (Eğitim) Kongresi düzenledi. Kongre açış konuşmasında “ulusal eğitim” vurgusu yaptı. Bunu çok önemsemek gerekir. Maarif Kongresini toplayarak Mustafa Kemal Atatürk eğitime ve bilime büyük önem verdiğini göstermiş, bu kongrede yaptığı konuşmada Türkiye’nin millî bir eğitim sistemi kurması gerektiğini vurgulamıştır.
Daha sonra 1922 yılı ekim ayında Bursa’da öğretmenlere seslenirken söylediklerini ibretle her yerde söylemek lazım. Atatürk; “Milletimizin siyasi ve içtimai hayatı ile fikir terbiyesinde rehberimiz ilim ve fen olacaktır. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.” Diyerek Türkiye Cumhuriyetinin eğitim anlayışının akıl, bilim ve fen olduğunu vurgulamıştır.
1923’te yaptığı başka bir konuşmada da şunları söylemiştir: “Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini yoğuran kültür ordusu… Bu ikinci ordu olmadan, birinci ordunun verimli sonuçları kaybolur.”
Atatürk, 1 Mart 1923’te eğitim devriminin boyutlarını şöyle ortaya koydu: “Uygulamaya dayanan yaygın bir eğitim öğretim için vatanın önemli merkezlerinde çağdaş kütüphaneler, botanik ve hayvanat bahçeleri, konservatuvarlar, atölyeler, müzeler ve güzel sanatlar sergileri kurmak… Bütün yurdu matbaalarla donatmak gerekmektedir.”
Daha sonra 1923 yılında I. Heyet-i İlmiye, 1924 yılında II. Heyet-i İlmiye, 1925 yılında III. Heyet-i İlmiyeler toplanmıştır. I., II. ve III. Heyet-i ilmiye toplantılarında ilköğretim konusu tartışılmış ve önemli kararlar alınmıştır İlköğretimle ilgili çok önemli görüşler ortaya konulmuş ve ilköğretimin gelişimini etkileyen, yönlendiren ve niteliğini geliştiren çok önemli kararlar da alınmıştır.
Atatürk’e Dumlupınar Başkomutanlık Muharebesinin ikinci yıldönümünde yöneltilen “Cumhurbaşkanı olmasaydınız ne olmak isterdiniz?” sorusuna “Maarifin başına geçmek isterdim.” yanıtını veren Atatürk, böylece, milli eğitime ne kadar önem verdiğini belirtmiştir.
Mustafa Necati’nin Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, 3 Mart 1924’te Tevhidi Tedrisat Kanunu ile öğretim birleştirildi. Bütün okullar Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Medreseler kapatıldı. Misyoner Okullarının çoğu kapandı. Mustafa Necati çok önemli değişimler yapıyor. Talim Terbiye Kurumu kuruluyor, ilk defa yurt dışına öğrenci gönderme projesi geliştiriyor.
1921 ve 1923 ve 1946 arasına Eğitimde baktığımızda bir bütünsellik vardır. İlericicilik vardır.
Her değişim kendi ardılını yaratarak sürüyor.Önemli bir coşku yaşanıyor.
Atatürk, eğitim devrimini, bu konuda uzman yetenekli ellere bıraktı. Mustafa Necati, Dr. Reşit Galip, Rüştü Uzel, Cevat Dursunoğlu, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel gibi isimler Cumhuriyetin eğitim devrimini şekillendirdiler.
Mustafa Kemal Atatürk, eğitimin temel hedeflerinin gerçekleştirilmesi ve hedefe ulaşacak eğitim politikalarının tespit edilmesi için 1924-1934 yılları arasında altı defa rapor hazırlatmıştır. Dikkatinizi çekerim, eğitimle ilgili taraflar ve uzmanlar altı ayrı rapor hazırlamıştır. Bu raporlar doğrultusunda eğitimin çağdaş ilkeleri ortaya çıkarılmaya çalışılmış, böylece eğitimin yaşanılan çağa uygun olacak şekilde çağdaş, akılcı, bilimsel, karma, laik, disiplinli ve işe yarar olması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Eğitimin ülke kalkınmasını hedeflemesi ve kendine güven duyan nesiller yetiştirmesi gerektiği vurgulanmış, eğitim ülküsünün Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve millî geleneklerine uygun olması kararlaştırılmıştır.
1926’da eğitim her kademede parasız hale getirildi.
1927’de kız-erkek öğrencilerin bir arada olduğu karma eğitime geçildi.
1928’de Türkçenin yapısına uymadığı için okuma-yazmayı güçleştiren Arap Alfabesi kaldırıldı yerine, Türkçenin yapısına uygun Latin kökenli Yeni Türk Alfabesi kabul edildi.
Halka yeni alfabeyi öğretmek için Millet Mektepleri açıldı. Okulsuz köyler için Gezici Dersaneler, Seyyar Muallimler, Gezici Kütüphaneler uygulamaları başlatıldı.
1929’da Arapça ve Farsça dersleri müfredattan çıkarıldı.
1930’larda okul programlarındaki zorunlu din dersleri önce azaltıldı, sonrasında köy ilkokulları hariç müfredattan çıkarıldı. Buna karşın 1930’larda okul kitaplarında “Evrim Kuramı”na yer verildi.
1932’de Halkevleri ve Halkodaları kuruldu. Buralarda halka kültürsanat başta olmak üzere çok çeşitli konularda çeşitli bilgiler verildi, çeşitli kurslar düzenlendi. Halkevi kütüphaneleri sayesinde halk kitaba ulaşabildi.
Cumhuriyet Kurulurken Okullarımız ne durumdaydı: 1923’te cumhuriyet ilan edilirken Türkiye’de 40 bin köy, buna karşılık şehir, kasaba ve köylerde sadece 4.894 ilkokul vardı. Bu ilkokullara toplam 341.941 ilkokul öğrencisi devam ediyordu. Bu öğrencilerin 273.107’si erkek, 62.954’ü kızdı. Toplam öğrenci sayısının sadece yüzde 18’ini kızlar oluşturuyordu. Bu okullardaki öğretmen sayısı 10.238’di.
Köy Enstitüsü kuruluşunda iki isim çok önemlidir. Birisi Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel diğeri İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç. Özetle söylersek Köy Enstitüleri`nden 17 bin 300 öğretmen yaklaşık 1500 sağlıkçı mezun olmuştur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, Mayıs 1936’da TBMM’de yaptığı bir konuşmada, 40 bin köyden 35 bininde okul olmadığını ve mevcut ilköğretmen okullarından mezun olan öğretmenlerle bu köylerin okula kavuşturulması için yüz yıl beklemek gerektiğini açıkladı.
Tüm ülkede sadece 72 ortaokul, bu ortaokullarda sadece 5.905 öğrenci ve 796 öğretmen vardı. Tüm ülkede sadece 23 lise, bu liselerde 513 öğretmen ve sadece 1.241 öğrenci vardı. Mesleki ve teknik öğretimde ise toplam 64 okulda, 583 öğretmenin gözetiminde 6.547 öğrenci öğrenim görüyordu. Ortaokullarda sadece 543, liselerde ise sadece 230 kız öğrenci okuyordu. Öğretmenlerin üçte biri öğretmenlik eğitimi görmemişti. Ülke genelindeki 9 fakülte ve yüksekokulda 307 öğretim elemanı ve 2.914 öğrenci vardı. Türklerin okul, öğrenci ve öğretmen azlığına karşın yabancıların okul, öğrenci ve öğretmen sayıları hayli fazlaydı.
Cumhuriyetin ilanı sonrası köy okulları başta olmak üzere yeni ilkokullar, ortaokullar, liseler açıldı. 1934’ten itibaren kız sanat ve yapı enstitüleri, ticaret okulları, kız teknik, erkek teknik yüksek öğretmen okulları açıldı. 1927- 1933 arasında 5 yeni sanat okulu açıldı. Daha sonra bu okullar kız enstitülerine dönüştürüldü.
1940-1941’de bu okulların sayısı 15’e ulaştı. Kız ve erkek meslek okullarının sayısı 1938’de 50’ye çıktı. Kız meslek okullarına devam eden öğrenci sayısı da 1931- 1938 arasında 717’den 10.130’a yükseldi. 1937’den itibaren köylere öğretmen göndermek için Köy Eğitmenleri Projesi başlatıldı. Bu proje Köy Enstitülerinin altyapısını oluşturdu.
1933’te Ankara’da Yüksek Ziraat Enstitüsü açıldı. Ülkenin dört bir yanında tarım enstitüleri ve tohum ıslah istasyonları açıldı. Ayrıca Osmanlı’dan kalan 3 tarım okulu iyileştirildi ve bunlara ek, 13 farklı ilde 13 yeni tarım okulu açıldı. 1930’ların sonundan itibaren Sümerbank fabrikalarında fabrika ilkokulları açıldı.
Ankara’da Musiki Muallim Mektebi (1924), Hukuk Mektebi (1925), Gazi Orta Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü (1926), İsmet Paşa Kız Enstitüsü (1928), Milli Musiki Temsil Akademisi (1934), Siyasal Bilgiler Okulu (1936), Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (1935), Devlet Konservatuvarı (1936) açıldı. 1933’te Üniversite Reformu yapılarak İstanbul Darülfünunu çağdaş bir üniversiteye dönüştürüldü. 1940’ta, Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç öncülüğünde “eğitim içinde üretim, üretim içinde eğitim” sloganıyla özgün bir eğitim-öğretim modeli olan Köy Enstitüleri hayata geçirildi.
Cumhuriyetin eğitim devrimi sonrası okul, öğrenci ve öğretmen sayılarında olağanüstü artışlar oldu. Örneğin, 1923’te 4.894 olan ilkokul sayısı, 1940’ta 10.596’ya çıktı. 1923’te 72 olan ortaokul sayısı 1940’ta 283’e çıktı. 1923- 1940 arasında ilkokulda okuyan öğrenci sayısı yaklaşık 342 binden 956 bine, ortaokullarda okuyan öğrenci sayısı yaklaşık 6 binden 95 bine, liselerde okuyan öğrenci sayısı 1.241’den 25 bine çıktı. Mesleki ve teknik okul sayısı 64’ten 103’e, buralardaki öğrenci sayısı da yaklaşık 6 binden 20 bine çıktı. 1923’te ülkede sadece 9 yüksekokul varken bu sayısı 1940’ta 20’ye çıktı. Yükseköğretimde yaklaşık 3 bin olan öğrenci sayısı da 13 bine çıktı.
Köy Enstitüleri Nasıl Kuruldu Köy Enstitüsü kuruluşunda iki isim çok önemlidir. Birisi Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel diğeri. İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç. Özetle söylersek Köy Enstitüleri`nden 17 bin 300 öğretmen yaklaşık 1500 sağlıkçı mezun olmuştur.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, Mayıs 1936’da TBMM’de yaptığı bir konuşmada, 40 bin köyden 35 bininde okul olmadığını ve mevcut ilköğretmen okullarından mezun olan öğretmenlerle bu köylerin okula kavuşturulması için yüz yıl beklemek gerektiğini açıkladı. Saffet Arıkan, Cumhuriyet Türkiye’sinin bu duruma göz yumamayacağını belirterek, sorunun çözümü için, eğitmen kursları modelini yürürlüğe koydu.
Eğitmen kursları olarak başlayan eğitimin yaygınlaştırılması çabaları başarılı olunca 1937’den itibaren köylere öğretmen göndermek için Köy Eğitmenleri Projesi başlatıldı. Bu okullar, 1940 yılında açılacak köy enstitülerinin temelini oluşturdu.
Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde Köy Enstitüleri eğitim ve kültür devriminin en önemli projesi olarak 17 Nisan 1940 tarihinde TBMM de yasalaşarak kuruldu. Köy Enstitülerinin her biri kurulduğu bölge önemli değişimler ve gelişmeler yaşadı.Her köy enstitüsü bölgesinin yaşam ve ekonomisine uygun dersleri müfradatına eklemişti.
+
Köy Enstitüleri sisteminin eğitimimize katkısı, o güne yalnızca teorik olarak kitaplarda okutulan bilgilerin değil, öğrenilenlerin yaşamla buluşması olmuştur.
Okula ve sınıflara giremeyen eğitim ilke ve yöntemlerini, doğanın içinde hayata geçirmek gibi bir görev üstlenmiştir.
İsmail Hakkı Tonguç’un “iş için, iş içinde, iş yaparak eğitim” olarak tanımladığı Köy Enstitüleri modeli ülkemizde yeni bir dönemi yaşatmaya başlamıştır.
Köy Enstitüleri`nden yetişen kuşak yapı ustalığı yapmışlar, tarımla uğraşmışlar, resimle heykelle uğraşmışlar. Türkiye`nin aydınlık yarınlarını yetiştirmiş Köy Enstitüleri.
İlk kurulduğunda okuma yazma oranı Türkiye`de nüfusun yüzde 5`i civarındadır. Türkiye halkının yüzde 75`inden fazlasının köylerde yaşadığı bir dönemde, tarımla kalkınmaya çalışan bir ülke için kritik döneminde kurulmuş. Bunun mimarlarından birisi olan dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç‘u da anmadan geçemeyiz.”
Köy Enstitüleri Nerelerde Kurulmuştur?
Anadolu’da 21 farklı yerde demir yollarına yakın lokalde Köy Enstitüleri kurulmuştur. Nereleridir bu yerler? Köy Enstitüleri 21 yerde kurulmuştur. İlk Köy Enstitüsü İzmir’de Kızılçullu Köy Enstitüsü olarak 1939 yılında açılmıştır. Daha sonra Eskişehir’de Çifteler, Edirne’de Kepirtepe ve Kastamonu’da Gölköy Köy Enstitüsü kurulmuştur.
Daha sonra Arifiye Köy Enstitüsü Sakarya’da, Aksu Köy Enstitüsü Antalya’da, Savaştepe Köy Enstitüsü Balıkesir’de, Gönen Köy Enstitüsü Isparta’da, Düziçi Köy Enstitüsü Adana’da, Pazarören Köy Enstitüsü Kayseri’de, Akpınar Köy Enstitüsü Samsun’da, Beşikdüzü Köy Enstitüsü Trabzon’da, Cılavuz Köy Enstitüsü Kars’ta, Akçadağ Köy Enstitüsü Malatya’da, İvriz Köy Enstitüsü Konya’da, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Ankara’da, Pamukpınar Köy Enstitüsü Sivas’ta, Pulur Köy Enstitüsü Erzurum’da, Dicle Köy Enstitüsü Diyarbakır’da,Ortaklar Köy Enstitüsü – Aydın’da, Ernis Köy Enstitüsü Van’da kurulmuştur.
Köy Enstitüleri müfredatı nasıldı?
Köy Enstitüleri, yurttaş, birey ve toplumsallaşma için tarihimizin en önemli eğitim ve toplumsal kültür projesidir. Müfredatın uygulanmasında zorlu bir süreç yaşanmıştır. Çünkü bu okullara gelen öğrencilerin çoğu henüz okul ve öğretmen görmemişlerdi. İlk zamanlarda köy insanını tanımayan öğretmenlerin ümitsizliğe düştüğü bile olmuştur.
Atatürk’ün eğitimin devriminin temelinde öğretmen vardı. “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” diyen Atatürk, “Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyerek de Cumhuriyetin eğitim felsefesinin temel amacının “özgür düşünen insan” yetiştirmek olduğunu ortaya koydu. Aradan 100 yıl geçti. Cumhuriyetin birliği esas alan, eşit, yaygın, karma, parasız, akıl ve bilim temelli, laik ve ulusal karakterli, evrensel nitelikli eğitim-öğretim sistemi her geçen gün daha da zayıflatılmaktadır.
Eğitim programlarına bakıldığında, okullar 21 farklı tarım bölgesinde kurulduğundan ilk yıllarda her enstitü kendi öğretim programını kendisi yapmıştır. Köylü çocuklarını köyün ihtiyaçlarına göre yetiştirmek için öncelikle şehir okullarındaki eğitim programlarından faydalanılmıştır. Bu nedenle ilk programlar, modern bir eğitim programından ziyade öğretmenlere rehberlik edecek bir kılavuz niteliğindeydi. Hepsinin ortak özelliği, özlerini laiklik ve müspet ilimlerin oluşturmasıydı.
Okullar tarıma elverişli arazilerdeki köylere yakın kurulduğundan, Hayat Bilgisi, Tabiat Bilgisi, İş ve Ziraat Bilgisi derslerinin içerikleri köy ihtiyaçlarına uygun olarak düzenleniyordu. Hedefler genel olarak belirleniyor, program dersler ve konu dağılımlarından oluşuyordu. Hedeflerden biri de köylüye alternatif tarım teknikleri öğretmekti. Köy enstitülerinde dersler hem teorik hem de uygulamalı olduğu için, yılın 11 ayı eğitim veren bir kurumdu.
1943 yılında oluşturulan eğitim programına göre dersler Genel Kültür, Ziraat ve Teknik olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktaydı. Öğrenciler haftada 44 saat ders görüyorlardı. Bunun 22 saati meslek dersleri içinde olmak üzere Genel Kültür dersleri, 11’er saati ise Ziraat ve Teknik dersleriydi.
Ziraat Dersleri ve Çalışmalarında Tarla Ziraatı, Bahçe Ziraatı, Fidancılık, Meyvecilik ve Sebzecilik Bilgisi, Sanayi Bitkileri Ziraatı, Zooteknik, Kümes Hayvanları Bilgisi, Arıcılık, İpekböcekçiliği, Balıkçılık ve Su Ürünleri Bilgisi, Ziraat Sanatları konuları yer almaktaydı.
Teknik Dersler ve Çalışmalarda ise köy demirciliği, nalbantlık, motorculuk, marangozluk, tuğlacılık, kiremitçilik, taşçılık, kireççilik, duvar ve sıvacılık, betonculuk gibi derslerin yanında kız öğrenciler için ise dikiş-biçki, nakış, örücülük ve dokumacılık, ziraat sanatları konuları vardı.
Ders programlarına bakıldığında çevre ve öğrenciye göre eğitim programı geliştirme uygulaması eğitimimize ilk kez girmiştir. Bu ise çağdaş ve demokratik bir eğitim anlayışıdır. Bunun yanı sıra uygulanan eğitimin en önemli özellikleri içerisinde
a) Her öğrenci mutlaka bir müzik aleti çalmak zorundaydı.
b) Eğitim sistemindeki aksaklıkları görüşmek ve düzeltmek için her hafta cumartesi toplantıları yapılırdı.
c) Enstitünün tüm işleri öğretmenler ve usta öğreticiler gözetiminde öğrenciler tarafından yapılırdı.
d) Yeni kurulan enstitülere daha önce kuranlar tarafından yardım ekipleri gönderilirdi.
Programlar “yarım gün, tam gün, haftalık” olmak üzere, oran ve ağırlıklar değiştirilmeden uygulanabilir. Bundan başka “acele yapılması gereken bina, yol, köprü, su arkı, belli bir müddet zarfında bitirilmesi zaruri olan ekim işleri, hasat, harman ve benzeri gibi önemli işler çıktığı taktirde, gereğine göre yeter sayıda ya da bütün öğrenci ve öğretmenler, bütün gün veya birkaç gün aynı işte çalışırlardı. Bu gibi işlere iştirak ettirilen öğrencinin, o müddet içinde devam edemediği ders veya işler için, bundan sonraki çalışma planlarında gerekli zaman ayrılarak kaybettikleri telafi edilirdi.
Programa bakıldığında ayrıca ders yükünün oldukça ağır olduğu görülmektedir. Ancak öğrencilerin kişiliğini ve yaratıcılığını geliştiren uygulamaları içerir. Mesela öğrenciler her yıl 25 tane klasik roman okumakla yükümlüydü. Bu ise öğrencilere hatırı sayılır entelektüel birikim sağlamıştır. Derslerin uygulamalı ve okulun yatılı olmasıyla bu yük biraz hafifletilmiştir.
Programa bakıldığında ayrıca ders yükünün oldukça ağır olduğu görülmektedir. Ancak öğrencilerin kişiliğini ve yaratıcılığını geliştiren uygulamaları içerir. Mesela öğrenciler her yıl 25 tane klasik roman okumakla yükümlüydü. Bu ise öğrencilere hatırı sayılır entelektüel birikim sağlamıştır. Derslerin uygulamalı ve okulun yatılı olmasıyla bu yük biraz hafifletilmiştir.
Görüldüğü gibi Köy enstitüsü mezunu bir öğretmen defter kitap eğitimi dışında ziraat, sağlık, inşaat, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, marangozluk gibi pek çok alanda uygulamalı eğitim görüyor ve bu alanlarda bilgi sahibi oluyordu. Hatta öğretmenler köylerine gittiklerinde köylülerin de desteğiyle kendi okullarını inşa edebiliyordu.
Köy Enstitüleri genç Cumhuriyet’in büyük değişim projesidir. Yeni toplumsal değerler kazandırarak çağdaş yaşam düzeyine ulaşmayı hedeflemiştir. 1946 yılında toplam köy öğretmeni sayısı 18426 iken bu sayının içindeki köy enstitüsü kökenli öğretmen sayısı 13182 olduğunu görüyoruz. Buradan bile Köy Enstitülerinin ne kadar önemli katkılar sağladığını anlamak mümkün.
Yani, Köy Enstitüleri ülkemizin çağdaşlaşmasında spordan sağlığa, kültürden edebiyata, tarımdan inşaata, teknolojiden bilime, çevreden doğaya, üretimden yaratıcılığa, demokrasiden adalete kadar her konuda demokratik, laik ve bilimsel karma eğitim vererek özgün öğretmenler yetiştirme deneyimidir. Hümanist, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller için öğretmen önemli bir adımdır.
Cumhuriyet`in eğitim politikası kamucu, demokratik, laik, bilimsel ve nitelikli eğitimdir. Hasan Ali Yücel’in Türkiye Büyük Millet Meclisinde söylediği şu sözleri sizle paylaşmak istiyorum.
“Köy Enstitüleri ilkesi, bu pratik ilke tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur.
Benzersizdir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez. Bilmezler, çünkü bir eğitim kuramı değil, ulusal bir kalkınmanın temel ilkesidir ve onun gerçekleşmesi, hayata geçmesi atılımıdır. Biz bu müesseselere köy öğretmen okulu demedik. Çünkü evvelce bu isimde müesseseler vardı. Bunlar yepyeni şeylerdir.
Biz köy enstitülerini sadece içerisinde nazari tedrisat yapılan bir müessese olarak almadık. İçerisinde ziraat sanatları, demircilik,
basit marangozluk gibi ameli bir takım faaliyetlerde bulunduğu için okul adıyla anmadık, enstitü diye isimlendirmeyi uygun gördük.”
UNESCO 1997 yılını Hasan Ali Yücel yılı ilan etti.
Son birkaç şey daha söylemek istiyorum. Atatürk’ün eğitimin devriminin temelinde öğretmen vardı. “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” diyen Atatürk, “Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyerek de Cumhuriyetin eğitim felsefesinin temel amacının “özgür düşünen insan” yetiştirmek olduğunu ortaya koydu.
Aradan 100 yıl geçti. Cumhuriyet’in birliği esas alan, eşit, yaygın, karma, parasız, akıl ve bilim temelli, laik ve ulusal karakterli, evrensel nitelikli eğitim-öğretim sistemi her geçen gün daha da zayıflatılmaktadır. Ülkemizin ekonomik sorunları ve halkın fakirleştirilmesi sürecinde eğitime erişim günden güne zorlaşmaktadır.
Ekonomik yetersizlikler her alanı olduğu gibi eğitimi de olumsuz etkilemektedir. Laik eğitim rafa kaldırılmış yerine akıldan, bilimden, pedegojiden ve fenden uzak, dine ve hurafeye dayalı müfredat ve uygulamalar yer almaktadır. Parasız eğitim ile nitelikli eğitim almak neredeyse imkansız hale gelmiştir.
Cumhuriyetin temelinde eğitim ve kültür devrimi önceliklidir. Devletin tasarruf yapması gereken alanlardan en sonuncusu eğitim olmalıdır. Çünkü eğitim aracılığı ile ülkenin geleceğine yatırım yapılmaktadır.
Burada bir şeyi defalarca ifade etmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum. “Türkiye Eğitim ve Kültür Devrimini” yeniden yapmak durumundadır.