İzmir’in kültür ve sanat yaşamına kurulduğu 6 Aralık 1985 tarihinden beri önemli katkılarda bulunan İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) Yönetim Kurulu Başkanı, Avrupa Festivaller Birliği
(EFA) Başkan Yardımcısı Filiz Eczacıbaşı Sarper ile Türkiye’nin ve İzmir’in ilk yüzyılında sanatı ve festivalleri konuştuk.
Öncelikle Filiz Eczacıbaşı Sarper’i kısaca tanıtmak gerekirse etkileyici bir özgeçmişle karşılaşıyoruz. İzmir’de doğan Filiz Eczacıbaşı Sarper, İzmir Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra, koreoloji eğitimi almak üzere İngiltere’ye gitti. 1975 yılında Londra Collage of Choreology Yüksek Bölümü’nü bitirdi. Yurda döndükten sonra İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde sahnelenen Sait Sökmen’in “Kurban” adlı balesini Benesh Dans Notasyonuna geçirerek Londra’daki Uluslararası Koreoloji Kütüphanesi’ne kaydettirdi. Koreoloji kütüphanesindeki ilk Türk eseri olan “Kurban’la A.I.Chor” unvanı kazandı. 1977 yılından başlayarak üç kez Dünya Koreolojistler Toplantısı’nda ülkemizi temsil etti. Çalışmalarını 1980 yılına kadar İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde sürdürdü. Pek çok eserin notasyonunu yaptı ve sahneye uyarladı. 1985 yılında kurulan İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. İlk Yönetim Kurulu Başkanı Nejat F. Eczacıbaşı döneminde başkan vekilliği yaptı.
“İzmir’de sanat sponsorluğu konusunda farkındalık yok diyemeyiz ama hedeflere ulaşmak için fazlalaşmasını diliyoruz.”
1993 yılında Nejat F. Eczacıbaşı’nın vefatı üzerine İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildi. Her yıl iki uluslararası festival, iki yılda bir kurucu başkan Dr. Nejat F. Eczacıbaşı adına ulusal beste yarışması düzenleyen, atölyeler ve ustalık sınıfları yapan, MÜZİKSEV oluşumu ile geleneksel Türk çalgılarını koruyup tanınmalarına olanak sağlayan İKSEV’in başkanlığını başarıyla sürdüren Sarper, yurt içinde pek çok başarı ödülü aldı. Filiz Eczacıbaşı Sarper, 26 Mayıs 2009’da İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun takdiriyle iki ülkenin kültür ve sanatına yaptığı sürekli katkılar nedeniyle “İtalyan Dayanışma Yıldızı Şövalyesi” unvanıyla onurlandırılmış ve 20 Ağustos 2021’de, 2009 yılında layık bulunduğu İtalyan Dayanışma Yıldızı Şövalyesi unvanının bir üst rütbesi olan ve İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’nın takdir ettiği Subaylık Mertebesinde İtalyan Yıldızı Liyakat madalyasını aldı. Sarper, 28 Şubat 2014’de Avrupa Festivaller Birliği’nin Yönetim Kurulu’na seçilmiş ve 60 yıllık organizasyonun yönetimine giren ilk Türk üye olmuş ve aynı yıl Haziran ayında Türk-Polonya kültürel ve bilimsel işbirliğine yaptığı katkılardan dolayı Polonya Cumhuriyeti liyakat madalyasına layık görülmüştür.
Filiz Eczacıbaşı Sarper, EFA’nın (Avrupa Festivaller Birliği) 24 Kasım 2021’de İrlanda’nın Galway Kentinde yapılan Genel Kurulu’nda oybirliğiyle 70 yıllık birliğin ilk kadın başkan yardımcılığına seçildi. Sarper ile, Türkiye’nin ikinci yüzyılında kültür sanat alanında daha hızlı gelişebilmesi için yapılması gerekenleri konuştuk.
Anadolu’nun hemen her yöresinde panayırlar ve Ramazan eğlenceleriyle başlayan bir festival geleneğinden söz etmek mümkün. Bilindiği gibi yörenin coğrafi, tarihi, sanatsal ve kültürel zenginliklerini tanıtmak amacıyla ilk festival Atatürk’ün isteği üzerine 1937’de Bergama Kermesi adıyla düzenlenmiştir.
İzmir özelinde sizin diğer hayalleriniz ve hedefleriniz neler?
İzmir için hayal ettiklerime kavuştum diyebilirim. Uluslararası İzmir Festivali ve İzmir Avrupa Caz Festivali’ni niteliklerinden ödün vermeden sürdürmek, yaşadığım kentin adını en iyi şekilde duyurma arzum devam ediyor ve edecek.
Türkiye’nin Cumhuriyet Tarihi üzerinde kültür-sanat alanındaki gelişimini müzik özelinde değerlendirdiğinizde bizlerle paylaşacağınız neler olur?
Pek çok kültürün iç içe yaşadığı Anadolu’nun müzik geçmişi çok köklü bir geleneğe sahiptir. Ayrıca Osmanlı sarayı bugün klasik Türk Sanat müziği olarak adlandırılan müziğin yanı sıra askeri müzik ve Batı müziği alanlarında da her zaman öncü konumda olmuştur. Cumhuriyet ile beraber çok köklü bir geleneğe sahip müziğimiz derlenmiş, korunmuş ve yanı sıra çok sesli batı müziğine de daha çok yer verilmiştir. Konservatuarlar kurulmuş, Türk opera ve balesi yaratılmıştır.
1827’de kurulan Mızıka-i Hümayun, Cumhuriyet’in kuruluşundan bir yıl sonra 1924’de Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası olarak çalışmalarına devam etmiştir. İlkokullarda düzenli olarak yapılan müzik derslerinde mandolin gibi mutlaka bir çalgının öğretilmesine çalışılmıştır. Devlet Senfoni Orkestraları ve Devlet Opera ve Baleleri müzikal alanda gelişmeyi sağlamıştır.
Türkiye’nin kültür sanat konusunda festival bilincinin gelişimini değerlendirir misiniz?
Özellikle İzmir’in bu alandaki potansiyelini yorumlar mısınız?Anadolu’nun hemen her yöresinde panayırlar ve Ramazan eğlenceleriyle başlayan bir festival geleneğinden söz etmek mümkün. Bilindiği gibi yörenin coğrafi, tarihi, sanatsal ve kültürel zenginliklerini tanıtmak amacıyla ilk festival Atatürk’ün isteği üzerine 1937’de Bergama Kermesi adıyla düzenlenmiştir. Günümüzde hala süren Bergama Kermesi Türkiye’nin ilk yerel festivalidir. İKSEV, 1987 yılında 1. Uluslararası İzmir Festivali ile İzmir’in bugün bildiğimiz anlamda ilk uluslararası İzmir Festivali’ni düzenlemiştir. Geçen yıllar içinde festivallerin sayısı çeşitlenerek artmıştır.
Uzun tarihi boyunca kültür ve sanat kenti olarak tanınan İzmir gibi bir kent için olması gereken budur. Avrupa’daki belli şehirleri irdelediğimizde belli takvimlerde düzenledikleri özel festivallerle kültür turizmi konusunda isimlerinin öne çıktığını görüyoruz. Bu bağlamda İzmir’in geleceğine yönelik öngörüleriniz nedir?Bu konuda İzmir’i şanslı gördüğümü söylemeliyim. İKSEV Festivallerinden örnek vermek gerekirse İzmir Avrupa Caz Festivali, Avrupa cazını konu olan pek az festivalden biri ve Avrupa’da özel bir yere ve öneme sahip. Uluslararası İzmir Festivali, özellikle tarihi mekânları sanatla buluşturan etkinlikleriyle ön plana çıkıyor. Efes Büyük Tiyatro’da veya Celsus Kütüphanesinde konser vermek, dünyanın pek çok ünlü sahnesinde çalmış tanınmış sanatçılar için ayrıcalıklı bir durum yaratıyor. Dışarıdan bakıldığında bunu daha iyi görüyorsunuz.
Sponsorluklar bu tarz organizasyonların gelişiminde önemli bir lokomotif. Siz de yıllardır bu alana gönül vermiş biri olarak vermek istediğiniz mesajlar neler olur, bu alandaki farkındalığı nasıl yorumlarsınız?
İKSEV kamu yararına bir vakıf ve varlığını sponsor destekleriyle sürdürüyor. Kuruluşumuzda belirlediğimiz hedeflerimize ulaştık. Bunu desteklerle yaptık. Hedefler büyüdükçe destek ihtiyacı da doğal olarak artıyor. İzmir’de sanat sponsorluğu konusunda farkındalık yok diyemeyiz ama hedeflere ulaşmak için fazlalaşmasını diliyoruz.
Türkiye’nin 2. Yüzyılı’nda kültür ve sanat alanında önceliklendirilmesi gereken başlıklar sizce neler bu konuda izlenmesi gereken yol nedir?
Öncelikli hedef sanatın yaşamın olmazsa olmaz bir unsuru olduğunun geniş kitlelere aşılanmasıdır. Sanatın önemi hissedilip benimsendiğinde toplumun bakış açısı değişecektir. Sanatçı hep daha iyiyi ve yeniyi arayan bireydir. Gelişmenin anahtarı da daha iyiyi ve yeniyi arayıp bulmak ve uygulamaktır. Geleneksel sanatın korunması ve yaşatılması da önemlidir. Okullardaki sanat derslerinin (müzik, resim, tiyatro koro gibi) ders saatlerinin artırılması da önemli tabii. Sanatı seçmeli ders olarak bırakılması istenen gelişmeyi sağlayamaz.
Genç kuşağın temsilcilerine vermek istediğiniz mesajlar neler olur?
Bir sonraki neslin kuşkusuz kendi dönemlerine ait farklı sorunları ve bu sorunların farklı çözüm yolları olacak. Ancak benim önerim ve temennim, kendilerinden önce yapılanları göz ardı etmeyip, iyi olan tüm çabaları geliştirme ve güncelleştirme yolunda ilerlemeleri olacaktır. Özellikle kültür ve sanat alanında Cumhuriyet ruhunun korunması, sanatın güçlenip yaygınlaşması, değerli sanat ürünlerinin üretiminin özendirilmesi, bu ürünleri yaratacak sanatçıların yetişmesinin sağlaması gibi önemli görevleri üstlenecekler. Sonuçta dünya barışının kurulmasında, insanlar arasındaki iyi niyet ve hoş görünün yaygınlaşmasında bu çabaların etkileri tartışılamaz.