Ekoten Genel Müdürü İshak Aydın Öztürk: Bu dönüşümü başarılı bir şekilde gerçekleştirebilirsek AB’ye yakın lokasyon avantajımız sayesinde AB’ye ihracat yapan diğer ülkelere göre çok büyük avantaj elde etmemiz çok muhtemel
“İzmir ve Ege Bölgesi özelinde baktığımızda faaliyet gösterilen sektörlere göre özellikle mermer ve doğal taş, deri ve hazır giyim sektörlerinin bu dönüşümden çarpıcı şekilde etkilenebileceğini öngörüyoruz.”
Ekoten Genel Müdürü İshak Aydın Öztürk, Türkiye’de Yeşil Mutabakat konusunda öncelikle detaylı olarak takvimlendirilmiş bir Eylem Planı hazırlanması ve etkili şekilde tüm iş dünyasına yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi. Öztürk, “Eylem planı oluşturulurken uygulayıcısı olacak her seviyeden iş dünyası temsilcisinin, ticari birlikler ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla bu önemli sürece katkı vermesi gerekmektedir. Bu sayede kültürün daha fazla yayılması ve uygulayıcılardan gelen katkılarla daha kapsayıcı olması sağlanabilir. Ana eylem planı çizildikten sonra tüm sektörler gerekli ödevleri alarak sektör bazlı eylem planları hazırlamalı ve sektör birliklerinin bölgesel olarak gerekli uyumlaştırma süreçlerinde yönlendirici olması sağlanmalıdır. Diğer yandan kültürün yayılması sonrasında uyumlaştırma sürecinde kanun ve yönetmeliklerde gerekli düzenlemeler yapılarak Yeşil Mutabakat kriterlerinin iş dünyası tarafından sağlanması daha sistemli bir şekilde yürütülebilir. Bu sayede risklere ve fırsatlara hazır olan Türk iş dünyası sürdürülebilir dönüşümü etkili şekilde gerçekleştiren ülkeler arasında yer almamızı sağlayarak daha iyi bir gelecek için sürdürülebilir kalkınma stratejilerimizi güçlendirebilecek” dedi.
Uyum sağlayamayan ürünler için vergi oranları Kasım ayında belirlenecek. Uyum sağlayamazsak pek çok ürünümüzde ihraç kabiliyetimizi yitirmemiz söz konusu. Bunun önüne geçmek için yapılması gerekenler neler?
Yeşil Mutabakat kapsamında dönüşümü gerçekleştirmesi gereken öncelikli sektörler arasında yer alan, enerji yoğun ve kaynak yoğun etkileri nedeniyle yüksek karbon ayak izine sahip ürünlere sahip endüstrilerimizin bir an önce Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizmasını derinlemesine özümsemesi gerekmektedir. Bu mekanizma doğrultusunda vergiye konu olacak emisyonların ölçüm yöntemlerini temel alarak ürünlerinin mevcut durumlarını en kısa sürede tespit etmeleri gerekmektedir. Mevcut durum analizi sonucunda ortaya çıkacak tabloya göre en etkili iyileştirme stratejilerini hazırlamaları gerekmektedir. Özellikle KOBİ’lerimizin bu süreçte ihtiyaç duyacağı yönlendirmelerin ticari birlikler, meslek odaları ve bakanlıklar nezdinde yürütülmesi çok önemli olacaktır. Kapasite geliştirmeye yönelik eğitim ve danışmanlıkların verilmesi gelişimin temelini oluşturacaktır. Bu süreçte özellikle döngüsel ekonomi metotlarının temel alındığı iş modellerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu doğrultuda çatı kurumlar tarafından uluslararası modellere göre Türkiye’nin ve sektörlerin ihtiyaçlarının temel alan uygulama rehberlerinin hazırlanarak sektör temsilcileri ile paylaşılması ve bu rehberlerin uygulamaya geçirilmesinin sağlanması önem taşımaktadır. Hedefler İçin İş Dünyası Platformu tarafından hazırlanan “İşletmeler için Döngüsel Ekonomi Rehberi” ve TÜSİAD tarafından hazırlanan “Avrupa Yeşil Mutabakatı Döngüsel Ekonomi Eylem Planı Türk İş Dünyasına Neler Getirecek?” başlıklı dokümanlar Tük iş dünyasının uyum sürecine katkı verecek dokümanlar olarak örnek alınabilir.
Şirketlerin uyum süreçlerinde gerçekleştireceği faaliyetlerin etkili kılınması ve kaynakların verimli yönetilmesi açısından şirketlerin özel şirketlerden alacağı danışmanlıkların bakanlıklarımızca teşviklerle desteklenmesi de etkili olacaktır.
İzmir özelinde baktığımızda karnemizi değerlendirirsek nasıl bir tablo ile karşılaşıyoruz?
İzmir ve Ege Bölgesi özelinde baktığımızda faaliyet gösterilen sektörlere göre özellikle mermer ve doğal taş, deri ve hazır giyim sektörlerinin bu dönüşümden çarpıcı şekilde etkilenebileceğini ön görüyoruz. Türkiye olarak incelediğimiz noktada dahi sera gazı emisyonlarını veya ürünlerinin karbon ayak izlerini ölçen firmaların düşük sayıda olduğunu görmekteyiz. Uyum süreci için bu farkındalığın ve bölgesel ihtiyaçların en hızlı şekilde analiz edilerek geliştirilmesi gerekmektedir. İzmir özelinde incelediğimizde Ege İhracatçı Birlikleri, ESİAD, EGİAD, EBSO ve İZTO başta olmak üzere birliklerimizin ve sivil toplum kuruluşlarının bu yönde çalışmalar yürüttüğünü görmekteyiz. 2020 yılında bu kurumlar tarafından temel farkındalık eğitimleri ve üye şirketler tarafından yürütülen iyi uygulama çalışmalarının paylaşıldığı çevrimiçi seminerler gerçekleştirildi. Sonrasında farkındalığın ve bilgi birikiminin gelişiminin ölçümü için anketler gerçekleştirildi. Anketlerin değerlendirilmesi sonucunda mevcut durum analizi yapılarak ihtiyaçların ve sonraki adımların belirleneceğine inanıyoruz. Ege ihracatçı Birlikleri tarafından Ticaret Bakanlığı bütçesiyle hayata geçirilen “Tekstil Sektöründe Sürdürülebilir Rekabetin Geliştirilmesi URGE Projesi” benzeri projelerin giderek yaygınlaşacağını umuyoruz.
İzmir’in dış ticaretinin yüzde 46’sı AB ile yapılıyor. Bu durum İzmir için bir fırsat da olabilir. Bu konuda AB’de de bu konuda fonlar yer alıyor. Ortak projeler yürütülmesi önemli. Konuyla ilgili olarak yapılan çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Yeşil Mutabakat uyumluluğu aslında bir sürdürülebilir dönüşüm fırsatı olarak görülmelidir.
Avrupa Birliği komisyonlarının da tanımladığı şekilde bu yeni endüstriyel dönüşüm çevreci bir dönüşüm olmakla birlikte bunun yanında dijital bir dönüşümdür ve yetkin insan kaynağını da geliştirmeyi hedeflemektedir. Dönüşüm sürecinde AB’nin ve tedarik zincirinin yıllık toplam 260 milyar € ek yatırım ihtiyacı olacağı ön görülmektedir. Dönüşümü gerçekleştirecek kurumlar arasında eşitsizlik ortaya çıkmaması adına AB bu stratejilerin kapsayıcılık ilkesi temel alınarak destekleneceğini belirmekte ve özel fonlar ayırmaktadır.
Bu doğrultuda 1 trilyon Euro hacmindeki Avrupa Yeşil Mutabakat Yatırım Planı fonunu ve 100 milyar Euro hacmindeki Adil Geçiş Mekanizması Fonu’nu devreye aldıklarını açıkladılar. Ayrıca Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve Avrupa Yatırım Bankası (European Investment Bank) tarafından sağlanan fonların duyuruları yapılmaktadır. Bu fonlar proje bazlı stratejik gelişim planlarına verilen fonlar olduğundan rekabet düzeyi yüksek olan platformlardır. Bu nedenle ülkemizde ve İzmir’de faaliyet gösteren şirket ve kurumların bu doğrultuda projeler ve stratejik planlar geliştirebilecek yetkinlikleri kazanmaları gerekmektedir. Kurumlarımızın faaliyet alanlarına göre AB tarafından oluşturulmuş iletişim ağlarına katılmaları ve fonlardan yararlanılması adına geliştirilen projelerin ortakları arasına girmek adına çalışmaları gerekmektedir. Şirketler, bu doğrultuda ülkemizde yoğun faaliyetler gerçekleştiren Dış İşleri Bakanlığı’mızın Avrupa Birliği Başkanlığı Malî İşbirliği ve Proje Uygulama Genel Müdürlüğü ve Ufuk 2020 yetkililerinden süreçler hakkında bilgi ve destek alabilirler. Ayrıca bu dönüşümü başarılı bir şekilde gerçekleştirebilirsek AB’ye yakın lokasyon avantajımız sayesinde AB’ye ihracat yapan diğer ülkelere göre çok büyük avantaj elde etmemiz çok muhtemel. Üretim süreçlerinde aynı emisyon miktarlarına sahip olacağımız birçok ülke lojistik süreçlerindeki yüksek emisyonlar nedeniyle bizlerle rekabet edemeyecek ve büyük oranda kapasitenin Türkiye’ye kayması söz konusu olacak. Bu önemli fırsatı en iyi şekilde değerlendirerek sera gazı emisyonlarımızı ölçüyor ve azaltıyor olmamız şart.
Ekoten olarak bu alanda yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Öncelikli olarak bu dönüşümün etkili yönetişimi sağlanmalıdır. Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında geliştirecek şirket stratejilerimizin asıl sorumlusu yönetim kurulumuzdur ve stratejilerin bu seviyeden sahiplenilerek geliştirilmesi şirket kültürüne etkin bir biçimde yayılmasını sağlamaktadır. Yönetim kurulumuza bağlı olarak ana stratejilerimiz doğrultusunda faaliyet gösteren ve alanında uzman şirket temsilcilerimizin yer aldığı Sürdürülebilirlik Komite’miz gerekli uyumlaştırma çalışmalarının koordinasyonunu sağlamaktadır. Komite tarafından belirlenen alt faaliyet başlıkları ilgili çalışma grupları ve birimler tarafından yürütülmektedir.
Ekoten olarak Yeşil Mutabakat’ın en önemli etkiyi yaratacağı karbon vergisi uygulamasına yönelik süreçlerimizde Türkiye’de sektörümüz için iyi uygulama örnekleri oluşturan çalışmalar gerçekleştirmekteyiz. 2012 yılından itibaren ISO 14064 standardı kapsamında sera gazı emisyonlarımızı ölçüyor, bağımsız denetim kuruluşları tarafından verilerin doğrulatıyor ve CDP iklim değişikliği raporu ile kamuoyuna açık olarak raporluyoruz. Rapor kapsamında, sera gazı emisyonları yönetimi doğrultusundaki stratejilerimizi, gerçekleştirdiğimiz çalışmaların detaylarını ve gelecek hedeflerimizi paylaşıyoruz.
Emisyonlarımızı azaltmak adına doğrudan emisyona neden olan operasyonlarımızı için enerji verimliliği projeleri geliştiriyoruz. Başarılı proje örneklerimizle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Verimlilik Artırıcı Projeleri arasında yer aldık ve uygun teşviklerden yararlanarak süreçlerimizi f inansal açıdan da sürdürülebilir kıldık. 2018 yılında üretim kapasitesi artışı amacıyla İzmir Torbalı’da yeni örgü fabrikası yatırımı gerçekleştirdik ve bu fabrikamızın çatısına Güneş Enerjisi Santrali kurduk. 2020 yılı itibariyle örgü fabrikamızın elektrik ihtiyacının yüzde 60’ına eşit elektrik miktarını bu santralden karşılamaktayız. Ayrıca temiz enerji kullanım oranımızı arttırma hedeflerimiz doğrultusunda santralden elde ettiğimiz enerji dışında Ekoten olarak tüm elektrik tüketimimiz için RECS International tarafından, kullanılan elektriğin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini belgeleyen uluslararası sertifikasyon olan I-REC (Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası) sertifikasını aldık. Böylece elektrik enerjisinden kaynaklanan dolaylı karbon salınımlarımızı da dengeledik ve ISO 14064 kapsamında karbon nötr seviyesine taşıdık. Sera gazı emisyonlarımızı Paris Anlaşması hedeflerine uygun olarak bilimsel hedefler çerçevesinde azaltmak adına önemli taahhütlerimizi de CDP raporumuzda paylaştık.
Kaynak yoğun tekstil sektörünün etkilerini en iyi analiz eden şirketlerden biri olarak tüm atıklarımızı kaynağında azaltmak ve atıklarımızın geri dönüşüm oranlarını arttırmak adına iyileştirme çalışmaları gerçekleştirdik. Bu çalışmalar sonucunda 2020 yılı sonunda Çevre Bakanlığı’ndan sıf ır atık belgemizi aldık. Atık yönetimi süreçlerinde döngüsel ekonomi modellerini benimseyerek performansımızı ileri taşımak adına birçok paydaşla ortak çalışmalar yapmaya başladık. Türkiye’nin ve dünyanın farklı bölgelerinden start-uplar, üniversiteler ve enstitüler dahil birçok farklı paydaşla projelerimize devam etmekteyiz. Tekstil sektörü için kritik önem taşıyan su tüketimi ve atık su yönetimi başlıklarında çarpıcı hedefler belirleyerek stratejilerimizi bu yönde güçlendiriyoruz. Birim başına su tüketimimizi sürekli düşürerek karbon ayak izimizi azaltıyoruz ve bu sayede müşterilerimiz açısından da önemli bir partner olarak konumlandırıyoruz. Atık su miktarlarımızın sıfır deşarj seviyelerine yakın oranda geri kazanımını sağlayacak yatırımlar için fizibilite çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Sürdürülebilir dönüşümün en önemli unsurlarından biri olan dijital dönüşüm konusunda önemli adımlar atıyoruz. Kendi kaynaklarımızla geliştirdiğimiz üretim yönetim sistemi yazılımı ve nesnelerin interneti altyapısına sahip makine altyapımızın etkili entegrasyonu ile otomasyon ve büyük veri yönetimi yetkinliklerimiz yüksek olgunluk seviyesine ulaştı. Bu sayede sağladığımız yüksek verimlilikteki üretim süreçlerimizle hammadde kullanımı ve enerji tüketimi açısından tasarruf sağlamaktayız.
Yeşil Mutabakat özelinde iş dünyası için tehlike nedir? Ne yapılmalı? Bu konuda nasıl önlemler alınmalı? Yeni sanayi modelinin istihdama etkileri ne olacak?
Öncelikle Sınırda Karbon Düzenlemesi ile Türkiye’nin yıllık olarak karşılaşabileceği finansal riskleri ele almak gerekiyor. Mekanizma çerçevesinde belirlenecek ton CO2 başına vergi tutarına bağlı olarak Türkiye ihracatı büyük vergilerle karşılaşacak. Bu doğrultuda TÜSİAD tarafından hazırlanan “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu” kapsamında gerçekleştirilen projeksiyon çalışmasında Türkiye’nin yıllık yaklaşık olarak 1,08-1,80 milyar € aralığında ek karbon vergileriyle karşılaşabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle öncelikle ek maliyet riskini minimize etmek adına Yeşil Mutabakat ile uyumluluk kapsamında çalışmalar gerçekleştirilmeli ve karşılaşılabilecek maliyetlere kıyasla daha düşük kalacak yatırımların şirketlerin öz kaynaklarıyla ve devlet destekleriyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Özellikle öncelikle karbon vergisi uygulamalarına maruz kalacak sektörlere yönelik farkındalık çalışmaları ve dönüşüm süreçlerini uygulamaya alacak yetkin uzmanların istihdamı sağlanmalıdır. Şirketler bünyesinde bu uyum süreçlerini koordine edilmesi ve şirketin tüm stratejilerine ve departmanlarına yayılması adına bir üst yönetim yetkilisinin ve mümkünse bir sürdürülebilirlik komitesinin yetkilendirilmesi gerekmektedir. Sonrasında çizilecek stratejiler ve faaliyet planları çerçevesinde ihtiyaçlar tespit edilerek tüm sektör birlikleri tarafından ihtiyaç analizi yapılmalıdır. Bu sayede ortaya konacak eylem planları ve teşvikler sayesinde dönüşümün genele yayılması sağlanabilecektir. Gerekli kanun ve yönetmeliklerin geliştirilmesi ve uyumlaştırılması ile de daha etkili uygulamalar sağlanabilir.
Yeni sanayi stratejilerinin, sürdürülebilirlik ve dijitalleşme odağında yeni istihdam alanları yaratacağını ve mevcut çalışanların yetkinliklerin geliştirilmesi yönünde yatırımların artmasını sağlayacağını ön görüyoruz. Bu nitelikli kişilerin yetiştirilmesi noktasında liseler, meslek liseleri, meslek yüksek okulları, lisans ve lisans üstü seviyelerde eğitim kurumları odaklı eylem planları da hazırlanması gerektiğine inanıyoruz.