Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmasına ilişkin yasa teklifi TBMM Dışişleri Komisyonu’nda oybirliğiyle kabul edildi. Paris İklim Anlaşması, taraf ülkelere ekonomik bir yük yaratmamakla birlikte Türkiye özelinde yapılan araştırmalara göre, yürütülecek aktif iklim politikalarıyla Türkiye’nin milli gelirinin yüzde 7 artması bekleniyor. Bunun sebebi olarak ise kullanılan fosil kaynaklar gösteriliyor.
Dünya genelinde yaşanan şiddetli yağışlar, kuraklık ve orman yangınları gibi aşırı hava olaylarının artışı, iklim değişikliğinin küresel boyutta bir ekosistemi kapsadığının önemli birer göstergesi. Belirtilen göstergelerin antropojenik (insan kaynaklı) faktörler kaynaklı oluştuğunun bilimsel olarak da açıklanmasıyla Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (United Nations Framework Convention on Climate Change, UNFCC) dayanan Paris İklim Anlaşması’nın iklim krizindeki rejimi düzenleyici etkisi bir kez daha gündeme geldi.
Paris İklim Anlaşması, iklim değişikliğini azaltmak ve yaşanacak değişikliğe adaptasyonu sağlamak temel hedefiyle kabul edilen uluslararası bir anlaşma. 2015 yılında Paris kentinde gerçekleştirilen 21. Taraflar Konferansı’nda (COP21- Conferences of the Parties) kabul edilen anlaşma, taraf ülkelerin iklim kriziyle mücadeleye uyum sağlama yeteneğini artırma amacıyla oluşturuldu ve 4 Kasım 2016 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdi. Anlaşmanın yürürlüğe girmesinden günümüze kadar 190’nın üzerinde üye ülke anlaşmayı imzalarken, henüz anlaşmayı onaylamayan beş ülke (Eritre, Libya, İran, Irak ve Yemen) bulunuyor.
İlk kapsamlı iklim anlaşması olması sebebiyle kritik bir öneme sahip olan anlaşmanın, küresel ortalama sıcaklık artışının 1900’lü yıllara göre 2°C altında tutulması uzun dönemli hedefi bulunuyor. Hatta sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme kıyasla mümkünse 1,5°C’ın altında tutulmasının dünya için daha güvenli olacağının da altı çiziliyor.
Bu kapsamda küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55’ini oluşturan ülkelerin endüstriyel faaliyetlerini düşük sera gazı emisyonunu sağlamaya yönelik dönüşümler çerçevesinde yürütmeleri için aksiyonlarda bulunması önemi bir yer tutuyor. Ayrıca, iklim kriziyle mücadelede oluşturulacak bu aksiyonların iklime dayalı kalkınma için rehber niteliğinde olacağı belirtiliyor.
ANLAŞMAYLA YOKSULLUK AZALACAK EKONOMİK GELİŞME YAŞANACAK
Anlaşmanın insan hakları, çalışma şartları ve yaşam tarzında iyileşme yaratacak şekilde yol gösterici nitelikte olmasının yoksulluğu azaltarak ekonomik gelişme yaratacağı öngörülüyor. Anlaşma kapsamında gelişmekte olan ülkeler sınıfına giren ülkelere finansal destek ve hatta teknoloji, kapasite geliştirme gibi alanlarda da bilgi paylaşımı ve yardım sağlanması söz konusu. Böylelikle kapsayıcılık sağlanarak küresel boyutta bir gelişim hedefleniyor. Çevre koruma sözleşmesi olmamasına rağmen, düşük karbonlu ekonomiye geçişte yönlendirici bir yapıya sahip olan Paris Anlaşması, böylelikle sürdürülebilir kalkınmanın önemine de işaret ediyor.
Anlaşmada sera gazı emisyonu azaltımında radikal hedefler bulunmamakla birlikte, ülkeler hangi oranda sera gazı azaltım taahhüdünde bulunacağını kendileri belirliyor. Bu çerçevede anlaşmaya taraf ülkeler, iklim değişikliğini önleyici faaliyetlerde bulunmak adına gerçekleştirecekleri eylemlerin hangi sürede ve miktarda yapılacağını Ulusal Katkı Beyanları (NDC- Nationally Determined Contributions) ile açıklayarak kendi belirledikleri karbon emisyon azaltım hedeflerini her beş yılda bir gözden geçirmeyi taahhüt etmiş oluyor. Ülkemiz ulusal katkı beyanında, 2030 yılında sera gazı emisyonlarının, oluşturduğu referans senaryoya (BAU- Business as Usual) göre yüzde 21 kadar artıştan azaltılmasını taahhüt etti (Ulusal Katkı Beyanı yöntemsel yaklaşımı; Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli). (Intergovernmental Panel on Climate Change, IPCC 4. Değerlendirme Raporunda yer alan 100 yıllık Küresel Isınma Potansiyel değerleri kapsamında oluşturuldu.)
Paris İklim Anlaşması’na dayandırılarak hazırlanan Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı ise döngüsel üretim modeli temel alınarak oluşturuldu. Bu modelle, geleneksel üretim metodu olarak bilinen doğrusal üretim yöntemlerinden çıkılıp döngüsel ekonomiye geçişte ciddi farklar yaratılması amaçlanıyor. Özellikle üretim çıktılarını girdiye dönüştürebilen sektörlerin gelişen sürece daha hızlı uyum sağlayabilen sektörler haline geleceği öngörülüyor. Bu süreçte enerji verimliliğini, yenilenebilir enerjiyi ve temiz yakıt kullanımını artırmaya yönelik atılacak adımlar ve ham maddeden ambalaj seçimine, üretim proseslerinden nakliye tercihlerine kadar düşük karbonlu ekonomiyi önceliklendiren kararlar ön plana çıkıyor.
Dünya Klima Konseyi’nin (IPCC) son raporuna göre de iklim değişikliği nedeniyle deniz balıklarının sayısının azalacağını ve büyük maddi kayıplar yaşanacağı açıklandı.
PARİS ANLAŞMASI’NIN TÜRKİYE’DE GELİŞİMİ VE ETKİLERİ
Türkiye, düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı hedefiyle yola çıkan Paris Anlaşması’nı 2 Nisan 2016 tarihinde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzaladı, resmi olarak 11 Ekim 2021’de taraf oldu. Türkiye Paris Anlaşması çerçevesinde oluşturduğu ulusal katkı niyetini “Niyet Edilen Ulusal Katkı ile Yürütülmesi Öngörülen Plan Politikalar” başlığı altında yürüteceği yapısal dönüşüm çalışmalarını enerji, sanayi, ulaştırma, binalar ve kentsel dönüşüm, tarım, atıklar ve yutak alanlar konu başlıkları kapsamında 30 Eylül 2015’te BM Sözleşme Sekretaryası’na sundu.
Bu kapsamda ülkemizin gelişmiş ülkeler kategorisinden çıkarılarak gelişmekte olan ülkeler kategorisinde yer almayı talep etmesi sebebiyle anlaşmayı bugüne kadar onaylamamıştı. Yani anlaşma, iklimle ilgili yeterli finans kaynağına ulaşılamadığı ve eşit koşullardan yararlanamadığı için geciktiriliyordu.
Araştırmalar, Paris İklim Anlaşması’nın ülkeye ekonomik yük yaratmayacağını, aksine Türkiye’nin aktif bir iklim politikası yürütmesi halinde milli gelirinin yüzde 7 artacağını gösteriyor. Bunun sebebi ise kullanılan fosil kaynaklar olarak gösteriliyor. Türkiye enerjide yüzde 70’lerin üzerinde dışa bağımlı ve bu bağlılığın temel sebebi; petrol, doğal gaz ve kömür. İklim değişikliği ile mücadelede yapılması gereken fosil yakıt kullanımını azaltarak yerine güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak. Yenilenebilir enerji kaynaklarının herhangi bir yakıt maliyeti olmaması nedeniyle dışa bağımlılık da söz konusu olmuyor.
Yeşil dönüşüm odaklı yurt dışı kaynaklara erişim açısından da önemli bir yere sahip olan Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmasıyla birlikte Türkiye bu yıl Glasgow’da düzenlenecek COP26 konferansına daha güçlü girme fırsatı da yakaladı. AB Yeşil Mutabakat çerçevesinde Türkiye’nin yayımladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nda yeşil finansman başlığı altında hedefler belirlenmesi de bu kapsamda geliştirilecek aksiyonların uygulanmasında yol gösterici olacak. Bunun yanı sıra Türkiye ekonomisinin üç yıllık yol haritası niteliğindeki Orta Vadeli Program’ında (OVP) makroekonomik hedefler ve politikalar bölümünde yer alan başlıklardan birinin de “Yeşil Dönüşüm” olması sera gazı emisyonlarında azaltım için eylem planı hazırlıklarına başlandığının göstergesi.