İYTE Rektörü Baran’dan sanayicilere ve hayırseverlere iş birliği ve destek çağrısı
“Kalite ve mükemmeliyet; bu iki anahtar kelimenin olmadığı hiçbir işin içine adımı yazdırmadım, içinde olmak istemedim.”
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rektörü ve Teknopark İzmir Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Baran’ın kariyer öyküsü, gençlerin neden hayallerinin peşinde koşması ve ne istediğini bilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.
1977 Batman doğumlu Baran, tek lisenin olduğu bu ilçede kendine sunulan eğitim fırsatlarını iyi değerlendiriyor. Öyle ki liseden mezun olduğu 1994 yılında mezun olduğu Beşiri Lisesi’nden üniversiteye giren tek öğrenci Baran oluyor.
Bugün kanser moleküler biyolojisi üzerine çalışmalar yapan, bilim ve teknoloji politikaları, bilim diplomasisi üzerine de ulusal ve küresel düzeyde çalışmalarını sürdüren Baran, kariyerinde pek çok başarıya imza atsa da “en büyük başarısını” üniversiteyi kazanabilmek olarak görüyor. Üniversite sınavında aldığı puanın onu ancak Dicle Üniversitesi’ne taşıyabildiğini anlatan Baran, üniversitede okurken öğretmen olmayı düşündüğünün altını çiziyor. Baran’ın fikri, üniversitenin üçüncü yılında değişiyor.
Baran, bu süreci “Zaman ilerledikçe insan kendi potansiyelinin farkına varıyor. Üniversite üçüncü sınıfta öğretmen olmanın bana yetmeyeceğini, enerjimi tüketemeyeceğini fark ettim ve akademisyen olma kararını aldım. Zaten üniversite hayatımda ilk iki seneme baktığınızda notlarım oldukça düşüktür. Çünkü o zaman “50’den şaşma 60’ı aşma” mantığı vardı. (Gülerek…) Sonra üçüncü sınıfta akademisyen olma, kariyerimde daha ileri gitme motivasyonu beraberinde beni derslerime daha sıkı çalışma noktasına getirdi. Üçüncü ve dördüncü sınıfta notlarım oldukça yükseldi” diye anlatıyor.
Dicle Üniversitesi’nden 1998’de mezun olan Baran, 2002 ve 2006 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden moleküler biyoloji ve genetik üzerine yüksek lisans ve doktora derecelerini aldı. Özgeçmişte birbiri ardına yazılan bu cümleleri gerçeği dönüştürmek ise Baran için kolay olmadı. “Aslında ODTÜ’yü hayal dahi etmemiştim. Dicle Üniversitesi’nde veya belki Harran Üniversitesi’nde yüksek lisans, doktora ve üzerine de bir asistanlık olabilirse gökten güneşi elime almış gibi hissedecektim” diyen Baran, başarısının altında asla vazgeçmemenin ve çok çalışmanın yattığının altını çiziyor. Baran, bu süreci ise şöyle anlatıyor:
“Benim, kendi kendime öğrenebilme gibi önemli bir özelliğim var. Kendim çalışarak bir tıp doktoru da olabilirim, bir mühendis de. Birinin öğretmesine ihtiyacım yok. Her şeyi kendim öğrenebiliyorum. Bu bir yetenek… Çok çalıştım ve sonra Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) Türkiye genelinde yaptığı bir sınavda Türkiye birincisi olarak İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde araştırma görevliliği ve ODTÜ’de yüksek lisans-doktora ve tabii dil eğitimi alma hakkı kazandım.
Dicle Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Biyoloji Öğretmenliğinden mezun olarak ODTÜ’de yüksek lisans yapmak arasında da bir uçurum vardı.
Başta bu bana çok korkutucu gelmişti. İngilizce de bilmiyordum. Bize hazırlık sınıfını geçmek için bir yıl gibi zaman tanınmıştı. Ben orada da çok sıkı çalışarak dört buçuk ayda hazırlık sınıfını geçtim. Sonrasında 14 Şubat 2000’de ODTÜ’de yüksek lisans eğitimime başladım. Ama oldukça zayıf bir lise eğitimim ve sonrasında öğretmen olmak üzerine kurulu üniversite eğitimim ile moleküler biyoloji ve genetik alanından oldukça uzaktım. İki buçuk yıllık yüksek lisans eğitimime bir yüksek lisans ve bir lisans eğitimi sığdırdım. ODTÜ genetikte lisans eğitiminde okutulan bütün dersleri kütüphanede kendim çalışarak öğrendim. Böylece, ODTÜ’nün altı buçuk yılını iki buçuk yıla sığdırmış ve yüksek lisans eğitimim bittiğinde lisans eğitimini de ODTÜ’de almış düzeyine ulaşmıştım. Tam bir ODTÜ’lü olduğumdan ve var olanın da artık beni tatmin etmemesi dolayısı ile yeni arayışlara girdim.
O arayış da beni NATO bursuyla Amerika’ya taşıdı. Medical University of South Carolina, Holling Kanser Araştırma Merkezi’nde çalıştım. Doktora tezim Türkiye’de “Yılın Tezi Ödülü”nü aldı. Avrupa Hematoloji Derneği’nden, Türkiye Hematoloji Derneği’nden ve daha pek çok kurumdan ödüller aldım. 2007 yılının Mayıs ayında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ne döndüm ve burada göreve başladım. Aldığım fonlarla hızlıca araştırma laboratuvarımı kurdum, lisans ve lisansüstü düzeyde öğrenci aldım ve bilimsel yayınlar çıkarmaya başladım. 2010 yılında Türkiye Bilimler Akademisi’nden “Yılın Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanı Ödülü”’nü aldım. Sonra bu ödüllerin ardı arkası kesilmedi. 2010’daki ödül benim için bir anlamda başka bir faza geçişti. 2013 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nun kurduğu Küresel Genç Akademi üyeliğine seçildim.
Küresel Genç Akademi’ye seçilmek ve ödülü almak hayatımda başka bir yol açtı. Çünkü bu kez küresel arenada inanılmaz bir networküm oluştu. Bu beni Dünya Bilimler Akademisi Genç Üyeliği, Dünya Genç Bilim İnsanları Organizasyonu üyeliği gibi çok farklı eksenlere taşıdı. Bu uluslararası saygın kuruluşlarda dünyanın genç liderleri ile birlikte çalışmak bana inanılmaz bir vizyon kattı. Seçim yolu ile seçilerek Küresel Genç Akademi’de üç yıl ve Dünya Bilimler Akademisi Genç Üyeler Ağı’nda ise 5 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptım. Gelişmekte Olan Ülkeler Mühendislik ve Teknoloji Akademisi’nin ise kurucu üyeliğini yaptım.
Küresel Genç Akademi’nin aday göstermesiyle Dünya Ekonomik Forumu’nun tüm dünyadan 40 yaş altı 40 bilim insanına akademik mükemmeliyet, topluma hizmet ve dünyayı değiştirme potansiyeli dolayısıyla verdiği “Yılın Genç Bilim İnsanı Ödülü”nü aldım.
Kariyerimde 150’nin üzerinde ödül oldu. Bunun yaklaşık 10 tanesi uluslararası ödülden oluşuyor. Kariyer ilerledikçe kendi içinde de bir evrim yaşıyor insan. 2016 yılında UNESCO ve Dünya Bilimler Akademisi’nden Bilim Diplomasisi Programı’na seçildim. Tüm dünyadan seçilen 30 bilim lideri vardı. 2018’de Amerika’dan American Association for The Advancement of Science’ın tüm dünyadan seçtiği 28 kişiden biri olarak Bilim Diplomasisi ve Liderlik Programı’na seçildim. 2014 yılında ise Uluslararası Genç Liderler ve Girişimciler Organizasyonu’ndan “Bilimsel Önderlik Alanında Türkiye’nin En Başarılı İnsanı Ödülü”nü aldım.
Tüm bu üyelikler ve ödüller sıra dışı küresel bir networkün kapılarını aralıyor ve sizi bunun bir parçası kılıyor. Bütün bu eksende çalışan küresel seçilmişlerle, küresel liderlerle yakın dostluklar kuruyorsunuz.”
Bu çalışmalar, vizyon, network ve tanınırlık sonucunda Birleşmiş Milletler, Avrupa Parlamentosu, Dünya Bilim Forumu, Bakü Forumu, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Yaşam Bilimleri Forumu, Bilim Diplomasisi, Bilim Liderliği, G20 Araştırma ve Dijital Bakanları Zirvesi gibi çok önemli toplantılara davet edildim ve 400’ün üzerinde konferans verdim.
Son olarak, 2021 yılında Türkiye İnovasyon ve Başarı Ödülleri kapsamında “Yılın Bilim Lideri Ödülü”, Hacettepe Üniversitesi’nden “Onur Ödülü “ve Ege Kalkınma Derneği’nden “İnovatif ve Girişimci Akademik Lider Ödülü”nü aldım.
“TERCİH EDİLMESİ İÇİN İZMİR’İ ANLATMAMIZ GEREKİYOR”
İzmir, sahip olduğu çok ciddi avantajları, fırsatları, kültürü ve ekosistemiyle Türkiye’nin her kentinden ve aslında bence dünyanın her ülkesinden insanların yaşamayı tercih edeceği, yaşamaktan mutlu olacağı özel bir şehir. İzmir’imizi tüm paydaşlarımızla beraber dünyaya anlatıp tanıtarak Londra, Boston, New York, Berlin gibi dünyanın nitelikli beyinlerinin göç edeceği, yaşayacağı ve üreteceği bir noktaya taşıyabiliriz.
ANAHTAR KELİMELER; KALİTE VE MÜKEMMELİYET
2018 yılının Kasım ayında İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Rektörlüğü ve Teknopark İzmir Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine getirildiğini anlatan Baran, “Tüm bu birikim; Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün iş yapış tarzına, büyüyen hayallerine ve yükselen hedeflerine yansıyor” diye anlatıyor. Kalite ve mükemmeliyeti çok önemseyen Baran, bunun önemini “Kalite ve mükemmeliyet; bu iki anahtar kelimenin olmadığı hiçbir işin içine adımı yazdırmadım, içinde olmak istemedim. Tabii kalite ve mükemmeliyeti, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü için de kendi laboratuvarımda yaptığım çalışmalar için de önemsedim ve önceledim. Türkiye için de kalite ve mükemmeliyetin çok önemli olduğuna inanıyorum. Mükemmeliyet; bir yolculuk…
Ben bir insan için mükemmeliyet yolculuğunun ölümünden bir dakika önce sonlandığını düşünüyorum. O ana kadar aslında hepimizin mükemmeliyet yolculuğu, mükemmeli arama yolculuğu devam edecek. Kurumlar, toplumlar ve ülkeler için ise mükemmeliyet, asla bitmeyecek bir yolculuk. Kendi ülkem ve kurumum için kalite ve mükemmeliyeti hedefledim” diye anlatıyor.
“ÜNİVERSİTELER ETKİLEDİĞİ COĞRAFYANIN MÜCEVHER KUTUSUDUR”
Üniversiteleri insanlığın ortak değeri olarak gören Baran, “Üniversiteler, içinden doğup büyüdüğü ve etki ettiği bütün coğrafyaların mücevher kutusu, ortak değeridir. Biontech aşısını düşünün, bir aşı bulunmuş ve bütün dünyanın tüm coğrafyalarında kullanılıyor. Bugün bu üniversiteden bizim bulduğumuz bir keşif, bir icat ya da bir soruna bulduğumuz çözüm, bütün insanlığa katkıya dönüşüyor. Bugün üniversiteler, özellikle araştırma ve eğitim ekseninde kariyerine devam eden nitelikli insan kaynaklarının, öbür yandan güçlü ve ileri düzey araştırma altyapılarının kümelendiği istasyonlar.
Dolayısıyla, eğitim ve araştırma faaliyetleri devam eden ve güçlü altyapıları olan bu kurumlar, insanlığın ortak değeridir ve bu kurumların uluslararasılaştırılması çok önemlidir. Ben, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün, İzmir ve Türkiye’nin ötesinde bir dünya üniversitesi ve bir dünya markası olmasını çok önemsedim ve önceledim. Uluslararası arenada ülkelerin saygınlığına, tanınırlığına ve itibarına katkı sunan en önemli kurumların başında yine üniversiteler geliyor. Bu kapsamda da İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün Türkiye’nin uluslararası arenada yüz akı bir markası olması için tüm paydaşlarımızla azami gayret gösteriyoruz” diyor.
Baran ile Türkiye’deki eğitim sistemini, bu alanda yapılması gerekenleri ve İYTE olarak hedeflerini konuştuk.
Sayın Cumhurbaşkanı dünya üniversiteleri içinde ilk 500 içinde üniversitelerimizin olmasını hedefleyen açıklamalarını geçtiğimiz günlerde tekrarladı. İYTE olarak bu sıralama içinde belli bir periyot verip, “Önümüzdeki beş yıl içinde biz ilk 500’de olacağız” ya da “Dünyadaki ilk 400 üniversite arasına gireceğiz” dediğiniz rakamsal hedefler belirlediniz mi?
Elbette ki iddiamız var ve peşinden de koşuyoruz. Olduğumuz yeri sevmiyoruz. Mükemmeliyet ve daha iyisini elde etme arayışı bu kurum için asla bitmeyecek. Geçtiğimiz aralık ayında (13 Aralık 2021) Yükseköğretim Kurulu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın katılımıyla Türkiye’nin araştırma üniversiteleri ve bunların dereceleri açıklandı. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, geçen seneye göre, 100 üzerinden puanını 7 puan artırarak, bu sene Türkiye’nin en başarılı dördüncü üniversitesi seçildi. Uluslararası arenada ve bilimsel literatürde 100 yaşın altındaki üniversiteler çok genç üniversiteler olarak kabul ediliyor. 29 yaşında çok genç bir üniversite olarak Türkiye’nin en başarılı dördüncü üniversitesi olmayı ve bir önceki yıla göre pandemi başta olmak üzere pek çok zorluğa rağmen puanını artıran bir üniversite olarak sıralamada yer alıyoruz. Listeyi incelediğinizde en genç yaşta en tepedeki üniversite olduğumuzu görürsünüz. Bulunduğumuz nokta elbette bir başarı hikayesi ama olduğumuz yeri sevmiyoruz ve yeterli de görmüyoruz. Daha iyiye gitmek istiyoruz. Listede daha yukarı çıkmak adına çalışmalarımıza ve faaliyetlerimize durmadan, asla vazgeçmeden ve çok çalışarak devam ediyoruz ve edeceğiz.
Dünya üniversitelerini sürdürülebilirlik, eğitim ve araştırma eksenlerinde değerlendiren uluslararası bir kuruluş olan Green Matrix 14 Aralık 2021’de bu senenin sonuçlarını açıkladı.
Bu derecelendirme kuruluşuna ilk başvurumuzu 2019’un sonunda yapmıştık ve 2020’de listeye dünya sıralamalarında 218’inci olarak girdik. Bu bizim için bir karne niteliğini taşıyordu. 2020’de daha da iyi bir hazırlık yaparak tekrar başvurduk. 14 Aralık 2021’de Green Matrix’in açıkladığı sonuçlara göre İYTE, listeye 20 sıra yukarı çıkarak 198’inci sıradan girdi. Dünya üniversitelerini kalite eksenli değerlendiren Amerika merkezli US News Global University Ranking’in 2021 yılı verilerine göre İYTE dünyanın en iyi 772. üniversitesi seçildi.
2015-2020 yılları arasında İYTE’nin yaptığı toplam yayınların yüzde 45,5’i dünyanın en iyi yüzde 10’luk diliminde.
Yakın zamanda Stanford Üniversitesi dünyanın en etkili bilim insanları listesini açıkladı. Toplam öğretim üyesi sayısına normalize ettiğiniz zaman İYTE’den bu listeye giren öğretim üyesi sayımız ile İYTE bu eksende de Türkiye’de yine bir numara.
ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİ SAYISNDA YÜZDE 800 ARTIŞ
Üniversitenin uluslararası iş birlikleri konusunda konumunu değerlendirir misiniz?
Uluslararasılaşma gündemimizin en önemli konularından biri. Son üç yıldır uluslararası iş birliği sayımız yüzde 800’den fazla arttı. Avrupa Birliği proje bütçelerimiz 1,4 milyon Euro’dan 7,1 milyon Euro’ya ulaştı. Uluslararası patent başvuru sayımız yüzde 1500 arttı. Son beş yılda İYTE’de ürettiğimiz bilimsel makalelerin yüzde 45.5’i dünyanın en iyi yüzde 10’luk dilimindeki dergilerdeki ve yüzde 43,3’ü dünyanın diğer üniversiteleriyle iş birliğiyle yapılan yayınlardır. Bu Türkiye ortalamasının 3, dünya ortalamasının ise yaklaşık iki katıdır ve büyük bir başarıdır.
Öte yandan, uluslararası öğrenci ve öğretim üyesi sayımızı önemli oranlarda artırdık. İYTE kampüsünde dünyanın 50 ülkesinin bayrağı, kültürü ve dili yaşıyor. Burası zaten dünya üniversitesi olma noktasına geldi. Bakın bir taraftan biz şu an Avrupa Üniversiteler Birliği’nin üyesiyiz. Bir taraftan “One Belt One Road” (Bir Kuşak Bir Yol) Programı’nın bir üyesiyiz. Pek çok uluslararası network’un yine önemli parçalarından bir tanesi İYTE. İYTE, 2019 yılında UNESCO’nun “Sürdürülebilir Kalkınma için Biyoeknoloji ve İnovasyon Kürsüsünün sahibi oldu. Daha da önemlisi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, 2019 yılında Türkiye’de UNESCO Mükemmeliyet Merkezi unvanını alan ilk ve tek devlet üniversitesidir. Bu unvan üzerinden UNESCO’nun Birleşmiş Milletler fonlarıyla İYTE’ye her geçen sene daha fazla sayıda uluslararası bilim insanının başvurusu ve kabulü gerçekleşmektedir.
Avrupa Birliği’nin uluslararası bilim insanlarının gelip bu ülkede çalışmasını destekleyen büyük bütçeli CO-FUND projeleri var. 2021 yılında Türkiye’den toplam beş başvuru gerçekleştirildi. Bu başvuruların üç tanesi İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün adresiyle gerçekleştirildi. Bizim başvurduğumuz alanlar; ileri malzemeler, su kaynakları ve biyoteknoloji idi. İkisinde biz lider rol üstlenirken birinde ise destekleyen kuruluş olarak yer aldık. Üçü de eşik üstü puan aldı ancak şimdilik ileri malzemeler üzerine olan başvurumuz fonlandı.
Avrupa Birliği projeleri dünyanın en prestijli projeleri arasında gösteriliyor. Son üç yılda AB projeleri fonumuzu yüzde 500’e yakın artırdık. Yakın zamanda Amerika Savunma Bakanlığı’ndan bir proje aldık. Düşünsenize 10 bin kilometre öteden bir öğretim üyeniz Amerika Savunma Bakanlığı’ndan bir projeyi alıp Türkiye’ye, İzmir’e, İYTE’ye getiriyor. Ne büyük bir başarı, nasıl büyük bir gurur…
Yine bir doktora öğrencimiz ve hocası; Amerika’da bir yazılım firmasının dünya çapında çıktığı bir proje yarışma çağrısında dünya birincisi oluyor. Başarmak konusunda hiç şakamız yok.
Sistemin tamamen çevreci, geleceğe dönük bir yapı içinde olduğu Yeşil Teknopark düşündünüz mü?
Biz tüm kampüsümüzdeki tüm çalışmaları yeşil kampüs, sürdürülebilir kampüs, geri dönüşümde model kampüs hedefi ile gerçekleştiriyoruz.
Bu hedefimizi tüm faaliyetlerimizle de somutlaştırıyoruz. Bazı örnekler vermem gerekirse…Kampüste budadığımızda ağaç dallarını öğütüp gübre olarak toprakla geri buluşturuyoruz. Yemekhane ve kantinlerimizde çıkan atık yemekleri komposta çevirip mama olarak köpeklerimize veriyoruz veya toprakla buluşturuyoruz. Kampüsümüzde oluşan atık suyumuzu geri kazanıyoruz ve bahçede kullanıyoruz. Kampüsümüzdeki bütün binalara yerleştirdiğimiz geri dönüşüm kutuları ile cam, kağıt, plastik vb. atıklarımızı ayrıştırıyoruz.
Kampüste hayırsever bağışları ile nitelikli eser sınıfında ve her birinden günde 1.5 ton içilebilir su akan üç çeşme inşa ettik. Bu çeşmelerden öğrencilerimiz su içiyor. Bu çeşmelerden sağladığımız içilebilir su ile öğrencilerimize aylık burs verir pozisyondayız. Ayrıca günde binlerce plastik su şişesinin çöpe gitmesini engellemiş oluyoruz.
Binaların enerji verimliliği ekseninde gözden geçirilmesi konusunda Türkiye’nin AB’den aldığı 20 proje desteğinden sekizini İYTE olarak tek başımıza biz aldık. Binalarımızı enerji verimli formata dönüştürüyoruz.
Ayrıca, fosil yakıtlar yerine kampüs alanımızda bulunan jeotermal kaynağımız ile kampüsümüzün soğutulması ve ısıtılması ile ilgili yine AB’den Enerji Bakanlığı üzerinden bir destek aldık. Kampüsümüzde 15 Megawatt enerji üreten beş adet rüzgâr türbinimiz var. Bütün binalarımızın çatılarına güneş enerji panelleri kurmak üzere çalışmalarımız devam ediyor.
Tüm bu örneklerden anlayacağınız üzere, sıfır atık, temiz enerji, geri dönüşüm, yeşil kampüs ve sürdürülebilirlik üzerine yaptığımız çalışmalarla aslında bir model yaratıyoruz ve küresel ısınmanın dünya gündeminde olduğu bu dönemde örnek projelere imza atıyoruz. Nitekim bu çalışmalarımızın da katkısı ile Green Metrix verilerine göre 2021 yılında dünyanın en başarılı 198. üniversitesi seçildik.
Özetle söylemem gerekirse, İYTE sahip olduğu nitelikli insan kaynakları, ileri düzey araştırma altyapısı ve oluşturduğu ekosistemi ile İzmir’imize ve tüm dünyaya azami düzeyde katkı sunmaya, ülkemizin her anlamda kalkınmasına katkı sunmaya ve böylece İzmir’imizin ve ülkemizin haklı gururu olmaya devam edecek.
İhtisaslaşma önemli, bu konuda nasıl bir program belirlediniz?
Biz daha fazlasını başarabileceğimize tüm kalbimizle inanıyoruz. Bir yarışı kazanmanın iki unsuru var. Birincisi arabanız, ikincisi şoförünüz. Biz İYTE’nin kapasitesine ve o kapasitenin sınırsızlığına inanıyoruz ve güveniyoruz.
Bizim bu mütevazi koşullarda bırakın yerimizi korumamızı, ulusal ve uluslararası her eksende listede daha yukarılara nasıl çıkabileceğimizi düşünüyoruz ve planlıyoruz.
Bu ülkede sanayicilerin ve hayırseverlerin üniversitelere daha çok omuz vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu ‘mücevher kutuları’nın desteklenmesi ve beslenmesi gerekiyor.
En büyük sıkıntılardan biri entelektüel sermayeyi yurt dışına kaçırmak… Bunun önüne geçmek için yapmamız gerekenler neler?
İnsanı ve fikri, tohuma benzetirim ben. Tohumun kalitesi önemlidir ama tohumun kalitesinden çok daha önemli unsurlar da var. Tohuma ev sahipliği yapıp onu ürüne dönüştüren toprak, onun beslenme ve büyüme ortamını sağlayan iklim ve tabii ki koruyup kollayan ve yetiştiren çiftçi… Bu üç unsur da en az tohumun kalitesi kadar önemlidir. İyi bir ekosistem kurgularsanız, dünyanın en iyi beyinlerini bu ekosisteme çekersiniz.
Endüstri devrimlerinin başlangıcı olan 17. yüzyılda Londra, yarattığı fırsatlar ve avantajlarla dünyanın en iyi beyinlerini çekiyor ve endüstri devrimlerinden en fazla fayda sağlayan kent oluyor. Tabii ki tüm İngiltere de bundan fayda görüyor. 19. yüzyılda Amerika’nın lehine döndü. Çünkü, Amerika daha iyi fırsatlar ve avantajlar sunuyor ve böylece dünyanın tüm sıra dışı beyinlerini ülkesine çekiyor.
İzmir’in doğal olarak sahip olduğu ve zaman içerisinde geliştirip güçlendirdiği önemli avantajlar var. Bu avantajları öne çıkarıp, dünyaya iyi anlatabilmeli, pazarlayabilmeli ve böylece nitelikli beyin göçünde daha güçlü bir destinasyon olmalıyız diye düşünüyorum. Bir yandan da sahip olduğumuz beşeri sermayemizi eğiterek güçlendirmeye odaklanmamız gerekiyor.
“Türkiye’de cari açığımız var” diyoruz. Ben cari açığın bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Beşeri sermayemizi, nitelikli insan kaynaklarımızı iyi yetiştirirsek ve ülkemizde tutmayı başarırsak, ve nitelikli beyin göçünü lehimize çevirirsek cari açığımız kaçınılmaz olarak kapanır. Sonrasında her şey de lehimize döner. Bütün dünyaya bakın; Asya’ya, Afrika’ya, Orta Doğu’ya, Balkanlara, Rusya’ya, Avrupa’ya… Bütün bu coğrafyalardan her anne ve baba çocuğunu nerede okutmak, nerede yaşatmak istiyor…İyi fikirler nereye göç ediyor?
Dünya çok küçük bir yer artık… İnsanlar koca koca fabrikalarını bir kıtadan başka bir kıtaya hızlı kararlarla taşıyor artık. Bunu yaparken insanlar neye dikkat ediyor? Bu dikkat edilen unsurları bizim Türkiye ve İzmir’de kurgulamamız gerekiyor. Bu beraberinde nitelikli beyin göçünü ve ardından nitelikli iş üretmeyi ve her anlamda kalkınmayı getirecek. Dünyada en fazla Nobel Bilim Ödülü alan ülke Amerika’dır. Ancak, Amerika’dan alınan her 10 Nobel ödülünün dördünü göçmenler alır. Biri de bizler için büyük bir değer ve rol model olan hocamız; Prof. Dr. Aziz Sancar’dır. Amerika’nın GDP’sinin yüzde 40’ını göçmen çocukları yapar. Elon Musk örneğin; Güney Afrikalı’dır. Steve Jobs Suriyeli bir göçmendir. Ve böyle daha pek çok isim var.
Nitelikli beyin gücünü tutmadan ve nitelikli beyin göçünü sağlamadan, bir başarı elde etme olasılığımız yok. Ne yeraltı madenlerimiz ne yerüstü zenginliklerimiz… İlla nitelikli insan kaynağı… İlla nitelikli insan kaynağı….
Bizim bu kapsamda son iki yıldır yürüttüğümüz inanılmaz bir kampanya ve strateji var. Bu süreçte Amerika, İran, Hindistan, Azerbaycan, Hollanda, Belçika, İngiltere, Nijerya ve İtalya’dan bilim insanları İYTE’ye gelerek burada bizlerle çalışmaya başladı. İstihdam ettiğimiz Türk asıllı hocalarımızın da önemli bir çoğunluğu yurt dışında aldıkları eğitim veya tecrübeleri ile bizleri tercih ederek İYTE’de çalışmaya başladı.
Bu hocalarımız, yılların adanmışlığıyla elde ettikleri bütün bilgi birikimi ve deneyimleriyle göç ettiler. Bu hocalarımız İYTE’de, İzmir’de, Türkiye’de üretiyor.
Şehrin üniversite-sanayi iş birliği konusundaki karnesini nasıl buluyorsunuz?
Bu konuda, aşmamız gereken bir yol var. OECD verilerine göre biz gelişmekte olan ülke kategorisindeyiz. Son 20 yılda bulunduğumuz sınıfa, alt sınıftan yükselen yirmi ülke var. Bizim olduğumuz sınıftan üst sınıfa geçen ise iki ülke; Güney Kore ve Tayvan. Bu ülkeler üst sınıflara nasıl çıktı? Nasıl başardı? İncelememiz ve bize taşımamız gerekiyor.
Türkiye’nin uluslararası arenada dünya ekonomisinden aldığı pay uzun yıllardır yüzde 0,7- 1,24 arasında gidip geliyor. Bunu kaçınılmaz olarak yukarı taşımamız gerekiyor. Bu da ancak bilgi temelli ekonomik kalkınma, katma değeri yüksek ürünlerle mümkün. Akıl terinin alın terini aştığı, fikrin üründen daha değerli olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Sanayicilerimizin üniversitelerimizle, bilim insanları ile bir araya gelmeden, birlikte çalışmadan ve üretmeden uluslararası arenada rakipleri ile rekabet edebilme şansları yok.
İYTE bünyesinde İzmir Teknoloji Geliştirme Bölgesi (İZTEKGEB) diye bir firmanız vardı, şimdi o Teknopark İzmir adını aldı. İzmir’deki diğer üniversitelerin de kendi teknopark oluşumları var. Yeni gelen üniversiteler de kendi dünyalarını kuruyor. Bu konuda neden sizin etrafınızda toplanmıyorlar? Neden güçlerinizi birleştirmiyorsunuz?
Elimizde balyozlar var ve karşımızda da bir duvar var. O duvarı yıkmaya çalışıyoruz. Ben balyozla sağ üst tarafa vuruyorum, siz sol alt tarafa vuruyorsunuz, diğeri ortasına vuruyor ama hiçbirimiz surda gedik açamıyoruz. Hepimiz aynı noktaya vursak, olacak. Kesin olacak… 50 tane 10 metrelik kuyu açtığınızda suya ulaşamıyorsunuz ama bir tane beş yüz metrelik kuyu açtığınızda su kaynağına ulaşmama ihtimaliniz yok. Bizim tabii ki güçlerimizi birleştirmemiz lazım. Biz bütün kurum ve kuruluşlara açığız. Ayrıca şunu da belirtmem lazım. Teknopark İzmir zaten İzmir’in… Hayalim buranın Türkiye’nin silikon vadisi olması.
İYTE BAŞARDIKÇA TÜM İZMİR GURUR DUYACAK
Konuşmanın başında finansmana erişimin çok kıymetli olduğunu söylediniz. Alternatif kaynakları yaratmak için neler yapılabilir? Bu konudaki tavsiyeniz nedir?
Benim ve takımımın “asla vazgeçmeme” ve “çok çalışma” gibi iki önemli huyu var. Hayallerimizin ve projelerimizin peşinden koşuyoruz. Burada kamunun sağladığı destekler, uluslararası fon kaynakları, bağışlar… Hiçbir alternatif ve olası kaynağı göz ardı etmeden hepsinin peşinden koşuyoruz. Tabii ki sanayicilerimizin ve hayırseverlerimizin desteği ile çok daha fazlasını yapmak istiyoruz. İYTE’de bizler daha fazlasını başardıkça, daha iyisini yaptıkça tüm İzmir ve tüm Türkiye İYTE ile gurur duyacak. İyi ki İYTE var, iyi ki İYTEliler var diyecek…
Modern dünyaya baktığınız zaman üniversitelere inanılmaz bir destek var. Üniversiteler toplumun tüm kesimleri tarafından dört elle sarılması/ sahiplenilmesi ve sonrasında da kendi akademik özgürlüğü içinde bırakılması gereken kurumlar. Biz bu kapsamda da tabii ki sanayicilerimizden, sivil toplumumuzdan, hayırseverlerimizden destek istiyoruz ve bekliyoruz. Altını çizerek tekrar söylüyorum.
DESTEK İSTİYORUZ VE BEKLİYORUZ!
Bu eksende de pek çok projemiz var. Azı çoğu yok. Her bütçeye her bağışa uygun projemiz olduğunu ifade etmem lazım. Bu topraklarda, eğitime ve üniversitelere bağış yolu ile destek olma kültürünü oluşturmamız ve güçlendirmemiz gerekiyor. Bu konuda şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum, böylesi bir bağışı onure etme noktasında da ne gerekirse yapmaya hazırız.
İzmir’de 30 yıldır silikon vadisi konuşuluyor…
Teknopark İzmir, yüzde 100 doluluk oranına sahip bir teknopark. Göreve başladığımda Teknopark İzmir’in toplam cirosu 906 milyon idi. 2021 yılı Aralık ayı itibarıyla ciromuz bir milyar 934 milyon TL’yi aştı. 80 milyon dolar ihracatımız 134 milyon doları aştı. 800 olan tam zamanlı Ar-Ge personel sayımız bin 500’lere yükseldi. Şu anda Teknopark’ta dört yeni bina inşa ediyoruz. Bunun yanı sıra İzmir’imizin 30 yıllık hayali olan İzmir Teknoloji Üssü Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından 10 Temmuz 2021 tarihinde onaylandı ve temellerinin atılması aşamasına gelindi. Teknopark İzmir’e ek alan kazandırma çalışmalarımız hızla devam ediyor. Toplamda baktığınızda üç Teknoparkın bulunduğu bir kampüsümüze dönüşüyoruz.
Buradaki kurgunun aslında iki temel hedefi var. Birinci hedef eğitim, araştırma ve topluma katkıda mükemmeliyeti hedefleyen bir dünya üniversitesi, İYTE. İkinci hedef Türkiye’nin Teknoloji Üssü, Teknoparklara ev sahipliği yapan İYTE. Bu Teknoparklarda en az 10 bin tam zamanlı Ar-Ge personelinin çalıştığı ve milyarlarca dolar değerinde yüksek teknoloji üreten ve ihraç eden Türkiye’ye özgü bir silikon vadisi hedefinden bahsediyorum.
VERİMLİLİK VE YÜKSEK TEKNOLOJİ VURGUSU
Bu koşturmacamızın karşılığının çok daha fazla olmasını bekliyorum. Bu kadar çok koşturmanın karşılığı elde ettiklerimiz mi diye sorguluyorum bazen. Burada iki temel unsur var; birincisi verimlilik ve ikincisi bilgi temelli yüksek teknoloji üretmek.
Verimliliğimizi iyileştirmeden, yüksek teknoloji üreten şirketlerimizin sayısını artırmadan, üniversite-sanayi iş birliğini güçlendirmeden, bilgi temelli teknolojik üretime geçmeden ülkemizin hayallerini ve hedeflerini gerçekleştirmesi olası görünmüyor.
Alın terinden akıl terine göç edilen, fikrin üründen daha kıymetli olduğu bir dönemde yaşıyoruz. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü özelinde, son üç yıldır üniversite-sanayi iş birliği proje sayılarımızda %800’lerin üzerinde bir artış var. Bütçelerimiz yine aynı şekilde. Sanayinin öz kaynaklarıyla fonladığı proje sayılarımızda yüzde 400 artış var. 2019, 2020 ve 2021 yılında 97, 101 ve 103 sefer sanayi kuruluşlarını ziyaret etmişiz. Sadece İzmir değil, Konya, Ankara, Bursa, Gebze, Kocaeli, İstanbul’da da ziyaretlerde bulunduk. Sanayi kuruluşlarıyla iç içe, yan yanayız.
“YATAY DEĞİL DERİNLEMESİNE BÜYÜMEK İSTİYORUZ”
Mühendislik, Mimarlık ve Fen alanında ihtisaslaşmış bir üniversitesiniz. Önümüzdeki dönemde hangi branşlara ağırlık vereceksiniz?
Başta da dediğim gibi kalite ve mükemmeliyet önemli. Bu noktada odaklanma da hayati öneme sahip bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. İşin açıkçası İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nü çok büyütmeyi düşünmüyoruz. Yeni fakülte açmak şimdilik planlarımızda yok. Yeni yüksek lisans ve doktora programlarımız mutlaka olacak. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü araştırma üniversitesi olarak yoluna devam edecek. Bugün dünyanın en etkili üniversitelerine bakın. Bu üniversiteler aslında sayıca büyük değil. Biz sayıları değil, kaliteyi artırmak istiyoruz. Yatay değil, derinlemesine büyümek istiyoruz. Ülkemizin en çok da buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Var olan fakülte ve bölümlerimizi altyapı ve insan kaynağı açısından daha da zenginleştirerek ve güçlendirerek yolumuza devam edeceğiz.
Rüzgâr enerjisindeki çalışmalarınız ön plana çıkıyor. Ön plana çıkan başka alanlar var mı?
İYTE’de dört temel noktada kümelenmelerimiz var. Bunlar nanoteknoloji, biyoteknoloji, enerji ve mimarlık ve tasarım. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü bu alanlarda gerçekten harikalar yaratıyor, büyük işlere imza atıyor. Tüm bu çalışma alanlarımızı son dönemlerin en büyüleyici ve etkili kelimesi olan “sürdürülebilirlik” çatısı altında birleştiriyoruz. Sürdürülebilirlik aslında tüm dünyanın gündeminde.
Birleşmiş Milletler’in 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi var. Biz, çalışmalarımızla Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin 17’sine de önemli derecede katkı sağlıyoruz.
Şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Özellikle Teknopark’taki şirketlerimizin neredeyse yarısı yazılım ağırlıklı. Beraberinde, bilgisayar ve elektrik mühendisliği hocalarımızın oraya verdiği önemli destekler var. Doğası gereği Teknoparklarda bu alanlardaki eğilim aslında bilişimi ve dijitalleşmeyi de öne çıkarıyor.
Öğrencilerin beklentilerini anlamak için neler yapıyorsunuz?
Öğrencilerimizle yakın çalışıyoruz, tüm kurullarımıza öğrenci temsilcilerimizi dahil ediyoruz. Kuşak çatışması yaşamadan birbirimizi anlamaya ve beklentilerimizi karşılamaya çalışıyoruz. Onlar bizim geleceğimiz… Geleceğimizin liderleri… Onlara inanıyor ve güveniyorum.
Öğrencilerimizin her anlamda gelişimine dönük ve bize özgü önemli adımlarımız var. Bu sene itibarıyla mezun olan öğrencilerimize iki diploma vereceğiz. Hepimizin bildiği normal üniversite diplomasının yanı sıra “Toplumsal Farkındalık ve Liderlik Diploması”nı da bu sene itibari ile hak eden öğrencilerimize vereceğiz. Bu diplomayı, sosyal sorumluluk projesi yürüten, girişimci, yenilikçi, takım oyuncusu, çözüm ortağı, liderlik yapan ve bizlerin öğrencilerimizle beraber belirlediğimiz kriterlere göre belirli kredileri taşıyan öğrencilerimize vereceğiz. Bu Türkiye’de bir ilk!
Öğrencilerimizin akademik gelişimlerinin yanı sıra non- akademik gelişimlerini de önemsiyor ve bu kapsamda pek çok adım atıyoruz. İYTE’de sahip olduğumuz 86 öğrenci topluluğumuz var ve bu toplulukların hepsi bizim için çok kıymetli. İnovasyon, girişimcilik, yaşam bilimleri, sinema, müzik, tiyatro, edebiyat, yelken, yüzme, kayak, basketbol, voleybol, satranç, siber güvenlik, halk dansları, dünya dansları, havacılık… Öğrencilerimiz bu topluluklarda ve gerçekleştirdikleri faaliyetlerde kendini keşfediyor, farkındalığı artıyor, takım oyuncusu ve lideri olmayı, problem öngörmeyi ve çözmeyi öğreniyor… Aslında hayata hazırlanıyor…
EGİAD, Melek Yatırımcılar oluşumu ile de rol modeldir. Bu oluşuma bir mesajınız olur mu?
Bu sene Türkiye’de Start-Up melek yatırımcı bütçesi 140 milyon dolardan 1,4 milyar dolara yükselerek 10 kat arttı. EGİAD’ın bu girişimi ve adımı bizim için çok kıymetli. Çünkü EGİAD bizim için bir kardeş kurum, bir dost kurum. “İzmir Ağlar ve İnovasyon Merkezi” kapsamında Avrupa Birliği’nden yakın dönemde aldığımız 2,9 milyon Euro değerinde bir fon var. Bu proje ile İzmir ve Ege Bölgesi’nden bin 400 girişimciye, fikirlerin ürüne dönüşmesi, ürünlerin ticarileşmesi ve markalaşması ve oradan uluslararasılaşması kapsamında eğitimler vereceğiz.
Bu proje ve yaratacağı etkilerle İzmir’den Unicornlar yaratabilir miyiz sorusunun cevabı peşinde heyecanla koşuyoruz.
Bir yandan da bizler İYTE olarak İzmir’e beyin göçünü sağlıyoruz. Uluslararası öğrenci ve öğretim üyelerinin yanı sıra son üç yıldır YKS’de inanılmaz başarılar elde ettik. Kontenjanlarımız %100 dolarken 18 bölümümüzün tamamı devlet üniversiteleri sırlamalarında ilk onda, 18 bölümümüzün 12’si ise ilk beşte. İlk 10 bine girip İYTE’ye gelen öğrenci sayımız son iki yılda yüzde 950 arttı. Lisansüstü programlarımıza başvurular %330’un üzerinde arttı. Tüm bu rakamlar Türkiye’nin farklı kentlerinden ve dünyanın farklı ülkelerinden İYTE’ye ve İzmir’e kazandırdığımız nitelikli beyin göçünü gösteriyor.
İYTE’nin Rektörü olarak kendime biçtiğim üç temel rol var: Hayallere ve hedeflere ulaşma noktasında öğrencilerimiz, hocalarımız ve tüm paydaşlarımızı cesaretlendirmek, iş yapışlarını kolaylaştırmak ve yol açmak. Bu kapsamda bugüne kadar fikir, hayal veya hedeflerle ziyaretime gelen hiçbir öğrencime, akademisyene veya İYTE paydaşına “Olmaz, olamaz, yapamazsın, yapamayız” demedim.
Hep cesaretlendirdim, yüreklendirdim, destek oldum, yol açtım.